18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER odemeli olarak ev adresime bir adet göndermenizi rica ederim. • EdremitAkçay'dan Sayın Arzu Albayrak'a: Sizin durumunuzda olan binlerce yurttaşımızı ilgilendirdiği için 18 Mart 1987 tarüüi mektubunuzu 28 Haziran 1987 tarihinde Cumhuriyet'te çıkan "Bazan Gorbet CHor Vatan / Bazan Vatan Ohır Gnrbet" başbklı yazıma, olduğu gibi almıştım. Lütfen gazetenin o günkü sayısına bakınız. • tstanbul tdealtepe'den Sayın M.Güner Demiray'a: tsteğiniz, uzmanlığımın kapsamına girmiyor. Lütfen bağışlayınız. • tzmirBornova'dan Ayşen Yılmaz, Arzum, Fatma Sunucu Ailesi adına Sayın î.Yılmaz Sunucu'ya: Tam bir ozan çoşkusuyla dolu sıcak mektubunuz beni çok duygulandırdı. Çok teşekkür ederim. Şiirimizde öğretmen ve Köy Köpeği adlı kitaplannızdaki şiirlerinizi de zevkle okudum. Yeni çıkacak kitabınıza önsöz yazmak benim için bir sevinç kaynağı olurdu, ama kendi meslek alanımın dışında önsöz yazmaktan hep sakınmışımdır. Lütfen bağışlayınız. • Batı Almanya, Pforzheim'den Ayşenur Dobnıca'ya: "Medresetülkuzat" "Kadı Okulu" demektir. Eskiden "okul"a "medrese" denirdi. Osmanlı Devleti'nde 1856'dan sonra Nizamiye Mahkemeleri kuruldu. Bunlar Avrupa'dan abnan ticaret kanunu, deniz ticareti kanunu, daha sonra 1872 tarihli ceza kanunu gibi yasalan uygulayan sivil mahkemeler idi. Daha eski dönemde bütün işlere bakan mahkemelere "Şer'iye Mahkemeleri" denir, bunlann yargıçlan da "kadı" adını taşırdı. tşte 1853'ten sonra şeyhülislamlığa bağlı olarak kurulan Medresetülkuzat, kadı yetistirmek için açünuş olan yüksek bukuk okulu niteliğinde bir öğretim kurumu idi. 1869'da açüan Mektebi Hukuku Osmani'de Nizamiye Mahkemesi hâkimleri, daha önce açünuş olan Medresetülkuzat'ta ise Şcr'iye Mahkemesi hâkimleri yetiştirilirdi. Birinciler laiic, ikinciler ise dinsel nitelikte idiler. Medresetülkuzat 1924'te, Şer'iye Mahkemeleri ile birlikte kaldınldı ve bütün mahkemeler laik nitelik kazandı. • Aydm E Tipi Cezaevi'nden Erol Tozlutepe'ye: İlginize yürekten teşekkür eder, bu yaşama döneminde MeciisÇe bir genel af yasasının bir an öce çıkanlmasını can ve gönülden dilerim. • IstanbulAnadolu Hisan'ndan Sayın Ahmet öz'e: Okurlanmla kişisel görüşmek için durumum elverişli değildir, bağışlayınız. • Gelibolu'dan Sayın Haşim Güner'e: Resmi adresinize yanıt veremedim. Belki şimdiye kadar değişmiştir. Şimdiki özel adresinizi ve isteğinizi bildirirseniz, bir yurtseverlik belgesi olan ve beni çok duygulandıran arzunuzu yerine getirmeye çalışırım. • UşakBanaz'dan Sayın Emin Altındağ'a: Sorduğunuz olay bir telepati eseri olsa gerek. Bu konuda size kaynak verebilecek durumda değUim, bağışlayınız. • Salihli'den Hakkı Nogay'a: Teşekkür eder, size ve eşinize geçmiş olsun diyerek uzun ömürler dilerim. • AfyonÇay'dan Sayın Süleyman Ekim'e: Şimdi kitap bastırmak için büyük servet sahibi olmak gerekiyor. Yeni yazılanm gazete sfitunlannda kalıyor. Eski yazüarımdan bir bölümü Devir'den Devir'e adlı kitapta, bir bölümü de Yol Kesen Irmak ve Sağsız Solsuz Demokrasi adlı kitaplarda toplanmıştı. Bende mevcudu yoktur. lltifat ve ilginize teşekkürlerimi sunaran. • Bir ilimizin cezaevinde yatan adı, adresi bende saklı Atatürkçü bir okurum, yolladığı mektupta: 'Tarihe mal olmuş insanlar hiçbir zaman unutulmazlar" diyor. Çok doğru. Bana yolladığı d Lşi "hapishane armağanı" için yürekten teşekkürlerimi sunarun. • Izmir/Karşıyakâ'dan Saym Ühan Oğuz'a: "Onurun Erdemi ya da Sevgi Çiçe*leri" başhklı şiirinizi dikkatle saklayacağım, teşekkür ederim. • Ankara, Seyranbağlan Yaşhlar Huzurevi'nden Sayın Avni Ağaoğlu'na: Her mektubunuzu büyük bir dikkatle okuyor, amlarınızdan yararlanıyorum. Beni zaman zaman Milli Mücadele günlerine götürüyorsunuz. Teşekkürlerimi sunar, sağlıklı uzun ömürler dilerim. • Marmaris'ten Şayın M.Ş.Erdoğan'a: Cumhuriyet Gazetesi vebenimle birlikte bütün yazarlan hakVondaki beğeni, ilgi ve scvgjnizden ötürü teşekkür ederim. Mektubunuzun bir yerinde: "Atatürkçülük konusunda ülkemiz için gerekeni, her şartta yapacağımızdan kuşku yok" diyorsunuz. Yürekten kutlanm ve özel sonmunuz konusunda da "Görsel nedenlerle iç mutluluğa gölge düşürmemenizi salık veririm. Almanlann en büyük ozanı Goethe'nin": "tster kral, ister çoban, en mutlu insan, evinin içinde mutlu olandır" sözünü ben pek severim. Sizin de seveceğinizi umanm. • tstanbul'dan Sayın B.Ruhet Genç şöyle yaayor: "8.2.1987'de çıkan yazınızda kullanmış olduğunuz "millet" kelimesini aynı dinden kişiler topluluğu anlamında mı kullandığinızı, yoksa daha önceki bir yazınızda çok isabetli bir şekilde tefrik etmiş olduğunuz gibi "ulus" anlamında mı kullandığmızı merak ettim. Bu husustaki sorumu anlayışla karşüayacağınızı ümit ederim. Aslında bu vesile ile sizinle olan tek yönlü sohbetlerimize bir ikinci yön katmak ve de yazüannızın aradan uzun zaman geçse de okuyucu hafızasında canlılığuu muhafaza ettiğini söylemek istedim." Yuut: Dikkat ve ilgisinden ötürü Saym R.Genç'e yürekten teşekkür ederim. Okurlanmın "hafıw.smın" gerçektençok kuwetliolduğuna4S yüdan beri çok kez tanık oldum. Hemen beiirteyim ki "millet" sözcüğünü ben her zaman "ulus" anlamında kullanınm, "aynı dinden kişiler" demek olan "ümmet" anlamınHa değil. Saygılanmla. Gelecek haftaki yazıda "Düşünce Mektup"lannı ele alacağım. Okurlar l\eler Sorııyorlar? HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Her meslekten çağdaş kafalı birçok okurumdan •nektuplar geüyor. Ayn ayn yanrt veremiyonım. Buna yaşım, sağlığun ve vaktim elvermiyor. Büsbütün susmaya da gönlum razı olmuyor. Mektuplan, niteliklerine göre sınıflandırdım. Bir bölümünü bir yana bıraktun; öbüılerini "soru" ve "düşünce bildirimi" olarak ikiye böldüm, böylece, 1) "Okıırlar ne sonryor?" ve 2) "Oknriar ne dnşiuınyor?" basIıklan altında iki yaa içinde, bir kısım mektuplardan söz etme olanağına kavuştum. Bugfln birincileri ele aüyonım: Yurdun uzak yakın türlu köşderinden yoUanan soru mektuplanru yazanlardan bir bölümü, sanki ağız birliği etmişçesine, özetle şöyle diyorlar: "Geçen yıllaıdaU Mrçok yazıuzda ririn Uerici düşüncelefiniz, AtattrkciNigii ve özeflflüe laikllgi savnnmaııız dotajnsyU eJeştMd, aattatehdttedki mektaplar aldıpmm, buiardan bansuu Dgfli resmi makama radiffariıi MMMyordnmız. Sizin dasancderinizi destekleyea, öven mektaptar da ahyorsunuzdnr berhaMe. Bnılardu Mf sdı etmryorsoıiBi. Arkanızda büyük Mr aydmlar kitfcri oldvtua lıanmamn isteriz hoönce şunu beiirteyim: Ben buna inanmasam, yaşamımın ve sağhk durumumun bu evresinde, gerçek Ataturk devrimciliği uğrundaki savaşırcu sürdürme gücünü bulabüir miydim? Bir "yeıgi" mektubuna karşı en az yüz "övgü" mektubu alıyorum. Ancak bunlan sutunlanma geçinnek kendi kendimi övmekle eş anlamlı bir tutum olacağı için yazılanmda böyle mektuplardan söz etmem. Durumum ve yukanda beHrttîğiın gjbi vaktim dvennediği için buniara özd olarak ayn ayn yanıt da veremiyor ve yazanlara olan gönul borcumu ödeyemediğim için üzülüyorum. Yazanlar, mektuplanndan büyük manevi güç ve destek aldığımı düşünerek beni bağışlasınlar ve yürekten teşekkürlerimi kabul etsinler. Kimi okurlanm mektuplannda kendi özel işleriyle ilgili olayian uzun uzun anlatarak benden "hukuki mütalaa" istiyorlar. Bir kjyıya koyduğum pek çok mektup bu tflrden. Bunlan yazanlardan da özür dilerim. Ben ara sıra çıkan kendi hukuksai işlerimin takibiai bile hukukçu arkadaşlanmdan rica ediyorum. Eskiler "kendisi muhtacı himmet bir dede / Nerde kaldı gaynya imdat ede" demişler. Şiir kitaplannı gönderip benden "değerlendirme ve eleştirme" bekleyen bazı okurlanmın da yanıtsız kaldıklan için beni bağışlayacaklannı umanm. Şiir okumaktan büyük zevk duyanm, ama bir şiiri övgü ya da eleşüri üe değerlendirmek benim yetkim dışındadır. Bir dettlkesorunlanna değinen mektuplar gdiyor. Yalnız yazanı değil, bfitttn aydınlan ilgikndirdiği için önemli gördüğum satırlannın altını çizerek bunlan bir yana ayınyonun. Soru soranlardan başka, istek bildiren mektuplar da var. Bunlar epeyce birikti. Şu sırada yalnız haftalık yazüanma özgülediğim ve artan zamanlarda dinlendiğim yerde, daha önce bir yana aymp sıraya koymuş olduğum bir tomar mektuptan yaptığım alıntılan kendi notlanmla birlikte bütün okurlanma sunmak istiyorum. önce soru, istek ya da özletn içerikli olanlan de alacağun: • •• Konya'dan Ismet Altın soruyor: "15 Şobat 19TTde çıkan 'lsmin Gaspı ve Bir Ştrtcet' bashklı yaanzda bOdirditiııiz sirket vt ba firkette S U B adımzın knllaulmas isi ne oMn?" Yanıt: Ortada sadece bir ad benzerliği olduğu benim gazetedekj yazım üzerine gerek şirkete sermaye koyan ortaktan, gerek Ankara Ticaret Gazetesi'nden aldığım mektuplardan anlaşüdığı için ondan sonra bu konuya bir daha değinme geregrni duymadun. Dikkatli okuruma teşekkttr ederim. • Hamburg Wohwüstr. 45'te oturan Bayan Susanne Schneehorst'a: Benim bildiğime göre, tzzet Moüa layilıası, lstanbul Beyazıt Meydanı'ndaki eski Osmanlı mimari sitilinde medrese olarak yapılmış olup cumhuriyetin ilanından sonra kitaphğa dönüştürülmüş olan Inkılap Kütüphanesi'ndedir. • Ankara'dan Sayın Fatma Sungur'a: Yürekten teşekkürlerimi sunar, geçen hafta çıkan yazunı okumanızı rica ederim. • Şişli'den Sayın Naim Tanyeri'ye: Mektubunuzu ve ŞişÛ tlçesi Kuştepe Mahallesi'nin girişinde bulunan alana 1978 yıhnda dikilen, daha sonra çevresi çöplük haline getirilen ve bir gece yansı yerinden sökülüp götürülen ATATÜRK BÜSTÜ'nün geçirdiği asamalann, bu konuda resmi makamlarla yapılan yazışma belgeJerinin fotokopUerini ve Şişli Kaymakamlığı'na 3 Haziran 1987'de postaladıgınız üç sayfahk dilekçeyi dikkatle ve Ozülerek okudum. Çok üzuldum, ama şasmadım: "Atatürk" diye diye Atatürkçülüğun kökünden kazınmak istendiŞ bugünkü ortamda verdiginiz savaşımdan dolayı siâ yürekten kutlanm. • Urfa'dan Sayın Şemi Alp'e: Atotürkçülük yolundaki sarsılmaz inancınız beni yüreklendirdi. Teşekkttr ederim. • BursaMustafakemalpaşa'dan Sayın Hamza GOnduz ve Ahmet Aksu'ya: tctenlikh ilginize teşekkür eder, yavrulanruza da mutluluklar dilerim. Ne yaak Id ziyaretinize gelemiyorum. • Uşak'tan Sayın Avukat A.Rıza Akbıyıkoğlu'na: Nazik mektubunuzu aldım, ama "Demokrasi ve tsmet Paşa" adlı kitabınızı maalesef yitirdim. Lütfen PENCERE 21 ŞUBAT 1988 Görgü ve Estetik... Kanuni Sultan Süleyman Sergisi'nin Londra'daki açılışında Prens Charles, eşi Prenses Diana ve Başbakan Özal'ın eşi Semra Hanım bir araya geldiler. Gazetelerin yazdıklanna göre, bu törende önceleri Semra Hanımın adı ve yeri yokmuş: Başbakanımızın son derece girişken eşi, son anda atağa geçmiş: Ben" demiş "Türkiye'nin First Lady'siyim, açılısa katılmak istiyorum." Protokol sooınları doğmuş bu yüzden; sonra sıkıntılar tatlh ya bağlanmış, Semra Hanım Londra'ya uçmuş. özal ailesinin artık devlet yönetiminde bir "hanedan" otuşturduğu söyteniyor ya, Prens Charles, eşi Prenses, bir de Semra Hanım, kadro tamamlanıyor; ama ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymamış, Semra Hanım düş kınkltğına uğramış. Lady Di, bizim First Ladymizi "snobe" etmiş; Türkçesi, tepeden bakmış azımsamış, dışlamış; birlikte fotoğraf çektirmek önerisini de "nazikânereddetmiş"Oysa bizim Semra Hanım, takılı makılı, vizonlu mizonlu, süslü püslü; Prenses Diana ise sade bir tayyorie açtlışa katılmışlar. Burnu büyük İngiliz'in Kraliyet ailesi, yeni kurulan hanedana burun kıvırmış. Gazeteler kıyamet koparıyor... • Olayı televizyondan ben de izledim, doğrusu Semra Hanım güzel bir görüntü vermiyordu. Yanlışlığı nereden geliyordu? Son yıllarda Türkiye'deki mutlu azınlığı para çıldırttı. Bu çevrelerde sultanltğa, soyiuluğa, saray yasamına merak başladı. Kimisi Kapalıçarşı'dan eski bir paşa fotoğrafı bulup "babamm dedesi" diye konağının duvanna asıyor; kimisi kızını kibarlık öğretimi görsün diye Avrupa'nın pahalı okullarına yolluyor; kimisi mücevherini alışverişe çıkarken takıyor, kürkünü olur olmaz yerde gösteriş olsun diye giyiyor. Ve ortaya estetikten yoksun bir hayat biçiminin göstergeleri dökülüyor. Estetik, güzellik bilimi diye tanımlanır. Ancak buradaki "güzellik" kavramı sığ değildir; sanatsal güzelliğe dönüktur; sıradan kişiye çirkin gelebilecek güzelliğin boyutu da işin içine girer; büyük ressamlarm yapıtlarında ou anlamda estetiğin ne demek olduğu görsel çarpıcılığıyla vurgulanır. Kimi zaman takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, en pahalı giysilerle donanmış bir "hanfendi" güzelliğe ters düşebilir (Arkası 12. Sayfada) EVET/HAYIR OKTM AKBAL TRT'nin Sorumsuzluğu... Sir akşam TRT bir haber patlatıyor: Kanserin tedavisinde etkili bir ilaç bulundu! 18 dakika süren uzun, ayrıntılı bir haber! Bir Türk hekiminin yıllar süren çalışması, araştırması sonucunda keşfedilmiş bir ilaç! Zakkum adlı bitkiden çıkanlıyormuş, pek çok kanserliyi iyileştirmiş... Türkiye bir anda altüst oldu. Sayısız kanser hastasına bir umut ışığı! Kesinlikle ölümü bekleyen insanlar, yakınlarındaki bir kanseriinin günden güne ölüme gitmesini eli kolu bağlı seyreden analar, babalar, evlatlar bu son umut ışığmda yeni bir güç buldular. Ertesi sabah keşfi yapan hekimin evi ana baba gününe döndü. Ağlaşanlar, yalvaranlar, hastasını taşıtlarla Anadolu'dan, Trakya'dan hekıme getirenler... Ama sayın hekimin kapısı sağtrdı. Kendisi de ortada yoktu. Öte yandan Ege'de, Akdeniz yoresinde pek bol bulunan zakkumlar yağma ediliyordu. Madem ki zakkumdu kanserin panzehiri, bilen bilmeyen, soran sormayan zakkumları koparıp koparıp evine, hastasına götürüyordu! TRT'nin haberi yalan olabilir miydi? Hele Sağlık Bakanı da bu olayı doğruluyorsa! Gerçi TRT spikerlerinden Mesut Mertcan yıllarca 'ya/anları okumak zorunda kaldığını, bundan duyduğu üzüntüyü açıklamıştı, ama halkımız TRT'nin hiç değilse sağlık konusunda 'yalan' haber veremeyeceğini düşünüyordu. Hiç kimse bu denli acımasız, insafsız olamazdı. Kanserin ilacı bulunmuştu, öyleyse bu hastaların büyük bölümü ölümden kurtarılma şansına sahlp olacaktı. Oysa ertesi gün uzmanlar kuşkulannı belirttiler. Herkesin içinde 'a/7 keşke böyle bir ilaç bulunmuş olsa, hele bunu bir Türk hekimi bulmuş olsa ne kadar iyi olur' iyimserliği vardı. Vardı, ama bilim adamları, uzman hekimler TRT'nin bu hızlı açıklamasını kuşkuyla karşıhyorlardı. Bir önemli konuyu da belirtiyorlardı, halkımız bu zakkum denen bitkiyi V/aç' diye yemeye kalkarsa önüne geçilemeyecek acılaria karşılaşabilirdik. Uzmanlar, 'Bütün korkumuz çaresiz insanların bunu yemeye kalkmasıdır. O zaman ölümler meydana gelir. Zakkumun zehirii olduğu ve el sürülmesinin bile zarar verebileceği halka anlatılmalı' diyorlardı. Prof. Dr. Kazım Türker "Olay, bugünkü boyutlarıyla üfürükçülükten ileri gitmeyen, bilimsel düzeyi olmayan bir olaydır" diyordu, şunları da ekliyordu: "Zakkum Büyük iskender zamanından beri bilinen zehirii bir bitkidir. Bu bitkinin içinden bilimsel kurallar çerçevesinde yeni bir maddenin çıkartılması için on on beş yıllık bir çalışma gerekir." "TTB Genel Sekreteri Dr. Uğur Celasun'un da bu konuda görüşleri şu: 'Zakkumu kansere çare olarak gören yurttaşların zehirlenerek öimeleri halinde bunun sorumlusu kim olacak? Dr. Zıya Özel mi, Sağiık Bakanlığı mı, yoksa TRT mi?" Zakkumdan yapılacağı söylenen ilaç haberi bütün yurdu ayağa kaldırdı. Gözdağları bile başladı, "Ya ilacı desteklersiniz ya da orayı bombalanz" diye telefon eden yurttaşlar bile var! Sanıyoriar ki, NO adlı ilaç kanseri gerçekten iyileştirmektedir, ama birtakım hekimler ve çevreler özel çıkarlan yüzünden bu mucize ilacın kullanıimasını önlemeye çalışmaktadırlar! Ölüme yaklaşan bir hasta ya da sevdiği yakımnın kaçınılmaz bir sona doğru gittiğinı gören kişi, TRT'den 'mucize ı'/aç'ın övgüsünü duyunca elbette ki kendisini ya da yakınını kurtaracak ilacın bir an önce uygulanmasını isteyecektir. Ne var ki NO adlı ilaç henüz ortada yoktur. Zakkumdan elde edileceği söylenen bu ilaç belki yararlı sonuçlar verecektir ya da vermeyecektir. Bunu kesinlikle öğrenmek zamana bağlıdır. Dileğimiz, bir Türk hekiminin insanlığa yararlı olması için desteklenmesidir. Ama vaktinden önce, henüz hiçbir olumlu sonuç alınmadan devlet televizyonu bu haberi yaymakla büyük bir yanılgıya düşmüştür. Hele böyle heyecan verici bir haberin Mecliste Vuralhan'la ilgili tartışmaların yapıldığı bir günün akşamında verilmiş olması, TRT yönetıcilerinin yanlı ve sorumsuz davranışlarının bir örneğidir. Garanti Bankası 1987 Özet Bilançosu BANKACHJKIA "GLASNOST j ş Garanti Bankası' nın güvenilirliğini ve sağlıklı gelişen sağlam yapısını "a ç ı k 11 k"la değerlendirmek için, 1987 Bilançosu'nun önemli kalemlerini birlikte inceleyelim: Mevduat Krediler Kârlılık : Bü>aıme % 93 B m m e % 112 : Bü>lime % 63 Bü>üme % 104 Bedeli ne kadar ağır olursa olsun direniş geleneğini hiçbir koşulda yok etmeyenler bir şehit daha verdi. OLÜM Özkaynaklar Dış İşlem Hacmi: Büvöime % 124 Tahsili Gecikmiş Alacaklar (Net) : Küçülme % 41 Elinizdeki bilanço, "Garanti Bilançosu' 'dur. Onu dikkatle inceleyin. Paranızı, işinizi, geleceğinizi Garanti've alın. Hastabğına rağmen insanhk ve siyasal onuru için açlığa giderken tüm cezaevlerinde ÎNSANCA YAŞAM VE İNSANLIK ONURUNUN İŞKENCEYİ YENECEĞ1 tNANCIYLA ölümü kucakladı. Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde hayatını yitiren Mehmet Emin Yavuz'u saygıyla anarken, süresiz açlık grevinin 17. gününde olan Sağmalcılar'da da yeni ölümleri yaşamak istemiyoruz. Direnişten onurla çıİcanlara başsağlığı diliyor, yüreğimize gömdüğümüz tüm ölüm oruçlannda, açlık grevlerinde ve cezaevi koşullannda ölenleri saygıyla anıyoruz. MEHMET EMİN YAVUZ TAYAD TUTUKLU VE HUKUMLU AİLELERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞI GARANTİ Glasnost: BANKACIL1KTA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle