17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MAYIS 1988 CUMHURİYET/7 Roma'dan FürtMen AlnıiranteVe 'AdagioMa veda NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA Yüz metre ötede radikaller "Birleşmiş Avrupa Devletleri" için imza topluyorlardı. Sıcaklarla birlikte birdenbire JR.Oma'yı işgal eden turistler kahvelerde ilkyaz güneşinin keyfini çıkanyorlar, soğuk biralannı yudumluyorlardı. Navoa Meydanı'nın girişlerini kontrol eden bir kaç polis kamyoneti olmasa, o günü herhangi bir Roma öğleden sonrasından ayırt etrnek olanaksızdı. Oysa Almirante'nin yandaşları için o rehavetli Roma güneşi bir dönemin bitimini noktalıyordu. 1922'de siyah gömlekli, sopalı faşistlerin Roma'yı işgal etmelerinin ardından faşist rejimle birlikte 22 yıl süren bir tarih sayfasına dek uzamyordu bu dönem. Milano'daki "Lorelo MeydanT'nda bacaklanndan asılarak tarihe kanşan Mussolini'nin mirasını günümüze dek yaşatmaya çalışan bir politikacıydı Giorgio Almirante. 1917'de bir aktörün oğlu olarak dünyaya gelen bu politikacı, ülke politikasının çeşitli dönemeçlerinde rolden role girmeyi başarmıştı. Mavi gözleri, babacan bıyıklan, asil gülümsemesi ile temiz bir yüzü vardı. Oysa kamu yaşamına, "La Difesa Delle Razza" (Irkın Müdafaası) adlı Yahudi düşmanhğını savunan ırkçı bir dergide gazetecilikle başlamıştı. Faşizmin düşüşü ile bir süre ortadan kaybolmuş, jilet ve sabun satmıştı. Giorgio Almirante'ye Italyan faşistterden son selam. 1946'da çıkan afla birlikte tekrar gerçek ismini alarak bir lisede edebiyat öğretmenliğine başlamıştı. Bu arada yeniden kamu yaşaıruna giren Almirante, faşist parti kurulmasını engelleyen anayasaya rağmen "ttalyan Sosyal Hareket Partisi" (MSI) adı altında vaftiz ettiği partisiyle "Lorelo Meydanı"nda kapanan bir tarih sayfasıru yeniden açmaya çalıştı. 1948 seçimlerinde 500.000 seçmenin oyunu alan Almirante'nin şiddet yanlısı, antidemokratik, antikomünist serüveni böyle başladı. Oysa tkinci Dünya Savaşı'ndan önce bu ülkedeki mutlak iktidarı temsil eden faşistler, savaş sonrası ttalya'sında marjinalleşmiş, garip, neredeyse normal olmayan küçük bir azınlığa dönüşmüştü. Faşist olmakla birlikte şiddet yanlısı olmayanlar, bundan böyle kendilerine siyasi bir yaşam alanı kalmadığını hemen anlamışlardı. 1948'in gergin, antikomünist soğuk savaş atmosferi içinde bu insanlar oylannı, komünizme karşı bayrak açan Hıristiyan Demokraüara vermeyi yeğlediler. Ne ki Almirante'rün faşistleri bu gidişatı, Italyan demokrasisinin olgunlaştığı, yerleştiği, kök saldığı '70Mİ yıllara dek kavrayamadılar. 1972 seçimlerinden sonra aldıkları oy Mussoüni'nin mirasını günümüze dek taşımaya çalışan bir politikacıydı Giorgio Almirante. Bu hafta Roma'daki Navona meydanında yapılan cenazesinde simsiyah fularlı 10 bin kişi tarafından faşist selamlarıyla uğurlandı. Cenazeden bir saat sonra Navona meydanında birkaç boynu bükük çiçek dışında Almirante'ye ait hiçbir iz kalmamıştı. larda gözle görülür bir düşüş kaydettiklerini gören MSI liderleri de bu hoşgörülü demokrasi ortamında "sopalannı ve kara gömleklerini" bir kenara atıp, gardroplanndan "knıvaze ceketli burjuva giysileri"ni çıkartmaya mecbur kaldılar. Almirante bu dönüşümde etkin bir rol oynadı. Ancak bu dönüşümden sonra Italyan siyaset sahnesi içinde bir gettoya itilmiş olan faşistler, diğer siyasi partiler tarafından gerçek bir politik muhatap olarak gorülmeye başladılar. '70'lerin sonunda oyları artık yüzde 6 civannda kemikleşen partinin şiddet yanlısı taraftarlarını, bundan böyle Giorgio Almirante demokrasi platformuna çekmeyi amaç edinecekti. Bu hafta Giorgio AJmirante'yi Roma'nın en barok meydanı "Navona" da faşist selamlan ve Albinoni'nin "Adagio"su ile uğurlayan 10.000 kişinin birkaç slogan atıp hiç olay çıkartmadan evlerine dönmesi, uzun siyasi yaşarrunın sonunda demokrasiye entegre olan Almirante'nin amacına ulaştığını gösteriyordu. Gerçi çoğu boş bakışlar, kızgın çehreler taşıyanbu kalabalık, kendilerine özgü selamlan, boyunlarına izci gibi sardıklan simsiyah fularlan ve kara bayrakları ile duvarlan kıpkırmızı sardunya çiçekleri ile süs lü bu zarif meydana bir garabet ve kabalık uasuru katmıyor değildi. Ama bu estetik kabalığın ötesinde Romalılar pek garipsedikleri bu kalabalığa fazla aldınş etmediler. Meydanın hemen arkasındaki pazaryerinde her gün olduğu gibi gürühülü ve canlı bir alışveriş havası vardı. Cenazenin ardından, bir saat sonra tekrar Navona Meydanı 'na döndüğümde kilisentn önünde çelenklerden yere düşmüş birkaç boynubükük çiçek dışında Almirante'ye ait hiçbir iz kalmamıştı. Yahudi yıldızı Bugün Yahudi kenti Fürth'te bir tek Yahudi yıldızı yok. Kentte, en son olarak alınan buradaki yetimhanenin çocukları, öğretmenleriyle ölüme gönderilmişler. Yıl 1942 ya da 1943. Şimdi Türklerin çok yoğun olduğu bir yer Fürth. Çok güzel Turk kızları var Fürth'te. DEMİR ÖZLÜ FÜRTH/F.ALMANYA "Kısmet" derler ya, işte öyle! Bir buçuk ay kadar önce ilk defa gördüğüm daha önce de varlığından haberdar olmadığım Nürnberg yakınındaki büyüleyici Fürth kentini, bugünlerde ikinci defa gezdim. Hem de yanımda, bu kent üzerine bir albüm de yayımlamış olan tanınmış bir Alman fotoğrafçısı vardı. Yalnız değildim bu defa, bir grup oluşturuyorduk. tlk ziyaretimde kendi başım? bulamadığun, kentte ayakta kalmış (savaştan sonra onanlmış) sinegogu da gösterdi Alman dostumuz. Sinegog, Fürth'ün tarurunış sokaklarından birinde, sokağa bakan yüzü Öteki yapılardan ayırt edilemez haldeydi. Köşeye düştüğünden yan sokaktaki demir kapının ardındaki küçük avlusu görünüyordu. Fürth'te yüzbin kişi yaşıyor. Fürth şaşırtıcı, büyüleyici bir kent. Kaleleriyle, suruyla, kuleleriyle, künt, taşal varlığıyla çok özgün bir Alman kenti olan Nüraberg'e çok yakın. Ren Nehri'ne batıda kavuşan Pegnitz'le Rednitz ırmaklannın birleştikleri yerde. Burayı Main'a bağlamak için, eski ytizyıllarda Danube Kanalı açümış. işte Fürth buradaki hafif meyiller üzerine kurulmuş. Fürth'te sokaklar tas döşeli. Yapılar ortalama üç katlı. Diyeceğim çok yüksek değil. Sokaklarda evler aynı yukseklikte. lnsani bir yükseklik bu. Bu kenti gezerken, sanki bir tiyatro dekoru içinde dolaşıyorsunuz. Yüzü sokakta olan evlerin yanından, ortasından bir iç avluya giriyorsunuz. Bir geçitle. Arkada manifaktür döneminde işçilerin oturduklan yapılar var. Sokak üzerindeki evde patron oturuyor. tki yapıyı da, yanlamasına, bir atölye yapısı birleştiriyor. Fürth'te manifaktür dönemi çok zengin yaşanmış. Ardından gelen endüstri dönemi de. Almanya'da ilk demiryolu 183S*te Fttrth'le Nürnberg arasında döşenmiş: Ludwigsbahn. Bugünse yandan çok bırakılmış bir kent Fürth. Yakın tarih unutulsun isteniyor belki. Temelde bir Yahudi kenti Fürth. Fürth'ün esas kilisesi gotik stilde Kentte birçok barok yapı da var. Artnouveau'nun en seçkinleri: Şimdiki opera tiyatro binası, sokak içinde, bir üç yolağzmda zamanında kahve olarak yapılnHş, üç katlı, eşsiz güzellikte bir artnoaveau. (Şimdi mağaza olarak kullanıhyor.) 8. yüzyıldan beri yerleşme yeri Fürth. Frankonya denilen bu bölgede. Sonra eşsiz güzellikte taş sokaklar. Eskiden Yahudi girişimcilerin, halkın, işçilerin, bir bölüm Almanın oturduğu yerler. Fürth insanın içine işleyen, imgesini sürdüren bir kent. O güzel sokaklan geziyoruz. Hafıf bir yokuştan aşağıya iniyoruz. Orada yokuşun dibinde bir sırtta, otlar bürümüş, kapısı kilitli, duvarla, üzerinde de telörgü ile çevrili Yahudi mezarlığı. Tel örgüler, içten dışa çıkışı önlüyor. Belki Yahudiler toplama kamplarına gönderilmeden önce, mezarlığın içinde toplanıyorlardı. Şimdi mezarlığa, bir memurdan, demir kapının anahtan alınarak girilebiliyor. Sanıyorum Fürth kadar ilginç, belki daha da ilginç bir kent olabilir bu yörelerde. Daha kuzeydeki şimdi Doğu Almanya sınınna çok yakın bir yerde kalmış olan Fnlda kenti. Ne Münih ne Köln ne de başka bir yer ilgilendirir beni artık. Almanya'nın gizli tarihini öğrenmek gerekiyor. Buraiardan Bohemya'ya uzanmalı: Yahudiler, Çingeneler, bütün o kutsal azınlıklar. İktidar ve halk. Devlet ve halkın yaşamı. Büyü Fürth'te. Bir daha buralara gelince mutlaka Fnlda kentini gezeceğim. Fürth'ün restore edilmesi için para ayırmıyorlar. Oysa bütünüyle bir müze Fürth. tnsan trajedilerinin hayaletlerinin dolaştığı canlı bir müze. Kentin ortasında yan Italyan üslubunda Venedikli nefıs bir belediye binası var. Bugün Yahudi kenti Fürth'te, bir tek Yahudi yıldızı yok. Restore edilmiş sinegoga giriyoruz, anahtannı alıp. Duvarda, merdivenin karşısında, taşa oyulmuş bir yazı üzerinde Yahudi yıldızı. Kentte, en son olarak alınan buradaki yetimhanenin çocuklan, öğretmenleriyle ölüme gönderilmişler. 1942 ya da 1943. Gerçekten bu büyük trajediyi yaşamış olan Yahudi ulusunun, örnek olacak insancıl bir devlet kurması gerekirdi, değil mi? Şimdi Türklerin çok yoğun olduğu bir yer Fürth. Çok güzel Türk ızlan var Fürth'de. ttalyan sinema oyunculannın gençlikleri gibi. Pnısya'run, Orta Avrupa'mn buraların nıhunu keşfetmeli. Fürth'de, hiç olmazsa bir mevsim yaşamayı ne kadar isterdim. 'Daimi Leylile< HADİ ULUENGİN BRÜKSEL OsmanlıTürk toplumu, "mnasır medeniyet seviyesT'ne ulaşabilmek ve pozitivizmi yakalayabilmek amacıyla, bir devlet politikası olarak, Tanzimattan bu yana Batı ülkelerine öğrenci göndermiştir. Tanzimat, Mutlakiyet, Meşnıtiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin bu konudaki ortak özelliğini, sosyal yapı itibanyla, Sirkeci Gan'ndan, Yolcu Salonu'ndan, Yeşilköy Havaalanı'ndan uğurlanan öğrencilerin, genelde hep seçkinlerin çocuklarından oluşması veya bu nadiren böyle olmasa dahi, her halukârda "Garp'tan feyı almaya giden" talebelerin "vatana ardetlerinde" seçkinlerin arasında yer alacaklannı bilmeleri teşkil etmiştir. ParisBerlinLondra mitosuyla yaşayan Yeni Osmanhlar, Jön Türkler, Türk Spartakistleri, Cumhuriyet münevverleri, Batıda kaldıklan dönemlerde devlet ve iktidarın resmi ideolojisiyle çelişen faaliyetlere katılmış olsalar bile, büyük çoğunluk olarak, dönüşlerinde siyasi ve ekonomik iktidar mekanizmalarını yöneten ve devletle bütünleşmiş elitlerin arasına girmeyi tahayylil etmişlerdir. Dolayısıyla, hem kendi sosyal orijinlerinden hem ileriye dönük toplumsal çıkarlarından ötürü, Batı ülkeleman seçkin olmamışlar ve sonsuz mütevazılar. Salı günü, Brüksel'in "bir tane" başkonsolosu Selçuk tncesu, Belçika'daki Türk öğrenciler için yemekli bir davet düzenledi. Şehrin Türk kolonisi ve pek çok talebe oradaydı. Gittiğim ve yeni öğrencileri tanımak fırsatını bulduğum için dehşetli bir mutluluk duydum. Yeni öğrenciler, altmışh ve yetmişli yıllarda Belçika üniversitelerinde okuyan Türklerden olağanüstü farklılar. Çoğunluğunu ya burada doğmuş ya da buraya çok küçük yaşta gelmiş gençler oluşturuyor. Babaları maden kuyularından kömür çıkartıyorlar ve anneleri Ortak Pazar^ ın koridorlarını temizliyorlar. Yeni öğrenciler, sosyal köken olarak Türkiye ve Belçika toplumunun en ait kategorilerinden geliyorlar. Türkçe konuştuklarında, hiç tanımadıkları veya çok az tanıdıkları Orta Anadolu köylerinin lehçesini kullanıyorlar. Zaten kendi aralanada da ya Fransızca ya Felemenkçe1 konuşuyorlar. Fransızcalan, Brüksel'in ve taşra şehirlerinin işçi semtlerinde konuşulan lehçe. Mülkiye'ye, hukuk fakültesine, tıbbiyeye, güzel sanatlar akademisine, teknik üniversiteye gidiyorlar. Oğlanlar ve kızlar, işçi semtlerinden orta sınıf mahallelerine taşınmayı arzulayıp da henüz da BrükseVden Guitirfden Insaıı aç kalınasm, inancını bile yer A L İ R1ZA B A L A M A N GUtLlN/ÇİN Yaygın olarak bilinen bir söz vardır: "lnsan bir kez aç kalmaya görsün, inananı bile yer" diye. Firavunlar döneminden kalma bu söze ilişkin masal, o günden günümüze değin anlatılır durur: tslam öncesi Mısırlı, tapınmak için nohut unundan yaptığı ve evinin baş köşesine yerleştirdiği tapınağını (heykelciğini), günü gelmiş, kıthk olmuş ıslatıp ıslatıp yemiş; açlığını gidermiş... Evet, insanoğlu karnım doyurmak için doğa ile yüz yüze verdiği savaşta neler yapmamış ki?.. Yabanıl hayvanlar için tuzaklar mı kurmamış; tavşanı lazıya, bıldırcıru şahine mi yakalatmamış? Ama her ikisinin de elinden avlarını alıp kendisi yemiş. Bunlara ek ilginç bir av tekniğini de bir milyar yüz elli milyon nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti'nin güney eyaletlerinden Gu Bu eski bir sözdür ve yaygmca kullanılır "lnsan bir kez aç kalmaya görsün, inancını bile yer." Firavunlar döneminden kalma bir masala dayandmhr bu söz. Acıktığında nohut unundan yaptığı tanrı heykelciğini yiyen Mısırlı'nın sözüne. ilin'de, bu bölgenin şah daman sayılan "Lijiang Nehri"nde görür, ilgiyle izlersiniz. Taşımacıhktan turist gezdirmeye, sulamadan avlanmaya kadar birden fazla gereksinmeye cevap veren bu nehirde Çinliler, dalgıç kıışlar aracılığıyla geceleri balık avlıyorlar. Dalgıç kuşlar, ne kaza ne de ördeğe benziyorlar, ama aynı aile grubundan olduklan da besbelli. Bunların govdeleri ördekten küçuk, boyunları ve de gagaları kazdan uzun, demir renkli, perde ayaklı ve zayıf mı zayıf açlıktan da olabilir; tok olurlarsa dalmazlarmış• Beş adet, ön uçları yukarı doğru kaldırılmış orta boy kalınlıktaki bambu ağacının yan yana getirilmesiyle yapılan balıkçı kayığı, yine ince ve uzun bir bambu çubuğunun yardımıyla su üzerinde ha reket ediyor. Lüks lambası kayığm önünde, ortada kayıkçı ayakta ve dörtbeş adet dalgıç kuş kayığın kenarlannda; her kuşun ayağmda bir kanş uzunluğunda sicim var. Arkada da büyükçe hasır kapaklı bir sepet. Gecenin karanlığında garip sesler çıkartarak nehirde yol alan balıkçımn ve de kuşlann gözleri suyun içinde Işığı gören balıklar sandala yaklaşırlarken kayıkçı, özel bir sesle "atla" buyruğunu veriyor. O anda hemen suya atlayan kuş, kafası önde, kanatian toplanmış yanlarda ve perdeli ayaklan palet gibi arkada hareketli suyun derinliğinde hızla yol alıyor ve kaçan balığı kolayca yakalayıp su yüzune çıkartıyor. Ağzında baukla gelen kuşu gören kayıkçı, elindeki ucu sicitnli bambu çubuğunun yardımıyla kuşun ayağındaki sicimi yakalayarak onu kayığa rekiyor, ağzındaki balığı alıp yeniden suya atlaması için buyrak veriyor. Kuşlar balık sürüsüne rastlar da her biri birer balıkla yukarıya çıkarlarsa kayıkçı, seri hareketlerle onlan tek tek toplayrp ağızlarındaki balıklan alıyor, balığı yutmalarına izin vermiyor. Hatta biraz geciktiği için balığı, kuşun ağzındayken yakalayamazsa onun gırtlağını sıkıp içeriden çıkartıyor ve ondan ozür dilemiyor, ama "şese" (sağol) diyerek gönlünü almaya çalısıvor. Emeküründeğer ilişkileri açısından Çin Halk Cumhuriyeti ölçülerinde bu iş, nenir üzerindeki kayık evlerde yaşamak koşuluyla ancak karın doyurmaya yetiyor.Ne var ki, turizme yeni açılan bu bölgelesde bu türden ilginç uğraşlar, gösteri olarak turistlere sunuluyor ve gezi düzenleyicüeri bu balıkçılan kısa süre gösteri için kiralıyorlar. Doğal olarak bu olayda da aslan payı, yine ne balıkçımn ne de dalgıç kuşlann... Gözlerim Annie'yi arıyor Pasifik'te VEDtT ENGtN SAN FRANCISCO Dün akşam Boston'dan telefon eden bir arkadaş yan şaka, yan ciddi soruyordu: "Korkmuyor musun? Bu mayısta Kalifomiya, Atlantis benzeri bir büyük zelzele ile yerinden oynayıp Pasifik Okyanusu'na kanşacakmış!" Tanınmış bir medyumun kehanetinin de bu doğrultuda olduğunu söylüyor, bir an önce buraiardan uzaklaşmamı öneriyordu. Halbuki öyle güzel bir günü geride bırakmıştım ki, nereden çıktı şimdi böyle düşünceler.. Berkley'de bir kitapçıda Nazım'ın "Memleketimden tnsan Manzaralan"nın lngilizce baskısını bulmuştum. (Brov.n Üniversitesi lngjliz dili bölümü yardtmcı profesörlerinden Mutlu Konuk, Randy Blasing ile birlikte basan ile yapmış bu zor çeviriyi.) Sonra, San Francisco'da eski Pangaltıh bir Ermehi vatandaşm şarküterisinden meze alıp eve gelmiş, içinde iki dublelik rakı ya kalmış ya kalmamış olan "Yeni"nin dibini bulurken bir yandan da "Human Landseapes" adı ile çevriler. İnsan Manzaralan'nı okuyordum: "Atlantiğin dibinde upuzun yalıyorum, efendim Atlantiğin dibinde dirsegime dayanmış." "Orda tepişmeden çiftleşmeler. sı 80 yaşında 300'e yakın her meslekten gönüllüsü var. Bcnim ziyaret sırasında biri avukat, diğeri de öğretmen olan iki hanım gönüllü, ucu lastik boru ile ağzına sokulan bir huni kanalı üe balık ezmesi, krema ve çeşitli vitaminlerden oluşan perhiz yemeğini içirdiler Annie'ye.. Gosterilen bunca ihtimamla sadece bir gözü kurtanlan Annie, okyanusa salıverildiğinde, tek gözle büyük köpek balıklanna, balinalara karşı kendini koruyabilecek, tam büyudüğunde 1 tonu bulan iri gövdesini doyuracak kadar küçük balık yakalayabilecek mi? Kimbilir. di: Aklıma Nazım'ın mısralan gel San Fransisko'dan Yeni öğrenciler, altmışh yetmişli yıllarda Belçika üniversitelerinde okuyan Türklerden olağanüstü farklılar. Türkiye'de, Batılı yetişmiş Doğulu seçkinler olamayacak kadar Batılılar. rinde eğitim görmüş Türk öğrenciler, 1970'li yılların sonuna kadar esas olarak, seçkinlerden ve Batılı biçimde yetişmiş Doğu zihniyetli elitlerden oluşmuştur. Şimdi bu temelden değişti. Arük her şey eskiye oranla sonsuz demokratik. özellikle Batı Avrupa ülkelerindeki yeni Türk öğrenciler, geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar "antiseçkin" bir sosyal kategori teşkil ediyorlar. Yeni öğrencilerin lise diploması, Mektebi Sultani'nin, High Scool'un, Frerlerin, Alman Lisesi'nin Ankara Koleji'nin mührünü taşımıyor. Onlar "Levent Büfe"de hiç sandviç yememişler. Tünelde hiç Dame de Sion'lu kızları beklememişler. Okulu asıp Konak Sineması1 nın ilk matinelerine, mayısta ada sefasına gitmemişler. Şişliyi, Nişantaşı'nı, Moda'yı, Kadıköy'ü bilmiyorlar. Pazartesi sabahlan, gömlek kolalan, kravatlan, üniforma ütüleri, iskarpinleri, güzel elli anneler tarafından kontrol edilmemiş. Daimi leylilerin kolej kapılarına, bayramlarda, yılbaşılarda, taşradan eşraf aileler, Ankara'dan rical ebeveynleT, Tokyo'dan diplomat akrabalar gelmemiş. Onlar "Mayer"den alınmış ceket, vekil tayin edilmiş amca, Paris1 ten gönderilraiş fotoğraf için hiç övünmemişler. Sorbonne1 da, Oxford'da, Massachusettsde üniversiteye gitmeyi, rical olmayı, eşraf olmayı, diplomat olmayı, elitlerin arasında yer almayı, ortaokul son sıruftan itibaren düşünmemişler. Çünkü yeni öğrenciler, ikinci kuşak köylüler. Yeni öğrenciler, Avnıpalı Türk şehirliler. Hiçbir zaha taşınamayanlar gibiler. Proleter ve öğrenciler. Her halukârda, müthiş şehirliler. Köylülüklerinden eser kalmamış. Oğlanlar, orta sınıf mağazalardan alınmış elbiseler ve kızlar, afili mini etekler giyiyorlar. Döner için kuyruğa girdiklerinde, yeni başlayan imtihan döneminden ve gençlerin konuştuğu her şeyden konuşuyorlar. Rical ile konuştuklannda, komplekssizler. Hiçbir zaman seçkin olmadıklanndan ve Doğulu elit zihniyetiyle yetiştirilmediklerinden, eski öğrencüerden farklı olarak ricale karşı kompleksleri yok. Nabza göre şerbet vermiyorlar ve dobra dobra laf ediyorlar. Türkiye'yi bilmiyorlar ve Türkiye'de, Batılı yetişmiş Doğulu seçkinler olamayacak kadar Batılılar. Göçmenlik olgusu, Batı Avrupa'daki Türk öğrencileri, hiçbir zaman olmamış olduklan kadar demokratik kıldı. Avrupa'daki Türkiyeli cemaat, seçkinler dışandan müdahale edemeden kendi bünyesinde şekillendi ve yeni bir öğrenci kuşağı yarattı. Bu kuşak, hiç Konak Sineması'na gitmedi. Hiç güzel elli anneler tarafından şımartütnadı. Sirkeci Garı'ndan, Yolcu Salonu'ndan Yeşilköy Havaalanı'ndan elit olarak dönmesi dualarıyla uğurlanmadı. Yeni öğrenciler, Tanzimatın, Mutlakiyet'in, Meşrutiyetin, Cumhuriyet'in hiçbir zaman başaramadığı kadar Batılılar. Yeni öğrenciler, maden ocağında çalışan babaların, Ortak Pazar'ı süpüren annelerin, seçkin olmadan "muasır medeniyet seviyesi"ne ulasanların sonsuz onuru... Katarakt nedeniyle iki gözü de görmeyen fok balığı Annie'nin gözterinden biri yapılan ameliyaöa açıldı. çığlıksız doğum, orda dunyamızın ilk kımıldanan eti, orda rengârenk otlan, köksüz ağaçlan krvıl kıvıl mahluklan deniz dünyasının orda hayat, tuz, iyot, orda başlangıcımız hacıbaba, orda başlangıcımız" Sabah erkenden kalktım, okyanusld bunca haşır neşir iken Annie'yi ziyarete karar verdim.. Annie, bir plajda terk edilmiş olarak bulunup iki gözu de görmediğinden önceki gün katarakt ameliyatı yaptırılan üç aylık bebek bir fok balığının adı. Ameliyatın yapıldığı, Annie'nin barındığı yer, Pasifik Okyanusu kıyısında terk edilmiş eski bir füze üssü yerine kurulmuş Kalifomiya Deniz Memeli Hayyanları Merkezi. Annie, üç buçuk saat süren ameliyatı öncesinde bayıltılıncaya dek dört kişi tarafından zor zaptedilmiş. Kalp atışlan da monitörden sürekli olarak izlenmiş, hatta ameliyatın başlannda on dakika kadar nefes almayı kesmiş ve o sıra sürekli olarak ciğerlerine oksijen potnpalanmış. Merkezin en genci 18, en yaşh "Dörtynz melreye kadar sızıyor ışık. Sonra alabildiğine derin karanhk. Yalnız arasıra acayip balıklar geçiyor karanhğın içinden ışık saçarak. Sonra onlar da yok. Artık dibe kadar ioen kat kat kalın sular kat'i ve mutlak ve en dipte ben. Ben upuzun yatıyorum, Hacıbaba." Upuzun yatıyorum dibinde Pasifiğin; dirseğime dayanmış, bakıyorum yukanlara.. Gözlerim Annie'yi anyor... UFO korsanları sekreteri nasıl kaçırdı? ABB'nin en çok satan ulusal gazetelerinden 'Haftalık Dünya Haberleri' siyahbeyaz olmasına karşın, en renkli gazeteden daha renkli. Cennetten mesajlar getiren, kadınlara sarkıntılık eden yaşlı hayaietlere yer veren gazete, 'fazladan' renk gerektirmiyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK ABD'nin en çok satan ulusal gazetelerinden olan "Haftalık Dünya Haberleri"nin son sayıdaki manşeti şöyle: "Bilim adamlan mezann gerisine ulaşn: Bilgisayar, ölüyle konuştu." Spotta şunlar yer alıyor: "Gizli araşnrmayı açıklıyoruz. Bilim adamlan, ölen nesneleri, yaşam sonrasında geriye sinyal yollamalan için egittilcr. Bu sinyalleri alabilen eşsiz bir bilgisayar geliştirildi. Sovveüer Birligi Taşkent L niversitesi'nde yapılan başanlı deneylerde 'Yoldaş K' adlı bir öluden sinyaller alındı. 'Yoldaş K; Dr. Pyater Suslov ve ekibiain 13 yıllık çabalan sonucunda ölümünden önce egitilen ve 37 yasında kanserden olen bir başka bilim adamı." Haberin ait başlığı şöyle: "Mart ayında ölen doktor, cennetten mesaj yolladı." Siyahbeyaz, ancak "en renkli" olarak nitelendirilen gazetenin birinci sayfasında yer alan diğer haberler ise şöyle: "Garip viriis insanları patlatıyor.' "Korkmayın" diyor kanserli çocuk, diğer çocuklar için yazdığı kitapta*. "Komadaki kız 'Beni öiumden dört kez döndüren Elvis'tir'dedi." "Ufo korsanlan sekreteri ve arabasını kaçırdı." Birinci sayfasında bu haberler olan "Haftalık Dünya Haberleri", içerdeki sayfalarda parmak ısırtan bir maharetle devam ediyor: "Polisler hipnosist yeteneklerini öğrencilere saldırmak için kullanıyor." Yanda güçlü kuvvetli bir siyah gencin resmi. Resim altı: "Zanlı John Holland son derece zeki bir adam olarak nitelendiriliyor. Zanlı, tenis meraklısı olarak biliniyor. Kurbanlannı hipnoüze ederek ırzlanna gtçiyor" yaalı. Üçüncu sayfada 11 yaşında bir çocuk resmi çizilmiş. Yanına boynu bükük bir orta yaşlı kadın resmi konmuş. Manset: "Rezalet". Altında italikle "37 yaşındaki beş çocuk annesi, 11 yaşındaki komşunun oğln ile kaçtı." Sayfanın ait köşesinde boşluğu kapatan küçük bir haber: "26 yaşındaki adam, kansımn kedisini microwavede pişirdi. Bu davranışmı iznini almadan sinemaya giden kansını protesto olarak savundu." Haberler devam ediyor: "Bıçkın poiis nihayet yanlış adama çattı." Ait başlık: "Herkesi haraca kesen kabadayı polis, bir Hint gunısunu tartaklamaya kalkınca dersini aldı. Guru onu bir anda sinek avlayan bir kediyc donuşliırdü. Katntdayı polıs, jimdi köptkierden saklanıp, fareleri kovalıyor. Dışkısını kedi lazımlıklarına bıraluyor." Bir başka sayfanın manşeti şöyle: "Kanmla konuşmaktansa güvercinlerimle konuşurnm." Üst başlık: "Birlikte yasayan çift, dört yıldır birbirleriyle konuşmuyor." Ortada göbekli, bereli bir adam, yanda çim biçen bir şişman kadın resmi var. Dünyaran en müthiş dedikodusu: "Lady Di'nin terör gezisi. Fuar uzay kulesinin tepesine neşeyle çıkan Di, gözyaşlan ile indi. Di'nin yükseklik fobisi olduğu ortaya çıktı." "Evimdeki bayalel pis bir yaşlı adam." "Lorraine Malty bu pis yaşlı hayalet yüziinden evini terk etmenin eşiğine gedi. Eşinden yeni aynlan zavallı Lorraine'ın her gece yatak odasına sızıp, yatağına gelen ve jıanına uzanan, sarkıntı pis yaşlı hayaletten çekmediği kalmadı." "Çinlilerin Columbusu 800 yıl önce atlattıklan karutlandı.' .Mt başlık: "Peru'da bulunan bir Çinli mumya, Asya gemilerinin, Avnıpalılar Yeni dünya'ya gelmeden 800 yıl önce gelmiş olduklannı kanıtladı." "15 tonluk deniz yaratığımn kemikleri bulundu. Alabama'da yapılan araştırmalarda yaratığın 70 milyon yıl önce yaşadtğı belirlendi. Öyle büyük ki inekleri nıısır tanesi gibi yutabilir." Haftalık dünya haberleri devam ediyor: "Doğmamış bebegini calmak için annesini öldüren kadın ömür boyu hapse carptınldı." "AIDS'li kan doln olan şınnga ile adam soyuyor." "Opera şarkıcısı, yönetmeni boynuzlarıyla öldiirdü." "Bir Rus alçağı İkinci Dünya Savaşı'ndan beri hücrede saklanıyor." Korkak Rus şunları söyledi: 'Korkak doğdum, savaşmaktan korktum." Haftalık Haberler siyahbeyaz, ama gorüldüğü gibi fazladan bir renk gerektirmiyor. New YorkHan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle