Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ruz. Bunun, birtakım yapısal, kültürel ve eğitsel düzenlemelerle başlangıç bulacağını hemen belirtelim. Karar oluşumu, halk katmanlannda hayat bulmadıkça, karar alma sürecini halkın yatay ve dikey demokratik örgütler boyutunda başlatmadıkça, yani yonetme düzeneğini (mekanizmasım) vatandaşın gündeliğini de temsil eden organlanna yansıtmadıkça, demokratikleşmeden söz edemeyiz. Diyelim ki, bir kentte bir railyon nüfus var. Bir milyon kişiyi belediye encümen salonuna sağdıramayacağımıza göre, ne yapmalıyız? Vatandaşın, yapılanlan sadece seyrctmesini de yeterli bulmadığımıza göre... Tüm toplum kesimlerini temsil edecek genişlikte, kooperatiflerin, sendikaların, meslek odalarının, öğrencilerin, gençlerin, işsizlerin ve idarecilerin, topluni dediğimiz büyük ailede, gündelik işlerde de düşüncelerini almaya gerek yok mudur? Bunlann da sık sık denetleyebildiği organlannın oluşturacağı konseyler ve konseylere bağlı profesyonel kadrolann, belediye ve encümenler çalışmalannı güncelinde de izleme, araştırma tartışma ve yönlendirme olanaklan gerçeklesemez mi? Böylesine bir işlevin, beş yılda bir belirlenen kamu iradesinin üstünde olduğu sonucunu getirir mi? Demokrasinin yerleşmesi, vatandaşın onu günlük yaşamında da yaşamasıyla süreklilik kazanacaktır. Çünkü işbölüşümü, sorumluluklar da yükler... Bizim gibi yoğun çelişkilerin yaşandığı, gelir dağılımının çalışanlar aleyhine bozulduğu, V» 25'lere varan işsizliğin kol gezdiği toplumlarda, sorunlann çokluğu bir gerçekse; yoğun isteklerin kabaracağı ve isteklerin ardı arkasımn gelmeyeceği de bir başka gerçektir. Zaten demokrasi de, zoru başarabilmek değil midir? Uygulama alanında, rasyoneli nasıl bulunur bilemeyiz, ama halkın seçenek üretmesine olanak tanınmalıdır. Bu da yasaklı toplum yapısından özgürlükçü toplum yapısına geçişle olur. tir. Bizde, Tanm Satış ve Tarım Kredi Kooperatifleri'nin ortakları üretici çiftçiler olmakla birlikte, yönetim devletin elindedir. Oysa uluslararası kooperatifler alyansımn temel ilkesi, dolaysız demokratik yönetimdir. Sayın Kahveci beni bağışlasın, kırsal kooperatiflerde demokratik gelişme programları hükümetçe adeta durdurulmuştur. Bugün kırsal demokratik kooperatifler, süt sektöründe kurulu kapasitelerin % 20'sine (mandıra, süt toplama merkezi, süt fabrikalan) sahipken, tamamen atıl ve devre dışı bıraktırılmıştır. lşin en üzücü boyutu da, kooperatifler yeterince desteklenmediğinden ve motiv» edilmediğinden, bu temel demokratik birimlerin çöküşü, üretici ve tüketici kayıplannı da arttırmıştır. Bugün ortalama sebze fıyatı tarlada 200 lira ise, kentlerde 2000 üradır. Benzer sorunlar, mercimek sektöründe ve öbür tanm sektörlerinde de yaşanmaktadır. Bugün et ve yumurta tavukçuluğunda önemli boyutlara varan sorunlar yaşanıyor. Optimum faktör oranlannda girdi sağlama (mısır, soya küspesi, civciv, ilaç vs.) olanağı kalmadığı gibi, pazar ve pazarlamada da büyük sorunlar vardır. Tanm ülkesiyiz diyoruz, ama mısır ve soya küspesini ithal ediyoruz! Neden üretim yok, niçin yeterince üretemiyoruz? Neden üretici, üretiminde karar sahibi olamıyor ve dış pazara doğrudan ulasamıyor? Açıklıkla belirtelim ki, bir dizi başka yapısal değişimlerle birlikte, etkin demokratik kooperatifleşmenin koşullan hazırlandığında, ekonomi maliyet kazanacağı gibi, tanmsal fonlann üretici lehine gerçekleşmesi ile hem tanm sektörü hem de sanayimiz önemli kümilâtif büyüklükler kazanabilecektir. Türkiye'nin önündeki kaynak bunalımı, ekonominin en büyük sorunudur. Ekonomide temel sorun, sermayedir, işte o bulunamıyor. Sanayileşme sürecinin, itici gücü tanm olduğuna ve tanmda da optimizasyonlarla maliyetler kazanılacağına göre, işletmeleri iki yolla büyultebiliriz: 1. Ya büyük demokratik kooperatif organizasyonlarda küçük işletmeler, 2. Veya, kapitalizasyon sürecini hızlandırarak, büyük tanmsal işletmeler kurulacaktır. Politikalar için, bu iki seçenek vardır. Ancak Türkiye gerçeği, ikinci seçeneğin çok büyük bunalımlar doğuracağı yönündedir. Çünkü sanayimizin şimdiki ve orta vadedeki örgütlü iş olanaklan, kırsal sermayenin raerkezileşmesiyle açığa çıkacak işgücünü, emmeye yeterli olamayacaktır. Görülüyor ki Sayın Bakan, kooperatifleşme veya demokratikleşme, ülkemizin en büyük yaşamsal fırsatıdır. Kısaca demokratikleşme, tarladan başlatıhp tüm ekonomik ve sosyal birimlere yansıtılabilirse, kazancımız çok olacaktır. Bunun karşıtı durumunda, üretici tarlasına, isçi fabrikasına, öğrenci okuluna, kentü belediyesine yabancılaşmaz mı? önemli olan, vatandaşı seyirci olmaktan çıkanp, güncelde de yönetime katmaktır. Sizler çok daha iyi bilirsiniz; belediyelere aynlan kaynaklann miktar ve dağdımıyla ilgili veri ve istatistikler elinizde... Şöyle bir araştırma var mıdır: Belediyelere ne verdik,onlardan ne aldık? 31 MA YIS 1988 Sayın Kahveci "... açıklık pplitikgsı ile her şeye halkın gözü ve kulağı önünde karar vertimeyt be^mrttiu.. ye... Belediyelerde halkın önünde yapılan işler, haHşıp..der\gümine tabidir..." diyor. Nasıl bir denetim? Halk, belediyeleri nasıl aenetleyecek? Beş yılda bir seçim sandığına gidip, 3040 kişiyi seçmekle mi? Sokaktaki vatandaşın, kanalizasyon ya da "pembe taşlar" ihalesini izleme, denetleme olanağı var mı? RIFAT DAG Yük. Ziraat Müh., Ziraat Müh. Odası Diyarbakır Tem. Devlet Bakanı Sayın Adnan Kahveci'nin, 14 Mayıs 1988 günlü Cumhuriyet'in "Olaylar ve Görüşler" köşesindeki "Demokratikleşme Psikolojisi" başlıklı yazısını okuyunca, bir Cumhuriyet okuru ve vatandaş olarak, bir iki konuya değinme gereksinimini duydum. Sayın Kahveci, yazısında özetle diyor ki: "... Belediyelerin kaynak ve yetkileri 1984 yılında artünldı. Bu demokratikleşmedir. Toplumumuz demokratikleşmeye psikolojik olarak uyum sağlayamamaktadır... Aydınlanmız da, nedense bu konu üzerinde yeterince durmamakta ve bu başanyı konuşmamaktadır... Belediyelerde, her karar halkın gözü ve kulağı önünde ahndıgı için, ona yolsuzluklann görecdi olarak artbgı Lzlenimini vermektedir... Ashnda dunyada pek çok bilinmeyen şeyin açığa çıkmasına fırsat veren iki olay yaşanmaktadır. Rusya'da glasnost, bizde de son belediyecilik... vs" . toya seçmek değildir:' Demokrasi, günlük yaşama kadar cekilebilmelidir. Demokrasi, toplum dokusundaki tüm hücreleri besleyebilmelidir. Çünkü organizma, ancak böylece yaşar ve kendini yeniler. Sayın Kahveci izin verirse, kendisinin demokratikleşme anlayışına katılmadığım bir acıklamasını belirtraelıyim. Sayın Kahveci "... açıklık politikası ile her şeye halkın gözü ve kulağı önünde karar verilmeye başlandı... ve... Belediyelerde halkın öntinde yapılan işler, halkın denetimine tabidir..!' diyor. Nasıl bir denetim? Halk, belediyeleri nasıl denetleyecek? Beş yılda bir seçim sandığına gidip, 3040 kişiyi seçmekle mi? Sokaktaki vatandaşın, kanalizasyon ya da "pembe taşlar" ihalesini izleme, denetleme olanağı var mı? Vergisini aksatmadan ödeyen esnafın, "hakediş" kaldınmlannın ihale ve yapım serüvenini, denetleyebildiğinden söz edebilir miyiz? (Hakediş Kaldınmı: Fazla bedel alabilmek için, diyelim ki bir şehirde kaldınmlar, olması gerekenden 3040 cm daha yüksek döşenmekte ve siz, yoldan kaldırıma, ancak bir cimnastik performansına sahipseniz, sıçrayabiliyorsanız ve çıkmayı başardığınızda da, bulunduğunuz kentin rakımırun yükselmiş oldugunu anlıyor ve bu değişiklikten mutlu oluyorsanız, bu "hakediş" kaldınmıdır.) Ya da kürsüsündeki, "peyzaj mimarisinde son gelişmeler ve yeşil alanlann, çevre korumasındaki yeri.." konulu konferansına gitmekte olan Universite hocasının, kentin "tahrip" edilmekte olan en son parkına, ancak seyirci kalabilmesi mi demokratikleşme? Bu sorular çoğaltılabilir. Amaç o değil. Merkezdeki 2030 kişilik bir gmptan alınan karar yetkisinin yerel 2030 kişib'k bir gruba aktarılması. Sn. Kahveci'nin açıkladığı gibi bir değişimi değil de, bir oluşumun mekân değişikliğini açıklamaktadır. Ha merkezde Ali Veli, ha belediyede Veli Ali, bir şey fark etmiyor. Demokra^inin Anatomi^i ve A.Kahv eci L i C. PENCERE Bilinçli Bir Program "Kâğıda yapılan son zamlardan da anlaşıldığı gibi, son yıHarda yayıncılığa karşt bilinçli bir politika izlenmekte. Bunun sonucunda basılan yeni kitap sayısında bir azalma olduğu gibi, artan kitap fiyatlarıyla birlikte okur sayısında da önemli bir düşme görülmekte." Cumhuriyet'in Bilim Teknik ekinüe (28.5.1988) Reşit Canbeyli bu konuda Türkiye'nin durumunu belirten sayılar veriyor, UNICEF'in 111 ülkede yeni kitap basımları üzerine yayımladığı istatistikleri aktarıyor. Türkiye'de ilk basımı yapılan kitap sayısı 1979 yılında 5071, 1980'de 3396 ve 1981'de 4793'tür. Oysa aynı dönemde Sovyetlerde yeni basılan kitap sayısı 80 bin, ABD'de 75 bin, Federal Almanya'da 60 bin, Japonya'da 40 bini aşmaktadır. Türkiye bu alanda Isviçre, Bulgaristan, Macaristan, Finlandiya, Norveç gibi ülkelerin düzeyinden çok aşağıda olduğu gibi, Hindistan'dan geri durumdadır * Yayıncıyazar Özkan Taner'in araştırmasına göre son 40 yılda Türkiye'de kitap üretimi geriledi. 1945'te basılan kitap sayısı bugünküne oranla elbet düşüktü. Ancak o yılda lise ve yüksek okul çıkışlıların toplamı (potansiyel okur sayısı) 400 bindi; bugün potansiyel okur sayısı 4 milyon. Potansiyel okur başına kitap üretimi 1945'te 10.2 iken, bu sayı 1950'de 11.4 oluyor. 7955'te 14.3; 1960'ta 21.8; 7965'fe 278; 197O'te 20.5; 1975'te 13.3; 1980'de 5.7 ve 1985'te 5.3'e düsüyor. (Cumhuriyet 13.1.1987) 1945 Türkiyesi'nde bir universite vardı, daha çok oranda kitap okunuyordu; 1980'lerde universite sayısı 30'a doğru tırmanma yolundadır... Daha az kitap okunuyor * Yazılı yayınlarda gerilemeye karşın görsel yayınlarda bir gelişme görülüyor. 1960'ların başında Devlet Planlama Teşkilatı, televizyon yatırımını ertelemişti. Çünkü dünya siyahbeyaz TV'den renkliye geçmek üzereydi. İki misli harcama olmasın diye doğrudan renkli televizyon hedeflenmişti. Daha sonraki iktidarlar bu gecikmeye karşın önce siyahbeyaz televizyonu benimsediler; ardından da kısa bir sürede renkliye geçildi; bu arada kimi şirketlerin çok büyük çıkarlar sağladığını söylemeye gerek bile yok. Ancak ne olursa olsun, bugün televizyon yaygınlaşmıştır; gecekondu ve köy kesiminde birincil eğlencedir. Kitap okunmuyor; ama televizyon yayınları kaçırılmıyot; yoksul kesim geçim güçlüğünden evin kapısmdan adımını dışarıya atamıyor; ekranın başına mıhlanıyor. Yıllardan beri televizyon yayınlarında kitabın ne kadar tehlikeli olduğunu vurgulayan propaganda halk kitlesine işleniyor; yakalanan anarşistlerin silahlarının yani sıra "suç aleti" olarak kitaplar da sergileniyor. * Televizyon, telefon, sinema, uçak, bilgisayar ve benzerlerinin az gelişmiş ülkelerde yaygınlaşması, dünyanın bütünleşmesini sağlar Uçüncü Dünya yönetimleri bu teknolojik ürünleri ister istemez satın almak durumundadırlar. Dünya koca bir pazardır; "gelişmişler"\n "müşteri"st sıfatından sıyrılmak olanağı da yoktur. Televizyonun toplumda yaygınlaşması Türkiye'ye özgü bir şey değil... Ama kitabın gün geçtikce daha az basılır ve daha az okunur olması, Türkiye'yi geri bıraktırmak, karanlıktayaşatmak isteyenlerin bilinçle düzenledikleri bir programın ürünüdür. Çağdaşlaşma yolunda yürümek isteyenlerin bu programı geçersiz bırakmak için ellerinden ne gelirse yapmalan kaçmılmaz bir insanlık görevi. Günümüzde bir toplumu geri bıraktırmak için kitap basımını kısıtlamak, güdümlü televizyona hız vermek, az gelişmiş baskı rejimlerinin ortak programıdır. Türkiye'de yaşanan da bu değil mi?.. Demokrasi toplum yaşamının aynlmaz dogasıdır öncelikle, demokrasi kavramını tanımlamak gerekir. Demokrasi, egemerüiğin halkta olduğu, özgürlakçfi bir rejimdir. Ve özünde, çoğunluk yarannın, azınlık hak ve isteklerinin de özenle korunarak gözetildiği, denge anlayışını da açıklayabilmektedir. Başka bir anlatımla, "halkın, halk tarafından, halk için" ve hakça yönetilmesidir. Bu "hakça" kavramı, her turlü çağdaş insanlık, amaç ve ideallerinde kökleşmiş olup, özgürlüğü, evrensel insan haklannı, adaleti, objektif hukuku ve çoksesliliği simgelemektedir. Demokratikleşme ise, bu yöndeki gelişmenin gösterge»dir. Yani, halkın yönetime katılmasının ölçüsünü verir. Toplum yapımız, Osmanlı'dan kalıt, geleneksel ve buyurgan bir yönetim biçiminin pençesinde, yeni demokrasi kavramlanna kilitlenmiştir. Bu nedenle, ortalama halk isteklerinin, güncelinde de gündeme gelmesi guçleşmekte, demokrasinin güncelleşmesi önlenmekte; yemek, içraek ve dinlenmek gibi günlük yaşamın bir doğası olma gereğine inanılmamaktadır. Dağdaki çobanın, tarladaki çiftçinin, fabrikadaki işçinin, okuldaki öğrencinin, tıp adamının, mühendisin ve işlinin issizin kafasındaki "nasıl olsa bttyuklerimiz haklarımıa koruyor; onlar hallederler.!' durgunlugundan, "haklarımıza sahip çıkıp, adım adıra izlemelıyiz" dinamizmine geçiş, demokrasiye anlam ve süreklilik kazandtracaktır. Kahveci'nin de belirttiği gibi "... Demokrasi sadece 450 kişiyi parlamen Demokratikleşme kalkınmadır Şunu da açıklıkla belirtelim ki, buyurgan yönetim tarzlarına sartlanmışlık, tabandan, kitleden gelecek isteklere sindirimsizliği de büyütmüştür. Söz konusu rahatsızlığı atlatmak için, siyasi partilere, yönetimlere çok büyük özveriler düşmektedir. Ve bunun için bir yerlerden başlamak gerekir. Diyelim ki hükümete TRT'de belli zamanlarda "icraat"ını anlatma olanağı, yasalarca tamnmıştır. Acaba siyasi çoğunluk, muhalefete de vapabileceklerini anlatabilme hakkım tanıyamaz mı? Sırası gelmişken şunu da belirtelim: Siyasal parti, kooperatif, sendika ve meslek odalannda, demokratik düzenekler yeterli işliyor mu? Kuşkusuz hayır. Bu kurumlarda da demokratik sürece süreklilik kazandıracak araçlar getirilmeli ve konu tartışılmalıdır. tşin bu yani, birtakım teknik işleyişler zincirini tanımlamakla aşılabilir. Bugün, kırsal kooperatiflerdeki durum, konuya açıklık getinnek için iyi bir örnektir. Kooperatifler, işbirliğinin, birlikte karar almanın, çıkarlarda optimum çözüme ulaşabilmenin en güzel aracı olabilirler. Bu nedenle bir yönüyle de önemli bir demokrasi okuludurlar. Batı demokrasi geleneği, bu araçlarda kökleşmiştir. Hiçbir Batı ülkesinde, kooperatifler yönetimi, bizdeki gibi devlet güdümünde değildir. F.A1manya'da Reiffeisen Kooperatifleri buna bir örnek Demokratikleşme katıhmla başlar Bir bakıma, demokratikleşme, katıhmla eşanlamhdır. Karar sürecinden aynlmamaktır katılım. Katıhm olmadıkça, demokratikleşme de olmayacaktır. Nasıl bir katılım? Etkisiz, dolaysız, özgürce ve herkesi kapsayan bir katılımdır kastımız. Bu da düşüncenin suç sayılmadığı ve demokratik örgütlenmeden korkulmadığı ortamlarda süreç bulur. Demokrasinin, tüm kurumlanyla, bugünden yanna gerçekleşecek bir tansık (mucize) olmadığını biliyo HESAPLAgMA BURHAN ABPAD "Dolar Yazdırıyoıf' Yurttaşm tüketime ödediği paralann arslan payını reklam giderleri yutuyor. Ünlü bir reklam kuruluşunun açıkladığına göre ülkemizöe 1987 yılında reklamlar için ödenmiş paralann tutarı 200 milyar Türk Lirası'na yaklaşıyor. Geçen yıla oranla yüzde altmışa yakın bir artış! Küçük ilanlar ve resmi ilanlar bunun dışında. En çok reklam parası ödeyen kuruluşların başında kimi büyük bankalar ve temizlik tozları geliyor. Türkçe Sözlük'te reklam sözu şöyle tanımlanıyor: "Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için söz, yazı ya da resimle yapılan her türlü çaba. Ticarette reklam çok önemlidir." Ne var ki, ticarette önemi çok büyuk diye tanımlanan reklam, daha önemli alanlarda, özellikle politikada güçlü bir silah olarak kullanılıyor Teknik gelişmenin devleştiği yüzyılımızın sonlarında, para silahı öteki bütün silahlardan, Atom bombası için de ağır başıyor, etkiliyor. Ünlü Amerikan yazarı Upton Sincler'in "Dolar Yazdınyor" eseri, bu güçlü silahın Birleşik Amerika'da ve bütün kapitalist dünyada ne denli etkili olabildiği korkunç gerçeğini gözler önüne sermektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarından günümüze iyice semirmiş olan sermaye gruplan, basını reklam yoluyla yönlendirmeyi çoğunlukla başarmaktadır. 194O'II yılların görüş açısı'nı taşıyan bir Akşam, bir Cumhuriyet, bir Tan, bir Vatan, bir N^ıkit bir tek Cumhuriyet dışında günümüzde de vardır diyemeyiz. Yazık ki diyemeyiz! Buna karşılık değişik alanlarda başarıya ulaşmış ünlü işadamlan ve müteahhitler, yeni yeni gazeteler çıkarmakta ya da çıkmakta olan gazeteleri satın alıp Türkiye'nin politikasında etkili olabilmekte, partileri, kültür kurumlarını, bağışlar ve büyük para yatırımlanyla çıkarlarına uygun yönlendirmekiedir. Yeni lletişim'in son sayısında "Fransa'da reklamcılık tekelleriyle savaş" başlıklı yazıda, reklamın politikayı ve ekonomiyi ne denli etkilediği anlatılryor: Fransa'da reklamlara aynlan para yılda 32 milyar frank. Bu paranın kullanılışı her zaman geniş yorumlara yol açıyor. 1987'nin son günlerinde konu yeniden gündeme geldi. Aralık 1986'da bir karamame ile kurulan Rekabet Konseyi, reklam işlerinde yasalara aykırı bazı davranışların olduğunu vurgulayarak ilgililerin dikkatini çekti. Reklamcılıkiaki yasa dışı rekabet ve tekelcilik son yıllarda Fransa'da ortaya çıkan ve "Reklam Yeri Bulma Merkezleri" denen üst düzeyde bir tür rekiam ajanslarından kaynaklandı... Bu merkezlerin en önemlilerinden biri Havas grubu, öteki de Gilbert Gross Ajansı. Zaten bu tür merkezlerden ilkini de Gilbert Gross kurmuş. Bu merkezler televizyonlarda, ulusal ve yerel radyolarda kendilerine reklam saatleri ayırtıyorlar, basında reklam kampanyaları için yer alıyorlar, afiş panoları kiralıyorlar ve sonra da bunlan reklam ajansiarına satıyorlar. * Yani eskiden ilan veren müşteri ile iletişim aracı media arasında yalnız reklam ajansı vardı. Şimdi bu üçlü sürece bir de dördüncü araç eklendi: Reklam Yeri Bulma Merkezleri. Gazetelerin, radyoların ve televizyonlann ve hatta reklam ajanslarının bu dev reklam örgütleriyle anlaşmalarında yarar var. Çünkü bu merkezler medialara bol ve sürekli haber sağlıyorlar. Böylece media yöneticileri kendilerine ne kadar reklam verıleceğini çok önceden bildiklerinden, merkezler medialara bir güvence sağlıyor. Reklam veren firmalar da bu işten hoşnutlar. Çünkü reklamlarının çok iyi değerlendirileceğini biliyorlar. Hem de merkezler daha elverişli fiyat öneriyorlar. Ama küçük reklamcılar bu devlerle rekabet edebilecek güçte değiller. Bir de işin siyasal yönu var, merkezlerin hesapları pek o kadar açık değil. İlgililer bazı partilere bu paralardan paylar ayrıldığını ve merkezlerin seçim kampanyalarında kendi adaylarına parasal yardım yaptıklarını öne sürüyorlar. Rekabet Konseyi reklam paralarının şu tür yolsuzluklara neden ,olduğunu belirtiyor: İlan bulma merkezleri gazetelerde, dergilerde, yerel radyolarda, afiş panolarında müşterilerine ayırttıkları yerlerin tümünü reklam parası ödeyenlerin ilanlarına ayırmıyorlar. Açıktan aldıkları reklamları da bu yerlere yerleştiriyorlar. Konsey, böylece merkezlerin 1985te açıktan iki buçuk milyar frank kazandıklarını belirtiyor. Özel radyolardaki reklamların ne ötçüde yayımlandığını kontrol etmek kolay olmadığı için merkezlerin bundan yararlanarak reklamlar yayımlanmış gibi para vurdukları öne sürülüyor. Ne denir? Kapitalist sistem gereği. Yatırılmış sermaye üretecek, ürettiğini satacak. Satıp kazanacak. Sermaye büyüyecek. Büyüdükçe daha çok üretecek. Daha çok satacak. Satmak zorunda! Yoksa tökezler, yıkılır, çöker. Daha çok satabilmek için reklam gerekli, reklam çok önemli! Türkçe Sözlük'te yazıyor: "Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için söz, yazı ya da resimle yapılan her türlü çaba. Ticarette reklam çok önemlidir!" Doğru söze ne denir! Her şey reklam için! ACIKAYBBMIZ T.C. YÜKSEKÖĞRETİM KURULU ÜYESİ ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANI DEĞERLİ İNSAN Oğlumuz SİNAN CAN ÖZER'in Doğumunu dost ve akrabalanmıza müjdelcriz. FATMAHALİL ÖZER AYŞE YENİGÜRBÜZ (Karataş) ile ETHEM YENİGÜRBÜZ evlendiler. 29.5.1988 Çankın 29.5.1988 Prof. Dr. ALTAN GÜNALP Ü 30 Mayıs 1988 günü tedavi edilmekte olduğu Amerika Birleşik Devletleri Atlanta kentinde vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan mağfîret, kederli ailesine, tüm sevenlerine ve mensuplanmıza başsağlığı dileriz. PERSONNEL REQUIRED SANDVIK ISTANBUL Ticaret Ltd. Şti., a subsidiary of AB SANDVIK INTERNATIONAL in Sweden, seeks SALES AND SERVICE ENGINEER To join our team dealing in metal cutting tools of the well known brandname SANDVIK COROMANT. Applicants should have a technical background (training vvill be provided locally as well as overseas), a vvorkable knowledge of English and be in possession of a valid Driver's License (some travelling required). Application forms are available at: Büyükdere Caddesi No: 155/1 Zincirlikuyu tstanbul Betvveen 8:30 17:00 hours (Monday thnı Friday). For further details please contact our Coromant Manager, Mr. Adnan Yetişener, Tel. No: 1754976 (4 lines). DUYURU İŞGÜCÜ İNŞAAT MALZEMELERİ SANAYİİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ TASFİYE KURULU'NDAN 20031985 Tarihinde yapılan Genel Kurul Kararına uygun olarak tasfiye işlemleri yürütülmektedir. Adı geçen şirketten alacağı olanların aşağıdaki adrese yazılı olarak başvurmaları rica olunur. Necatıbey Caddesi 8/94 Sıhhıye ANKARA ÖĞRENCt SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ Değerli insan, sevgili babamız İBRAHİM EMRE'yi Ölümünün 5. yılında özlem ve saygıyla anıyoruz. EŞt VE ÇOCUKLARI lk\ 7 1 MEHMET GÜMÜŞ Koca gövden sarstı seni saklayamayan gür ormanları • | ARKADAŞLARI ADINA ABDULLAH ÇAKIR 31 Mayıs 1981 TASFİYE KURULU