17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 KASIM 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SİNEMA ATİLLADORSAY HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ Milos Forman'ın, Peter Schaffer'den uyarladığı "Amadeus" Klasik müzikle sinemanın çok başarılı bir evlilîği / Yönetmen: Milos Forman / Eser ve Senaryo: Peter Schaffer Görüntü: Miroslav Ondricek / Oyuncular: F. Murray Abraham, Tom Hulce, Elisabeth Berridge, Roy Dotrice, Christine Ebersole, Jeffrey Jones, Charles Kay, Kanny Baker / AMLF yapımı / 2 saat 35 dakika (Site, Sinepop). "Amadeus" fılmini ilk kez (dışarda) gördüğümde ne denli coşkuyla sevdigimi anımsıyonım. Alışılmış sanatçı, özelIikJe besteci yaşamöykülerine ve bunlann sinemada anlatılma yöntemlerine yepyeni bir bakış getiren görkemli, coşkulu, alabildiğine "gözel" bir filmdi bu... Film üzerine (biri Cumhuriyet dergide, öbürü Vidf oSinema dergisinde) 2 ayrı yazı yazmıştım. Şimdi üç yıl sonra, filmi bu kez Türkiye'de izledikten sonra, eski yazdıklanmı yinelemekten çok filme değişik biçimde yaklaşmayı deneyeceğim... Evet, değişik bir özyaşamsal öykü... Bu degişiklik, kuşkusuz filme kaynaklık eden Peter Schaffer'ın oyununun yapısından kaynaklanıyor. Hollywood, her şeyin, hatta gerçek sanatın bile paraya dönüştürülebüeceğini çok eskiden keşfetmiş, büyük bestecilerin, sarkıalann (Caruso veya Mdba gibi), virtüozlerin yaşamından bol müzikJe dolu, gözü yaşlı melodramlar üretmişti. Daha yakın yıllarda, örneğın bir Ken Russdl'ın sanatçı özyaşam filmleri ise, alabildiğine kişisel, dışavurumcu, abartılı, barok yapıtlara yol açmıştı. Forman'ın "Amadeus"u bu iki tavnn dışında... Bu ozellikle müziğin gelmiş geçmiş en büyük yaratıcılanndan biri olan Wolfgang Amadeus Mozart'ın yaşamma, onun dönemindeki en büyük hayranı, ama aynı zamanda en büyük düşmanı olan Salieri'nin gözüyle bakılmasından kaynaklanıyor. Yapıtlanru tannsal inanç ve ondan kaynaklanan esinle olufturmaya çalışan, ancak bestelerinin, hiçbir inanca bağlı gözükmeyen, Tann sevgisinden haberi bile olmayan, kaba saba şakalar üretip çocuk gibi olur olmaz gülen bir gencecik adamın, Mozart'ın eseri yanında beş para etmediğini ka\Tayacak kadar müzikten anlayan "saray bestedsi" Salieri, bu nedenle, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK btpırltrim hit mıiiarak , fo Heşey §i hrdonyada &e Scıdete kurabiliyorlar... hauramm.. { SMJEM VE MOZAIIT Milos Forman, "Amadeus"da, tiyatrodan çekip akjıflı Murray Abraham (solda) adlı olaflanüstü oyuncuya benzersiz bir Salieri çizdiriyor öte yandan, Tom Hulce (üstte) adlı "meçhul" akturü Mozarflaştınyor. Mozart'a ölumcül bir kıskançhk duyuyor, Tannya olan inancını yitiriyor ve Mozart'ı "yok etmeye" yemin ediyor. 18. yüzyılın saraylar, soylular, şatolar, kontlar ortamında gelişen, sanatçıyla onu konıyan yönetici sınıf arasında ustura sıriı gibi ince dengelere bağlı olan sanat üretim mekanizması ve bu mekanizma içinde, başta imparator, bütün bir ustaca betimlenmiş figüranlar topluluğu içinde, ancak has sanatçının yaşayabileceği türden bir hayranlıkkıskançlık ikilemi içinde devinen Mozart ve Salieri ikilisi, öyküye, gerçeklere ne denli uyduğu bilinmez, ama yüksek dozda bir gerilim sağlıyorlar... Bu arada film, Prag kentinin iç ve dış dekorlannı kullanarak nSClerin Viyana yaşamını tüm görkemiyle çizdiği gibi, dönemin siyasal koşullan ve sınıfsal ilişkileri çerçevesinde sanatın yaratılışı ve uygulamşı konusunda da alabildiğine ilginç bilgiler getiriyor... Ancak yeni seyirler, Formanın filminin kimi kusurlannı da ortaya koymuyor değil... Daha vatanmHa) Çekoslovakya'dayken yaptığı ilk fîlmlerinden ("Maça Aa", "Bir Sanşının Aşklan", "Koşnn İtfaiyecüer") başlayarak ne denli usta bir "kişilik betimlevicisi" olduğunu gösteren Forman, bu filmde de, tiyatrodan çekip aldığı Murray Abraham denen olağanustü oyuncuya benzersiz güçte bir Salieri çizdiriyor, Tom Hulce denen "meçhul" genç aktörü Mozartlaştırıyor, ozellikle tüm yan rollerde, inanılmaz güzellikte, inandıncılıkta insan portreleri yaratıyor (Jeffrey Jones'un imparator 2. Joseph'ine, yine de benden özel bir övgü).. Ancak görsel ve psikolojik düzeylerdeki tüm başarısma karşın, acaba fılmin biraz fazla "mamul", fazla uğraşılmış, her şeyin çok "mükemmel" olması için harcanmış cabayı biraz fazla açığa vuran bir yanı yok mu? Kendi kendine akıp giden, tümüyle doğal izlenimi veren, ne bir eksik ne bir fazlası olan, yani "Mozart'ın muziği gibi tıpkı denebilecek bir fılm rru "Amadeus?" Olasüıkla değil... Mozart'ı, kişiliğini, yaratış sürecini, dönemini ve dönemiyle ilişkilerini belki çok iyi açıklayan bir filmle karşı karşıyayız. Ama bu, filmin Mozart'ın müziğinin sinemasal karşüığı olduğu anlamına gelmiyor kuşkusuz... Ama ne gam!.. Bu küçük eksikliği bağışlamaya hazır olun... Çünkü karşımızda, klasik müzikle sinemamn belki en başarıh evliliklerinden biri, bir büyük sanatçı üzerine yapılmış en olgun filmlerden biri var. Biraz fazla "mamul" gözükse de, Saüeri'yle Mozart'ın ilk karşüaşması, Mo a zart'ın imparatora Figaro'nun Dögiinü"nü kabul ettirmesi veya "Sihirli Flöf'ün operakomik'te ilk oynanışı gibi bölümler, unutulacak gibi değil... Hele ölmekte olan sanatçının, hayranı ve düşmanı Salieri'ye ünlü "requiem"inin notalaruuyazdırması sahnesi, Peter Schaffer'in oyununu asan ve ancak sinemamn gücüyle anlatılabilecek unutulmaz bir sahne... Mozart'ı sevseniz de sevmeseniz de "Amadeus"u görün... Zaten salondan çıkarken sizin de bir "Mozart dostu" olmamanız mümkün değil... P Î K N İ K PİYALE MADRA EVET. KİMSÎNİZ SİZ? HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN YAR//M , SuORA BU UER;F eve esce YARISI (BELSirJ . Gorki Parkı'nda 3 ceset Park) / Yönetmen: Michael Apted / Oyuncular: JVHliam Hurt, Lee Marvin, Brian Dennehy, lan Bannen, Joanna Pacula, Michael Elphick, Rikki Fulton / Amerikan fılmi (Gazi). Martin Cruz Smith'in kendi türünde bir başyapıt sayılan romanmdan uyarlanmış 1983 yapımı "Gorki Parkı", sanırım kSndi başma ilginç bir film olsa da, romanın icerdiği yoğunluğa pek ulaşamıyor... . Washington veya Londra dekoru yerine (aslında Helsinki'de canlandınlmış) bir Moskova dekoruyla karşılaşıyonız. Milis polisinin gözünü daldan budaktan sakmmaz elemam Arkady Renko, Moskova'nın göbeğinde, Gorki Parkı'nda, yüzleri parçalanmış 3 genç insan cesedinin buzlar altmda bulunmasıyla başlayan olaylar dizisinde, bir yandan Ruslann CIA'sı olan KGB örgütünün şefiyle, öte yandan Moskova'da gizemli işler çeviren 2 Amerikalıyla karşı karşıyageliyor... Bir dönemin yetenekli gözüküp sonradan kayıplara kanşan Ingiliz yönetmeni Michael Apted'in ticari sinemaya dönüş fılmi olan "Gorki Parkı", yer yer yönetmenin yeteneğini duyuran usta işi bir gerUimle yüklü sahneler içeriyor... Ama sonuç olarak fazlasıyla olay ve kişilik yüklü, fazla inişli çıkışlı bir film "Gorki Parkı"... Ve bu tür fılmlerin bildik tadma çok şey ekleniyor... Richard Nbıon benzeri bir polis şefı, Peter Ustinov'un hık demiş burnundan düşmüş bir "iyi yürekli casus" ve LiUi Palmer'ın gençliğini anımsatan (ama Lilli Palmer'ı tanıyan kim kaldı?) bir Joanna Pacula'nın yanı sıra, bu kez siyaha boyanmış saçlan, ağır lngilizcesi ve filmin kimi sahnelerine çok iyi uyan stüize edilmiş oyunuyla değişik bir kimlikte karşımıza gelen VVİlliam Hurt, oyuncu kadrosunun sürprizleri arasında... Boş bir vakitte seyredilebilir... ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACl Gorki Parkı (Gorki AĞAÇ YAŞKEN EĞtLÎR KEMAL GÖKHAN ,freSSin/ hısfnshıS / ALABkltttoE YRPMACIRSD Orfıan Oğuz'un ilk yönetmenlik çalışması "Herşeye Rağmen"de, sinemamızrJa hak ettikteri yeri bulamamış iki sanatçının, Talat Bulut ve Şertf Sezer'in oyunları alabildiğine yapmacıksız. Orhan Oğuz'un görüntü yönetmenliğinden yönetmenliğe geçişi 'Her şeye rağmen' hoşgelditı Herşeye Rağmen / Yönetmen: Orhan Oğuz / Senaryo: Nuray Oğuz / Görüntü: Orhan Oğuz / Müzik: Cahit Berkay / Oyuncular: Talat Bulut, Serif Sezer, Bülent Oran, Hakan Çırakçı / Nfine Film yapımı (Inci). Bu mevsimin asd sürprizi olan "yeni yönetmenler", birer ikişer karşımıza çıJüyorlar. Mnzaffer Hiçdurmaz'dan sonra, sıra görüntü yönetmenliğinden gelme Orhan Ogaz'da... Bu alanda değerli (ve ödüllü) çabalan olan Oguz, ilk fılmini hem yönetmiş hem de çekmiş.. "Herşeye Rağmen", içerdeıı" yeni çıkmış bir adamın, Hasan1 ın oyküsünü anlatıyor. Aslında "öykisünü anlatmak" yanhş bir deyim... Çünkü film, belli bir "öyktt" anlatmaktan çok, bir avuç insanı, sorunlan, çevreleri ve belli bir süre içindeki yaşamlanyla vermeji amaçlıyor. Niye içeri düştüğünü hiçbir zaman öğrenemeveceğimiz Hasan, önce iş anyor ve buluyor. Bir Protestan kilisesinin cenaze aıaoaM şotorlüğüdür bu. Bu "iş", bizlere İstanbul'daki gerçek Protestanlar arasında çekilmiş son derece ilginç birkaç sahne (toplantı, orkestralı bir cenaze, vb.) görme fırsaü veriyor.. Sonra Hasan, Almanyalı bir gurbetçinin dul ka Filmin bu sıradanlığı altmda besrısıyla tanışıyor. Erzincan'a belli bir insancühğı, bir sıcaklı"geBn" götürülmek istenen, oy ğı, bir doğallığı var. Orhan sa Almanya'da özgürlüğü tatmış Oguz,bir ilk filmden beklenebikadmın ihmal ettiği küçük oğlu lecek anlatım aksakhklarının Ahmet'te kendi çocukluğunu gö hiçbirine düşmemiş, tertemiz anrür gibi oluyor.. Ve onları ayıran latımlı hoş bir film ortaya koy"ber şeye rağmen", Hasan, kü muş. Sinemamızda hak ettikleri çük Ahmet'le ilgilenmeye karar yeri bulamamış 2 sanatçı saydıgım Talat Bulut ve Şerif Sezer'in veriyor. "Herşeye Rağmen", sıradan oyunlan ise alabildiğine yapmainsanlann sıradan öykülerini an cıksız... "Herşeye Ragmen"e, fıllatan yalın, "iddiasu" bir küçük min tanık olduğumuz seyirci ilfilm... Her şeyin sıradan olması gisizliğine rağmen, sinemamıza na çalışılmıs. bunun için Talat hoş geldin diyoruz... Bulut bile Robert de Niro'ya özenip 20 kilo alarak göbeği önde giden tanınmaz bir kişiliğe bürünmüş.* Ancak ne yazık ki, bir De Niro olmadığı için, bu özverisi seyirciyi pek etkilemişe benzemiyor. Filindeki kedinin bile "sıradan" olmasına dikkat edilmiş: Gerçekten de Göçmen, oldukça çirkin bir karakedi!.. Sonuç olarak "Herşe>e Rağmen"de sıradan görünuşlü bir film olmuş.. Ama buna aldanmayın: TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 27 Kasım f899'PA BüSÜN, KOAJYA 'OAU SAĞPArÜ VE KOg.F£zr/JE UZANACAK PEM/&YO PBUTSCHE BAMK'A VEGJlMıŞri. *898'Oe,OSMAMJ NAFlA NBZABen, BAGPAT'/I Bİ£. DÖŞ£MEK Ü2ER£ gİGÇOK SAÇVURU Ç AVüSTURyAU VE KUS ŞteJZETLS/Zl', FKAMSIZ VE İNGiLİZ 8ANK£e.LE£i, BUNLABJM BAŞLICALARfYDi. BAZILAe.1, SULTANA OEĞERLİ AKAAAĞANlAG. VErsTEKis&tue ULAŞMAYA ÇAUÇM/ŞT7.. IT.WiLHELM, YUtoUÇAK. TA\JWXARIYlA TL.A8DÜlMAMir'fN KüÇICULA&INI E>A~ ĞtTMAYf 9AŞAf?Mtşn. AMCAK, B*G£>Ar VE BASPA'YA UzrtNACAK gu OEMİR.YOLUfALMAH YA'NIH eMPE&YALİSTAMAÇiAfZ.IMA ALET BA6DAT OEMtRYOLU ALMAN1ARÂ.. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet 27 Kasım 1937 gününden itibaren umumi muhabereye açılacaktır. Sıvasa kadar uzanan bu hat doğu illerini Ankaraya telefonla bağlama programımn bir merhalesini teşkil etmektedir. Filhakika bundan evvel AnkaraKayseri telefonu 19371987 yaptlmış ve son iki ay zarfmdada 200 kilometroluk KayseriSıvas kısmı ikmal edilmiştir. önümüzdeki yılın bahanndan itibaren SıvasErzurum kısmının ikmaline çalışılacak, bu suretle Ankara ile doğu itleri arasında telefon irtibatı temin edilecektir, Ankara ile doğu arasında telefon Ankara 26 (Telefonla) Bir müddettenberi kurulmasına çalışdan Ankara Sıvas telefon hattı tesisatı bitirilmiş ve bugün ilk tecrübe konuşmasını bizzat Nafta Vekili Ali Çetinkaya yapmıştır. Tecrübe, tamamile memnuniyetbahş bir netice vermiştir. Türk muhendis ve işçisinin eseri olan bu hat kanunuevvelin birinci
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle