Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER altında olan arazi, örneğin Medeni Kanun'un 641. maddesinde açıklanan "Sahipsiz Şeyler ve Umuma Ait Mallar" gibi.) Bu arazi kime veriliyordu? İyelik iddiasında bulunan elmen'e (zilyede). Kim olabilirdi bu zilyed? Yüzyıllardır, atalarından beri toprağı işleyen, toprakla beraber ahnıp satüan ve eski dönemde "reaya" denen ırgat olamazdı herhalde bu zilyed. Zira bütün resmi bilgiler ve istatistiki rakamlar, onlann, o kutsal büyük çoğunluğu oluşturan kitlelerin yüzyıllar öncesi olduğu gibi, bugün de yine topraksız olduklanru açıkça ortaya koymaktadır. O halde bu elmen (bu zilyed), kim olabilirdi bir tarihi kalıntıdan, bir ağa, bir bey, bir şeyh, bir şıhtan başka? Ve ne gariptir ki bu zümre Osmanlı döneminde göremedikleri iyelik saltanatına Cumhuriyet döneminde kavuşmuşlardır. Gerçi bu yasa, TBMM'nin 501 sayılı bir tefsir karanyla Medeni Kanun'un yürüriüğe giriş gününden itibaren kaldırılmış kabul edilmişse de, tefsir karannın " D " fıkrası uyannca, tapu idareleri yine de mahkeme karan aramaksızın tescile devam ediyorlardı. Bu hukuksal olgu daha çok sayıda yasayla örneklendirilebilir. Burada en tipik birkaç yasayı ortaya koymakla yetineceğiz. 12 Mayıs 1966 gününde yürürlüğe giren "Tapulama Kanunu", yukanda açıklanan 810 sayılı yasadan esinlenerek kaleme abnmış gibidir bazı hükümlerile. Bu yasarun 3. maddesi dikkat çekicidir. Maddeye göre tapusuz taşınmazlardan (yani devlete ait olması gereken millî emlaktan) 20 dönüme kadar olan miktar, sadece "tanık beyanlanyla" zilyedi adına tescil edilebilir. 1 Aralık 1984 günü yürürlüğe giren çok önemli bir yasa vardı: "Kıyı Kanunu!' Bu yasanın 5. maddesi, yıllardır yağma edilen kıyılar hakkında şu çok önemli esası getirmişti: "Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir..." Kıyüar üzerindeki her türlü spekülasyonu, yağmayı önleyecek kadar açık olan bu temel madde, ulusal mal varlığının önemli bir parçasının bekçisi olacak kadar güçlüydü. Bu yasayla kıyüardan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanması da sağlanmış olacaktı (Madde 2). Heyhat! Bu kez de bu yasanın ömrü vefa etmedi ve Kıyı Kanunu Anayasa Mahkemesi'nce 25 Şubat 1986 gününde iptal edildi. Aslında bu yasada da kıyı yağmasına yol açabilecek ve düzeltilmesi gerekli bazı hükümler vardı, ama sadece bu birkaç maddenin değiştirilmesi yeterliydi. Bugün akıl almaz biçimlerde ve boyutlarda gelişen kıyı yağmalanması, artık geri dönülmesi olanaksız yoksunluklara götürmektedir ülkemizi. Batan bir ülke, kurulacak sağLklı bir ekonomik sistemle yann kalkınabilir. Ama yok edilen doğayı yeniden yaratacak bir gttç yoktur herhalde. Yazımızda yalnızca birkaç ömeğini verdiğimiz yasalar topluca gözden geçirilecek olursa, şaşılarak görülecektir ki, ister kıyılarda, ister başka yerlerde süregehnekte olan yağmanın kaynağı sadece gecekondu ağalannın yaptığı gibi edimli (fıili) bir yağma değil, kapsamlı otmayan yasalara dayanan bir toprak edinrne yoludur. Yasaldır, ama "hukuki olma", "haklılık" ilkesinden yoksundur. Ulusal Mal V ar \ ok Edilınek Vlusal mal varlığının parasal ölçüleıjt vurularak değerlendirilmesi, likide edilerek elden çıkarılması çok dar bir dünya görüşünün açığa çıkmasıdır ve daima kendi kendini yok etmekle sonuçlanmıştır. Bu değeri ölçülemez ulusal mal varlığımızın, özellikle 1980'li yıllardan sonra yok edilmekte oluşu kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. PENCERE 18 AĞUSTOS 1986 TULUİ SÖNMEZ Hukukçu Anımsadığım kadanyla bir Afrika atasözü şöyle der: "Biz ecdadımızdan kalan tnirasi değil, d o ğacak çocuklanmızın haklarım yiyoruz." Bilindiği gibi, Ulusal Ant (Misakı MiUî) sınırlan içindeki Osmanlı tmparatorluğu'ndan kalan topraİdar, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Türk Ulusu1 nun kurduğu Turkiye Cumhuriyeti Devleti'nin mah olrnuştur, daha doğrusu bu topraklan kanıyla, teriyle kazanan ulusun mal varlığı olmuştur. Bu ulusal mal varlıguun paıasal ölçülere vunılarak değerlendirilmesi, likide edilerek elden çıkanlması çok dar bir dünya görüşünün açığa çıkmasıdır ve daima kendi kendini yok etmekle sonuçlanmıştır. Bu değeri ölçülemez ulusal mal varbğımmn, özellikle 19801i yıllardan sonra yok edilmekte oluşu kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Kurtuluş Savası'nın kazanılması, bu büyük ulusal olay, Türkiye Cumhuriyeti vatandasına sadece demokratik hakJanru, vatandaşlık haklannı kazandırmakla kalmıyor, üstünde yasadıgı vatanının toprakları Ozerinde de yaşamıyla ilgili temel hakları sağlıyordu: Ekeceği toprağı, bannacağı evi, işleyeceği işi ve tilm anayasal, temel insan haklannı. Her şeyiyle olduğu gibi, doğasıyla da çok zengin olan ve devletin güvencesinde olan bu "millî emlak" TBMM'ce çıkanlacak yasalarla ulusun, kamunun yaranna kullamma yönelülecekti elbette. Nitekim îmnu sağlayan birçok yasa yürürlüğe konrauştur Cumhuriyetimizle birlikte. Ancak iyi niyetle de olsa, bazı yasamalar, hiç değilse pratikteki sonuçlan bakımından "tüm ulusun yararına" olma amacından uzaklaşmaktaydı adeta. (Özellikle mîrî topraklar ve ölü "mevat" topraklar) kamu elinden çıkanlıyor ve özelleştirme yolu açdıyordu. örnefin, 743 sayüı Türk Kanunu Medenîsi, 4 Nisan 1926 günlü Resmi Gazete'de yayımlanmış ve ilari edilmişti. Bu yasarun 936. maddesine göre de, "yasa yayım tarihinden altı ay sonra yurürlüğe girecektir;' Ancak Medeni Kanun'un yayım gününden tam on beş gün sonra, yani 19 Nisan 1926 günü "Hakkı Karar ve Senetsiz Tasarrufat ve Tashihi Kayıt Muamelaünın Sureti tcrasma Dair Kanun" adıyla bir yasa yayımlanarak 24 Nisan 1926 günü alelacele yurürlüğe konmustur. Böylece Medeni Kanun'dan yaklaşık altı ay önce yürürlük kazanmıştır bu 810 sayılı yasa. Bu yasarun hukuksal içeriği ve sonuçlan neydi? Eski bir hukuksal deyim olan "hakkı karar", yeni hukuk dilimizde zaman aşımı karşılığıdır. "Senetsiz Tasamıfat" ise, elinde tapu senedi veya ona benzer bir belge olraaksızın bir araziyi kendi mülküymüş gibi kullanmaktır. Kaç günden beri televizyonda görüntüleri sergileniyor; Güney Kore'de öğrenciler eyleme gectiler; ellerinde taşlar, sopalar, rhclotof kokteylleri; meydanlarla caddeler birer yangın yeri; gençler polisle çatışıyorlar. Polis, miğferli, silahlı, coplu, çelik yelekli, kalkanh, acımasız... Ne istiyor öğrenciler? • Televizyonda öğrencilerin görüntüleri neden çırpınıyor? Güney Kore'de işçi, öğretmen, memur, köylü, esnaf, bilim adamı, subay, doktor, mühendis, işadamı, avukat, köylü uslu uslu oturuyor da öğrenciler neden ayaklanıyor? Yalnız Güney Kore'de mi? Kimi zaman Latin Amerika'da, kimi zaman Fransa'da, kimi zaman dünyanın daha uzak bir yöresinde, öğrenci eylemleri toplumun bir numaralı sorununa dönüşmüyor mu? Ya Turkiye'de? Tam otuz yıldan beri öğrenciler "potansiyel tehlike" değil mi? Şimdiye dek iktidar kaç öğrencinin başını ezdi? Kaçını hapsetti? Kaçını astı? Kaçını sürdü? Güney Koreli öğrencilere bakıyorum, zavallıcıKlar kan ve ateş içinde sırılsıklam; saçlar dağınık, gözler çekik, yüzler korkuyla umudun geriliminde dağlanmış, koşuşuyorlar... Birini yakaladım: Öğrenciler Oğretiyor Hiçbir mahkeme karan aranmaksızın... Bu yasarun görünürdeki amacı, tapu kayıtlarırun tutarsızüğııun gıderümesiydi. Ama içerdiği hükümIerle 810 sayılı yasa, Medeni Kanun'un iyeliğin edinilmesiyle ilgili kurallarına karşın "Senetsiz Tasarnıf" yoluyla ve zaman aşımı yoluyla, üzerlerinde iyelik iddiası ileri sürülen arazileri zilliyedkri adına tapuya (hiçbir mahkeme karan aranmaksızın ve doğrudan doğruya tapu memuru tarafından) tescil olanağıru sağlıyordu. Oysa bu taşınmazlann tapuda kayıtlan yoktu. Zira bu tür arazi huMedeni Kanun'la kurulan çağdaş hukuk düzenine kuki nitelikleri gereği bazı hukuki koşullar dışınkarsın, yine o arada getirilen bazı yasalarla, genç da, üzerinde iyelik kurulamayan kategoridendi. (BuCumhuriyet'e Osmanlı'dan intikal eden topraklar günkü hukukumuzda devletin hüküm ve tasarrufu Ulusal mal varlığımız konu edilen bu yazıda sadece ilgili yasalar ve bunlann yürürlüğe girdiği taYağmada çarpıcı bir örnek daha... rihler bildirilmiş, ama hangi yasa, hangi siyasal parti Bir başka ilginç örnek de şudur. 1910 yılında Sul döneminde TBMM'den geçmiştir, buna definilmetan Reşat döneminde Ereğli kömür havzası, çıka miştir. Çünkü konuya siyasal bakımdan değil, sanlan demir cevherinden ötürü devletin yüksek eko dece hukuksal açıdan bakmaya çalışıbnıştır. Ancak, nomik yararlan göz önünde tutularak kamusallaş görülen şu ki, 1926'lardan 1986'lara kadar Cumtırıldı ve bu havzada (Havzai Fahmiye) o tarihten huriyet döneminde iktidarı eline alan hangi parti başlayarak asla özel iyelik edinilemeyeceği bir sa olursa olsun, sanki aynı partiymiş gibi, ulusumuza daret tezkeresine bağlandı (Teskerei Samiye 17 Kâ ait mal varlığı hakkında söz birliği etmişctsine, kamu malını özelleştirme eğüimi göstermişlerdir. Atanunsani 13261910). Ancak 19 Haziran 1986 gününde "Taş Kömürü türk Orman Çıftliğı dahi bu furyadan yakasını kurHavzasındaki Taşınmaz Mallann tktisabına Dair taramamıştır. Kanun" adıyla yürürlüğe giren bir yasayla, bu köŞöyle düşünesi geliyor insanın: Acaba Türkiye1 mür havzasındaki milli emlâkin zilyedleri adına tes de iktidara gelenler, ne Türk Devleti'nin geleceğini cili esası getirilerek, çok büyük bir alanı kapsayan ve ne de ilerideki nesilleri düşünmeksizin "benden havza arazisi devletin mal varlığından çıkanlarak sonra tufan" zihniyetini mi politika olarak benimözel mülkiyete devrolunması (özelleştirümesi) yo semekteler? Ne demiş Afrikalı: "...Biz doğacak çoluna sapüdı. cuklanmızın haklannı yiyoruz" Ne istiyorsun? Özgürluk... Hay Altah, bizim Mehmetçikler Kore dağlarında özgürluk için ölmemişler miydi? * Pasiiik kapitalizminin teni sarı, gözleri çekik, ruhu feodal, kılıcı samuray. Şimdiden boyutları kavranamayacak bir gelişmeyaşanıyor dünyanın öteki ucunda; Yecuç mecuçlar sermaye düzenlerini olmadtk bir emrü kumanda zincirinde uyguluyorlar. Güney Kore bunlardan biridir. insan kişiliğinı ezen, çiğneyen, yok eden, bireyi parasal mekanizmanın çarklarında yiyip bitiren düzene başkaldırmak kimin haddine düşmüş?.. Gencecik öğrenciler bu düzenin buldozerleriyle çiğnenen insanın çığlığını mı yansıtıyorlar? Eğer öğrenciler olmasa Güney Kore'de neler olup bittiğini kim bilecek? Televizyon ekranlarında bombalar patlamasa, yangınlar çıkmasa, polis göz yaşartıcı bomba kullanmasa, kimin Güney Kore'nin gerçek yüzünden haberi olacak?.. • Herkes Guney Kore'de yapılacak olimpiyatlara hazırlanıyor. Pırıl pırıl tribünler, gözalıcı pistler, zümrüt gibi yüzme havuzları, yemyeşil sahalarla bezenmiş olimpiyat alanı, dünyanın her yerinden gelecek sporcuları bekliyor. Yarışiar başladığında milyarlarca insan Güney Kore'yi buyük bir olimpiyat stadyumu gibi görecek... öyle bir ülke ki bal dök yala... Ancak öğrenciler Güney Kore'nin gerçek yüzünü dünyanın gözleri önüne seriyorlar Çekik gözlü genç diyor ki: )feryüzundeki milyarlarca insan, Bizans'taki mavileıie yeş//lerin yanşmalannda kendisıni yitiren bilinçsiz halk gibi körleşmesin... Dünya bir tuhaf... İnsanoğlu öğretmeninden öğrenmeye şartlanmıştır. Oysa çağımızda öğrencıierden çok şey öğreniyoruz. Pasifik kapitalizminin feodal ruhunu, Uzakdoğu sermayeciliğinin çirkin boyutlarını olimpiyat arifesinde öğrenciler dünyaya tanıtıyorlar. Bir kez daha anlıyoruz ki insan haklannın gecerli olmadığı toplumlarda ekonomik başartlar ayıpları örtemiyor. Zamanında en görkemli olimpiyatı Hitler Almanyası düzenlemişti. 1936'dan anılarda kalan 100 metre şampiyonu Owens'tir. Siyah rekortmenin basarısı, Hitler faşizminin üstün ırk kuramına vurulmuş bir şamar gibiydi... Ve izi kaldı. Güney Kore'deki öğrencilerin eylemlerinin izi de geleceğe yansıyacak Neden bütün dünyada öğrenciler öne atılıyorlar? ?^ EVET/HAyiR OKTMAKBAL "Küçük de olsa, bir oligarşi yönetimi, elindeki polis ve ordu güçleriyle politik muhaliflerini yok edebilir, eğitim ve basın tekelciliğiyle de bütün bir kuşağı yaptığı ışlerin iyi ve zorunlu olduğuna inandırabilir. Bu arada da bütün enerjisini kendi gücünü arttırmaya ve güçsüzlerin zararına rahatını çoğaltmaya harcayabilir. Gitgide artan haksızlık ve zorbalıkla kendisıni halka beğendirmeye çalışır. Çünkü kimsenin elinde hükümetin istediği şeylerin kötu olduğunu söyleyecek ve gerçekleri ortaya dökecek bir araç yoktur." Sıcak bir ağustos aksamı, otuz altı kişilik, üç katlı ranzalarla dopdolu bir hapishane koğuşunda genç bir adam Russell'ın "Düşünceter" (Say Yayınları) kitabını okuyor. Öte yandan TV'den de yurt haberleri, siyaset adamlarının konuşmaları gelmektedir. Genç mahkum Russell'ın sözlerini okuyunca şöyle düşünür: ' "Okuduğumuz bir iki sayfa sizde öylesine hızlı bir düşunme (Arkast 8. Sayfada) OKUftLARDAN Hükumetlerin katkmyla 1964'ten bu yana her yılın 16 ağustosunda Hacı Bektaş Veli'yi antna tören ve fenliklennin yaptlagelmesi gelenekleşmişrir. Ömrünii Anadolu hatk birliği, kültür bütünliiğü, ahlaki disipline adayan, Osmanlı devlet örgütünün oluşumunda etneği geçen bu tür atalarımızı anmak, yaşatmak, onun kişiliğinde ulusal düsün yaşamırmun canlılığmın da , gereğidir. Hacı Bektaş Veli'nin, ! Horasan 'm Sisabur kentinde \ 1210 ile 1220 arası doğduğu ve \ 1310 ile 1326 arasında da öldüğü tartışmalı olmakla beraber ileri sürulür. Ölümünden sonra türbesini Sultan 2. Murat yaptırmıs. Hacı Bektaş Veli anıhrken Bir Koğuşta Russell'ı Okumak Sonradan bu türbeyi Sultan 2. Beyazıt ile oğlu Yavuz Sultan Selim esaslı biçimde onarmtşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra yeni yurt ve iş ediniş arayısmdaki Türk ve Asya kökenli halklar Anadolu'ya akın etmeye başlamışlardı. Hacı Bektaş'm da 360 kisilik dervis ve yandaşlarıyla 1270 ile 1280 arasında Anadolu 'ya geldiği gene tartışmalı olarak kabul edilir. Bu sırada Ankara'da Hacı Bayram Veli, Amasya'da Baba llyas, Kırşehir'de Aşık Pasa, Ahi Evran, Bursa'da Karacaahmet, Şeyh Süleyman Çelebi, Konya'da Mevlana Celalettin gibi velimürşit önderler kozmopolit Anadolu'da yerleşme, aydınlatma ve örgütlenme kavgası vermekte idiler. Yine Hacı Bektaş'm Anadolu'ya ayak bastığı bu dönemlerde ülke yönetiminde otorite boşluğu, taht kavgası, itaatsizlik, anarşi yaygın biçimde hüküm sürmekte idi. Haçlı se/erleri, Moğol istilası bir kasırga ve sel örneği Anadolu'yu adeta çorak araziye çevirmisti. Hacı Bektaş, Osmanlı tarihinde adına "Celâli Isyanları" adı verilen ilk halk patlama ve ayaklanması ortamında gelmiş ve bir ara da Babailik eylemine de katılmışsa da bu eylemin kanlı bir biçimde bastmlması üzerine, bugünkü adını taşıyan ve o dönemde Sulucakarahöyük olarak adlandırılan yere gelip yerleşmiştir. Çiftçiliğinin yani sıra düşünce ve gönülsevgiyi esas alan irfan ocağıyla bilahara adını taşıyan Bektaşilik kurum ve ilkelerini kıtrmuştur. Bektaşiliğin Anadolu halk kesunince tutulması ve yayılmasınm nedeninde, "Anadolu insamnın zevkinin, davranışınm, evrene bakışının, müziğinin, sazının, lslam öncesi tö're ve geleneklerinin izlerinin bulunması yatmaktadtr. Yine . Bektaşiükte Tanrı 'ya erişme ahlaki olgunlukla olabilmekte ve bu ahlaki olgunluk da şu üç sözle özetlenebilmektedir: "Eline, diline, beline (edep)" sahip ve sadık olmaklır. Bektaşiliğin başka bir özelliği de "halkçılık ve lcadına eşitliği" temel ilke edinmesidir. Bugün muze durumuna getirilen dergâhı; tarihi, d'mi, edebi, sanat yönünden halk üniversitesi özelliğine sahip olup "ulusal ve kültürel" bir abide niteliğindedir. Bö'ylesine bizim olan Pir Hacı Bektaş'ı, öz ocağı, otağı, müzesi içinde rahmet ve saygıyla anarız. Av. HASAN GÜLSAN AKTıF BANKACILIK Türl<^e'de ilk defa Tal<sitli Ferdi Kredi. Kadınerkek, yaşhgenç 18 yaşını aşan bütün insanlanmız... Yapı Kredi Aktif Bankacüık Çağı'nda size yenilikler, kolaylıklar, olanaklar getiriyor... "yeni bir hayat"ın kapılannı açıyor. Paraya mı ihtiyacınız var? TV, video, buzdolabı... evinize eşya mı alacaksınız... tatile mi çıkacaksımz? Yapı Kredi'ye gelin, Taksitli Ferdi Krediler'den yararlanın. Dilediğiniz yerden, beğendiğiniz eşyayı alm... Gönlünüzce bir tatil yapın. Peşinparayla, hemen! İhtiyacınızı Yapı Kredi desteğiyle ekonomik yoldan karşılayın. Kimseye borçlanmadan, fazla para ödemeden. Sonra da, kullandığımz krediyi uygun koşullarla ödeyinf Siz de Yapı Kredi'ye gelin. Taksitli Ferdi Krediler'den ve Aktif Bankacılık Çağı'nın daha birçok kolaylığından, olanağından yararlanın. Bugün "yeni bir hayaf a adım atın. *Taksitli Ferdi Krediler'den nasıl yararlanacaksınız? Yapı K.redilerden Taksitli Ferdi Kredi Baş.vuru Formu alacaksınız. Doldurup şubenize teslım edeceksiniz. Başvunınuz değerlendırilecek. Ödeme gucunüz talep ettiğinlz krediyi karşilamaya yeterliyse. 15 gun içinde kredinizi alacaksınız. YAPI^CKREDi "hizmette sınır yoktur"