22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 25 EYLÜL 1985 Ada'dan kaçmaya karar veriyoruz K ı 11 kinci yazıda Lazöy'ün uygıılamalanndan söz ediyordum: "Sayın Lazöy 'Iiberal düzensizlik' sistcmini halka sindirebilmek için 'gücü gücüne yetene" kurslan dfizenledi. Her giın Ada gazinosunda çalışan bu kurslara katüaniar praük uygulamaiaria hem sistemi öğreniyorlar, hem de bu uygulamalarda olumlu not alıriarsa 'başarılı işadamı' sertifikası alıyoriar. Kurstaki uygulamalar şöyle yapılıyor: Kursa giren başanlı işadamlanndan ikisi bir masaya karşılıklı otunıyor. Sağ kollannı ynkan kaldınyor, elleriyle birbirine kenetleniyorlar. Ada marşının söylenmesinden sonra egitim dairesi uzmanlannın "başla!" komutuyla iki aday karşısındakinin bileğini masaya yatırmaya var güciiyle ugraşıyor. Hangi aday rakibinin sag bileğini masaya yatınrsa, kursu başan>la bîtirmiş sayılıyor. Halk arasında 'bilek oyunu' diye nitelenen kurs uyguiamaJannda başan kazananlara eşsiz olanaklar sağlanıyor. Ada'da satmak üzere domates, hıyar, uzun biber, dolmahk biber, patbcan. sınk fasulye gibi liıketim maddderine yaurdıgı paranın yüzdc ellisini raah Ada'ya getirdiği anda geri alabiliyor. Yüzde eUi geri ödemeyi yapan kaynak ise halk! Başanlı işadamı getirdiği mallan Ada'da pivasaya sürerken beliriediği fiyata yüzde elli zam yapıyor. Bu sistetn giderek Ada'da yaygınlaşmaya başiadı.' Yuzde eUi geri verme işleminin nalkın yaşam koşullannı olumsuz etkilediğini söyleyenlere Sayın Lazöy, 'AJternatifl olmayan sistemimiz bu' yanıtıoı veriyor ve şunlan ekliyor: 'Ne yapalım? Bu sistem oturuncuya dek Adahlar da adı geçen mallan yemesinler ya da ayaklannı yorganlarına göre uzatıp az alsınlar. öyle dilediği malı istediği kadar alıp yemenin zamanı değil artık.' Halkın çektigi sıkıntıdan çok, Sayın Lazöy'ün otnrtmaya çalıştıgı sistemin doğruluğu iizerinde tartışmalar yapılıyor Ada'da, Sayın Sakret'in, Sayın Lazöy'ü her konuda destekkyen tutumnndan sonra, 'Vız gelir halkın sıkıntıst. Sorun, sistemin otunıp oturmayacağını kanıtlamaktır. Amerika bugünktt müreffeh düzeye bir günde mi geldi?' diye yazı yazan Rab, geçen gün sokakta alkışlandı. Birkaç çürök domatesin çöp tenekelerinden kalkıp Rab'ın yü'ziine nasıl çarplığı anlaşılamadı, ama Sayın Sakrel, her gördügu yerde Rab'ın sırtını okşayarak yazılanna olumlu gozle baktığını kanıiladı." Elim değmişken bir üçüncü daha: "Ada'nın eğitim işleriyle sorumlu çırçır makineleri Yüksek Mühendisi Sayın Relreçni, 'din, imandan gelir' ana sloganımn okuma çağına gelen her çocuğa işleneceğini söyledi. Yaptığımız özel görüşmede Relreçni, özeliikle yetişme çağındaki kızlann plajlarda bugüne dek giydikleri mayolar üzerindeki araştırmalann sonuçlandığını bildirdi. Relreçni, bu mevsimden başlayarak genç kızlann plajlarda boyunlanndan ayak bileklerine kadar 'özel dikimli' ve 'kapalı mayolar' giyeceğini açıkladı. "Gazetenizin bize karşı olumsuz tutumunu biliyorum. Bu kampanyamızın sizin aracıhğınızla başlamasında yarar görüyorum. Ben, ilk önce düşman cephesinin içerden kazanılmasına yanlıyım" dedikteo sonra, bu konudaki kimi sonılarımızı şöyle yanıtladı: "Sayın Relreçni, bu tür mayolann çocuklann sağlıklanna olumsuz etkiler yapacağını acaba dikkate aldınız mı? Relreçni (Gülerek): "Bu sorunun getecegini düşiinerek incelemelerimizj bu yönde de yaptık. Çocuklanmız plajlarda kapalı mayoları giyecekler fakat evlerinde çınlçıplak dolaşabilecekler." "Fakat efcndim, evde güneşten jararlanamazlar Id? Relreçni (Gülerek): "Bunu da düşündük ve çocuklann evlerde ultra ışınlarla yanmalannı sağlayacak araçlar almalannı önermeye karar verdik." "Ya bu araçlan alamayanlar olursa veya bu araçlan satarak gene kimi kişiler birden zengin olmayacaklar mı? Relreçni (Gülerek): "Beyefendi, beyefendi... Işte yönetunin anlamaya çauşmadığıııız büyüklügü burada. Biz 'Iiberal düzensizlik' diyoruz, Iiberal biçimde halkın yavaş yavaş, ama çocuklannın, eşlerinin baskısıyla babaların soyulmasını sağlamaya çalışıyoruz. Şimdi hangi baba, kızını bu araçtan yoksun bırakabilir ha, söylesenize kaç baba?" Sayın Relreçni'nun okullarda bugün uygulanan sınav sistemleri üzerinde de ilginç fıkirleri var. Ada'da çıkan söylentiye göre, Relreçni her yıl yapılan sı CÜNEYT ARCAYÜREK'ten büyüklere bir masal elreçni'nin çocuklara cinsel yaşam dersleri üstüne fıkirleri: "Erkek çocuklar fermuarlı, kız çocuklar düğmelipantolon giyecek... Çocuklar 'seni baban leylekten aldı' diye uyutulmayacak, 'leylek babana seni götürdü' denecek..." .apishanede özgürüm. Evimizin çevresine onbeş katlı binalar yaptılar. Hiç kimse bizimle konuşmuyor; alışveriş yaptığımız satıcılar malın bedelini el kol işaretleriyle anlatıyorlar. H Istırabmn anlattım, dinledi ve tekdüze "Hnn!" diye bir sesle karşılık verdi. Ben bir şey anlamamıştım, karım doktorun telefonda çıkardığı, " H u ! " sesini yorumladı: "Sakin olunuz, sinirtenmeyin lütfen,filserintek ilacı bu" demekmiş duyduğum ses. Nahro ile lla eski yönetimde birlikte çalıştıkları bütün arkadaşlannı hatta beni bile "ihanetle" suçuluyormuş. Karımın yorumu bu. Onlarla hiçbir ilişkim yoktu. Geçen akşam bekçilerden biri uğradı. Kapıyı açtım, beni görünce, "Uyyyyyyî" diye bir ses. "Uyyyy!" diye yanıtladım. Elini "olmaz" der gibilerinden sağa sola salladı, 'sen değil, ancak ben' der gibi. Karım arkamda dunıyci, dinledi sesi. "Ne demek istedi?" Nise, "Yöneümden 'özür dilemeni' sahk veriyor" dedi. "Olur" dedim bekçiye, biraz beklemesini söyledim. Mavi tuvalet kâğıdı üzerine bir kol ve kol üzerine bir saat çizip bekçiye verdim. Bekçi baktı tuvalet kâğıdına, " Y u w v w ! " dedi. Nise'ye göre bekçi yanıtıma çok uzülmüş. Bekçiye ne! Kâğıdı götürecek. On dakika geçti, geçmedi. Bekçi pembe tuvalet kâğıdına yazılmış yanıtı getirdi. BUyükçe bir ayva çizilmişti kâğıda. Bn. Lazöy bir harf ögreteceğiz. Pişire pişire her harfi yüzlerce kez tekrarlatarak." "Demek ki Ada haikı giinlerce 'Aaaaa' diyecek?" Relreçni, "Sanki bugün demiyor mu yani?" Elbette diyordu halkımız Lazöy uygulamalarını gördükçe, 'Aaaaaa' demekle yetinmiyor küstahlığa bakınız diyordu Relreçni biraz da uzatıyor, 'Ahhhhh!' diyordu. Sayın Relreçni'nin okullarda 'cinsel yaşam' okutulması üzerinde de ilginç fikirleri var. "Biz, iki cinsi birbirinden ayırt etmesi için çocuklann, panlolonlarında da degişiklik yapacagız. Erkckler fermuarlı, kızlar bacaklan gorünmesin diyedügmeli pantolon giyecek. Erkek baktı mı kıza şıp anlayacak karşı cinsten olduğunu. Biliyorsunuz Uimce kanıılanmıştır ki, çocuklann kuçük yaşlarda ses tonlan birbirinden pek ayırt edilmez. Sonra nedir o efendim, 'seni baban leylekten aldı' gibi sözlerle çocuklan uyutma yöntemi. Biz cinsel yaşam kitaplanna şunu getireceğiz: 'Leylek babana seni götürdü!' Nasıl?" "Harika, harika!" dedim Sayın Relreçni'ye "Bir de maymunlar meselesi var... Hımmm!.. (Elini vurdu masaya) Ben gösterecegim o maymunlara. Kitaplardan resimlerini kaldıracağun, Danvin mezannda sağa dönecek..." dedi. IVasah Lamec ' Gazeteci "Olsun, ben görevimi yerine getirmiş olacağım." "Size bir Uvsiye. Bir anı defteri daha alın, çok yarariı olur." Yanımdan aynlacaktı. Bir süre yüzüme baktı: "Evinizin çevresindeki bütiin arsalara on beş kat binalar yapılması için Sayın Sakrel bugün gereken izni imzaladı" dedi. Ben de onun yüzüne bir süre baktım. Bekliyordu bir şey söylememi: "İnsanın özelligi, özgürlük içinde yaşamak, özgurlük içinde yaşamak kadar bir napishanede de özgorlüğünü koruyabilmektir." Hangi kitapta okumuşsa okumuş bir cümleyle derhal karşılık verdi: "Özgürlüğü yok etmek için her careye basvurulması nasıl geçerliyse, yok ediien ozgüıiüğü korumak için de her çareye başvurmak o kadar geçerli bir yöntemdir" dedi. Motorcu Nacre birkaç gün sonra gazeteye göndereceğim zarfları almadı. Artık kimse knrtaramaz .anm Nise, baktıktan sonra, "Bu yanıta göre" dedi, "seni artık kimse kurtanunazmıs." Günler akıp gidiyor. Evin çevresindeki binalar yükseldi, yükseldi... Görkemli binalar arasında sıkışıp kalmış evcegimizin penceresini açıyoruz arada sırada görebildi Çiktım. Çevrede ses yoktu, hava ılıktı, oysa denizde üşümüştüm. Elbette sinirdendi. Dizlerim büküDyordu. Birkaç adım attım, kendimi yüzttstü kumların üzerine bıraktım. Ne kadar zaman geçti bilemiyordum. Bir hışırtı geldi kulağıma, herhalde rüzgârın denizde çıkardığı seslerdi bu. önemsemedim. Ama yavaşça kendimi topluyordum, soluklanm düzenliydi artık. Nise'ye "Hadi uzaklaşalun" dedim. Yanıt gelmedi. K tlk gördügiun lastik çizmeler oldu B Telefonları baglamıyorlardı Mektnp " asah Lamec. Belki de gonderdiğim yazıhaberlerin sonuncula N Y azılarımı gönderemediğim günün ertesi, gazetelerimi almak için iskeleye indim. Nacre, "Seninki yok' dedi. Bizim gazetenin Ada'ya girmesi yasaklanmıştı. Gazete arıyordu telefonla, bağlamıyordu santral. Ben arıyordum gazeteyi, bağlamıyorlardı. Bir kezinde santraldaki tanımadığım ses, "Boyle bir aşımı çevirdim, yanımda uzanmış, başını kaldırmış "bir şeye" bakıyordu. Ben de baktım. İlk gördüğüm dizlere değin çıkan lastik çizmeler oldu. Başımı daha kaldırdım. Bıyıkh, kasketinin önünde resmi kişilere özgü rozetli bir adamdı, sigara içiyordu. "Olamaz!" dedim. "Oldu bile" dedi adam, "kalkın artık, yeter süründügünüz yerde." Babacan bir sesi vardı. Kalktık. Bana bir sigara uzattı, yaktı. Nise'ye "Siz biraz bareket edin de üşümeyin" dedi. "Kimsiniz?" dedim kısık sesle. "Kim olabilirim, siz tahmin edin" dedi. Ah, keşke tahmin edebilme gUcümü yitirseydim. Keşke aklım çalışmasaydı, keşke Nise beni denizde Liberal düzensizlikte özel kapalı mayolar... n eline geçiyor. Genel Sekreter Lazöy'ün vurdumduymaz yapısı Sakret'e karşı bir baraj oluşturacak gibi değil. Lazöy yalnız gezmeyi seviyor, öğrendiğime gore, evinde rahatlamak için durmadan bilyeleriyle oynuyor. Ada yaşanır olmaktan çıktı. Açık olduğu sanılan bir rejimde kapalı rejim uygulamalannı sürekli görmekten inan ki yüreğim daralıyor. Oysa sen, burada kalmamı, yazılara devam etmemi istiyorsun, sanıyorum. Sokakta, konukluğa gittiğimiz arkadaşlarımızla dernek yönetiminin dışa güler yüzlü, ne var ki içeriğinde bizi yakan tutumunu konuşabilmek bile olanakşız. Bir yeni karar daha aldıklannı işittim, henüz doğrultamadım. Bizim evin çevresindeki bütün arsalara on beş kath binalar yapılmasına izin vereceklermiş. Duşünebiliyor musun, bizim ev çepeçevre on beş katlı binalarla çevrilecek. Açık hapishane olacak. Dışan çıksam kimseyle görüsemiyorum, tifüs mikrobu taşıyormuşum gibi kaçıyorlar. Gazinoya gidiyorum, herkes benden uzak masalara göç ediyor. Geçen gün evde kâğıt kalmamıştı. Yakınımızdaki komşuya gittim, eğer varsa biraz yazı kâğıdı vermelerini söyledim. Evin erkegi gidip karısına sordu. Kulağıma gelen sesler neydi biliyor musunuz? 'Canım ne geregi var şimdi? Bizim kâğıtlara aklına gelen her şeyi yazacak. Yok demokratik kurallarmış, yok özgurlükmüş gibi seyler.' Evin erkeği, 'Sus sus, adam kapıda işitecek' diye uyarıyordu, ama kadını tutabilirsen tut?' Evin erkeği belki utandı, belki de ne yapacağını bilemedi, 'tuvalet kâğıdı vereyim mi?' demez mi yüzüme. Adama teşekkur edip ayrıldım. Demokratik kurallann bir eğitim işi, geçmişten gelen köklü değişimlerin sonucu olduğunu hep söyleyip yazıyoruz. Ama, ben artık sonuna geldim işin. Görevimi sürdüreceğim, ancak eğer benden bu yazılardan sonra bir şeyler alamazsan, anla ki..." numara yok" deyip suratıma kapadı. Hapishanede özgürüm. Evin çevresinde on beş katlı binalar hızla yükseliyordu. Prefabrik yapım. Kısa sürede bitecekler. Nise'yle ben; yiyecek, içecek, ekmek almaya gittiğimizde kimse bizimle konuşmuyor. Alacağımız malların fiyatını sorduğumuzda satıcı malın satış bedelini el kol, parmak işaretleriyle anlatmaya çalışıyor. Ada'dan ayrılmaya karar verdik. Motorculardan hiçbiri karşıya götürmedi bizi. Motora binmemiz, Ada dışına çıkmamız yasaklanmıştı. Motorcu Nacre bizi sevdiğine ınandığ'ım o genç insan el kol, parmak işaretleriyle yönetimden izin kâğıdı getirmerni 'öğutlüyordu. Dernek yönetimi ise, "Bugüne dek bütün yazdıklanmın yalan olduğunu açıklayan bir kâğıdı imzalamam koşuluyla" Ada'dan çıkış izni verebileceğini duyurmuştu. Bir gece yarısı ortalıkta hiç kimsenin görünmediği, bekçi düdüğünün işitilmediği bir saatte karımla hazırlandık. Her şeyi bıraktık, mayolanmızı giyip kuzey burnuna doğru yürüdük. Bir süre çevrede kimse olup olmadığını, gözlenmediğimizi araştınp bekledik. bıraksaydı, tek başına sahile çıkıp büyük kentlere doğru gitseydi. Hiç değilse o, özgür ve mutlu olsaydı! Adama, "Bize ne yapacaksınız?" diye sordum. ğimiz kadarıyla mavi gökyüzüne bakıyor, derin nefes alıyoruz. "Çarsı" için dışanya da çıkmıyoruz. Kapıya gelcnlerle el kol, parmak işaretleriyle anlaşıyoruz. Basit gereksinmelerimizin, ölmeyecek kadar almamıza izin verüen yiyeceklerin parasını dernek karşılıyor. "Dışardakiler" bizim "içerde" olduğumuzdan habersiz. Para, mektup, gazete... "Bu adreste yok" diye geri gidiyor. Dernek, beni "Yaşamayan, yaşayanlardan biri" haüne soktu. Ev gundüz bile karanlık. Elektrik yakıyoruz. Evin iki odasında dilediğimiz gibi gezebilme özgürlüğünun tadını çıkanyoruz. Dernek Başkanı Sakret 'coup d'etat'sız dört yıl daha görevini büyük başanlarla, halkın iesteğiyle sürdürdü. Lazöy de Genel Sekreterliğini. Dört yıl sonunda Sakret zorlanırsa kabul edeceğini söyleyerek yeniden dernek başkanlığına seçildi. Dernek genel kurulunda oyların yuzde 99.99'nu alarak. Yüzde 99.99'dan geri kalanı benimle karımın oyuydu. Hapishanede yaşasak da oy özgürlüğümüz elimizden aünmamıştı. Ne uygar düşünce! Sakret, genel af çıkardı. Bu affın kapsamına tavşanlarla yılanlar alınmadı. Ada'da benim gibi dört bir yanı çevrilmiş özgürlük içinde mutlu yaşayân başka biri yoktu. Genel aftan yararlandığım bildirildi. Bir sabaha karşı motora bindirdiler karımla beni. Karşı sahile çıktık. Sizi geri yollayacagız igarasından derin bir nefes çekii: "Ada'dan bize gelen isteğe göre, sizi geri yollayacagız" dedi. "Ne zaman geri gidiyonız" dedim adama. "Biraz sonra kuçük bir motor gelecek, ona binip Ada'ya gideceksiniz" dedi dingin bir duruşla. Lastik çizmelerden kötü kokular geliyordu burnuma. Koku nedeniyle Nise de biraz uzaklaşmıştı yanımızdan. Adam anladı rahatsızlığımızı: "Ben karşı sahilin kanalizasyon şefiyim, geceleri giivenlikle çalışınz, nöbet bendeydi, gönderdiler" diye bir açıklama yaptı. Karşı sahilde her meslekten insanlara mesleklerinin dışında güvenlik eğitimi yaptırıyorlarmış. Bir çeşit 'sivil savunmaymış' bu eğitim. "Gülmeye başladım. Nise'ye, "Talihe bak, kanalizasyon şefi bizi denizden pislik gibi çıkarıyor" dedim. "Artık sus?" dedi Nise. Çok sakindi, duygularına, aklına egemen. Küçük motor geldi, uzun çizmeli üç kişi vardı içinde. Bindik. Pata pata yola çıktık. Ada'ya yaklaşırken baktım, Sakret'in konutunda bütün ışıklar yanıyordu. S. Sözcükleri çok kısa söyltiyormn azetedeki işime döndüm. Yazı yazabiliyor, ancak sözcükleri çok kısa söyleyebiliyordum: "Evet" diyeceksem, " e w v w ! " diyordum. "Hayır" diyeceksem, 'haaaaa!..." Nasah Lamec'le öteki arkadaşlar çok ilgileniyordu benimle. Doğrusu mutluydum. Lamec başımdan geçenleri yazmamı istedi bir gün. Artık yaralar kapanmıştı, öyle inanıyordu. Oysa içimde bir sıa vardı, kanayan bir şeyler sürekli. Bu illet hiç geçmeyecekti. Bir sabaha karşı oturdum yazmaya, üç beş gün sonra bir sabaha karşı bitirdim kitabı. Verdim Lamec'e. Basacak gazetede, sonra yaymam Ülfük kitap olarak yayımlayacak. "Bütün bunlar birer düş!" diyordum. "Bir düş! Uykuda göriilen inanümayan, gerçek dışı, hepsi düşlerin üriinü." G Karşı sahile varırsak kurtulacağız onra denize girdik, sulann hışırtı çıkarmasından bile ürküyorduk. Karşı sahile doğru yüzecektik. Varırsak karşı sahile kurtulmuştuk! Özgürlük! Hiçbir zaman iyi yüzemedim. Karım Nise, çok iyi yüzerdi. Yavaş yavaş ilerliyorduk. Nise bana yardım ediyordu, nefesim daralıyordu. Içtiğim onca sigara kesiyordu beni. Ada'nın kuzey burnuyla karşı sahil arasındaki boğazın ortasınagelmiştik. Nefeslenmek için bir ara durdum, geriye baktım. Ada ölü bir göz gibiydi.Hiç ışık görünmuyordu. Sakret'in konutu da karanlıklar içindeydi. Nise, "Hadi devam" dedi. Beni yüreklendiriyordu. Yavaş yavaş yüzüyorduk. Karşı sahile çok az kalmıştı, kurtulmak için elli altmış metre daha yüzecektik. Kesümiştim, bitmiştim. Çok sevdiğim Ada'dan hırsız gibi kaçıyordum, ağırıma giden de buydu. Bütün yaptığım, inançlarım doğrultusunda kurallann dışına çıkanlan, Ada'yı babalarımn çiftliği sananları kmayan yazılarla haberler yazmaktı. Nise, gene "Dayan çok az kaldı" dedi, arada bir duruyordum, geliyor kollarımdan tutup beni sürüklüyordu. Dayandım. Ayaklarımız denizin bittiğini müjdeledi. Karşı sahile gelmiştik. Nise yardım ettı, kalktım denizden. Yavaşça adeta sürünerek sahile navları kaldıracak. Bu konuyu da sordum Sayın Relreçni'ye: "Hayur, tam tersine" dedi. Kavrayamadığımı görünce 'gülerek' açıklama yaptı: "Evet, tam tersine! Biz çocuklan yılda bir değil, her gün sınava sokacağız. Sınavı geçmeyen çocuk, ertesi günü okula devam edemeyecek." "Ama efendim, okullarda çocuk kalmayacak bir sfire sonra?" Relreçni (Gülerek), "İstenilen de bu zaten. Sınıflarda hiç çocuk kalmayacak, okuJ yapma, onarma sorunu kalmayacak, öğretmenlerden de müfettişlerden de kurtulacağız ve böylece Ada'da saglam okul binalan birer tarihsel anıt gibi yükselecek." "Çok doğru! Sayın Relreçni, eğitimi halka indirebilmek için neler yapacaksınız?" Relreçni (Ciddi), "Bakın bu onemli soru. Biliyorsunuz Sayın Sekreter, 'Okumayı bilmeyen kalmasın Ada'da buyurdular. Bu buyruk doğrultusunda karşı kıyıdan tek bir alfabe getirttim. Haftanın belirli günleri okumuş okumamış herkes gazinoda ya da küçük meydanda toplanacak. Ben iskemlenin üzerine çıkıp 'AAAAAaaaaaa!' diye bagıracağım. halk tekrarlayacak 'Aaaaaaa!' diyecek. Tamam mı?" "Ne tamam efendim, anlayaraadım?" Relreçni (Sıkılmış bir ses duzeniyle), "Ne tamam olacak kardeşim, o günkü ders tamam. Yani her gün s, Hapishanedeki özgür yasama döndttk Ivimize, hapishanedeki özgür yaşamımıza döndük. Artık gece gundüz evdeyiz. Karımla konuşacak konu da bulamıyoruz. Ne gazete geliyor, ne de okunmamış kitap var evde. Hemen her gün Sakret'ten söz etmek de olanaksız. Nise sinirli oldu. Ülser ağnlarryla midem yanıyor, bir el sanki içimi günün belirli saatleri parçalıyordu. Yazı yazmak?.. Heves duymuyordum. Hoş yazmak istesem kâğıt yoktu ki... Günlerim karşı sahillere, yüce dağlara bakarak, bir köşede geçiyor. Nise ev işleriyle uğraşmadığı zamanlar bir iskemleye oturuyor karşımda, hiç konuşmuyor. Ülser ağrıtanm artınca Ada'nın tek doktorunu aradım. I Özgürlük kavramı E BİTTİ Açıklama Gazetede bir suredir izlediğiniz KuDeTa dizisi bugün sona eriyor. Fransızca bir sözcüğun Türkçe okumışu olan KuDeTa'mn yazı dizisinde ad olarak kullanılması kimi okuyucuların ilgisini çekti. KuDeTa'mn Fransızca yazılışı 'Coup d' Etat'. Sözcük anlamı hukumet darbesi. Elbette düşsel bir adada geçen kimi olaylar, yaşayan kişiler ve davranışlarıyla sözcüğun tam anlamı eşdeğerde değildir. Olayların akışı yazı dizisine KuDeTa baştığını yakıştırmıştır. Özetini gazetemizde sunduğumuz KuDeTa önümüzdeki günlerde Bilgi Yaytnevi tarafmdan kitap olarak yayımlanacaktır. skeleye indim, rüzgârlı bir sabah. Deniz kabarık. Motorcu Nacre'ye verdim zarfı, karşı sahilden atıversin diye postaya. Döndüm eve gidiyorum. İskeienin başında Sakret'in yakını durmuş, piposunu tüttürüyordu "Merhaba!" dedim. "Neler yazdığınızı biliyor" dedi. "Kuşkum yok." "Gereken önlemleri alacak." "Alsın!" "Yazsanız da işe yaramayacak."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle