Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21ŞUBAT1988 CUMHURÎYET/7 Bübao'dan Geminin yükü ıımuttu o gün... MİNE G. SAULNİER BtLBAO Haziran 1937. Bilbao limanında "Habana" adlı bir gemi. Rıhtımda kalanlar o geminin bir daha geri gelmeyeceğini biliyorlar. Gelse bile karşılamak için kendilerinin var olmayacağını. Babalar enesi gun cepheye yoku. Analar ertesi gunü bir cumhuriyetçi kansırun kente girmeye hazırlanan faşist ordulan karşısındaki yalnızlığı. Şürdekinın tersine, limanda kalanların ölıimü bu. Kurtuluşa kalkan altmış birinci geınirün sonuncusuna, bir inanç uğruna verdıkleri canm en degerli parçasını, çocuklanru koymuşlar. 10.551 tonluk Habana'nın dördüncü seferi. Rusya'ya kalkan son gemi. Yaşlan 4 ile 14 arasında değişen 1800 çocuk, dünyaya geldiklcri an kopartılan o kutsal bağın bir kez daha ve onulmaz yırtılışını yaşamakta. Bir bölflmü Le Havre limarunda inecek gemiden. Bir bölümü tngiltere'nin Southampton limanında. Sonuncular Leningrad üzerinden Moskova'ya, Odesa'ya, Kınm'a gidiyorlar. Habana'nın palamarlan çözülen güvertesinden dökfllen hıçkınklar, nhtımdan yükselen son öğütlere kanşmakta: Haziran 1937. Bilbao limanında bir gemi. Rıhtımda kalanlar o geminin bir daha geri gelmeyeceğini biliyorlar. Gelse de karşılayanların kendileri olmayacağını. Babalar ertesi gün cepheye yolcu. Analar kente girecek faşist ordusu karşısında yalnız ve savunmasız. Bu son gemiye canlarının en değerli parçasını, çocuklarını koymuşlar. Habana gemisı 4 bın çocuk yolcusuyla Bilbao limanını tertetme hazırlığında alan avuç içi kadar Bask ülkesini ezebilmek için Franko, utanmamış yardıma çağırmaktan Alman bombardunan uçaklannı, utanmamış ttalyan fasist bırliklennden medel ummayı. Bask ülkesinin üç ilinden ikisi, Guipuzcoa ve Alava düşmuş, Vizcaya dayanıyor. O güzelim 'Biskay' üzümlerinin ülkesi dayanıyor çebk fabrikalannın gölgesinde, Ispanya'nın o dönem en guçlü ve zengin endüstri bölgesı. " N o Pasaraa" diyor onlar da: Geçemeyecekler. Ama geçecekler, biliyorlar. 26 rtisan sabahı Alman Condor uçaklannca yerle bir edilen Guemica'dan sonra Bilbao'nun düşüşü gün saymakta artık. 'B8bao Demir Çemberi' diye anılan Cumhuriyetçi savunma hattını yarmak için, topuklan toprağı eseliyor kuzgun gömleklilenn. Karadan kuşatılan kenlın Atlantik'e açüan limaru duşmarnn etine geçmeden, cumhuriyetle birlikte kurulan özerk Bask hukümeti, kısacık tarihinin en acıklı kararını alarak çocuklan kurtarma operasyonunu başlatıyor. Hiç olmazsa çocuklan. Yenilginin kaçımlmazlığı anlaşıldığından beri yüz binlerce tspanyol kendi olanaklarıyla Fransa, tngıltere ve Güney Amerika ulkelerine göç edıyor zaten. Bask hukümeti de maddı destek ve sorumluluğunu da yüklendiği bu operasyonla babalan cephede ölen yetimleri, sahipsizleri ve kalan yer oranında yavnılannı, açlığın pençelerinı geçirdiği yannı bclirsiz bir ulkeden uzaklaştırmak isteyen ailelerin on dört yaşından küçük çocuklarını daha önce anlaştığı ülkelere göndermeye baslıyor. Fransa, Ingiltere, Belçika, Isviçre ve Sovyetler Birliği'ne yollanan toplam 15.000 çocuk, otuz geminin Bilbao ve Santander limanlanna yaptıgı 61 seferle, savaş altındakı bir ülke ve çiçeğı burnunda bir yönetim için Ornek sayılacak bir duzenle kttçücuk yüreklennın yansını geride bırakarak tahliye ediliyor. Gazeteci yazar Martin de UgaJde anlatıyor: "Elunek bile tükeamişti. O jrü Bilbao'nun üstundetam 113 Alman ve Italyan savaş uçagı saydık. Çdik fabrikaiannı gıinu gelir kendilerine gerekir diye kenti pek bombalamıyor, avcı Heinkel'leri yere degecek kadar alçaltıp halkın uzerine maki•eti tufek ateşi açmakla yetinijorlardı. Babam cephedeo biricaç gnniuğiıne kardeşuni geçinneye getonş, ertesi gün yine cepheye donuyordu. Y enilgi kacıaılmazdı artık. Kardeşim Joseba, Habana'mn son seferiyie Rusya'ya gjdiyordu. Anamız ikimizi de bu son sefere yazdırmak istemiş. ama ben on beş yaşında otdugum için kabul edilmemişüın. Varacagı yerin Moskova oluşunda kesinlikle siyasal tercih söz konusu degiidi. Açlılüa "Cebindeki parayı yitirme yavrnn! Gerekir bdki..." "Gözlerini söylemeyi unatma doktor aracaya! GödiikJerinm degişmesi gerek.." "Paltonu Hla sıkı ilikle emi? Oralan sofak olur!" " G i l n e k isiemiyorum baba, n'olar beni bırakma!" (*) Uzaktan top sesleri duyuluyor. Gerçekten uzaktan mı? Basklar'ın dört bin yıldır okyanusun sert rüzgârlanna ve Iber halklannın ezici çoğunluguna karşı tımaklanyia, dişleriyle asıldığı bu minik toprak parçasıru, Cumhuriyetçilerin safında yer yüz yüze kalan affekr, hangi nlkeniu kontenjanında yer varsa oraya yazdınyoriardı çocuklannı. Benden birkaç ay farkla on dört yas sınınnda olan kardeşim, yalnız başına çıktıgı bu gorbetten tam on yıl sonra dönebOdi. Ailecek agındıgımız VeneziıHa'da bnluştuk ancak." Kimi de uonmedi, dönemedi bu küçük gurbetçüerin. Alman işgali altındaki Avnıpa ülkelerinden çocuklan az çok kolaylıkla geri getirtebilen Franko yönetirni, Ingiltere'yi daha zor ikna edebildi. Sovyetler Birliği'ni ise hiç. Analan babalan Güney Amerika ülkderine kaçabilenlere çocuklanm yollayan Sovyetler, özellikle yetimleri ve sahipsizleri lspanya'ya geri göndermcdi. Bugün hâlâ orada yasayan bu tspanyol kolonisine, 'Moskova Çooıklan' adı veriliyor: Ninos de Moscu. Geçen yılki Sovyetler Birliği ziyareti sırasında Ispanya Kralı Jnan Cartos'un özel olarak ılgılerup görüştüğü bu topluluğun buyuk çoğunluğu yaslüıklannı Ispanya'da geçırmek isteğinde. Sovyet yönetiminin de Moskova çocuklannın dönüşüne karşı çıktıgı falan yok. Fakat bu göçmen tspanyollar anayurda dönerken Sovyetler Birliği'nde çalıştıklan onlarca yılın emeklilik karşılığını da beraberlennde götürmek isliyorlar. Sovyetler işte buna mınn kınn etmekte. Geçen ay Madrid'i ziyaret eden Şevardnadze'nin gundemınde de yer alan sorun henüz çözülebılmış değil Demokrat lspanya devletinin acı gcçmişinden bir sayfayı oluşturan bu öykünün yasandığı caddelerde, sol eğüimü ruzgârlarla dalgalanan gençlere, "Moskova'ya, Moskova'ja!" diye bagırmak kimsenin aklına gel "Okul Arkadaşı" Viyana'da her izleyemn bejendiâı bır oyun oldu Viyana'dan Görevîmî yaptun denıek, kıırtannaz Johannes Mario Simmel'in Nazilerle alay eden, onlarla işbirliği yapan Avusturyalılar'ı sert bir biçimde eleştiren oyunu "Okul Arkadaşı" müthiş sükse yapıyor bugünlerde. Ve Simmel birilerini kastederek, Nazi tohumlarının hâlâ yeşerebildiğine dikkat çekiyor. AHMET ARPAD VtYANA Avusturya, Başbakanı ayakta alkışlıyor. Tarihi (iyatronun salon, loca ve balkonlanm dolduran 1200 seyirci coşku içinde. "Bravo" sesleri duyuluyor. Perde acüıp acüıp kapanıyor. Alkışlann sonu yok. Buket buket çiçek geliyor. Artistler rejisörün koiuna gıriyor. En sonunda oyunun yazarı da sahneye çıkıyor. Yüzü kıpkırmızı. "Oknl Arkadaşı"nın bu kadar ilgi çekeceğıni oeklemiyordu, Jobanaes Mario Simmel. Hele Viyana'da hiç. Sidney'den Stockholm'e bütun önemli kentlerde sahnelenen, iki defa filme alman "Okul Arkadaşı" ne de olsa Nazilerle alay eden, onlarla işbirliği yapmış Avusturyalıları sert eleştiren bir tıyatro oyunu. Kendı halinde yaşayan Vıyanalı postacı Fuchs 1944 yılında, okul arkadaşı Mareşal Göring'e bir mektup yollar, savaşa ve insanların öldurulmesine bir son verümesini ister. Ancak mektup yanhş kişilerin eline geyer, Fuchs ölüme mahkum edilir. Göring, okul yıllarmda yardımmı görmuş oldugu arkadaşına son anda "deli" raporu verdirtir ve Gestapo'nun onu öldürmesini engeller. Savastan sonra bu sahte rapordan kurtulmak isteyen Fuchs'un başına gelmedık kalmaz. Postacı Fuchs, Köpenickli binba$1 ile Şvayk araa bir tip. lyimser, iyi yurekli ve saf bu insan, ıstediğinde hiç çekinmeden düşündüğünü söylemekten kaçınmayan bir kişi. Simmel, postacı Fuchs'a böyle bir kişilik vermekle Nazilerin her istediğini yerine getirip, savaş sonrası da: "Ben sadece görevimi yaptım" diyen çıkarcılardan nefret ettiğini açıkça ortaya koyoıyor. Ünlu yazar, oyun öncesi Imperial Oteli'nde yaptığımız söyleşide heyecanlıydı. "Hitler'i seçenler, bundan tam 50 yıl önce Avusturya ya ei koymasına coşku>la goz yumanlar, 60 milyon insanın öldugü savastan yıllar sonra bile, 'Ben sadece görevimi yaptım' demekle butun sorumluluklardan kurtulacagını sanıyor" diye konuştu. " O kisiler boyle dedikçe Nazi vebasıodan knrtulamayız. 1945 öncesi yönetici olanlardan çogunun 1945 sonrası da yönetici kalabilmesi bir rastlantı değil. Onlar sadece giysilerini degiştirdi." Simmel, konuştukça heyecanı artıyordu. Naidlerden nefret ettiğini biliyordum. •l%0lı yıUarda yeni bir Nazi partisi kurulacagım savasın bittigi günlerde kim duşunebilirdi! Demek ki toprak, yeni lohumlar için 20 yıl sonra yine bereketli>di. Gunıimuzde de bereketli! Bu vebanın kökii ne zaman kazımcak?" Şu günlerde Avusturya Cumhurbaşkanlığı yapan kişinin geçmişi anımsanırsa, böyle bir eserın Viyana'da sahneye konması ve ulke başbakamnın ayaga kalkıp alkışlaması, üzerinde düşünülecek bir olay! mez. Bir anlam da tasımaz zaten. Buenos Aires'ten Ayaklandım, çünkü Arjantin'i çok sevdim VAMIK KURAL BUENOS AİRES Geçen haftalar içerisinde Arjantin demokrasisinin üzerinde yine kara kara kargalar uçuştu. Geçen yıl nisan ayında yapılan ayaklanma provalarmın elebaşısı Yarbay Rico gözaltındayken kaçıp yeni bir isyan daha gerçeklestirdi. Ülkerun çeşitli bölgelerindeki askeri bırliklerde ayaklanmalar oldu. Buenos Aires iç hatlar havaalarunı ele geçiren isyancılar uzun muddet teslım olmadılar. Heyacanlı saatler yasandıktan sonra olay kapandı. Ordu, isyanı bastırarak hükumete ve demokrasiye bağJılığını ispat etti. Asiler içeri atıldı; yorumlar ve tepkiler hâlâ devam ediyor. Ba$kan Alfonsin'e göre yasanan bu olay Arjantin'de demokrasiyi pekiştirmiş, halkın ve ordunun demokrasiye olan bağlılığını bir kez daha göstermesine imkân tarumışür. Ordu durumdan memnundur, zira üst kademelerin kontrol ve komuta hâkımiyetleri artnuştır. Aynca parazil gruplann teshisi ve dolayısıyla elimine edilmeleri kolaylaşmıştır. Halk memnundur, zıra demokrasi bjr kere daha zafer kazanmıs ve perçinJenmiştir. Bu arada olaylann sevimsiz ba$rol oyuncusu Rico, basına aktardığı büdirisinde 'Onur Operasyoou' adını verdiği başarısız darbe gırisimini vatanını ve milletini çok sevdiği için gerçekleştirdiğini ifsa etti. Zamanlamanın kötu olduğunu kabul etmekle beraber, ordu alt ve orta kademelerindekı dığer vatansever askerlerden gördüğu destekten çok memnun kaldıgını, 'harcketin' kesinlikle bitmemiş olduğunu ve devam cdecegini açıkladı. Bütün bu yonımlardan herkesin basansız bir darbe girişimi yasanmış olmasından son daece büyük bir mutluluk duyduğu gibi bir izlenim edinilebilir. Aldatıcıdır. 1983 yılın Geçen haftalar içersinde Alfonsin'in başı epey dertteydi. Geçen nisandaki ayaklanmanın elebaşısı Yarbay Rico bir kez daha hamle etti Arjantin demokrasisi üzerine. Demokrasinin üzerinden yine kargalar uçuştu. Çünkü Rico milletini çok seviyordu. dan bu yana, bır daha yıkılamayacak sekilde kunımlasurmaya çalıştığı demokrasi üzerinde kara bulutlar dolaşmasının başkan Alfonsin'i ne kadar kaygüandırdığı yuzunden okunuyor. Ordu, bunyesindeki çalkantıların yarattığı huzursuzluklarla dolu. Sokaktakı Arjantinlinin gonlünde yatan, Rico'yu akli dengesı bozuk, vatan kurtarmaya çalışan bir Şaban olarak görmek. Fakat kafasının kösesine takılan bazı soruları cevaplandırmaya çalısmaktan da kendiru alamıyor: 'Darbecilik oynamaktan benüz kurtulmadık mı? Yoksa hiç kurtulamayacak mıyız?' Her ne kadar memnun görünmeye çaüssa bile, sevimsiz Rico'nun bakışlarında ise ikinci defa becerememenin verdiği donukluk okunuyor. Yani hepsi yalan, aslında bu iş herkesin keyfini fazlasıyla kaçırdı. Arjantin sabah en erken kalkanın darbeyi yapacağı bir muz cumhuriyeti değil. Aynca 10 yıl öocesine gore çok şey değişmiş. Kimsenin hatırlamak bile istemediğj bir kâbus çok geride kalmış. Ama belleklerde hâlâ taptaze. Ülkenin tam bir kaosa itildiğı 197576 yıUan. Herkesin öldürulduğu, lerörun fink attığı dönem. Alkısiarla gelen bir asken darbe. Ardından halkın rahat nefes alacağına inandığı günlerde baslayan asker terörü, insan avları. Evlerinden toplamp bilinmeyen yerlerde sorguya çe kilen, işkence gören, kaybolan binlerce insan. 1983 seçimlerine kadar stlren bir kâbus, uzun bir kâbus... Ama dedik ya, çok şey değişmiş. Artık demokrasiye bağhlık yurüyüşu denince, dünun sessiz çoğunluğundan yarım milyon insan birkaç saat içerisinde meydanlarda toplanıveriyor. Pabucun eskisı kadar ucuz olmadığım hatırlatmaya çalışıyor. Bugün Arjantin'de demokrasinin gerektirdiğj ortam büyük çapta mevcut. Basın, radyo ve televizyon yeterince bağımsız ve özgür. Yönetimin belli bir açıklık poh'tikası var, alman kararlar her kesimde yeterince tartışüabiliyor. Vatandaşm eleştiri özgürluğü var ve bu hakkını doyasıya kullanabiliyor. Daha da önemlisi, bu ortamın yerlesebıünesi için mutlak olan eğitim düzeyine erişilebilmiş. Arjantin bugün Vo 96'ya ulaşmış okuma yazma oranı ile bu konuda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Tartışmaların seviyesi artık poli tik hasımlann tu kakalarla birbirlerine çamur atmasımn üzerinde somut fikirler uzenne odaklanabilmiş. Yaşanarak edinılen acı tecrübeler her şeyin daha dıkkatli değerlendirilebilmesine yardımcı oluyor. Özetle demokrasinin köklenmesi için fon müsait. Ama demokrasiyi yıpratma çabalan dinmek bilmıyor. Arada bir felaket kargalan havada uçuşuyor, eskı günleri hatırlatacak olaylar yasanıyor. önemlı davalara bakan hâkimlerin evlerinin, siyasi parti merkezlerinin önünde bombalar patlıyor; askeri birliklerde kişisel gjrişımlerle ayaklanma provalan yapılıyor. Bütun bunlara sivil kesunin yekvucut karşı çıkmasıyla reaksiyon gösteriliyor. Arjantin'de demokrasi sıkı bir sınavdan geçiyor. Hiçbir şeyin bır gecede değişmeyeceği, demokrasinin uzun ve zor bir süreç olduğunun herkes bilincinde. ZürihHen Apia'dan Otomobille iç içe yaşamak şart mı? Kentin anacaddesi ile akarsu arasında kalan kamu ve özel yapılann çevrelediği alan araçlardan armdırılmak isteniyor. Ama kimileri buna karşı çıkıyorlar. "Biz", diyorlar, "otomobilsiz yapamayız." DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRİH Kentin anacaddesi ile Limmat akarsuyu arasında kalan kamu ve özel yapılann çevrelediği Munsternof alanı araçlardan anndınlmak isteniyor. Ancak sorunun çözulmesınde anlaşmazlıklar var. Belediye, postane, Merkez Bankası, vergi daireleri ve özel işyerlerine dönük 400 arabalık park yerlerinin bır kalemde silinmesinin bu kuruluşlarla ışleri olan halkın yakınmasına neden olacağı hesaplanıyor. Otomobil, bugün için işlevini sürdüren, günluk yaşamdan kopanlamayacak bir olgu. Bunu yok edemeyeceğunize göre çozurau nasıl bulmalı? En kolayı, kötü hizmetçinin tozu halının altına supürmesi örneği asağıya inmek. Yeraltı garajı, konuyu gözlerden uzak tutuyorsa da bır sahtecilik sergiliyor. "Otomobil ve onun oluştnrdnğu pis havasıyla savaşmak için birlikte yasamak zonındayız" deniliyor. Kent muze midir? Kentte geçen olaylar kente yansımamalı mıdır? Bu göriis açısından bakıldığmda soruya yaklaşmak oldukça güç. Teknolojinin gelişmesi) le yaşam sürekli değışkenlik kazandığına göre hangi koşullara uymak gerekiyor? Bulunduğumuz çağ; eski kcnakları, buyük aile yaşamını, onların atlarını, arabalannı, seyis ve arabacılannı sildi. Yerine apartraan düzeni, garaj ve şoförleri getirdi. tleride; eğik damlar düz çatüara dönüşecek ve herhalde Las Angeles Olimpival açılışında izlediğımiz gibi bireysel hehkopterlerin konmasına elverişli ortama gecilecek. Bugün Aroerika Bırleşik Devletleri'nde örnekleri olan hava taşımacılığı gittikçe değer kazanacak. Ancak işyerine dönüşen kent çekirdegi ve genış alana yayılan, kenti çevreleyen konut alanlan trafıği arapsaçına çevirmekte, alışveriş odakları dışan kayarak süpermarket zincirlemesirü zorunlu kılmakta. Bu da daha çok yol, daha çok akaryakıt ve fazlalaşan çevre kirliliğiru beraberinde getirmekte. Zürih kenti sayisal bölgelere bölünmuştur. Konuşurken "Bilmem kaçta oluruyor, şunda oturuyorum" denir. 1, ünlu Jstasyon, Bahnhof caddesini çevrelsyen alan oluyor. Alanın ytizde 95'i işyeridir. Zenginler; göle neredeyse kuşbakışı sağlayan yamaçları, 7'yi yeğlerler. 4, çoğunlukla işçilerin oturduğu, ucuz birahanelerin bulunduğu sınırlamadadır. 8, doğanın içinde, göl kenannda olması nedeniyle bence en guzelidir. Kent girişlerinde oluşturulan çok katlı otoparklarda (Park + Ride sıstemi) arabanızı bırakıp merkeze tramvayla gitmenizi özendirecek önlemler ahnmakıa. Mahalle içleri gece 22'den sonra geçişe kapanmakta. Denizi olan bahğa sanlır Kiribati Pasifik Okyanusu'nun göbeğinde,. kendi halinde sessiz sedasız bir ülkedir. Ama bir özelliğî var. Onun da karasuları var ö'teki adalar gibi, ama öyle bir karasuları ki bu, ucu bucağı yok. Tam 3.5 milyon kilometre karelik bir alan. Ve Kiribati de bu karasularmdaki balığı pazarlıyor. NADfR PAKSOY APİA Içi içine sığrnayanlar, kabına dar gelenJer için 'Kapıkule' dışına taşmanın en kolay ve en ucuz yolu bir bardak demli çay, üç beş nefes cigara, derinlerden gelen bir Jacques Brel şarkısı ve bir de unutulmuş fakat daha öldurulememiş eski sevgilınin hayali eşliğinde düşleri haritalar üzerinde geceyansı gezintilerine çıkarmak; 'Casablanca'ya dek nzanıp Humprey Bogard'ın bannda bir iki kadeh \u>arlamak'tan geçer. Böyiesı geziler sırasında hanta tutkunlannın ne kadar yorgun ne kadar uykusuz olurlarsa olsunlar, kimi yerlerde san, yeşil, kahverengi renk cümbüşünün; kimi yerlerde de açıkh koyulu maviliklerin ağır bastığını gözden kaçırmaları mümkün değildir. Özellikle de tam Yukarı Volta'dan tam volıayı alıp 'Paskalya Adalan'na giden gemiye bınmeye hazırlandıkları sırada.. Kimi ülkeler vardır: Toprak ağası, ama deniz fukarası, kimileri de masallah sudan yana tam bir mırasyedi, ama iş toprağa gelince de çulsuzun tekidir. Neylersiniz? Dunya halidir ışte, haritalann hiçbir suçu yok bu işte.. Mavilikten, okyanustan yana Tannnın 'ynrii ya ulkem' dediklerinın başında Kiribati gelir. 'Hoppalaa! Bu da neyin nesiymiş' demeyin.. Jales Verne'ın adalanndan bıri filan değil. Basbayağı gerçek.. Kiribati Pasifik Okyanusu'nun göbeğinde yer alan, eskiden Gılbert AdaJarı adıyla haritalara geçen, Yukarı Volta'dan Paskalya Adalan'na giden gemilerin güzergâhı üzerinde olmadığından da geceyansı duşlerine pek girmeyen, kendi halinde sessiz sedasız bir ülkeciktir. Ammaa! İşte burada durun ve kulak kabartın. 'Karasuları' sözcuğü yetersiz kalacağından sahip olduğu okyanus suları demek daha uygun düşer ki, bu sular bize yakın bir kıyaslamayla. tstanbul'dan Ingiltere'ye, Sicilya'dan İsveç'e degin uzanır.. Gördunuz mu, el oğlu 'yok, 6 mil yetmez, 12 mil oimah' diye kıyametleri koparadur sun, Kiribati'de 'karasuları' kaç 6, İFILIPINLER EN00NE2YA KÜHBATİ, ! =" ' ° ' CJırsfraas a l nol 8d BÜYÜK OKYANUS O let başkanının yanıtı ise şu doğrultudaydı: "Yahu Allah'ın denizinde Allah'ın balığı gani... Bizim 65 binin yuz sulalesine bin yıl yetecek denli balık var. Ama geigetelim, hazine tamtakır, kunı bakır. Merkez Bankası müdüriımuz hindistancevizinin yeşilinden ga>n pek bir yeşil (dolar) goremez oldu. Ne yapalım yani? Denize duşen tonbahğına sanlır." Kinbatı'nin ardından ilk Pasifik gözağrımız Vanuatu da (eski Yeni Hebrıd Adaları) benzer yola başvurunca komşular bu sefer i>ice işkillendı. Eski Anglikan papazı Basbakan Waller Lini'nin, 'Yok kardeşim! Biz Sovyetler'e üs müs değil. yalmzca yılda 1.5 milyon dolar karşılığında karasulanmızda balık tutma hakkı veriyoruz, o kadar. Ne yani, bize de para gerek parraaa" diye seslenmesi komşulannı ve özellikle de Pasifik'in yeni ağabeyi pozundaki Avustralya'yı şimdilik rahatlatmışa benzer.. Vanuatu'nun Pasifik'te adı çıkmış dokuza, inmez sekize. Nükleer denemelerden dolayı Fransa'ya posta koyması, Yeni Kaledonya'nın bağımsızlığını desteklemesi, Castro ve Kaddafı ile diplomatık ilişkilere girmesi gibi 'çıkış'lan yuzunden zaten 'sivri' olarak tanınıyordu, bu balık işi de ustune tuz bıber ekti. îşte Pasifik'ten son haberler bu merkezde. Haa! Unutmadan ekleyeyim, hani şu, 'Pasifıklerin uslu çocuğu' Fijı'de Okyanus'un ilk darbesını beceren 'Rambuka yarbayım' vardı ya, geçenlerde bır darbe daha patlatarak Kraliçe •izabeth'in temsilcisi yerli genel valivi de silkeleyip Britanya Milletler Topluluğu'ndan da aynlıp Fijı'de cumhuriyet ilan etti. Yeni Katedonya'daki 'Fransa'ya bağlılığa tamam mı devam mı' halk ovlamasında 'devam'cılar fazla çıktı, ama •lamam'cı >erli Kanaklar oldukı;a kızgın ve ortalık yeni gelişmelere gebe sayılır. Öıe yandan Fransa'nın çıkardığı nükleer gumbürtuler de ha\ayı bozmakta. Velhasılı kelam Pasifik'in de tadı kaçıyor mu nedır1 En iyısi yine haritalar üzerinde duşleri geceyansı gezimilerine çıkarmak.. Alman kadını Annaliese, Türit işçılennin direnişe itgisiziijınden yakınıyor kaç 12 mil; tamamı tamamına 3.5 milyon kilometre karelik bir alanı kapsayan bir ganimettir. Ülkeyı oluşturan adacıkların toplamı deseniz 3035 kadar ya, bunlann topunu bir araya getirseniz lstanbul'un belediye sınırlarmı bile aşamaz. Evrendeki samanyolu örneği, Pasifik sonsuzluğunda salımp duran bu adacıkların en ırak iki grubu arasındaki uzaklık ise 7500 km'yi buluyor.. 'Atol' denılen alçacık mercan kumelerinden oluşan Kiribati Adaları'mn en 'babası'nın boyu 10 km'yi, eni de 300400 metreyi geçmez. Ülkenin Rheinhauseri'den Krupp'ım Türkler'i zorda Krupp'un kapaülma tehlikesi yaşayan Rheinhausen çelik tesislerinde çalışan Türkler'in direnişi, ilk günlerin heyecamnı yitirmişe benziyor. Türk işçiler kederlerine razı olmuş gibi, direniş çadırlarım bırakıp kahve köşelerine yöneldiler, vakit öldürüyorlar. ENİS BERBEROĞLU RHEİNHAUSEN Knıpp'un kapatılma tehlikesi yaşayan Rheinhausen çelık tesislerinde çalışan Turkler direnişin ilk günlerindeki heyecanlanıu yitirmişe benziyorlar. Almanlar "uyan nöbeti" için kurduklan çadırlarda eylemlerini sürdürurken, "kaderlerine raa" Türkler kahvelerde vakit öldurmeyi yeğliyorlar. Rheihausen'in kaderine ilışkin tartışmalar Alman kamuoyu gundemınin ön sıralannda yer almaya devam ediyor. Çıraklarla birlikte 800 kadar Türk işçisinin çalıştığı tesısin kurtanlması için Kuzey Ren Vestfaha eyaletı hükümetten yardım istiyor. Eyalet Başbakanı Johannes Rau, hukumet yardımı ile tesisi kamulastırmayı duşunduklerini açıkladı. Federal Başbakan Kohl ise tesise ilışkin kararı gelecek hafta Bonn'da toplanacak "komür ve çelik ZIIVCM 3uıu<uıua erteleme eğilimini tasıyor. Yaklaşık 60 bin kişmin yaşadığj Rheinhausen'de, Alman "Kruppzedeleri" eylemlerini ilk gunkü İuzla olmasa da sürdurüyorlar. Krapp imparatorluğunun kurucusu Friedricb Krupp'un heykeli önunde 4.5 yaşındaki torunu Manfred ile birlikte "uyan nöbeli" tutan 47 yaşındaki bayan Annaliese Altenschniıdt üçüncu ayına giren direnişten çıkardığı dersi şöyle anlatıyor: "Kocam 30 yıldır Krupp'ta çalışıyor. Bir ev kadını olarak otomobilimizin olmasından, her yıl duzenli olarak izne çıkabilmemizden gunırluydum. Ama artık anladım ki, biz iscilerin fazla yükselmesine izin verilmiyor. Hayat standardımız biraz yttkselince, lepemize binmek istiyorlar." Bayan Altenschmidt, Rheinhausen'deki Türk işçilerine ilişkin bir yakınmasını da şöyle dile getiriyor: "Başlangıçtaki dayanışma ruhu bepimizi sannjştı. Türk işçileri eylemİerin bepsinde başı çekiyoriardı. Ama artık Türkler uyan nöbeılerine bile katılmı\oriar. Günlerini kahvelerde geçiriyoriar." "Uyan nobeli" çadırma lOOmetre uzakhktaki bir kahvede hemen tamamı Knıpp işçisı 60 kadar Türkü kâğıt oynarken veya sohbet ederken buluyoruz. "Kruppzede" Türkler eylemlere katılmama gerekçelerini anlatırken kimileri "soguk havadan" yakındılar, diğerleri "arbk Rheinhausen'in geleceginden umndu kestiklerini" söylediler. Kaderlerine razı gözüken ışçilerin buyük bölümü tesis kapatıhrsa Turkiye'ye dör.üş hazırhklarına girişmişler. Diğer yandan, Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in Alevilere ilişkin olarak söylediği ileri surulen sözlere karşı tepki suriiyor. Knıpp işçi temsilcilerınden Ali Yakar'ın evinde geçen gün bır araya gelen Turk işçileri, gelecek hafta Bonn Büyükelçiliğine yürüyerek elçiliğe Çicek'i kınamak üzere "siyah çeienk" bırakma eğilimine girdiler Yakar, "Gerekirse döviz boykotu bile uygulanz. Ülkeye dövfz gönderrneyiz" diyor. Kiribati Oevlet Başkanı Tabaı "Ne yapalım. balıktan başka satacak zsfinya. var'" toplam nufusu da taş çatlasa 65 bini bulur ve bunun da yanya yakını şu en baba merkez ada Tarawa'da yaşar.. Adı var, bayrağı var, BM'de sandalyesi var, ama sanı yok ada devletleriyle dolu Pasifik Okyanusu'nun işte böyle garip ulkesi Kiribati son bir iki yıldır Amerika'nın keyfini kaçırmakta. Nasıl mı? Uç beş hindistancevizinden gayrı pek bir geliri olmayan bizim 'okyanus ağası' yılda 2 milyon dolar karşılığında Sovyetler'e kendı sularında lon balığı avlama hakkını sattı. Satınca da kıyamet kopuverdi. ABD'den, Avustralya'dan, Yeni Zelanda'dan ve diğer bazı bölge ülkelerinden 'bunlann bahkçı tekneleri filan olamayacağı, lonbalığının kuyrugunda Sovyetler'in guney denizlerine sarkma eğiliminin yaltıgı" yolunda sesler >uk»eldı. Kıriban'nii! sakallı, ÎS yaşındaki de\ Münstefhof alanı kuşbakış. ışte böyle gorunuyor