18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lamayacağı; sorumluluğun başbakan ve bakanlarca üstlenileceği esası benimsenmiş; Türkiye Cumhuriyeti'nin uç anayasasında da buna yer verilmiştir. Gerçekten, her üç anayasa da anlatımlan değdşik olmakla birlikte cumhurbaşkanının, görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu olmadığmı belirtmekte; ancak yine her üç anayasa cumhurbaşkanmın 'hinayeti vataniye" (1924 Anayasası), "vatan hainliği" (1961 Anayasası), "vatana ihanet" (1982 Anayasası) durumunda suçlandırılabileceğini öngörmektedir. 1982 Anayasası'nın 105/3 maddesine gore: "Cumhurbaşkanı vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tam sayısının en az uçte birinin teklifi uzerine, uye tam sayısının en az dortte üçünün verece'a kararla suçlandınlır;' Anayasanın 148. maddesi uyannca da "Anayasa Mahİcemesi cumhurbaşkanını.... göreviyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar" Önemli olan, her üç anayasada da yer almış bulunan "vatana ihanet" teriminin anlamını saptamaktır. Türk Ceza Kanunu'nda "vatana ihanet" oiarak adlandırılan bir suç öngörülmüş değildir. Bu durumda, anayasadaki "vatana ihanet"in anlamını araştırmak için TBMM tutanaklanna başvurmak gerekir. 1961 Anayasası'nı hazırlayan Kurucu Meclis'in ve 1982 Anayasası'nı hazırlayan Danışma Meclisi'nin tutanaklannda aydınlatıcı bilgiler bulunmuyor. Buna karşüık 1924 Anayasası'mn görüşülmesi sırasında konuya değinilmiştir. Şöyle ki: 1924 Anayasası'mn cumhurbaşkanının sorumluluğuna ilişkin 41. maddesinin görüşmeleri, TBMM'nin 13 Nisan 1924 gunlü oturumunda başlıyor. İlk söz alan Eskişehir Milletvekili Arif Bey "Reisicumhur ezcümle cumhuriyet kanunlanna riayet ve bunları mudafaa edeceğine dair yeminlidir. Binaenaleyh bu kunanlara ademi riayetten dolayı mes'ul olamayacak mıdır?" diye soruyor. "Kanunu Esasi Encümeni Mazbata Muharriri", Gelibolu Milletvekili Celâl Nuri Beyin encumen görüşünü belirten yamtı aynen şöyle: "Kanunlara ademi riayet meselesine gelince: iptida, hiyaneti vataniye, kanunlara ve Kanunu Esasi'ye ademi riayet demektir" Bundan anlaşüacağı gibi, Anayasa Encümeni, her şeyden önce (iptida) anayasaya ve kanunlara uyulmamasmı "hiyaneti vataniye" saymaktadır. Dersim milletvekili Feridun Fikri Beyin bir sorusuna verilen yanıt da aym doğrultudadır. Gerçekten Feridun Fikri Bey "Kanunu Esasi Encümeni maddesindeki hiyaneti vataniye mefhumu nedir? Bildiğimiz Hiyaneti Vataniye Kanunundaki hiyaneti vataniye ifadesi midir?" diye soruyordu. Encümen sözcüsünün yamtı açıktır "Reisicumhurun bir yemin formülü içinde, kavanini esasiyeye, vesair kavanine, riayet edeceği mezkurdur. Reisicumhur bu gibi kavanine riayet etmediği takdirde hiyaneti vataniye cürmünü irtikâp etmiş oluyor. Binaenaleyh o takdirde mes'uldür." Demek ki 1924 Anayasası'na bu hüküm, cumhurbaşkanının anayasaya ve kanunlara uygun hareketini sağlamak amacıyla ve bunlara uymamanın yaptırımı olarak geçirilmiştir. 25 ARALIK 1989 Cumhurbaşkanının Sorumluluğu "Reisicumhurun bir yemin formülü içinde, kavanini esasiyeye, vesair kavanine, riayet edeceği mezkurdur. Reisicumhur bu gibi kavanine riayet etmediği takdirde hiyaneti vataniye cürmünü irtikâp etmiş oluyor. Binaenaleyh o takdirde mes'uldür?' Pro. Dr. EDİP ÇELİK TBMM'de 15 Kasım 1989 günü yapılan güven oylamasından sonra düzenledıği basın toplantısında, . DYP Başkanı SüJeyman Dcmirel, cumhurbaşkanının ANAP olağaniistü kongresine gitmeye kalkışması halinde, Yüce Divanlık bir suç işlemiş olacağı savıru öne sürdü. Sayın cumhurbaşkanı ANAP kongresine gitmedi ve de bu tür bir zan altında kalmadı. Buna karşın cumhurbaşkanının sorumiuluğu konusu* siyasal çevrelerde çokça konuşulmaya başlandı. Bunun nedeni ANAP'ın kunıcusu ve liderliği kimliğinden Sayın özal'ın sıyrılarak cumhurbaşkanının tarafsızhğı ilkesine gereği gibi ba|lı kalacağından kuşku duyulması olmaJıdır. örneğin, 21 Kasım 1989 günlü basından öğrendiğimize göre muhalefet kanadı ve özellikle SHP, cumhurbaşkanının, şimdiden, tarafsızlığa ters düşen çeşitli eylemleri olduğunu saptamıştı. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, 2 Aralık 1989 günü Adana'da yaptığı konuşmada, cumhurbaşkanının "sorumsuz ama yetkili başkan" davranışıyla tarafsızlığa aykırı bir dizi eyleminden sözetti. özal'ın TBMM'de, çalışmasına anayasal açıdan olanak bulunmadığını vurğulayan İnönü, daha da öteye giderek "aslında başbakan yok, Sayın özal sorumluluğunu unutarak o işi de yapıyor" suçlamasında bulundu. 7 Aralık 1989 gunlü basın, tstanbul'dan başkente dönerken SHP ve DYP baskanlannın uçakta başbaşa bir görüşme yaptıklannı ve göruşüleri konulardan birinin de "Turgut özal'ın bir başbakan ve parti lideri gibi davranışları" olduğunu yazdı. Öte yandan Sayın Özal, bir dergiye verdiği demecinde ekonomiyi aylık brifıngler aracılığı ile izleyeceğini belirterek "gerekli görduğüm tedbirler olursa onlan söylerim, yönlendiririz... Tavsiyelerimi dinlerler herhalde" diye konuştu. Nokta Dergisi'ne açıkladığı görüşleri arasında TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerine ilişkin olarak söyledikleri, tarafsız kalamayacağının açıklanmasıydı. Gerçekten de Sayın özal 141, 142 ve 163. maddeler üzerinde bir konsensusa varılabilirse anayasada bazı değişiklikler yapılması gerekitiğine değinerek "öteki partiler" böyle bir şeye hazırsa btz de hakikaten gerekli desteği veririz" diyordu. "Öteki partiler" deyimiyle TBMM'de grubu bulunan SHP ile DYP'yi belirtirken "blz" sözcüğüyle ANAP'tan söz ettiği kuşkusuzdu. Bu da özal'ın ANAP başkanlığından kendisini arındıramadığının kesin kanıtıydı. ANAP içinde de bir kuşku göze çarpıyordu ve Hasan Celal Güzel bu kuşkuyu "Cumhurbaşkanı, başbakanbk yaparsa yanlış olur" diyerek dile getiriyordu. Cumhurbaşkanı seçiminin yapüdığı günden bu yana uzun bir süre geçmemiş olmasına karşın, bu lür örnekler azımsanamayacak boyutlara ulaştı. OKURLARA... OKAY GÖJVEVSEV CUMHURİYETTEV Hareketli Günler D Vatana ihanet 1961 Anayasası'nın 99. maddesindeki "vatan hainliği" ve 1982 Anayasası'nın 105. maddesindeki "vatana ihanet" terimleri de kuşkusuz eş anlamda kullamlmış ve cumhurbaşkanının anayasaya ve kanunlara aykırı eylem ve işlemlerinden sorumlu olduğu esası benimsenmiştir. Bu gerçek doğrultusunda, 1982 Anayasası'nın 103. maddesi uyannca "...Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Ataturk ilke ve inkılâplanna ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağı (na)... uzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için çalışacağı (na)" ant içen cumhurbaşkanıru, bu konuda yaptınm belirsizliğine ya da yaptınm mekanizmasını işletebilme guçlüğune sığınarak andına ve anayasaya aykırı davranışlara girişmesi hoşgörüyle karşılanamaz. Hoşgörüyle karşılanamayacağı bir yana, cumhurbaşkamrun tarafsızlıktan sapması ve bir siyasal partinin lideri gibi eylemlere yönelmesi anayasanın 104. maddesi uyannca "Türk milletinin birliğıni temsil" edebilmesini olanaksız duruma sokar. Unutulmamalıdır ki: Demokratik bir toplumda, butün kişiler hukuk kurallarına uyma yükümü altındadırlar. Başka bir deyişle hiçbir kişi ve kuruluşun hukuk kurallanyla bağlı olmama ayncalığı yoktur. Demokratik hukuk devletinin ba tartışılmaz temel ilkesi kuşkusuz devlet başkanı için de geçerlidir; hem de öncelikle Taraflı davranışa karşı yaptınm Acaba cumhurbaşkanının anayasaya ve kanunlara aykın davranışlanna karşı hiçbir yaptınm öngörülmemiş ve cumhufbaşkanırun kesin sorumsuzluğu mu kabul edilmişti? Parlamenter rejimlerde yürütmenin eylem ve işlemlerinden ötürü devlet baskanının sorumlu rutu OKTMAKBAL EVET/HAYIR "Niçin Af" oğu Avrupa'da yaşanan hızlı değişimler bir süredir Dış Haberler Servisımiz ve dışarıdaki muhabirlerimize yoğun günler yaşatırken bir de ABD Panama'ya saldırdı. Hedefi resmen General Noriega'yı yakalamak diye açıklanan bu saldırı da başansız kalınca boyutları büyüdü ve tabii ki Dış Haberler Servisimize düşen iş daha da arttı. Doğu Avrupa'ya yoğunlaşmış dlkkatlerimizi tam Orta Amerika'ya çevirmiştik ki Romanya olayı patlak verdi. Ergun Balcı ve arkadaşları artık gazetede yatmaya başlarken onlara destek olarak Dizi Yazılar Şefimiz Kerem Çalışkan ile foto muhabirlerimizden Uğur Saner bir otomobile atlayıp Bükreş yoluna düştuler. Maceralannın bir bölümünü Kerem Çalışkan notlarında aktardı: Vt?/ boyunca duyulan silah sesieri, sık sık çevrilip aranmak, ortak dil konuşulamayan silahlı ve gergin insanlara defalarca gazeteci olduğunu kanıtlamak... Atina muhabirimiz Stelyo Berberakis Sofya'da umulmadık sakin bir havayla karşılaşırken, Almanya'daki arkadaşlarımız Dilek Zaptçıoğlu, Güner Yüreklik, Deniz İncediken ve Ulya Uçer de Almanya cephesinde rutine giren gelişmeleri aktanyordu. Dünyanın iki uzak noktasında çıkan işgal ve içsavaş ortamları doğal kurbanlarından ikisini de hemen alıverdi. Panama'da İspanyol El Pais Gazetesi'nin muhabiri Amerikan askerlerinin kurşunlarına hedef olurken, Bükreş'te de Fransız TV 5'in kameramanı yine görevini yaparken bir zırhlı aracın altında kaldı. Kerem ile Uğur"u öyle acele yola çıkardık ki dikkatli olmalannı söyleyemedik bile, ama sanırız ilk silah seslerini duyduklarında onlar da bu görevlerinin taşıdığı bazı risklerin bilincine varmışlardır. Kerem ve Uğur şu anda Bükreş'te olaylann ortasında, görevlerini yapma çabasındalar... Ankara ve İstanbul'da geçen hafta yaşanan yoğun sis, Cumhuriyefin ve diğer gazetelerin okurlara ulaşmasını zaman zaman engelledi, geciktirdi. Ancak şu anda Fransa'da gazeteler çok daha kötü bir ortamda yaşıyor; bütün gazete ve dergilerin dağıtımını yapan örgütte baş/ayan grev yaklaşık bir haftadır Fransızlann çok büyük bir bölümünü gazetesiz bıraktı. Le Monde bu gelişmeyi genel yönetmeni Andre Fontaine'in imzasıyla 1. sayfadan eleştirirken, Liberation Gazetesi'nin tüm çalışanlan, bu grevin sürmesi durumunda gazetelehnin yok olabileceğini açıkladılar. Bu bir haftalık krizden bu kadar etkilenen Fransız meslektaşlarımız da ülkelehnde sık sık askeri yönetim altında yaşasalar, gazeteleri sudan gerekçelerle ikide bir kapatılsa ne yapacaklardı? Biz, sis engelini şoför arkadaşlarımızın fedakârlığı, teknik servislerimizin eli çabukluğu ile aşmaya çalıştık. Fransızlar da hafta sonunda grevin bitmesiyle gazetelerine kavuştular. Gelişme ve İnsan Bilirni Türkiye'de "gelişme" uğruna insan ihmal edilmektedir! Bunua en çarpıcı belirtisi, gerek hükümet politikalarındaki, bütçe ve harcamalarındaki, gerekse basın yayın ve kamu iletişim araçlanyla oluşan kamuoyundaki "öncelikler"dir. Prof. Dr. ÇİĞDEM KÂĞITÇIBAŞI Boğaziçi Türkiye'de gündemde "gelişme" vardır. Bütün çabaların ortak amacı "gelişme"nin sağlanmasıdır. Bu amaç ise açıkça teknolojik ve ekonomik gelişme olarak belirlenmektedir. Elbette bunlar son derece önemli konulardır, ancak para ve teknoloji arasında insan unsuru unutulmuş görünmektedir. Bir taraftan dünyadaki iletişim çağmı yakalamaya çalışıp diğer taraftan dışarıya her şeyi satmaya uğraşırken çok önemli bir nokta gözardı edilmektedir. Teknoloji de, ticaret de insana hizmet için vardır ve gelişme temel olarak toplumun gelişmesi, yani insanın gelişmesi demektir. Bir toplumda insan teknolojinın gerisinde kalmışsa, o toplumda gelişmişlikten söz edilemez. Nitekim, "gelişmiş" Batı toplumlanndan söz ederken, onlardan daha yüksek kişi başına milli geliri olan Kuveyt, Suudi Arabistan gibi ülkelere "ileri gelişmiş ülkeler" diyemiyoruz. Türkiye'de "gelişme" uğruna insan ihmal edilmektedir! Bunun en çarpıcı belirtisi, gerek hükümet politikalarındaki, bütçe ve harcatoıalarındaki; gerekse biaSın yajin ve kamu iletişim araçlanyla oluşan kamuoyundaki "öncelikler"dir. Örneğin eğitim ve sağlık hizmetlerine bütçeden ayrılan paylar utanılacak kadar küçük kalmakta, gazetelerde politik haber yorum ve ekonomik yazılar büyük önem taşırken, "insan" konulan hafîf magazin malzemesi sayılmaktadır. Sanki önce acil "gelişme" sorunu çözümlenip sonra insanla uğraşılabilirmiş gibi, insana dogrudan hizmet hep geri plana atılmaktadır. İnsan unsunınun ihmal edilmesinin başka bir çok somut belirtisi de vardır Örneğin, bebek ve çocuk ölümlerinin ekonomik "gelişmişlik" düzeyimizle bağdaşamayacak kadar yüksek oluşu; özellikle çocuklarda çok görulen, kadınlarda da aneminin nedeni olan kötü ya da az beslenmenin yaygınhğ]; kadınlarla erkekler arasmdaki okur yazarlık oranı farkının gene bizim "gelişmişlik" düzeyimizdeki pek çok ulkeden daha fazla oluşu; genel eğitim düzeyımizin aynı kıstasa göre çok düşük oluşu; nüfus artış oranlarının ve doğurganlığın bir türlü bizim "Ekmeğine uzantrken Duruveriyor mu elin? Lokmanı çiğnemeyi unutuyor musun? Soruyor musun kendi kendine Nasıl acaba o şimdi Nasıl dolduruyor günlerini?" O günleri dondurmak. bir yaşamı doldurmak sayılır. Sabah olur akşam olur, bir çizgi çizersın duvara ya da deftere. Belki de belleğindedir o çizgıler. Bir bir, bir bir. Aylar yıllar birbırıni kovalar. Sonra o çizgiler karışır, içinden çıkılmaz olur. "Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye Raporları" kitabını okuyorum. Koskoca bir liste. 12 Eylül 1980i ızleyen sekiz yılda 250 bin siyasi hükümlü hapsedilmiş, çoğu işkence görmüş. 700'den fazla ölüm cezası verilmiş. 200'den fazla idam cezası kesinleşmiş. 1980'den 84'e kadar 50 kişı idam edilmiş. 200 kişi işkence sonucu gözaltında ölmüş. Uluslararası Af Örgütü'nün raporlarında şöyle deniliyor: "Siyasal nedenlerle gözaltma aJınan herkes için işkence riski vardır. Askerı mahkemelerin yerini alması istenen DGM'ler kurulmuş oldukları 1984 yılından beri aynı kuralları uygulamaktadırlar. Askeri ve sivil mahkemeler halen ölüm cezası vermeyi sürdürmektedirler." Alan Yayınlan'nda çıkan Türkiye Dosyası'ndaki raporlar 1988 yılında yazılmış. Son sekiz yılda ülkemizde yaşanan acı olaylann gerçek bir bilançosunu vermektedır. ' Raporda peteçofc belgesel değerde oiay gözler önüne serilmiştır. insan utanç duyuyor içinde yaşadığımız toplumda böyle korkunç işkencelerin uygulanmış olmasına... İşte bunlardan biri: "Gözlerim bağlı ve çıplakken sorguya çekildim. Bir odada üstüme basınçlı su sıkıldı. Bu, ononbeş dakika sürdü. Bundan sonra cinsel organlarıma ve başka yerlerime elektrik verildi. Polisin biri onun 23. kurbanı olacağımı söyleyerek beni ölümle tehdit etti. Bir elbıse veya çamaşırla hayalarımı sıktılar... Bizi 24 saat tuttular ve dövdüler." Nobel Barış Ödülü'nü alan Uluslararası Af Örgütü'nün 150'den fazla ülkede, 500 bin üyesi vardır. Uluslararası Af Örgütü temel insan haklarını korumayı amaçlayan ve bunun için yeryüzünde çalışma yürüten uluslararası bir kuruluştur. Bu kuruluş, hükümetler, siyasi partiler, ideolojiler ve dini kuruluşlardan bağımsız hareket etmektedir. Af Örgütü'nün çalışmaları şunları kapsıyor: Etnik kökeni, cinsiyeti, dili, resmi dini ya da siyasi görüşü yüzünden cezaevinde bulunan düşünce suçlularının serbest bırakılması için ağırtık koymak. Tüm siyasi mahkumların adil bir şekilde yargılanmaları için uğraşmak. Ölüm cezası, işkenceye, zalimce ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye koşulsuz karşı çıkmak. (Arkası 16. Sayfada) Üni. "gelişmişlik" düzeyimizdeki ülkelerdeki düzeye indirilememesi... Bu çarpıcı örneklere başkalan da eklenebilir. Hepsi de Türkiye ve dunY3L istatistikleriyle saptanmış olgulardır. Liselerde psikoloji ve sosyoloji dersleri, zeki öğrenciyi sıkan ezberlenecek kuru bilgiler dizisi şeklinde okutulur. Üniversitelerde ise "geçer akçe" olan işletme gibi konulara girmeyen öğrenciler, çaresiz bu bölümlere yönelirler. Teknolojiye buyük yatınmlar yapılırken, en değerli varük olan insanı anlamak için hiçbir çaba harcanmamakta, parlak genç zekâlar bu tarafa yönlendirilmemektedir. Bugün bu eksikleri telafı edebilmek için insan bilimine önemle eğilmek gerekir. Bunu yaparken de salt Batıdan aktanlan bilgilerle yetinilemez. Bilginin burada üretilmesi gerekir. Şöyle ki, fende ve teknolojide bilgi aktarımı büyuk çapta geçerh' olabilir. İnsan bilimlerinde ise Batıdaki bulguların hangilerinin evrensel geçerliğinin oldufu, hangilerinin ise kültüre bağımlı olduğunun ayırt edilmesi zorunludur. Bunun için de göfrgül verilere dayalı araş'tırmalara büyük gereksinim vardır. Basit teknoloji transferlerinde bile insan faktörü ön plana çıkabilmekte, Batıda "işleyen" bir teknoloji bizde uygun olmayabilmektedir. Aynı şekilde bir kültürde başanlı bir ekonomik gelişme modeli, bir başka kültürde başansız olabilmektedir. Örneğin bireysel rekabete ve girişimciliğe dayalı bir ekonomik gelişme modeli Hindistan ve Doğu Asya'daki gibi bazı toplulukçu (kolektivist) toplumlarda işlemediğinden yeni sentezlere gereksinim duyulmuştur. (1) Böyle bir sentez, örneğin geleneksel toplumun birbirine sıkı bağlarla bağlı insan yapısıyla, gelişmenin gerektirdiği özerk insan yapısı arasında olusabilir. Birbirinin nttı gibi görünen bu yapıların diyakktik bir sentez içinde bağdaşabilmesi, yaratıa bir çözüm oluşturabilir. Bizim toplumumuz için de geçerli olabilecek böyle bir sentez, sahip olduğumuz yakın insanlar arası ilişkileri (beraberlik kültürünü) muhafaza ederek özerk olabilmeyi içerir. (2) Ancak böyle bir sentez, bir topluma zörla kabul ettirilemez ve Türk Islam sentezi gibi ideolojik bir yakıştırmayla oluştunılamaz. Yapılması gereken, olgulara yönehk bilimsel arastırmalardır. tnsanın gelişmesine hizmet edebilecek yaratıcı çözümlemeler, sentezler, yeni yaklaşımlar, ancak insan bilimlerinin bulguİarına dayanabilir. Bu nedenle, "gelişme" sorununun çözümünü insan bilimlerinde de aramak gerekir. Türkiye'de ise böyle fonlar yok denecek kadar azdır. örneğin; Boğaziçi Üniversitesi'nde fen ve insan bilimleri bölümlerinin bulunduğu fen edebiyat fakültesinde 1989 yılında öğretim üyesi başına 86.000 TL. dış seyahat payı düşmüştür. Bu hiçbir masrafı, hatta Toplu Konut Fonu'nu bile karşılayamayacak gülünç bir paradır. Ayrıca hacca vaya maça gidenlerden Toplu Konut Fönu aJmayan devlet, resmen görevlendirilen bilim adamından bu fonu talep etmekte, kendisine verdiği paranın daha fazlasını Toplu Konut Fonu alarak oadan geri almaktadır! Sonuç ve öneri Bu yazıda ancak çok kısaca özetleyebildiğim konulardan da görüldüğu gibi, Türkiye gibi bir toplumda temel gelişmeyi sağlayabilmek ve uluslararası bilim dünyasında bir varlık gösterip kendimizi tanıtabilmek için insan bjliınlerinin.önenıini kavramak zorundayız. Sahip olduğumuz en değerli kaynak insandır. Bu kaynağa yonelmek, geliştirmek ve değerlendirmek için insan bilimlerinde araştırmayı özendirmek ve desteklemek çok geç kalınmış bir zorunluluktur. Bunu sağlayabilmek için özerk bir sosyal bilim veya insan bilimleri araştırma konseyi oluşturulmabdır. Gelişmiş ülkelerde, hatta bizden daha az gelişmiş Hindistan gibi bazı ülkelerde bu tür yüksek düzeyde sosyal bilim konseylerinin başanlı örnekleri vardır. Avrupa Topluluğu'na girmeye çabşırken böyle bir kuruluş, gerek bilimsel bir atılım olarak, gerek insana yönelik hizmetleri sağlayacak politikalara yön vermek bakımındap çok yararlı olabilir. 1Sinha, D. veKao, H.S.R. (1988)Social Values and Developmmu Asian Rerspectives. Yeni DelhL Sage. 2 Kâğıtçıbaşı, C (1984) Aile tçiEtkileşim ve tlişkiler; Bir Aile Değişme Modeli önerisi. Türkiye'de Ailenin Değijimi (kitabmda). Ankara: Türk Sosyal Bilimter Derneği. • • Ankara'da kulislerde bu ara dolaşan bir söylenti de hafif olmayan bir kâğıt zammının eli kulağında olduğu yolunda. Henüz yetkililer böyle bir karan doğrulamadılar. Ancak biz pek alışığızdır, önce söylentinin çıkması, sonra yetkililerce yalanlanması ama sonra zammın gerçekleşmesi sistemine. Bu arada enflasyon koşulları da her sektörü olduğu gibi basını da terletmeye devam ediyor. Gazetelerin mali ve idari yöneticileri aralarında yaptıklan toplantılarda ortak tutum arayışlarını sürdürüyorlar. • Nokta Dergisi'nin her yıl okurlan arasında yaptığı "Doruktakiter" anketinde bu yıl basın dalında Genel Yayın Müdürümüz Hasan Cemal'in seçilmesi Cumhuriyet ailesini sevindirirken, Hasan Cemal de ödülünü aldı ve bir haftalığına bir yurtdışı gezisine çıktı. 1990'da çok enerjiye gereksinimimiz olacak. BURUN ve MUCIZELERI! Sağlıklı, zeki, güzel, güçlü olmak, yaşlı iseniz gençleşmek istermisiniz! Dökülen saçların nasıl çıkacağını, zayıflayan gözlerin nasıl guçlenip güzelleşeceğini, migren, kalp, kanser, şişmanlık stres gibi nice rahatsızlıklann nasıl giderileceğini öğremniz! Gerçekler bir hafta da görülebilir. İJilimseldir. Gerçek yaşam olayları ve kanıtlarla bütün kitapçılarda. Dünyada ilk defa. Dağıtım: AdaşAnkara 134 48 57 134 31 54 Asrın Olayj! Eşinize Mikrodalga hediye edin, ılbaşı ziyafeti yıl boyu sürsün! Ev hanımlan bilir. "Özel" yemekler hazırlamak zaman ıster. Bu nedenle, yalnızca "özel" günlerde pişer o nefis. o lezzetine doyum olmaz yemekler. Eşinize yılbaşında bir Mikrodalga hediye edin. Size o meşhur böreğinden, o nefis yemeklerinden her gün pişirsin. Yılbaşı ziyafeti yıl boyu sürsün... Yıllar boyu. •VESTEL V'estel bır A Polly Peck ımernatıonal PLC fcuruluşudur. M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle