15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tin üyesi Sayın Milli Eğitim Bakanı, " B u topraklarda başlatılan hak mücadelesine, Allah'ın mücadelesine girmeliyiz" diyebilmektedir. (Cumhuriyet 16.9.1984) 1982 Anayasası'nm 24. maddesi, vatandaşlara inanç özgürlüğü tarudığına göre, sayın bakan, on dört yüzyıl öncekine benzer böyle bir "mücadele"yi şimdi kimlere karşı ve ne hakla yürütecektir? İnanç, bugün, her insanın bağrında sakladığı özgürlüğe eş, dokunulmaz en aziz duygudur. Fen derslerini kurban etmek: Halkı laik eğitimle ve anayasa ile savaşıma çağırmakla yetinemeyen sayın bakan, yeni yeni çıkışlarla savaşımı kendisi, kendi eliyle yürütmeye başlamıştır bile. Atatürk'ün, bilim dilini Türkçe'ye kazandırma uğruna gösterdiği çabayı bilmezlikten gelerek, 1970 sıralannda icat edilen bir aymazlık ürünü Anadolu liselerinin sayısını süratle arttırma yolunu seçmiş ve birçok orta ve yüksek dereceli okulu buna katarak fen derslerinin dilini yabancı bir dile, tüm yurt düzeyinde, çevirmeyi amaç edinmiştir. Böylece, fen derslerinin ana dilini (Türkçe'yi) kötürümleştirdikten sonra Danvin Kuramı "ilim ile dini görüşlerin çatışması fikrini ima edici sonuçlar doğurmuştur" sözde nedeniyle fen derslerinin bu kez de deneysel içerigini dogmaya dönüştürme savaşımına girmiştir. Fakültelerimizin, özellikle eğitim fakültesinin "Beyniniz yıkandı m ı ? " gibi fatalistçe ürünlerle bu devinime katümasını yadırgıyoruz (•). Gidişin sonu gelişme umudumuzun odak noktası olan fen eğitimini tam gelişme cağında yanlış bir din anlayışına kurban etmek olacaktır. ö b ü r dersler de zamanla kurbandan paylannı alacaklardır. Ancak, hakça belirtmek gerekir ki, bu mesafenin tamamı bu hükümetçe ahnmış değildir. llk yanhş adım tâ 19481950 yılları Milli Eğitim Bakanı'nca atılmıştır. Bakan o zamanki tökezik adımı ile bugün şöyle övünmektedir: "llkokullara din derslerini en evvela ben koydum. tlahiyat fakültesini açtım. tmam hatip okullannı açtım. tlk defa Türk büyüklerinin türbelerini açmak için kanun çıkardım." (Toplantı Metinleri S. 21) Sayın bakan kendi zamanından bu yana'alınan uzun mesafeye bakıp övünmesini sürdürebilir. Radyo/TV yaymlarının Osmanlı özentili, yana yatık programlan ile gençlerimizin özgür düşünmelerine getirilen sınırlamalara değinmeye dilimiz varmıyor. Bütün bunları alt alta koyup toplarsanız, insammızdaki ileri yaratıcüık gücünün nasıl körletilmekte ve toplumumuzun eski karanlık çağa nasıl gerisin geri sürüklenmekte olduğunu açıkça görürsünüz. Sorun anlayıştâ: Özü "sonsuza dek değişmezlik" olan Tanrı bilimini, özünde değişkenlik yatan akhn ve deneyin ürünü insan bilimi ile kanştırmamalıdır. Değiştiğine her gün tanık olduğumuz ve davranışlanmızı buna göre ayarlamak durumunda kaldığımız toplum olaylarını yasalarla, eğitimle ve poliszoru ile "sonsuza dek değişmez" ahlak kurallarına bağlayamazsınız. SONUÇ Dini, din anlayışından ayırmalıdır. Uluslan geride çakıb bırakan din değil, bağnazlık; süratle ileri götürmenin önemli bir desteği ise laikliğe dayalı aydın din anlayışıdır. Halkımızın yüce din gerçeklerine gerçekten erişmesi de tarih öncesindekinden ayrı yanı olmayan bir din anlayışı ile olmaz; kutsal kitabı açık yürekle ilk elden anlaya anlaya okumakla ve Tann'ya ne dediğini bile bile ibadet etmekle olur. tnsan, kendi yuvasını, her yaratık gibi, kendi insan eliyle yapmak, aklına ve deneyimlerine güvenmek zorurdadır. Yasamın kapalı kapılanm bir bir açacak altın anahtar onun elindedir. Zamanımızın bilim ışığında olgunlaşan yeni liberal teoloji çevreleri, yaratıhşı bugünkü göriinümü ile tek tek her şeyde değil, evrenin öncesizliğe denk yaratıhşı nda görmektedirler. Kısacası, değişik inançlar karşısında hoş görülü, doğa ve toplum olayları karşısında gerçekçi bir davranış! tnanç banşımn bizden istediği sadece bu. Karanhktan kurtulamayan küçük, hırslı bir topluluğun, içinde olmayı özlediği bozbulanık bir yarı dünya tablosu önüne geldik, dayandık. Avuntumuz, ülkemiz geleceğinin Cumhuriyet çocuklanmn aydın eğitim görevlilerine emanet edilmiş olmasındadır. Büyük, ışıklı tabanı oluşturan değerli ilkokul öğretmenlerimiz, sevecen ellerine bıraktığımız, yavrulanmızj bundan böyle de aydınlık yolun başına koymasını bilecekler; ve sırasıyla, üst basamak Milli Eğitim kurumlanmız ve üniversitelerimiz her türlü engele karşın Cumhuriyetimizin değer yargılarının çizdiği bu yolun onurlu izleyicisi olmayı sürdüreceklerdir. (*) "Beyniniz Yıkandı mı?" adlı, çırimli ve guzd basılı broşürü aydınlaruıuzm ibret gözıl ile okumalarııu salık vcrıriz. Kicap, >urt dışında ve yurt içinde katı din çevrelerince hazırUıunış ve Milli Eğitim Bakanhğı'nın 10.4.1984 t. ve 2693 sayı (TTK.)lsı ile ortaöjretim öğretmen ve öğrencilerine "tavsıye" gaflctındc bulunulmuştur. Broşur. biyoloji öğretmenlerine gönderildij! bılınen ve Oğretmenlenn onayını bekleyen sözde raporun ekı yerındedır. Kendini Koruyacaktır Atatürk'ün izinde olduğunu sık sık yineleyen Sayın eski Milli Eğitim Bakanı Dinçerler'in Osmanlı eğitimine koyduğu tanı, Atatürk'ünkinin tam tersidir. Bunu da onun şu sözünden çıkarıyoruz: "tşte, 12 Eylül'e ulaşmamızın sebebinde Osmanlı gibi eğitim görmeme eksikliği yatar". Dahası, yürürlükteki laik anayasamızla kurulan hükümetin üyesi Sayın Milli Eğitim Bakanı, "Bu topraklarda başlatılan hak mücadelesine, Allahın mücadelesine girmeliyiz" diyebilmektedir. PENCERE 25 EYLÜL 1985 Ulaşım Politikamız?.. H, HÜSNÜ CIRITLI M. Eğitim Bakanlığı Eski Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve Kültür Müsteşarı Ülkenin varlık kaynağı, insan gucüniln ulusça, uyumluca eğitilmişiik düzeyidir. Teknolojinin, örgütlenmenin ve yönetimin çok önemli oluşlan, bunlan araç olmanın Ostüne çıkaramaz. tnsan gttcüne nesnel koşullar içinde, aklın ve bilimsel deneylerin ışığında biçim veren "Milli Eğitim'in" bütünlüğü, dört bir yanı ile tutarhğı süreklice gözetilmelidir. Bütünlük ve tutarlık hem insanın, hem toplumsal yak pının bütünlüğünden gelir. Devrim önccsi dönemin insanı ve toplum biçimi başka, bugünkü başka. Cumhuriyetimizin halkçd "Milli Eğitim" dokusunun öğeleri, ümmet döneminin otoriter öğeleri ile bir tutulmamalı. Toplumca varlık gösterebilmemizin ön koşulu budur. Duyariı bakanhk: Milli Eğitim Bakanlığı, öbür bakanlıkların orta yerinde, hizmetindedir. Onlann bu bakanlıktan aldıkları pratik ve ulusal değerler kendi verimliliklerinin nicelik ve nitelik derecesini belirler. Anlaşılıyor ki, ulusal varlığm kaynağı oluşu, bütünlüğü, tutarlılığı ümmetçi eğitimle kanştınlmaması zorunluluğu, eğitımin tüm ülkeye yaydığı değer yargılan ve orta yerde hizmet görüşü Milli Eğitim Bakanlığı'nın uğraşısını duyariı bir görev haline getirmektedir. Meslek topluluğumuzun üzerine çöken ağır havanın bir kanadı kendi öz yapısı dışından gelen baskılı yönetim, öbür kanadı hırslı, bağnaz ve dar bir çevreden kaynaklanan Ortaçağ'al bir eğitim zorlamasıdır. Bakan bunlar karşısındaki toplumca duyarlığımızı özünde duyabilen en olgun devlet adamı olma konumundadır. T.C. yönetimi, bu inceliği kuruluş yıllarından önce sezmiş ve ona göre örgütlenme önlemleri aJrruştır. Bakanhk oluşumunun "Heyeti llmiye"lerle başlaması, bugünkü iktidarm çıkardığı Kunıluş Yasası ile ortadan kaldınlan üç ana kurul (karar, yürütme ve denetim) temeli üzerine oturtulması bundandı. tşte, bakanlığın boyuna sorun üretmesinin bir nedeni bu üç ana kurul sorumluluklannın tek elde, bakanda toplanmasıdır. Kuşkusuz, "Milli Eğitim" görevinin asıl sahibi koca eğitim topluluğunun kendi kendine örgütlenme, yapılanları eleştirme hak ve özgürlüklerinin, yasal yolla, elinden alınmış olmasının bunda payı büyük. (Bk. tç Hizmet Yönetmeliği Mad. 131) Başbakan Özal geçenlerde "Parlamento Muhabirleri Derneği"nüe gazetecilerin sorularını yanıtlarken demiryolu taşımacılığı konusunda şunları söyledi: " Demiryolu taşımacılığı özellikle sosyalist ülkelerde yaygındır. Onlann bunu tercih etmelerinin nedeni ne ekonomiktir, ne de kitle taşımacılığına önem vermelerine dayanmaktadır. Hürriyetlerle, kontrol ve denetimle ilgilidir. Demiryolu ile seyahatte ineceğiniz ve bineceğiniz güzergâh ve istasyonlar bellktir, Tren den inen kaçamaz." (Cumhuriyet 14 Eylül 1985) Bir düşünce biçimini vurgulaması bakımından bu sözler önemlidir. ^ 1979'un ocak ayında Ankara'da "Birinci Ulusal Demiryolu Kongresi" toplandı. Bu kongrede kamuoyuna açıklanan resmi verilerden bir bölumü şöyle: Demiryollanmızda çalışan 27 bine yakın memurdan yüzde 87'si orta ve ilkokul mezunu, yüzde 57 yüksek öğrenimli, yüzde 8'i hiç öğrenim görmemiş, teknik elemanların oranı binde 8'dir. Demiryolu ağının yüzde 54'ü teknik açıdan ömrünü tamamlemıştır. Dünyada demir traversli yol hemen hiç kalmamıştır; ama, yurdumuzda bu yollann oranı yüzde 41 'dir. Gar, istasyon ve durakların sayısı 1048'dir. Bu sayı çok yüksek olduğu gibi tek hat işletmeciliğinde güvenliği azaltmaktadır. Türkiye'de 5 binin üzerinde geçit vardır, bunlardan yalnız yüzde 7'sinde güvenlik önlemi bulunmaktadır; yüzde 93'ü kazalara açıktır. Çift hat işletmeciliği dünyanın çoğu ülkesinde yüzde 50 ile yüzde 33 oranları arasındayken yurdumuzda yüzde 2'dir. Yine "Birinci Ulusal Demiryolu Kongresi"nde şu gerçekler de vurgulanmıştı: Türkiye'de 1923 yılından sonra yabancı şirketlerden alınarak millileştirilen hatlaria demiryollan 1979 kilometreyi bulmuştu. 19231951 arasında yapılan hatlarta bu sayı toplam 3647 kilometreye ulaşmıştı. 19511978 arasında döşenen demiryolu ancak 979 kilometredir. 1950'de her lOOyotcudan 43'ü demiryolu ile taşınırken ülkedekiyük taşımacılığınınyüzde 63'ü demiryolu ile yapılıyordu. Üzerinden beş yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına karşın bu sayıların ve oranların az çok bugün de geçerli olduğunu söyleyebiliriz; ulusal demiryolu ağını çökerttığimiz için sevinip övünebiliriz ve diyebiliriz ki: Oh, oh!.. Sosyalist ülkelerin siyasal amaçlarla benimsedikleri demiryolu taşımacılığından kurtulduk; karayolu taşımacılığı aşamasına geçtik. ^ Öyle mi dersiniz? Yine "Birinci Ulusal Demiryolu Kongresi" nedeniyle açıklanan bilgilere göre tüm dünyada yük taşımada yüzde 70 demiryolu ve yüzde 30 karayolu geçerlidir. Dünya petrol üretiminde 2'inci, otomotiv endüstrisinde 1 'inci sırayı elinde tutan Amerika Bırleşik Devletleri gibi bir süper topiumda demiryolu taşımacılığı, toplam taşımacılık içinde yüzde 62 paya sahiptir. + Peki, Türkiye'nin bugünkü durumuna benzer ülkeler yeryüzünde yok mu? Var. Askeri baskı rejimleriyle, cuntalarla, kompradorların ekonomik egemenliğinde kıvranan Güney Amerika ülkeleriyle Türkiye'nin yol ve taşıma politikaları çok benzeşiyor. Güney Amerika'da yolcunun yüzde 9O'ı, yükün yüzde 77'si karayollarında; ve yolcunun yüzde 8'i ile yükün yüzde 22'si demiryollarında taşınıyor. Türkiye'de yolcunun yüzde 95'i, yükün yüzde 64'ü karayollannda; ve yolcunun yüzde 5'i ile yükün yüzde 19'u demiryollannda taşınıyor. + Peki, gerçekler böyleyken Sayın Özal nasıl öyle konuşabiliY yor? Ne dilin kemiği var, ne de gırtlak dokuzboğum... Konuşkonuşabildiğince... ATATÜRK'E KARŞI ATATÜRK'ÇÜ Bizi olabildiğince net bir eğitim örgütü özgünlüğüne ulaştıran Atatürk'ün çıkış yeri, Osmanlı eğitimine koyduğu tanı (teşhis) dır. Bunu 1921 Temmuzu'nda söylediği şu sözden anlıyoruz: "Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarihi tedenniyatında (geri kalmasında) en mühim bir âmil (etmen) olduğu kanaatindeyim." Atatürk'ün izinde olduğunu sık sık yineleyen Sayın eski Milli Eğitim Bakanı Dinçerler'in, Osmanlı eğitimine koyduğu tanı, Atatürk'ünkinin tam tersidir. Bunu da onun şu sözünden çıkanyoruz: "Işte, 12 Eylül'e ulaşmaınızın sebebinde Osmanlı gibi eğitim görmeme eksikliği yatar." Dahası, yürürlükteki laik anayasamızla kurulan hüküme EVET/HAY1R OKT4Y AKBAL OKURLARDAN Gurbetçi öğrenciler ynkmtyor Bizler İstanbul dışından gelerek yüksek öğrenimimizi sürdürmeye çahşan gençleriz. Şu andaki öğrenim giderleri, yemek vs. gibi harcamalar ortada. Bunlara YÖK harçları eklenince îstanbul'a geliş amacımız okumaktan çok çalışmak ve para kazanmak oldu. Bir de bannma sorunumuz var. Devletin yurtlannda çeşitli sebeplerle yer bulamazken özel paralı yurtlan tercih ettik. Geçenlerde Fmdıkzade 'deki bir yurda başvurduk. Adamlar bizden namaz kılmasını bilip bilmediğimizi, abdestin nasıl ahndığını, yemeğin nasıl yenecegini sordular. Ayrtca kız arkadaşın var mı? Baban neciydi? gibi sorulardan sonra kaçarak çıktık. Şimdi soruyoruz, bizim işimiz öğrencilik mi yoksa nedir? tTÜ'den bir grup gurbetçi öğrenci Bu arada sürekli yüzeysel önlemlere başvuran belediye yetkilileri asıl mikrop yayan ve sinek üreten kaynaklan kurutmakta ise nedense çok ağır kalıyorlar. Etiler'den Arnavutköy'e inen yol üzerindeki çöplükler ve açıktan akan kanalizasyon yüzünden hem insanlar hem de çevrede besicilik yapanlann hayvanlan da aynı pisliğin içindeler. tlgilüerden yardım bekliyoruz. MUSTAFA HAMÎLOĞLU ETİLER, MİMARLAR S/TESÎ Maçları İzlerken Bir yandan televizyondaki 'Kader Bağlan'nı izliyorum, bir yandan küçük radyomda Fenerbahçe ile Beşiktaş'ın maçlarını dinliyorum. Her zaman ikiüç konuyla birden uğraşmışımdır. İkiüç kitabı birden okumak, ikiüç yazıyı birden yazmak gibi... Bir yandan TV izleyip kitap okumak, yazmak, konuşmak, radyoda bir tstanbuVun Belediye Başkanı güzel müzik parçası dinlerken yine kitaba dalıp gitmek, ya da Bedrettin Dalan'ın şu daktiloyu tıkırdatmak... geçenlerde ısrarla sürdürdüğü Büyükbabam hıç hoşlanmazdı benim bir kaç kitabı birden havadan ve yerden ilaçlama kampanyası gerçekten olumlu alıp odama götürmemden... Hepsini birden mi okuyacaksın? sonuç verdi. Zaman Tek tek alıp okusan daha 1yı değil mi? derdi. Şiir kitabı, roman, ayarlamasmın çok iyi tarih, bir ondan bir ötekinden, ya da iki üç serüveni belirli arayapılmasından dolayı larta yaşamak satırların içinde... Bir alışkanlık işte! İyi mi kötü havaların soğuması nedeniyU mü bilemem! Her kişinin kendine göre bir davranışı, bir yaşaortalıktan kaybolan sinek ve yış biçimi var... sivrisinekler de böylece "GoooooollH" diye bağırdı Bordeaux'dan spiker arkadaş... Uaçlardan kurtulmuş oldular. Uzun bir çığlık gibi: "Goool" Fenerbahçe 10 ileri geçmiş! İnanılırgibi değil! Koskoca Bordeaux bu? Fransa şampiyonu, Avrupa kupalannda son turlara kadar çıkmış, Jimenes'ler, Giresse'ler, De Bono'lar, Tigana: lar, Battiston'lar... Ama bizim Fenerbahçe ilk golü atıverdi! Bari sürse böyle, diyorum. İstanbul'da Galatasaray VVidzevv Lodz'u 10 yenmiş, sevindik. Derken Bilbao'dan güzel bir haber. Beşiktaşlı Gökhan 16. dakikada Bilbao'ya bir gol attı. TV'nin sesini iyice kıstım, yalnız görüntü var, maçları dinliyorum. Fenerbahçe direniyor, ama Beşiktaş!.. Derken bir gol, bir daha.. Fenerbahçe hızlandı, ama o da bir gol yedı. Selçukun ilk golünün arkasını getirdi Şenol. ardından Fener de bir gol yedi, oldu 22... iyice heyecanlanıyorum. Kaç zamandır böyle bir duygu yaşamadım. öyle futbol delisi değilim, hiç bir zaman da olmadım. İlkokulun son sınıfında babam beni Galatasaray Lisesi'ne yazdırmak istemişti de, 'ben Fenerbahçeliyim' diye direnmiştim.. , a .,jr, SanLacivert kemer takardık mahalle arkadaşlarıyla.. Zeki, Alaattin, Büyük Fikret kahramanlarımızdı. Galatasaray'ın Nihat'ı, Leblebi Mehmet'i, Rebii'si de... Beşiktaş'ın Hüsnü'sünü, Hakkı'sını, Vefa'nın Çengel Hüseyin'ini Altay'ın Vahap'ını da unutmayalım... Hepsi çocukiuk, ilk gençlik dönemimizin masal kahramanlan gibiydi. Sokak aralannda futbol oynaTnadım değil, ama az. Daha çok voleybolu sevdim. İtme kakma, tekme atmayeme yok, ondan. Ama futbol maçlarını radyodan dinlemeyi hele anlatan Sait Çelebi, daha sonra Eşref Şefik ve arkadaşım Halit Kıvanç olursa çok severdim; severim de... Hele TV'de renkli olarak izlemek, bunu çocukluğumuzda düşlemek bile. olanaksızdı! 1935'lerde yeni çıkmıştı televizyon, Amerika'da, belki Avrupa1 nın bellı yerlerinde.. Babam Almanca dergileri izlerdi, orada görürdüm bu yeni masal aracını.. 'Televizyon birgelse, neyim yok neyim var, satar alırım bir tane' derdi babam... İşte, şimdi her evde, gecekondularda bile TV var, hem de renklisi, videosu ile... Fenerbahçe şu beraberliği koruyabilse, diyordum. Kaç dakika var, önümde saat, on beş dakika mı, daha mı az? Derken Uluslararası Halk Kredisi Konfederasyonu, Hüseyin'in golü. Oldu 32. SpiAvusturya, Belçtka, Karuuta, Fransa, Almanya, Hoüaru^z, ker'in sesi kısıldı bağırmaktan. Fddifi Safıili, Fas, Iudya, İngiltere, Türkiye, Isviçre ve Japonya 'nm Koskoca stadda bir kaç yüz guçlüfinans ve bankaaiık kuruludarmm oluşturduğu btr örgüttur... Türk ortalığı inletıyor. Yaşa Fener' Gerçekten de yaşa FeKonfederasyonda ülkemizi Türkiye Halk Bankası temsÜ eder. ner!.. Nedir bizdeki bu coşku; (Arkast 13. Sayfada) İlaçlama olumlu sonuç verdi Galerilerde yüzlerce araba yıkanıyor Ülkemizin hemen hemen her yerinde büyük bir kurakuk başgösterdi. Bunu gerek TV ve gerekse gazetelerden okuyoruz. Üstetik bu konu Başbakanlığın Türkiye genelinde bir açıklama yapmasına bile sebep oldu. Hemen hatırlatmam gerekir ki köylümüz "ürün", illerimiz ise kuUanmak" baktmmdan büyük bir su beklentisi içindedir. Barajlardaki su seviyesinin düşük olmast yine kuraklıktandır. İşte böyle bir ortamda yetkiü kişilerin tstanbuVun Kartal semtine bir uğrayıp "araba galerüeri"nin günde yüzlerce arabayı nasıl yıkadıklannı görmelerini isterim. Ve sorarvn, acaba yetkililer bu konuda da etkisiz mi kalacaklar?.. TOLGA AKGÜN İSTANBUL/KARTAL 13Ulkenin Halk Bankalan Temsilcîleri Bugün İzmir'de Toplanıyor. "Yeni Teknolojilerin Halk Kredisi Teşekkülleri üzerine etkisi" Uluslararası düzeyde iki gün tartışılacak. Elektronik Bankacılık, bankacılığımıza yeni boyutlar kazandıracak. Ulkemiz ekonomisine yararlı sonuçlar getirecektir. TÜRKİYE HALK BANKASI beklentileri için.''
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle