17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 HAVA DURUMU Meteoroloji Genel Mudürtuğu'nden alınan bilgiye göre. bütün bölgelerimız parçalı bulutlu. Marmara'nın doğusu, Karadeniz, iç Anadolu, Doğu Akdeniz ile Doğu ve Guneydoğu Anaddu bölgeleri sağanak ve gök gorültülü sağanak yağışlı geçecek. HAVA SICAKLIĞI: Onemli bir değişiklik olmayacak. RÜZGÂR: Kuzey ve batı yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette esecek. Denizlerde gün batısı ve kara yelden 35 kuvvetinde saatte 1021 deniz mili hızJa esecek. DENİZ: Mutedil dajgalı dalga yüksekliği 0.52 m. göruş uzakiığı 515 km. dolayında buMana Mapazan Mryatnan Afyon Afri Ankara AMakya Antalya Artvin «ydın Y Y Y B Y Y v HABERLERİN DEVAMI TÜRKIYEDE BUGÜN 27° 16° Edirne 29° 13° Erzincan Y 26° 12° Erzunım Y 24° e°Eslbşet«r Y 26° 13° Gaâanfep Y 28° 18° Gimsun Y 27° 16° Gumuşlıant Y 19° 10° Hakkari Y 31° 17° Isparta B 27° 14° Isonfcgl B 25°13°izmir B 2*" 10° Kaiî Y 20° 8° Kastamonu Y 23° 11° Kaysen Z7° 15° KiftereS 25° 15° Kava 23° 12° Kttahya 28° 18° Malatya B Y Y B Y 30° 16° Niflde Y 21° 15° Oriu Y Y 22° 10° Samsun Y 24° 11° Siırt Y 24° 16° Suıop Y 29°16°Srvas Y 20° 6°Tetan!ag B 21° 11° TrataKi Y 24° 10° Tunceli Y 25° 15° Uşalc B 24° 12° Van Y 24° 12° Yozgat Y 26° 11° Zooguldak Y 28°12°Mamsa 26° 15° K Maraş 24° 10° Mersın 20° 4°Mgjte 23°12°Muş 29° 15° 28° 16° 27° 18° 28° 15° 22° 8 ° 24° 12° 24° 15° 21° 15° 20° 15° 28° 14° 20° 13° 21° 10° 2SO16" 21° 15° 25° 10° 25° 13° 20° 8° 22° 11° 20° 15° 31 MAYIS 1988 DÜNYADA BUGÜN Amstefdam Y 19° Amman A 34 C ASna A 28° A 34° Barcekma B 24° Y 20° Basel B 28° Betgrad Beritn Y 21° Bonn Y 18° Bruksel Y 20° Budapeşe Y 25° Cenevre Y 20° Cezayır B 24° CnMe A 43° Ouba A 40° Frankturt Y 20° Girne A 35° Hetemta B 24° Katıire A 32° Kopenhag Y 18° Kcln Y 18° Lenıngrad Londra Madrıd Milano Montreal Moskoua Münltı Ne« York Osto Pans Prag Rıyad Roma Sofya Şam Tel AMV Tunus Varyjva A Y B Y B A Y A 27° 7 A O 16° 24° 24° MUSTAFA EKMEKÇİ ANKARA NOTLARI Üniversiteden Gelen Ses 2 lunacak. Van Gölünde hava. parçalı bulutlu ve sağanak yağışlı geçecek. Ruzgâr güney ve batı yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette esecek. Göl mutedil dalgalı olacak göruş uzakiığı 510 km. dolayında bulunacak. •£): ac>" B Y B Baiıkesır Y Y Y Bifts Y Bdu Y Bursa B ÇanaMote B Çonjm Y Denclı fi Htec* OutuOu »Jmutiıı * ac* B Dubtkı K oriı S a>* V Zirvede süıtüşme (Baftarafı 1. Sayfada) ve ders vermeden gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı. Gorbaçov, "Herkes Moskova doruğunua SovyetAmerikan diyaloğunda yeni ufuklar açmasını bekliyor. bu tum çabalanı ve tiim iyi niyetlere değer" dedi. Reagan da yorgun bir ses tonuyla yaptığı konuşmasında Gorbaçov'a konukseverliğinden ve Sovyet toplumunun değişik kesimIeriyle görüşrae olanağı tanımasından dolayı teşekkfir etti. ABD Başkanı gezisinin ikinci gününde Moskova'da bir manastın ziyaret etti ve rejim aleyhtarlan ile görüştü. Reagan, yaptığı konuşmalarda Sovyeüer Birliği'nde daha fazla özgürlük için tnücadele edilmesini istedi. Bu arada silahsızlanma konusunda ABD ile SSCB arasındaki görüş ayrılığjnın darakkğı ve zirvede silahsızlanmaya ilişkin iki teknik antlaşmanm imzalanabileceği bildirıldi. Başkan Reagan dün sabah Genel Sekreter Mihail Gorbacov'la 2. görüşmesinı yaptı. özellikle silahsızlanma üzerinde durulan görüşmeden sonra basına açıklama yapan Amerikalı yetkililer, iki lider arasındaki görüş aynlıklannm daraldığım ve silahlann kontrolü konusunda iki teknik antlaşmanın imzalanabileceğini bildirdiler. Birinci antlaşmarun, kıtalararası nükleer füzelerin fırlatılmadan önce karşı tarafa bildirilmesi, ikincisinin ise nükleer denemelerin iki ülke tarafından ortaklaşa denetlenmesi konusunda olduğu belirıiliyor. Cumartesi günü Washingtondan yapılan açıklamada görüş aynlıklannın devam etmesi nedeni ile zirvede herhangi bir silahsızlanma antlaşmasının imzalanamayacağı belirtilmişti. Başkan Keagan dün öğleden UĞUK MUMCU GOZLEM AA'nın haberine göre, Amerika Kızılderilileri, Başkan Reagan'ın insan haklan konusunda yönelttiği eleştiriler karşısında Sovyetler için "cankurtaran simidi" oldu. Zirve dolayısıyla kendi olanakları ile Moskova'ya gelen bir grup Amerikan Kızılderilisi, Reagan'a ve Amerikan yönetimine eleştiri salvosu başlattılar. Sovyet Banş Komitesi adlı resmi kuruluşun binasına alınan 3 Kızılderili, burada basına açıklamalarda bulundular. ABD'de hapsedilen Leonard Peltier Adındaki Kızılderiliyi Sa(Baftarafı 1. Sayfada) vunma Komitesi'nin başkanlığını "paşa tasamıflan"na donüştürülmüştür. yapan Russel Redner, gazetecilere 27 Mayıs döneminde "14Tler" olarak bilinen öğretim üyeleyaptığı açıklamada, "Kötülük ri, nasıl arkadaşlarınca ihbar edilmişlerse, 12 Eylül döneminin imparatorluğu Doğu'da degil, "1402'tikleri" de işte böyle, üniversite içindeki öğretim üyeleBab'dadır" dedi. 3 Kızılderili ile rince ihbar edilmişlerdir. birlikte Moskova'ya gelen Bayan O günlerde astığı astık, kestiği kestik sıkıyönetim komutanAvukat Karen Parker da "Reagan, ları, hiçbir titizlik göstermeden, MİT'ten gelen bu raporları anıninsan haklan konusunda Eisenhoda "paşa tasanvfu" olarak uygulamışlardır. wer'dan bu yana geimiş geçmiş en 1402 uygulaması, başlı başına antidemokratiktir, acımasızkötü başkandır" şeklinde konuşdır, bilime ve bilim adamlanna karşı amansız bir duşmanlığın tu. Oösteroesidir. Moskova'da dün bir ortaokulu İstanbul'dan Prof.Dr. Aydtn Aybay, Prof.Dr. Hüseyin Hatemi, ziyaret eden Bayan Nancy Reagan Prof. Dr. Nuri Karaca. Ankara'dan Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. ise Sovyet öğrencileri tarafından Dr. Alpastan Iştklı, Pro<. Dr. Cevaf Geray, Prof. Dr. KorkutBorasoru yağmuruna tutuldu. tav, Doç. Dr. Cem Eroğd, Prof. Dr. Rona Avbav. Doc. Dr. Tahir 8 yaşından başlayarak tngilizce Hatipoğlu, Doç.Dr. Nurkutlnan, İzmirden Prof.Dr. VeiiLök, Prof. eğitim verilen okulun öğrencileri, Dr. Vavuz Aksu, Prof. Dr. Tayyar Bora, Prof. Dr. Turkan Suer, Prof. Bayan Reagan'a, Amerikalı öğrenDr. ErolMavi, Prof. Dr. Cumhur ErtBkin, Doç. Dr. Şükru Bozkurt, cilerin Rusça öğrenip öğrenmediDoç. Dr. Hüseyin Yıldınm, Doç. Dr. Hüseyin Turan, Prof. Dr. Ata ğini sordular. man Tangör, Doç. Dr. Ismet Özkut, Dr. Renan Pekünlü ve Dr. Bayan Reagan, "Hayır" diye ceBütent Pekeriem. Trabzon'dan Prof. Dr. Erdem Aksoy, ODTÜvap verdi, ancak arkasından "Büden Prof. Dr. Yakup Kepen&k ve Doç. Dr. Güney Gönenç bu "patün okullardaki tüm Sovyet çocukşa tasarruflan"nm adları duyulan kurbanlarıdır. lan İngUizce ögreniyorlar mı?" s o 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'nın 2. maddesine 1982 yılınrusunu yöneltti. da yapılan bir ekle, görevlerine son verilen kamu görevlileriÇocuklar, bütün Sovyet öğrennin durumları sıkıyönetim komutanlarınca yeniden incelenmiştir. cilerinin tngilizce oğrendiğini bağSıkıyönetim komutanları, daha önce görevlerine son verdiklerışarak söylediler. ri kamu görevlilerinin durumlarını ikinci kez incelemişler, bunSovyet ortaokul öğrencileri, lardan bir kısmı hakkındaki ışlemlerini geri almışlardır. "Amerika'da ögrenciler forrna giNe olmast gerekirdi bundan sonra? yiyor mtı?", "Futbol ve beyzbol oyBu kamu görevlilerinin hemen görevlerine baştamaları genuyor mu?", "Amerikalı çocuklar rekmez miydi? saklambaç oynuyor mu?" gibi soHiç şüphesiz gerekirdi. rular da sordular. Komutanlar bu "paşa tasanvflan"n\ alınca, idare, hemen hiç Nancy Reagan daha sonra progzaman yitirmeden bu işlemleri uyguluyordu da aynı işlemler ram dışı olarak Dr. Jivago romaaynı sıkıyönetim komutanlarınca geri alındığında idare niçin bu nının yazarı ve Nobel Edebiyat işlemleri uygulamıyor ve ilgili yazışmaları "sümen attmda" tuödülü sahibi Sovyet yazar Boris tuyordu? Pastemak'ın mezannı ziyaret edeHem askeri yönetim de bitmiş, sözüm ona "sivil demokrasi rek çiçek kovdu. dönemi" başlamıştı. Bir Amerikan yazarı gibi "Askeri müziğin müzikle ne derece ilgisi varsa, askeri hukukun da hukukla o derece ilgisi var" diyelim... Askeri dönem, bir "kapalı rejim"d\r, boytesine kapalı rejimlerrje hukuk devieti yerine "kışla hukuku" ege(Baftarafı 1. Sayfada) mendir. "Polis devleti" bu gibi rejimlerde geçerlik kazanır. Pazar günkü kilise gezileri sıraBunlann hepsi doğru... Peki, hukuk devletinde, sivil demoksında sık sık kol kola giren ve neraside bugün de "kışla hukuku" egemense ve bugün de "paşeli oldukları dikkat çeken iki şa tasarruflan" geçerliliklerinı koruyorlarsa, o zaman kavramTırst lady", çevrelerinden aynlmaları yerli yerine oturtmak gerekir. yan gazeteci ordusu ile zaman zaBir örnek verelim: man sohbet ettiler ve şakalaştılar. ODTÜ öğretim üyelerinden Doç. Dr. Güney Gönenç, 1983 yıABD Başkanı'mn eşi Nancy ReIında6. Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanı'nın emri ile üniversiagan, kendilerini görüntüleyen foteden uzaklaştırılmıştı. 1955 yılında İstanbul Teknik Üniversito muhabirlerine, "Her seferinde tesi'ni Ditiren Gönenç, lisans çalışmalannı Amerika'da yapmış, daha iyi anlaşıyonız" derken, Radoktorasını İngiltere'de tamamlamıştır. isa Gorbaçova da aralarının açık olduğu yolundaki söylentiler koİTÜ ve sonra da ODTÜ'de öğretim üyesi olarak görev yapan nusunda, "Başkanın eşiyle ararnızDoç. Dr. Güney Gönenç, 1982 yılında ODTÜ'ye bağlı Gazianda sadece önemsiz bir yanlış anlatep Mühendislik Fakültesi'ne atanmış, 1983 yılında da ma olrauştu" dedi. "1402'likler" arasına katılmıştır. Bilindiği gibi Nancy Reagan ile Sıkıyönetim komutanlığı, bir süre sonra Gönenç hakkındaki Raisa Gorbaçova'nın aralarının işlemi kaldırmış. Ancak Doç. Gönenç'e işlemin kaldınldığı bile açık olduğu konusu eski Beyaz Sabildirilmemiştir Böylece Doç. Gönençi görevinden alan "paşa ray Genel Sekreteri Donald Retasarrufu" bu kez de çok "liberar olduğu söylenen Ûzal dönegan'ın amlarını yayımlamasından minde "sivil paşalar" tarafından uygulanmıştır. sonra yoğunluk kazanmıştı. Hem de ışlemlerin kaldınldığı bilindiği ve ilgililere bildirildiği *•• halde! Başkan Reagan ve eşinin pazar Bu da "sivil demokraslmiz"tn ve "liberal dönemimiz'in hügünü Moskova sokaklarında yapnerlerinden biridir. tıklan kısa gezinti de kent halkı1982 Anayasası'nda üniversite öğretim üyelerinin, "Ûnivernın büyük ilgisini çekti. ABD BaşsHelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne kam'nı görmek için birbirleriyle surette olursa olsun görevlerinden..." uzaklaştırılamayacakları yanşan binlerce kişinin yarattığı izyazılıdır. "Paşa tasarruflan" bu kuralın dışında mıdır? diham güçlükle önlenirken, Sovyet Hükümet ve YÖK eğer istemiş olsalar, bu "paşa tasarruflan" güvenlik görevlileri de hayli ter bir saat içinde kaldınlır. Va bir saat içinde 1402'lik öğretim üyeleri döktüler. Zaman zaman sertliğe görevlerine dönerler. varan şekilde halkı ve basın menBırakınız bu "paşa tasanuflan"n\ kaldırmayı, sivil demokrasuplarını Reagan ve eşinden uzak si döneminde bazı kafalar hâlâ ve hâlâ o "kışla hukuku"nu victutmaya çalışan görevlilerin çabadanlarında ve bilinçaltlarında yaşatıyorlar. lan ABD'li gazetecilerin eleştirilerine de neden oldu. Amerikan UP1 Askeri dönemin "paşa tasarrvflan"na sivil demokrasi döneAjansı'nın muhabiri Helen Thominde de esir olduktan sonra ne demokrasisi beyim, ne demas, Sovyet polisleri tarafından mokrasisi? Ne liberalizmi beyim, ne liberalizmi? Ne özerkliği tartaklanırken kendisini Nancy Rehocam, ne özerkliği? agan'ın kolundan tutarak bizzat Dikkat... Esaaas dvruş... Rahat... kurtardığını söyledi. "Rahaf artık beyler, "rahaf! Rahat hocalar rahat... sonra da eşi Nancy ile Moskovanın en eski manastın olan Danilov Ortodoks Manastın'nı ziyaret etti; daha sonra yaklaşık yüz kişiden oluşan bir gnıp rejim aleyhtan ve Israil'e göç etmelerine izin verilmeyen Sovyet Yahudisiyle görüştü. Reagan, Danilov Manastın'nda yaptığı konuşmada sürgündeki Sovyet yazar Aleksander Soljenitsin'in "Kilis€ çanlannın yeniden çalması, Moskova ve bütün ülkede duyulması" yolundaki dileğini tekrarladı. Reagan, Danilov Manastın'nın kısa bir süre önce ibadete açıldığını hatırlatarak, "Bu manastınn Ortodoks Kilisesi'ne geri verilmesini, halen kapalı olan ya da laik amaçiarla kullanılan diğer bütün ibadet yerlerinin, inananlara iade edilecegi yönünde bir işaret olması için dua ediyoruz" dedi. Amerikan halkının, dünyanın herhangi bir yerinde halklara dinsel özgürlük tanınmamasına karşı çok duyarlı olduğunu söyleyen Reagan, faaliyetleri yasak olan ya da çalışmalarına izin verilmeyen dini cemaatlerin bu arada Ukrayna Katolik ve Ortodoks kiliselerinin faaliyetlerinin yakında serbest bırakılacağım umduğunu bildirdi. Rus Ortodoks Kilisesi'nin 1000 yaşına girdiği bu yılın, Sovyeüer Birliği'nde dinsel özgürlük alanında yeni bir dönemin başlangıcı olacağı umudunu dile getiren Reagan, Danilov Manastın'nın açılmasırun, "Bürön inançlara mensup bütün halklara dinsel hosgörii tanınması yönünde bir politikanın sembolü olmasım" istedi. ABD Başkanı, Kremlin'in demokratikleşme politikasırun Sovyetler Birliği'ndedin ^.gürlüğünün tekrar yeşermesine yol açacağını umduğunu söyledi. Daha fazla özgürlük Reagan daha sonra Moskova'daki ABD Büytikelçiliği'nde kabul ettiği rejim aleyhtarlarına hitaben yaptığı konuşmada SSCB'de insan haklannın korunması için harekete geçme zamanının geldiğini, çünkü Sovyet lideTİerinin "Ekonomik büyümeyle belli özgüıiükler arasındaki bağlantıyı kavramaya başladıklannı" söyledi. Sovyetler'de insan haklan konusunda "umut verici işaretler" olduğunu belirten Reagan konuşmasına şöyle devam etti: "Ama duramayız. Daha fazla, her zaman daha fazla özgüıiük için möcadele etmeliyiz." ABD'nin bu uğraşısını diplomatik yollardan yaptığını anlatan Reagan, rejim aleyhtarları ve Yahudilerin ise işlerinı ve kendilerini tehlikeye atarak günlük hayatlannda her gün bu yönde mücadele verdiklerini kaydetti. Görüşmeye katılanlar arasında, dinsel özgürluğün kısıtlandıgını savunan peder Gleb Yakunin ve gayri resmi Glasnost Dergisi'nin kurucularından S*rge> Grigoriyants da bulunuyordu. Amerikalı yetkililer, görüşmeye katılan rejim aleyhtalannın ve Yahudilerin sayısını ve adlarını görüşme öncesinde gizli tuttular. OLÂYLARIN ARDENDAKI AiViJiiiı^AJVt Kahlre» A 32° WashmgtonY 24° Zurih Y 26° Venedık Vryaru 18° 24° 20° 20° 22° 20° 21° 42°' 26° 22° 34° 28° 27° 27° 25° 19° Atina zirvesi sonrasına kaldı v i 5 T7T7T1T Kızılderililer (Baftarafı I. Sayfada) lak bir sol iktidar denemesimn de "umut"sloganı üzehne oturtulduğunu unutmak haksızlık olur. Ancak "umut"un başlangıcıyla sonu arasındaki süre çok kısa oldu; gerçeğin hayalleri yıknıası göz açıp kapaymcaya kadar sürdü. Türkiye 1980'lerde acılı ve baskılı dönemlerden geçtikten sonra yeniden güdümlü bir seçimle çok partili rejime açıldı. Artık iktidar "çağ atladık" sloganını benimsemiştir. Bu sloganı gerçekIerin üzerine şal gibi örtmek isteyenlerin çabaları sergileniyor. Bir yandan geniş halk kitleleri acı çekerken, ö'te yandan ekonomik bunalım yoğunlaşırken "çağ atladık " sloganıyla iktidar kendi kendisini aldatıyor. Bu kez yalnız sol değil, sağ muhalefet de iktidarın pembe rüyasım bozacak somut eleştirileri gündeme getirmeye çalışmaktadır. Yine de TRT kurumu iktidarın propaganda aygıtı gibi kullanıldığmdan nasıl çağ atladığımız televizyonda sergilenmektedir. Bu durumda iki Türkiye olusuyor: Biri televizyon Türkiyesi; ikincisi gerçek Türkiye. Uzun yıllardan beri ülkemizde siyasal iktidarlar gerçekçiliğe sırl çevirmişlerdir; halka doğruları söyleyecek yerde gerçeğe dayanmayan propagandayı meslek edinmişlerdir; sonunda, ancak gemi karaya oturunca herşey ortaya çıkmıştır. Bu yüzdendir ki, artık halk iktidarlara karşı güven duygularını yitirmiştir. Elbette Türkiye'de bir şeyler yapılmaktadır, ülke gelişmektedir, ekonomik alanda yatınmlar iyi kötü yürumektedir; ama bütün bunlar dünyada yaşanan kalkınma süreçlerinin mukayeseli tablosunda ne anlam taşıyor? Ekonomik kalkınma siyasal demokrasiyi taşıyabilecek kadar sağlıklı mıdır? Yoksa yeni bir bunalımın eşiğinde miyiz? Bu sorulan açıkça tartışmak yerine, gerçeklerin üzerine şal örtmeye çalışmak, eski bir göreneği sürdürmektir. Bir gün çağ atlamadığımızı gördüğümüzde, dileriz ki yine iş işten geçmiş olmasın. •• • GERÇEK Yılmaz^ın KKTC ziyareti ertelendi ANKARA (Cumhuriyel Bürosn) Kesin tarihi resmen açıklanmamış olmasına karşın, Mesul YıU maz'ın bugün başlaması beklenen KKTC ziyaretinin ertelendiğı öğrenildi. Yetkili çevreler, ziyaretin büyük olasılıkla Başbakan Özal'ın 1315 haziran tarihleri arasında Atina'ya yapacağı ziyaretten sonra gerçekleşeceğini bildirdiler. Yılmaz'ın ziyaretinin, Ankara'nın Kıbns konusunda alacağı birtakım karartann Atina'ya sunulmasından sonra Lefkoşa'ya bildirilerek gerekli "giivenceierin" verilmesi için ertelendiğı tahmin ediliyor. Erteleme karanru etkileyen bir diğer unsurun da, belli bir raya oturmuş olan Davos sürecinin, Yunan kamuoyunun aşırı duyarlılığı karşısında özal'ın Atina ziyaretinden önce zedelenmemesi düşüncesi olduğu kaydediliyor. Yetkili kaynaklara dayanılarak, ziyaretin 31 mayısta başlayacağı duyurulmuştu. Öte yandan Mesut Yılmaz, geçen hafta katıldığı TürkYunan Siyasi Komite toplantısından sonra düzenlediği basın toplantısında KKTC'yi ziyaret edeceğini söylemesine rağmen bir tarih vermekten kaçınmıştı. Yılmaz aynı zamanda, söz konusu ziyaretin "Davos'a katluda bulunacağını" ifade etmişti. Gözlemcikr, Yılmaz'ın bu son sözleriyle bir yandan KKTC ziyaretinin basında spekülasyon konusu yapıldığı şekliyle bir "provokasyon" niteliği taşımadığını duyururken, diğer yandan, "Kıbns'ta yeni gelişmeler için zaman uygundur. Bu nedenle >apacagım ziyaret Davos surecine uygun bir içerik taşıyacaktır" mesajını verdiğini belirtiyorlar. Dışişleri çevreleri, Türkiye'nin Kıbrıs politikasım yinelemekle ve Kıbrıs'ta taviz verilmeyeceğini belirtmekle yetinirlerken, diplomatik kaynaklar şu görüşlere yer verdiler: "Ozal, Türkiye'nin yalnız Yunanistanla değil, Baü ile ilişkilerini de etkileyen Kıbrıs sorununun artık statik bir durumdan kurtanlması gereğine inanıyor. Bu bakımdan Özal'ın, Atina ziyaretine kadar geçen dönernde tüm dikkatini bu soruna vereceği açıktır. Yılmaz'ın zivaretinin ertelenmesinin arkasuda ise, Atina'da alınacak kimi karariann Lefkoşa'da en yetkili agızdan anlatılarak gerekli giivenceierin verilmesi düşüncesi yatıyor." Öte yandan önceki gün Kıbrıstaki ara bölgede bulunan Kiracıköy'de bir Türk onbaşısının BM Banş Gücü, Kıbrıs Rum Muhafız Ordusu ve Kıbns Rum polisi ile girişilen çatışmadan sonra öldürülmesinin Kıbns Rum Yönetimi tarafından istismar edilmesi Ankara tarafından kınandı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi İnal Batu, konuya ilişkin bir soruyu dün yanıtlarken şunları söyledi: "Kıbns Türk Banş Kuvvıtlerinden Yusuf Şanlı isimli onbaşımızın 28 mayıs sabahı şehit edilmesini ve bu olayın Güney Kıbns Rum Yönetimi tarafından istismannı üzüntüyle karşılıyor ve kınıyoraz. Tahkikatın bir an önce tarafsız bir şekilde sonuçlandınlarak, bu müessif olayın özellikle Birleşmiş Milktler Banş Gücü açısından sonımluluğu hususunun açıklıga kavuşturulmasını bekliyoruz." Karadeniz Teknik Üniversitesi profesörlerinden Dr. Alptekin Günel'in mektubunun ikinci bölümünü de bugün yayımlıyorum. YÖKün içinde bulunduğu durumu açıklayan Prof. Günel'in mektubunun ilgi çektiğini sanıyorum. Şimdılik tek ses geldi; ilerde bu seslerin çoğalması beklenebilir. Prof. Alptekin Günel, 1933 yılında İznik'te doğdu. Babası devlet memuruydu. Türkiye'nin hemen her yanını dolaştı. Diyarbakır'da Ziya Gökalp Lisesi'ni bitirdi. Yazın adamı olmak istiyordu; Fransız filolojisine girdi. Sonra bazı güçlükler çıkınca burs bulabildiği için Orman Fakültesi'ne girip okudu. Hocası Prof. Fehim Fırat'ın bir mektubu üzerine, sınavı da kazanıp onun asistanı oldu. Fakültesince Matematik Enstitüsü'ne öğrenci olarak kaydolması istendi. Amerika'dan bir burs alarak Michigan Üniversitesi'ne gitti; matematikistatistik ağırlıklı master izlencesini bitirdi. Türkiye'de doktorasını yapıp NATO bursuyla Londra'ya gitti. İki yıl yöneylem arastırması yaptı (19741976). Doçent oldu (1977). 1982'de profesör oldu. Karadeniz Teknik Üniversitesi dekanlıgı yaptı. TÜBİTAK'ta dört yıl yürütme kurulu üyesi oldu. İstek üzerine hevesle Trabzon'a gitti. Ünrversitelerarası Kurul üyeliği yaptı (19841986). Bir süre Trabzon'da KTÜ'de rektör yardımcılığında bulundu. Eşi Suzan Hanım öğretmen, şimdi emekli; kızı Sibel 27 yaşında, İstanbul İşletme Fakültesi'nde. İngilizce, Fransızca bilir... Prof. Alptekin Günel, mektubunda daha sonra şunları söylüyor: "...Sayın Doğramacı'nın övündüğü hususlar arasında, üniversitelere eskisinden çok daha fazla öğrenci alındığı ve üniversitelerde başarının yükseldiği bulunmaktadır. Üniversitelere daha çok sayıda öğrenci alındığı doğrudur. Ancak bunun bedeli ne olmuştur? Bu bedel elle tutulur ve dışardan bir kimse tarafından kolayca anlaşılabilir bir husus olmadığı için her yerde rahathkla savunulabilmektedir. Sayın Doğramacı'nın böyle bir gösteriyi dia gösterisi şeklinde TBMM Bütçe Komısyonu'nda yaptığına şahit oldum. Bazı milletvekillerinın Allah eksikliğinizi vermesin' anlamındaki övgulerini hatırtıyorum. Geçmişte üniversitelerimize bu kadar çok öğrenci alınmamasının temel nedeni eğitimin kalitesi ile ilgili duyulan endişelerdir. Üniversitelehmiz, belirli bir kontenjan planlaması yapmış, dershanelerini, laboratuvarlarını ve diğer olanaklannı buna göre düzenlemişti. Çok eski kurumlar olmasına karşın, arzuladıkları olanakları elde edemeyenler de vardı. Bu kısıtlamalar karşısında, üniversitelerimize daha çok sayıda öğrenci kabul etmek, 50 kişilik sınıflara 150 kişi sokmak, 25 kişi için donatılmış laboratuvarlarda 150 öğrenci ile uygulama yaptırmak demekti. Aradaki duvarlar yıkılarak sınıflar bir ölçüde genişletilebilmiştir Ancak laboratuvarların büyütülmesi sadece bir mekân ayariama işi değildi; artan öğrenci sayısı oranında yeni araç ve gerecin sağlanması gerekiyordu. Bunlar sağlanmadan ders uygulamalannın yapılması söz konusu olamazdı. Nitekim gerçek durum da böyledir. Birçok temel nitelikli dersin uygulama ve laboratuvarları ya çok kısıtlı yapılmakta veya hiç yapılamamaktadır. Eğitimin hiç değişmeyen kuralı bilinmektedir: Duyduğumu unuturum, gördüğümü hatırlarım, yaptığımı öğrenirim. Uygulamasını yaptıramadığımız konularda daha iyi eğitim verdiğimizi söylemek ancak karşımızdakinin bir şey bilmediğini dolaylı olarak ileri sürmektir. Bugun YOK kararı ile yürurluge konmuş bir 1002 sayılı karar vardır. Bu karar gereğince, bir öğrenci sınavına girdiği diğer derslerden, ortalama en az yüzde 70 not almışsa devam etmediği veya vizesiz kaldığı bir dersten de Yönetim Kurulu kararı ile geçmiş kabul edilebilmektedir. Buna göre, sekiz yarı yıllık bir eğitim programında, biraz başarılı öğrenci, isterse sekiz dersi vermeden, söz gelimi inşaat mühendisi veya mimar veya orman mühendisi olabilecektir. Bir programda, o programa has meslek derslerinin sayısı 10'u geçmemektedir. Buna göre, anılan türden bir öğrenci hiç inşaat bilgisi almadan inşaat mühendisi diploması alabitecek, proje altına imza atma yetkisini elde edebilecektir. Yine sözunü ettiğim 1002 sayılı karar uyarınca, Fakülte Yönetim Kurulu sınıfta kalan öğrencilerin durumunun bir kez daha görüşülmesini isteyebilmektedir. Bütün bunlardan sonra üniversitelerde başarı oranın yükseldiği, kalitenin ârttığı rahatça ileri sürülebilmektedir. YÖK'ün başardığı güzel işler arasında, öğretim üyelerinin Anadolu üniversitelerine dengeli bir dağılımının sağlandığı sayılmaktadır. Olaya pür sayı açısından bakılırsa doğrudur. Ancak olayı nitelik açısından incelediğimizde, endişeye kapılmamak olanaksızdır. Bir bilim adamını başarılı kılan, son derece önemlı de olsa yalnız kendi yetenekleri değildir. Kütüphane olanakları, dünya yayınlarına ulaşılabilirlik düzeyi, laboratuvar ve yardımcı eleman desteği yanında, bunlar kadar önemli bilimsel bir ortamın varlığı son derece önem taşımaktadır. Geçmişte universitelerimizin niteliğinin çok yüksek olduğunu iddia edecek değilim. Ancak yer yer ne yaptıkları dış merkezleri de ilgilendiren odaklar yok değildi. Bütün bu merkezler dengeli dağılım gösterisi için feda edilmiştir. Bu merkezler ülkemizin otuz kırk yılını almıştı. Tekrar toparlanabilir mi bilemiyorum. Son yıllarda yabancı dergilerde Türk arastırıcılarının yayınlannın daha çok sayıda çıktığı ifade edilmektedir. Bu geçmişteki yayınların söz konusu dergilerde yayımlanacak nitelikte olmadığı anlamına elbette gelmez. Ayrıca bu dergilerden bir kısmının, söz gelimi, TÜBİTAK tarafından yayımlanan DOĞA dergisinin gösterdiği özeni göstermediğini de biliyoruz. Ne var ki bizim bilmemız yeterli olmamaktadır. Bilim adamı yetiştirilmek üzere, yurtdışına daha çok sayıda eleman gönderildiğinden söz edilmektedir. Ancak bu elemanlann nasıl jöreve alındığı, yurtdışına gönderilmek için nasıl bir süzgeçten geçirildiğinden hiç bahsedilmemektedir. Bilimsel jürilerin oluşturulması yetkisi tek bir kişiye, dekan veya rektöre verildikten sonra, bu jürilerin objektif davrandığını, heîe o zamana kadar olan uygulamaları göz önünde tuttuğunuzda, gönül rahatlığı ile kabul etmek olanaklı mıdır? Odun teknolojisi dalında yapılan çalışmalara bir kimyacı bilimsel rapor hazırlayabiliyorsa, o kurumda profesör sayısı artsa ne olur, artmasa ne olur? Bir kurumun başarısı bakımından, kurumda çalışan elemanlann kurum amaçları ile özdeşleşmesinin önemi artık herkesçe bilinmektedir. Ancak YÖK ve onların atadığı bazı rektörlerin ayırımcı tutumu karşısında Benim üniversitem', 'Benim fakültem' diyebilen hemen kimse kalmamıştır. Bu son derece önemli ve universitelerimizin, dolayısıyla ülkemizin geleceğini ilgilendiren tutum, ne yazık ki, olaya sadece sayısal açıdan bakmakla yetinenler tarafından fark edilememekte, yüksek öğretim kurumlarında başlayan içten çürüme sorunu anlaşılamamaktadır. Zaman zaman ülkemizi tehdit eden dış tehlikelerden söz edilmektedir. Kanımca, bu tehditler Türklük var oldukça eksilmemiş, çeşitli boyut ve kılıtta karşımıza dikilmiştir. Bu tehditler, ancak vatandaş ile devlet arasındaki ilişkilerin bozulduğu, vatandaşın devletine olan güvenini yitirdiği durumlarda etkili olmuş ve Türkün bağımsızlığını ve varlığını tehlikeye sokmuştur. Vatandaşın devletine olan güvenini yitirmesinin baş nedenlerinden birisi ise, yetkililerin umursamaz ve ayınmcı tutumunun yaygın hale gelmesidir. Buna göre, yetki sahiplerinin, hukuk devleti olmanın temel kurallarını unutarak yetkilerini istedikleri gibi kullanabileceği anlayışma kapılmaları, gerçekte sözü edilen dış tehlikelere ortam hazırlamaktan başka bir sonuç doğurmamaktadır. 12 Eylül öncesinin nedenleri pek araştırılıp ortaya konmuş değildir. Kanımızca en büyük nedenlerden biri, vatandaşın devlete olan güvenini yitirmesi, kendisine yeni bir koruyucu arama endişesine düşmesidir. Bir yasada bazı eksiklikler bulunabilir; bu eksiklikler elbette sızlanmalara yol açacaktır. Ancak bu sızlanmalar, çok iyi düşünülmüş bir yasanın keyfi uygulanışı karşısında yükseltilen şikâyetlerin yanında sözü bile edilmeyecek düzeyde kalmaktadır. j Sayın Doğramacı kendisinin kamuoyunca yeterince tanınmadığını ifade etmektedir. Kamuoyunun Sayın Doğramacı'yi yeterince tanımadığı doğrudur. Ümit ederim, yayımlayacağını söylediği kitapta, YÖK ve diğer yüksek öğretim kurumları aleyhine idari mahkemelerde açılan davalardan, bu davalar nedeniyle devlet maliyesinin ödemek zorunda bırakıldığı tazminatlardan da söz eder. Böylece kamuoyu Sayın Doğramacı'nın ve bir kısım rektörlerin ne kadar hukuk devleti anlayışma sadık, Türk ulusunun birlik ve beraberliğini bozacak tutumlardan kaçınma hususunda ne kadar titiz davrandıklarını daha iyi anlayacaktır. Bu konuda kamuoyu, kendi kararını kendi vermelidir. Makine bölümünün başına bir inşaatçı, iktisadi idari bilimler fakültesinin başına bir mimar, orman fakültesi başına bir kimyacı, eğitim fakültesinin başına bir ormancı getiren anlayış ne kadar bilimsel ve objektif davranmıştııy? Sayın Doğramacı bunu da tartışmalıdır. Kanımızca Sayın Doğramacı, bugünün geçici beğenisini geleceğin kalıcı ve gerçek aferinine tercih etmiştir. Ancak bunun bedelini Türk ulusu ödemektedir, ilerde de ödeyecektir. İçten saygılarımla. Prof. Dr. Alptekin Günel." TV'nin hava raporunda Girne gafı düzeltildi ANKARA (Cumhuriyel Bürosu) KKTC'nin girişimi üzerine Kuzey Kıbns'a ilişkin TRT'nin hava raporu, yabancı merkezler bölümünde gösterilmeye başlandı. Girne'ye ilişkin hava raporu daha önce Türkiye'deki merkezlerle birlikte veriliyordu. Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, bu konudaki bir soruyu yanıtlarken, "Değişiklik KKTC'nin girişimi üzerine yapıldı. KKTC'li yetkililer, bagımsız bir ülke olan KKTC'ye ilişkin hava raporunun yabancı merkezler çerçevesinde verilmesi ni, aksi takdirde Yunan tezlerine koz verilmiş olacağını bildirdiler. Bu talep bizce olumlu karşılandı ve gerekli girişimde bulunularak istenen değişiklik yapıldı" diye konuştu. Libya'dan somut sonuç (Baftarafı 1. Sayfada) Mustafa Kul, "Başbakan işadamlanyla birlikte gezerken, işçiler olel kapısmda beklediler. Başbakan yanında bir işçi temsilcisi de getirmeliydi" dedi. Başbakan Özal'a öncek gün Ras Lanuf Petrokimya tesisleri ile özal'ın "banş suyu projesi"ne benzeyen 1900 km.'lik "yapay nehir" projesi gezdirildi. Bütün gün süren bu geziye Libya Başbakanı Muntasır'ın da eşlik etmesi ve özal'a samimi davranması Türkiye'ye büyük ilgi gösterildiği biçiminde yorumlandı. liği'nin resepsiyon verdiği otele girirken neşesizdi. Gazetecilere görüşmenin "iyi" geçtiğini belirten Özal, bir gazetecinin "Çok mu iyiydi, dnrgunsunuz?" sözlerine, "Yanlış yorumlamayın, hiçbir şey söylemeyecegim. Spekülasyon, enflasyon yapmayın" karşılığını verdi. Özal, resepsiyona katılmayarak burada Muntasır ile yarım saat kadar süren bir görüşme daha yaptı ve görüşme sonrasında, "Uzun bir gün oldn, artık yatabm" diyerek oteline döndü. Özal, geç saatlere kadar çaltştı. Kaddafi'nin 1986 yılında ABD uçakları tarafından bombalanan Aziziye Kışlası'ndaki evini dün sabah gezen özal, harabeye dönen evde açılan özel defteri imzaladı. Başbakan Özal deftere, "Köklü ve zengin tarihi boynnca, vatanı ve kutsal değerleri ve İslam uğnına sayısız fedakârlıkta bnlunmuş kahraraan Libya milletine ve değerli lideri Kaddafi'ye takdir tıislerini ve geçmiş olsun dileklerini" ifade eden bir mesaj.yazdı. Özal daha sonra evden ayrılırken, bir gazetecinin, "ABD'ye giderken Kaddafi'nin bir mesajını mı götüreceksiniz?" sorusunu, "Bak şimdi, bunları kanştırma" biçiminde yanıtladı. Özal, daha sonra Turgut Reis'in türbesini ziyaret etti ve burada da mezarın yönünün kıbleye göre ters olduğunu söyledi. Görüşmelerden sonra Özal, hasın mensuplanna ilişkiler hakkında bilgi verdi. Daha sonra karma ekonomik komisyon toplantısı protokolü imzalandı. Ancak sorunlann çözümünde somut bir ilerlerae sağlanamadı. rol oynamasımn" ele alındıgını belirterek, "Bunun ne olacagmı önümüzdeki günlerde görecegiz. Filistin faşist îsrail tarafından işgal albndadır. Mücadelemiz bu faşist işgal bitene kadar devam edecek" dedi. Özal, Arafat'la görüşmesinden önce oteline dönerek bir basın toplantısı yaptı. Libya'ya 150250 milyon dolarlık "ihracat kredisi açılacağım" açıklayan Başbakan, petrolün fiyatı konusunda öbür ülkelere benzer bir anlaşmanın daha sonra yapılacağını ifade etti. İhracat kredisinin bir yıl süreli ve faizsiz olacağını belirten Özal, Emlakbank'm Libya'da "ikinci kefil olarak tiim leminat mektuplannı üstlenmesi" konusunda görüşmelerin devam edeceğini ve henüz kesin bir karara vanlamadığını söyledi. Başbakan Ozal yurda dönerken uçakta gazetecilerin sorulannı yanıtladı ve Arafat ile görüşmesinin "özel bir anlamı olmadığım" söyledi. Arafat'ın Türkiye ile dostluğu olduğunu ve sıkıntılı zamanında kendisinin Türkiye'ye davet edilerek sahip çıkıldığını anımsattı. Özal, "Arfat göriişmeden sonra özel bir misyon üstlendiğinizi söyledi; doğru mu?" şeklindeki soruya yanıt verirken "Arafat bana son dunımu hakkında bilgi verdi. Özel bir misyon yüklenmemiz söz konusu değil, ama bizim belli bir siyasi etkinliğimiz var, bu biliniyor. yeni bir rol yok" dedi. Bir gazeteci de "Türkiye'nin Ortadoğu'da ve Filistin sorunundaki siyasal etkinliğinin sonucu olarak yeni bir rol üstlenmesi istenmedi mi?" diye sordu, Başbakan Özal, bu soruya şu karşılığı verdi: "Onu anlıyorum ama soylevemiyorum." "Kaddafi size İtalyanlan mı anlattı" şeklindeki soru üzerine Özal "Almanlar İsrail'e tazminat vermiş, Kaddafi de İtalyanlardan istiyor" diye konuştu. Başbakan Özal, Kaddafi'nin her tarafta barışma siyaseti uyguladığını söyledi. ABD ziyareti öncesinde Kaddafi ve Arafat ile görüşmesinin özel bir anlamı olmadığım ve tesadüf olduğunu yineledi. Müteahhitlere "Sizin meselelerinizi halleltik, merak elmeyin" diyen Özal, bu yıl ihracatın 400500 milyon dolara yükseleceğini ve Libya'ya verilecek faizsiz ihracat kredisinin Irak olayında olduğu gibi Türkiye'deki enflasyonun yükselmesine etkide bulunmayacağını söyledi. Kaddafi ile görüşme Tirst Beklenmesine rağmen zamanı gizli tutulan Kaddafi görüşmesi önceki gece Türkiye saati ile 22.20'de gerçekleşti. Özal, Kaddafi'nin Aziziye Kışlası'ndaki evine gttiğinde Libya lideri, Başbakan'ı kapıda karşıladı. Yerel giysileriyle Özal'ı karşılayan Kaddafi, kollarıru iki yana açarak, "Oooo.." diyerek ilgisini belli ettikten sonra Başbakan' ın elini sıktı. Kaddafi ile Özal görüşmesinin başlangıcında gazeteciler de bulundu. İki lider arasında şu konuşma geçti: KADDAFİ Umanm bu seyahatiniz sizin için yararlı geçmiştir. Yorulmadığıruzı umarım. ÖZAL Yonılmadım. Daha önce görmediğim yerleri ve tesisleri gezdim. KADDAFt Sağlığınız nasıl? ÖZAL Gayet iyi. KADDAFİ Sayın Cumhurbaşkanı nasıllar? ÖZAL O da iyi, çok selamları var. KADDAFİ Halkınız da iyidir inşallah. Başbakan Özal, Muntasır ile ÖZAL Evet, çok iyiler. son olarak üç saat süren görüşmeKADDAFt İkinci vatanınıza sini gerçekleştirdikten sonra Zafer yaptığınız bu ziyaretten dolayı Konısu'nda Trablus Belediye Başmutluyum. kanı tarafından onuruna verilen ÖZAL Ben, Libya'ya tam yemeğe katıldı. KEK protokolü beş kere geldim. Trablus Havaalaru'nda imzalandı. KADDAFt İnşallah bu seya Protokol metninde, Libya'mn vehatiniz her iki ülkenin iyiliği için receği petrol miktarı yer almamaolmuştur. Geçen günlerde anneni sma karşm, Türkiye'nin petrol gezin vefatını duydum, başınız sa reksiniminin karşılanacağı belirtilğolsun. Derin taziyetlerimi suna dL rım." Daha sonra iki lider Kaddafi' ArafatMa görüşme nin önerisi üzerine Hafize Özal'Başbakan Özal önceki gece aniın ruhuna fatiha okudular. özal ve den Libya'ya gelen Yaser Arafat'Kaddafi, ellerini iki yana açıp dua la dün beklenmedik bir görüşme okuduktan sonra basın mensupları yaptı. Arafat'tan gelen talep üzedışarı çıkarıldılar. Görüşmeye sa rine FKÖ liderini 16.10'da kabul dece Özal'ın danışmanı Nabi Sen eden Özal'ın bu görüşmesi 15 dasoy ile Libya Başbakanı Munlasır kika sürdü. FKÖ lideri görüşmekatıldılar. den sonra yaptığı açıklamada, Kaddafi, Özal'ı öperek uğurla "tkili göriişmede Türkiye'nin Fid>. Ancak özal, Türk Büyükelçi listin davası konusunda yeni bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle