19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Nakşibendi muritleri, lise öğrencisinden nurcu çömezkr yetişebilir miydi? • Yüzlerce Türk gencinin Arap ülkelerindeki medreselerde ya da Arap gerilla karnplannda Türklük duygusunu yitirmesine sonra ülkeye geri dönüp birçok Türk evladına da bu duyguyu unutturacak veya anarşi ve bolücü terör yaratacak faaliyetlerde bulunmasına imkân bırakılır mıydı? • Ve bir başbakan, parlamento kürsüsüne çıkıp: "Muhterem arkadaşlar, siz o kadar güçlüsünüz ki, isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz" diyebilir miydi? Onun açtığı poiitika çığırında yürüyen diğer bir başbakan da, evinde besmelesiz yemek yemediğini gazetecilere söylemek. camide takke ile namaza durmak, bir bayram gazetesinde ülkedeki elli bin camiden söz eden başyazılar yazmak yoluyla halkın din duygularını politikaya alet edebilir miydi? Evet, Atatürk sağ olsaydı bütün bunlar yapılabilir miydi? "Atatürk karmanyolacıları, böyle sorular karşısında açık cevap veremeyecekler, irkilecekler, kaçamaklı konuşacaklar ve sonunda ya savuşup gidecekler, ya da işi safsata ve mugalataya, hatta şiıretliğe dökeceklerdir. O zaman yukandaki soruların, Atatürk devrimciliğinin denekta$ı görevini yerine getirmiş olduğuna inanabilirsiniz." (20 Ağustos 1972) "Atatürk, bu ülkede yalnız bir vatan kurtancısı, cumhuriyet kurucusu değil, Türk Rönesansı'nı, İslamda Reformasyonu başlatan bir lider, müspet bilimin ışığı ile çürük ve boş inançları yok etmenin yolunu açan bir meşale, sonsuz bir aydınlık ve enerji kaynağıdır. Gerçi onun aydınlattığı yolda yürüyenler, sayı bakımından bugün azınlıkta görünüyor; fakat aydmlığın karanlığı her zaman yendiği gibi, akıl ve müspet bilim de çıkar kenetlenmelerini, kör inançlan her zaman yener (Tarih bunu gösteriyor). Bu bakımdan Atatürk'ün, Cumhuriyeti emanet ettiği devrimci gençliğe düşen görev çok büyük. büyüklüğü oranında da güç ve çetindir. Aydın Türk insanının ve devrimci Türk gençliğinin bu çetinliği yenerek kendine düşen kutsal görevi başaracağmdan, bu ulusu ve bu vatanı yücelteceğinden hiçbir zaman kuşku duymamak gerekir. Atatürk'ün ölüm yıldönümlerinde, ister bir anma topluluğu içindebulunalım.ister yalnız, tek başımıza olalım. o günü bir ağıt, bir matem günü olarak değil, kamu için bir devrim andı ve kendimiz için de bir nefis hesaplaşması günü olarak düşünmeli ve öyle değerlendirmeliyiz. "Ah, of..." etmekle, ağlayıp sızlamakla, hatta Atatürk özlemi duymakla hiçbir şey sağlanmaz, hiçbir olumlu sonuç elde edilmez. Her yıl bugün, yüzyıllardan beri geri bırakılmış, ezilmiş, sömürülüp horlanmış olan Türk halkmı Atatürkçülük meşalesi ile aydınlatmak için inanmış ve sağlam bir yürekle ant içmeliyiz. Kamu yararı karşısında kişisel çıkarlanmızın tutsağı olmamak, Türk toplumunun çağdaşlaşması için, kendi ölçümüzde, mimarı, toplum yarannın savunucusu olmak için andiçmeliyiz." (10.11.1970) * * • Atatürk, 23 Temmuz 1919'da Erzunım Kongresi'ni açarken şöyle konuşmuştu: "Şurada acıklı bir gerçek olmak üzere bildireyim ki, yurdumuzda pek çok yabancı parası ve birçok propagandalar dönüyor. Bundaki amaç pek açıktır: Ulusal savaşımı çökertmek, ulusal emelleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve yurdumuzun bazı önemli parcalannı işgal amaçlannı kolaylaştırmaktır. Bunun yanı sıra her dönemde, her ülkede ve her zaman ortaya çıktığı gibi, bizde de kalbi ve sinirleri zayıf, anlayışsız insanlarla birlikte vatansız ve aynı zamanda kendi kişisel refah ve çıkarını yurdun ve ulusun zararında arayan alçaklar da vardır. Doğu işlerini yöneltmekte ve zayıf noktaları arayıp bulmakta pek usta olan düşmanlarımız, vatanımızda bunu adeta bir örgüt durumuna getirmişlerdir. Fakat kutsal varlıklarını kurtarma amacıyla çırpınan bütün ulus, bu büyük savaşım yolunda her türlü engeli herhalde ve kesin olarak kınp süpürecektir." (1). Aradan bir yıl geçmeden TBMM Başkanı Muslafa Keraal Paşa, Meclisin 28 Nisan 1920 günkü toplanüsının ikinci oturumunda, padişaha gönderilmesi Meclisce kararlaştırılan yazının sonlanna doğru şöyle diyordu: "Kendi hükümetimizin yönetimi altında mutsuz ve yoksul yaşamak, yabancı tutsakhğı pahasına elde edeceğimiz huzur ve mutluluktan bin kat üstündür." (2). Atatürk'ün bu ölüm gününde yukanda sözünü ettiğim andı, o büyük insanın devrimciliğini, "tam bağımsızlık" tutkusunu ve ilkesini bilerek ve bir de bugünkü durumumuzu görerek içelim. (3). (1) Ataıurk'ün Söylev ve Demeçlerı (Islanbul Maarif Maıb.) S.6 (2) TBMM Zabıı Ceridesi, Devrc I. Cilı 1, S.123/124. (3) Bugunku yazimız. ^karıdakı bdlümlerin altına paranıcz içinde koyduğum larıhlcrden anlaşılacajı gibi, 1962 yılından beri Aıaıurkçüluk konusunda ve tehlikeye düşurulmek istenen Aıalurk Devrimi'nı savuntna yolunda kaleme alınıp yıne bu sütunlarda çıkmı; olan yanlanmdan derleme yapılarak hazırlanmış, sadece siyah harflerlc dizilmiş olan saıır ve sözcukler yeni eklenmiştir. 1962"den önceki tarihİerde de aynı konuda yayımlanrmş pekçolc >azım varsa da, bunlann hepsıni ozeıleyip bir tek yazıya sığdırmanın olanağı yoktu. H.V.V. 10 KASIM 1985 Devrim Aııd • HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bugün. Atatürk'ün öliimiiniin 47. yılında. ülkenin her yanında düzenlenecek toplantılarda O'nu anacağız. "O'nu yitirdiğimizden beri Atatürkçülük, bir kısmı mütereddit ve tutucu, bir kısmı korkak, bir kısmı cahil, bir kısmı da düpedüz çıkarcı ve hain politikacı ve yazarlann elinde öylesine ödün konusu, hatta sinsi ve açık bir saldırı hedefi oldu ve bunu yapanlar da öylesine Atatürkçu kesildiler ki, günümüzde gerçekten Atatürkçu olanlar, bu ortam içinde yadırganır oldular; dahası, yalnız temiz, fakat cahil halkırı değil bu sahte Atatürkçülerin de düşmanlığına maruz kaldılar. Fikret'in 'Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi' dediği gibi, bizler de Atatürk diye diye Atatürkçülüğü kemirmekle meşgulüz. Hele 27 Mayıs 1960, (12 Mart 1971, 12 Eyİiil 1980) den sonra ülkede Atatürkçu olmayan kalmadı: Kendi aralannda Atatürk için ağıza alınmaz sözcükler kullanmaktan çekinmeyenler Atatürkçu! O'nun, büyük ulusumuzun başına geçerek kurtardığı bu aziz vatanı bir uydu durumuna sokmak sevdasında olanlar da Atatürkçu! (Şeriatçılıgın tmam Halip Okullan'ndan taşarak laik okulların kitaplanna yansımasına alet olanlar veya buna göz yumanlar, Atatürk'ün kurduğu ve maUannı kendilerine vasiyet eltigi özel kültür kuruluşlannı yıkanlar, özerk üniversiteleri birer kışlaokul durumuna getirenler de Atatürkçu geçiniyor).. Atatürkçülüğü bir balmumu sanan kimseler, O'nu kendi istedikleri kalıba sokabilmek çabasındadırlar. Bunlar, sahte Atatürkçülerdir, ve yaratmak istedikleri yeni Atatürkçu imajı da kalp bir Atatürkçülüktür" (29.10.1962). * • • "Bütün devrimcilerin görevi, Atatürk karmanyolacılarının yüzlerindeki kara maskeyi çekip indirmek, onların kara çehrelerinin ve kara ruhlannın gerçek göriinümünü ortaya çıl^armak olmalıdır. Ülke, bunlardan ve bunların ardındakilerden arınmadıkça, değil 'çağdaş uygarhk düzeyinin üstüne çıkmak' veya hizasına gelmek, biraz yakınına bile yaklaşmak, erişilmesi olanaksız bir düş niteliğinden öteye geçemez" (11.8.1972). "Atatürkçu kesilen Atatürk düşmanlarını gerçek Atatürkçülerden iyice ve kesin çizgileriyle ayırdetmek gerekmektedir. Çünkü onlar, Ata'nın ilkelerine yürekten inanmış vatan evlatlarını, O'nun bütün ilkelerini reddeden vatan bölücüleriyle bir arada ezdirmek ve ülkede kendi sapık ideolojilerini gerçekleştirmek için elbirliği ile çaba harcamakta, günümıizün politikasmda soz sahibi olanları da bu yola sürüklemeye uğraşmaktadırlar. Bu yol tehlikeli bir yoldur, sonu karanhktır." (20.8.1972) • • • "Gerçek Atatürkçu ile sahtesini birbirinden ayırabilmek için, Atatürkçu olduğunu ileri süren kişiye şu somlar yöneltilmelidir: • Başta toprak reformu olmak üzere bütün sosyal ve ekonomik reformlann, yozlaştınlmadan, en kısa sürede gerçekleştirilmesinden yana mıdır? • Anayasadaki "sosyal adalet" ilkesinin, ölü doğmuş çocuk durumundan kurtanhp ülkede büyük çoğunluğu oluşturan yoksul yığınlann mutluluğuna hizmet eden bir ilke olarak uygulanmasından yana mıdır? Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ilk giiniinden beri "istiklali tam" prensibini kendisine şaşmaz ilke ve ülkii edinen büyük Atatürk sağ olsaydı: • Türkiye, başka bir devletin siyasal \e ekonomik uydusu olma tehlikesine düşebilir miydi? • Türk vatanının herhangi bir yöresinde, herhangi bir yabancı ülke " ü s " kurma olanağına sahip olabilir miydi? • Türkıye'de suç işleyen kimi yabancı askeri kişiler Türk adaletine teslim edilmeden ülke dışına kaçırılabilir miydi? • Yabancı şirketler veya yerliyabancı şirket ortaklıkları ülkenin doğal ana kaynaklarına el atabilir miydi? • Dış borçlar korkunç biçimde çoğalarak, Atatürk'ün tasfiye ettiği "Düyunu Umumiye"ye benzeyen bir konsorsi>rum doğabilir miydi? • Ülkede okuryazar oranı şimdiki düzeyde kalır mıydı? Yeni yazıların büyük öğretmeni buna müsaade eder miydi? • Büyük sermaye kodamanlan, din okullannda gösterisli iftar sofraları kurarak ülkenin sosyal yaşamında bu yönden de egemen olmak yolunu izleyebilirler miydi? • Kentlerde nurculuk (ve Nakşibendilik), köylerde Süleymancılık, alabildiğine yayılıp genişleyebilir miydi? (...) KörpeTürk çocuklannın kafalan ümmeıçilik, şeriatçılık ilkeleriyle yıkanabilir miydi ve böylece bu körpe kafalar, Atatürk Devrimi düşmanlığı duygularıyla beslenebilir miydi? Elektrik mühendisinden nurculuk öğretmeni, aydın geçinen subay ve yazarlardan PENCERE Hayırdır inşallah, düşümde Atatürk'ü gördüm. Gözleri çakmak çakmaktı. Sevindim birden, sonra kuşkuya düştüm. Gazi mi yaşıyordu, ben mi ölmüştüm, demeye kalmadı, Atatürk buyurdu: Haydi gidelim... Nereye diye sormadım. Gazi elimden tuttu uçuyoruz. Ama bir türlü istediğimiz yere ulaşamıyoruz. Düş içinde bile sıkıntıyı gerçekmiş gibi duyuyorum. Birden sordum: Nereye gidiyoruz? Partiye... Hangi partiye? Atatürk duraladı: Elbette CHP'ye... İnsan rüyada bir başka türlü oluyor. Durumu bildirdim: CHP kapatıldı. Kaşlarını çattı: Kim kapattı? Sustum. Atatürk yine sordu: Peki, iktidarda hangi parti var? Muhafazakâr parti... Gazi'nin güzel yüzundeki şaşkınlık dudaklannda tek heceye dönüştü: Ya?... Bu şaşkınlık saniyenin onda biri kadar sürdü. Bu kez daha başka bir kararia dedi ki: Öy/eyse Türk Dil Kurumu'na gidelim. Sıkıldım: Atatürküm, dedim, gitmesek daha iyi olur. Neden? Türk Dil Kurumu'na ilişkin vasiyetini bozdular. Kim bozdu? !... Ya Tarih Kurumu? j . Düşte Gerçek... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL I OKURLARDAN Önkoşul ve kredi limiti kaldırılsın Okuduğumuz Fırat Vniversitesi'nde yanhzca okulumuzda bulunan önkoşul mecburiyeti ve kredi limiti uygulamasımn kalkmasım istiyoruz. Bir önceki sınıfta vizelerini aldığımız halde genel ve bütünleme imtihanlarında veremediğimiz derslerin önkoşul dersleri olması sebebiyle 4 ytllık olan okulumuz otomatikman 5 yıl olmaktadır. Sene içinde başarılı olduğumuz derslerden sene sonunda kaldığımız için zaten devam etme mecburiyeti yuzünden cezalandırılıyorken bir de program uyduğu halde önkoşul olduğu için üstten ders alamamak vicdansızlık değil mi? Vizeleri alma başansım gösterdikten sonra dersi veremediğimiz için bu denli ağır bir cezaya çarptınlmamızın haklılığım bir lurlu bulamamaktayız. Sınırlı imtihan hakkı, devam mecburiyeti, yurt, yemek, ulaşım zorluğu varken bir de önkoşul ve kredi sınırlamasınm yeni iş sahası olan bu işte görev yapacak olan bizleri ne denli engellediği dikkate alınmıyor mu? Okulumuzda önkoşul mecburiyetinden ve kredi yetersiziiğinden zor durumda kalan 17 kişilik sımftan 12, 52 kişilik 3. sımftan 31, 48 kişilik 2. sımftan 37 kişi bulunmaktadır. Görülüyor ki yeni olan ve belki de bu yıl mezun dahi veremiyecek olan okulumuzda durum hiç de hoş değil. SU ÜRÜNLERİ Y.O. ÖĞREKCÎLERİ benim gibi içi sızlamıştır. 42 yıllık meslek hayatımm dört yıla yakın süresi en verimli ve en zevkli yıllanm olmuştur. Ortaklar Köy Enstitüsü'nden yetişen Atatürkçu, bir hayli mefküreci öğrencilerimizin birçoğunun Milli Eğitim kademelerinde görevli olduklarını yakınen biliyorum. Atatürkçu ilkelerle yetişen öğrencilerimizin mezun olduklan okullarınm bu son duruma gelmesinden şimdiye kadar haberleri olmamış mıdır? Meydan mitinglerinde Atatürk e olan sevgi ve samimi olarak ilkelerine bağlı olduğuna kani olduğumuz sayın yetkili büyüklerimizden, her mahalle ve köylerde çığ gibi yükselen Kuran kurslarında, imam hatip okullannda gericiliği aşüayan davranışlara dur demelerini, 80 yaşın idraki içinde emekli bir öğretmen olarak saygılarımla, rica ederim. ARİF CÖNEND1K EMEKLİ ÖĞRETMEN Prof. Dr. Özer Ozankaya "Atatürk ve Laiklik" adlı kitabmda Atatürk'ün laiklik anlayışını şu cümlelerle özetliyor: "Din, arbk toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitsel, sanatsalkurum ve kurallan belirteyici bir konumda olamaz; toplumlar bu alanları bilimset verilerin açık uzlasmalar yoluyla çözümleme gereğine inanmaktadırlar. Herhangi bir dinin bu alanları düzenleyen değişmez, kutsallık niteliği taşıyan hükümleri çerçevesinde, çevresinde Herleme de, toplumsal uyuşma, toplumsal birlik ve dayanışma, toplumsal barış da sağlanamaz. Dinlerin toplumu yönettikleri dönemde bile birçok mezheplere bölünmüş olmaları boşuna değildir Üstelik yeni ve yakın çağlarda yaşamın bittmsel olarak bilinebilir alanları durmadan genişlemişiir... Yoksullukla, sömüruyle, baskı ve haksızlıkla, yolsvztukla savaşımda işbirliği yapmak olanağı laik ortamda varken, dinci ortamda ortadan kalkar." Ozankaya, şu sözlerle özetleyerek bitirir Atatürk'ün laiklik anlayışını: "...Toplumsal yaşamın yüruyüşünü belirleyen kurallar ve kurumlar, dinsel inançlann değil, bilimin ve demokratik siyasal sürecin çerçevesi içinde biçimleneceKlerdir. Bunun dışında evrenin başı sonu, maddenin yapısında, güneş sisteminin işleyişinde insanı derin bir şaşkınlık, hayranlık ve saygı duymaya iten düzenlilik, en yakın yıldıza bile ışık hızıyla olmadıkça ulaşmaya insan ömrünün yetmemesi olgusu karşısında, evrenin insanın tasanm gücünü aşan buyüklükteki boyutları vb sorunlar üzerinde dileyen dilediği inancı besleyebilir, ancak toplumu, kurumları, kurallan bu inancına uymaya zorlamamak koşuluyla." Atatürk'ün ölümünden bu yana 47 yıl geçti. Bir, 10 Kasım daha yaşıyoruz. Bir kez daha O'nu anıyoruz. Geleceğe gıden her 10 kasımda anacağımız gibi... Kimileri bu günü bir çeşit 'kutlama' sayvyorlar. Anlamını bılerek mi, bilmeyerek mi çarpıtıyorlar? Kutlama başka, anma başkadır. Atatürk'ün doğum günü kutlanabilir, ölüm günü kutlanamaz. Doğum günü sayılan 19 Mayıs'ı ulusal bir bayram saydık. Öyleyse "10 Kasım'da Atatürk'ün ölümünü anar ve kutlanz" diyenler, bu sözü ya bilgisizlikten ya da kötü niyetten kullanmaktadırlar. Okul kitaplanna kadar giren bu yanlışlık en kısa sürede düzeltilmeli, bu tür yargıların yer aldığı kitaplar da piyasadan çekilmelidir. Ben, Atatürk'ün laiklik anlayışı üzerinde durmakta yarar görüyorum. Yozlaştırılmak, çarpıtılmak, anlam kaydırması ile değiştirilmek istenen bir konu bu. Türkıye'de sık sık tartışılan, genç kuşakları yanlış yönlendirmelere iteleyen çevreler, kişiler var. Geçen gün bir dergide eski başbakanlardan Demirel'in bazı sözlerini okudum. Diyor ki: "Dindar kişiler, irtica denince Müslüman olmanın vecibelerini yerine getırdiklerinden dolayı kendilerini suçlanmış sanıyoriar ve inciniyorlar... İrtica sözünün genel olarak kullanılmasından, suç ve cezanın şahsiliğine rağmen, suçlu suçsuz herkes cezalanmış gibi oluyor." Cumhuriyet çocuğu bir politikacının, hem de on yıl Başbakanlık yapmış bir kişinin bu sözleri, nerdeyse, 'irtica'dan söz etmeyi, gerici davranışlan, eylem(Arkası 12. Sayfada) Atatürk Devrimi Laikliğe Dayanır... Gericiliğe "dur" denilmeli 18 Ekim 1985 günlü gazetenizin okurlara ait sütununda "Aydın Ortaklar Öğretmen Lisesi'nde .\eler Oluyor" başlıklı yazı üzerine: Yazıyı içim uzlayarak okudum. Okul köy enstitüsü olarak çalışırken, 19471950 yıllan arasında edebiyat öğretmeni ve müdür olarak görev yaptım. Bu süre içinde büyük insan Aziz Atatürk ilkeleriyle yetişen öğrencilerimizin, hayatta kalan, enstitüde çalışan öğretmen ve idarecilerin de EMİN ÇÖIAŞAN "24 OCAK: Bir Dönemin Perde Arkası", "12 EYLÜL: Özal Ekonomisinin Perde Arkası", "Banker Skandalının Perde Arkası", "Yalçın Nereye Koşuyor?"adlı kitaplarıyla, yeni çıkan: YALÇIN'I KİM KURTARACAK? ve BİZ KIRK KİŞİYİZ, BİRBİRİMİZİ BİÜRİZ adlı kitaplarını, bugün saat 14.0018.00 arası, TÜYAP Kitap Fuarı, Milliyet Yayınları standında imzalryor. Değerli meslektaşımız, Onur Kurulu Başkanımız, 10 ve 11. dönem Trabzon Milletvekili 8 Kasım 1985 gunu vefat etmişıir. 1928 yılında gazeteciliğe başlayarak çeşitli gazeıelerde fıkra yazarhğı ve idarecilik yapan Basın Şeref Kartı hamili Karayavuz, 57 yıllık seçkin hizmetleri nedeniyle 1985 Burhan Felek Basın Hizrnet Ödülıi'ne layık görülmüştu. Vefatı camiamızda buyuk üzüntu uyandıran ve hatırasını her zaman saygı ile anacağımız Onur Kurulu Başkammızın cenazesi 10 Kasım 1985 Pazar gunü (bugün) saat 12.00'de Cemiyetimizin önünde yapılacak törenden sonra ikindi namazını muteakip Şişli Camii'nden kaldırılarak Zincirlikuyu'da toprağa verilecektir. Karayavuz'a Tanrı'dan mağfiret, ailesine ve üyelerımize başsağlığı dileriz. ACI KAYBIMIZ SELAHADDİN KARAYAVUZ Gazi son kez: Öyleyse, dedi, Halkevine gidelim. Kapısı kilitli, mühürlü.. Kim yaptı bu işi? I Kaşlarını çattı Gazi. Durumu kavramaya çalışıyordu. Tam o sırada hoparlörle abartılmış bir ezan başladı. Atatürk kulak verdi: Arapça?.. Evet... Türkçe değil miydi? Atatürküm, şimdi Arapça okunuyor. Hem daha başka değişiklikler de var. Göster!. Milli eğitim okullannda bir sınıfa girdik. Bu ne? Din dersi... Öğretim birliği devrimi ne oldu? Yere bakarak konuştum: Yıktılar. Din dersleri zorunlu mu? Evet... Bu işi kim yaptı? Yine sustum. • Gazi, gözlerini gözlerime dikerek: Her şeyin bir nedeni vardır, dedi. Bu gerilemenin de bir nedeni vardır. Nedeni var. Göster! Elimden tuttu, uçmaya başladık. Gözlerimizin önünden yol yol kırmızı şeritler geçiyor, yıldızlar uçuşuyor, bayraklar dalgalanıyor. Bunlar Amerikan bayrakları rru? Evet... Neden buradalar? Amerikan tesisleri. Amerikan üsleri... Gazi durdu, gözlerindeki güzellik hüzne dönüşmüştü. Anladım, dedi. Yüreğimi bir acı sardı: Atatürküm, dedim. Bir şeyler yap!.. Yine baktı. Bakışlanmız çakışınca birden O'nun ölü olduğunu anımsadım. 10 Kasım'da ölmüştü Gazi. Gerçek buydu. Biz ise O'nu bir kez daha öldürmüştük. • Efkârımı dağıtmak için bir kadeh içeyim dedim. Bu kez yayan yola çıktım. Dolaş, dolaş, bir meyhane bulamadım. Me ğer bugün 10 Kasım'mış, içki yasağı var. Atatürkçüyüm deriz, Atatürk'e karşı her haltı yeriz, liberalim deyip içki yasağını benımseriz. ERDOĞAN ALKAN Bugun saaı 13.00 18.00 arasında EYLÜL ÇALGIClSI'nı (Butun Şiirleri) ve MALLARME, ZARLA ŞASS DÖSMEYECEK'\ İMZALIYOR. GAZETECİLER CEMİYETİ TRT, 9 kasım sabahındaki TV yayınlarında Atatürk'e karşı bağışlanmaz.çirkin bir davranış sergilemiştir. Eskiden hazırlanmış ve TV'de daha önce de gösterilmiş Atatürk ve devrimleriyle ilgili bir filmde. Atatürk'ün Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları'nın kurucusu olduğu sözleri çıkartılmış ve o bölüm sessizlikle geçiştirilmiştir. Ses bandındaki "Atatürk 7933'fe Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlannı kurdu" cümlesinin yalnızca "Atatürk 7933'te..." sözcükleri kalmış, gerisi banttan silinmiştir. O sırada ekranda Atatürk'ün Türk Dil Kurumu ilk Yönetim Kurulu'nun 1933'teki toplantısının fotoğrafı gösterilmekteydi. Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları'nın Atatürk tarafından kurulduğu gerçeğıni tarihten silmek çabaları boştur. sonuçsuzdur. Bu tür gırişımlere kalkışanlar hem suçlu hem de gülünç aurumlara düşeceklerdir. TRT ve Atatürk ARÇELİK BULASIK MAKİNESİ 50 BİN PESIN 50 BİN TAKSIT 6 AY VADE KW DAHIL ATIN ELDİVENLERİ! ARTIK BULAŞIK DERDİ YOK!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle