28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 Şubat 1937 CUMHURIYET ( SAGLIK BAHİSLERİ Nasıl duş yapmalı? Yazan: Selim Sırrı Tarcan Yaşı altmışı bulmuş, fakat vücudü bir delikanh gibi dipdiri, sapasağlam eski bır dostum bana: « Azizim ben bu sıhhatimi soğuk suya borcluyum. Yaz kış soğuk su dökünürüm. Hem öyle soğuk su deyip geçmiyelim, kuyudan buz gibi suyu çektiririm, sonra başımdan aşağı boca ederim (!) Nisanda denize girmeğe başlanm, teşrinisaninin sonuna kadar tam sekiz ay sabahlan güneş doğmadan banyolarımı yapanm (!) Öyle spor filân da yapmam, benim sporum bol yürümektir. Günde en az iki saat yürürüm. înanırmısın şimdiye kadar hasta olmak şöyle dursun (tahtaya parmağını vurdu) şeytan kulağına kurşun nezle bile olduğumu hatırlamıyorum» dedi. Sağlığm canlı bir örneği olan arkadaşımm soğuk sudan bu kadar fayda görmüş olması hiç te yabana atılamaz. Yalnız arkadaşıma pek faydah olan bu tarzda hareket bir baskası için mahzurlu, hatta zararlı olabilir. Onun için en doğruca hareket duş yapmadan veya denize girmeden öncc mütehassıs bir tabibin reyini almaktır. Su ister sıcak, ister soğuk olsun vücudtimüze güneş gibi, hava gibi, hareket gibi lâzım bir gıda ve bir devadır. Yalnız derimizi temizlemekle kalmaz, sinir hastahklanna olduğu gibi hâd veya müzmin daha birçok hastalıklara karşı da bir deva olabilir. Yalnız ister vücudün sıhhatini korumak, ister bir rnarazı defetmek için olsun doğrudan doğruya buz gibi su ilc işe başlamak muvafık değildir. Önceleri ya sıcak, ya ılık su dökünmek lâzımdır. Ve yavaş yavaş suyun hararet derecesini soğutmalıdır. Meselâ farzedeüm 37 dereceden yani sıcakça sudan işe başlamalı, sonra vücudü yavaş yavaş soğuk suya alıştırmalı ve soğuk sudan hoşlandığınız zaman artık uzviyetiniz lâzım gelen tahammül kudretini kazanmış de mektir. Soğuk su size hiç nahoş bir tesir yapmamalı ve bunda nekadar tedrice riayet ederseniz o kadar çok taydalanır sınız. dakika uzanıp yatmayı itiyad edinmişseniz banyodan sonra ılık veya soğukça bir su dökünmek lâzımdır. Meşhur doktor (Kneipp) sıcak su banyolarının 35 dereceyi geçmemesini ve bu suda 10 ilâ 15 dakikadan fazla durulmamasmı tavsiye ediyor. Böyle bir banyodan sonra suyun mantarını açmalı ve dörtte üçü boşaldıktan sonra ılık su ile duş yapmalı ve tedricen duşu soğutmalı. Duştan sonra ne yapmalı? Duşunuzu sabah yaptınızsa hemen sileceklere sarılıp güzelce ovunmah, biraz teneffüs hareketleri yapmalı ve biraz da vücudü işletmeli ve çabucak giyinip işe gitmeli. Yok, eğer banyo ve duşunuzu akşam yapmışsanız evvelâ 37 dereceden fazla suya girmemeli( çünkü uykunuzu kaçırmak ihtimali vardır) sonra da sileceklere sarılıp öylece, vücudün nemile yatağa girip örtünmeli ve bu vaziyette on dakika kaldıktan sonra kalkmah ça maşırlan ve geceliği giyip uykuya yat mah. Banyoya soğuk su doldurup içine girilirse bunda bir dakikadan fazla durmak caiz değildir. Herhangi bir büyük yorgunluğu müteakıb, meselâ tenis, futbol oynadıktan veya güreş, boks yaptıktan veya bisikletle ata bindıkten sonra önce vücudün terini kurulamalı, sonra duş yapmalı. Su ne kadar soğuk olursa yıkanma müddeti o nisbette az olmalı. Ve duştan sonra gü zelce ovunmayı ihmal etmemeli. Evlerinde duş tertibatı bulunmıyanlar bildiğimiz emzikli bir bahçe kovasına suyu doldurmalı ve biraz güneşte bıraktıktan sonra bir leğen içine girip kendilerini sulamalıdırlar. Çok temenni edilir ki mekteblerimizde yavrulara yaptınlan jimnastik derslerinin sonunda kendilerine duş yapmak imkânı verilsin. Öyle olmadığı takdirde körpe vücudlerin ifraz ettiği ter gene mesamattan içeri girer ve hareketle temin edilen fayda belki çıkan terleri vücudün massetmesi yüzünden zarar olur. Şişmanlar ve fazla zayıflarla sinirlerinden şikâyetçi olanlar doktora danışma dan şunun bunun tavsiyesile buz gibi soğuk su dökünmeğe kalkj(rlarsa tehlikeli bir iş yapmış olurlar. Usulsüz ve yolsuz görenek suretile yapılan şeyler daima tehlikelidir. Suyu sevelim, vüaudümüzü mümkün olduğu kadar sık sudan gecirelim, fakat daima ihtiyatla hareket edelim. Arnavudköyünde bir cinayet oldu ve Lâtif adında birisi tabanca ile iki şoförü ölüm halinde yaralamıştır. Bir muharririmizin yaptığı tahkikata göre hâdise şöyle cereyan etmiştir: Siyam Lsminde bir şoför, Gülizar isminde bir kadmla beraber yaşamaktadır. Bundan iki, üç ay evvel Siyamla Gülizann arası açıhrus ve ayrılmışlar dır. Gülizar, şoför Siyamdan aynldıktan sonra Lâtif isminde birisile yaşamağa başlamıştır. Evvelki gece, şoför Siyam yanında dört erkek ve bir de kadın olduğu halde Arnavudköyünde Markonun birahanesine gitmistir. Siyam ve arkadaşlan bir masaya doğru ilerlerken birahanenin localarınm birinden nara ile birlikte şu ses duyulmuştur: Bana Lâtif derler. Ben insana nefes aldırtmam. Bu ses üzerine locaya bakan Siyam eski dostu Gülizarla birlikte daha dört erkeğin orada oturmakta olduğunu görmüş, fakat bu sözlere bir cevab vermemiştir. ' \ Lâtif. locadan savurduğu palavraya Bir kadın yüzünden iki kişi yaralandı Bir Fransız mecmuasmda dost İranda yapılan büyük Evvelki gece Arnavudköyünde bir biinkılâbları belirten güzel bir yazı intişar etti rahanede kadm yüzünden kavga olmuş, Şehinşah Rıza Pehlevinin yarattığı yeni Iran Şükredelim azetelerde şöyle bir haber var: «Son bir sene içinde Türkiye dahilinde seksen defa yer sarsıntısı olmuştur. Bu sarsıntıların kırkbiri batı vilâyetlerinde, yirmi sekizi doğu illerinde, onbiri orta Anadoluda sezilmiştir.» Tanrıya şükredelim ki gazetelere geçen bu haber, tarihlere geçmiyecekür. Çünkü tesbit olunan 80 sarsmtının hepsi yerin esnemesinden, biraz gerinip gevsemesinden ıbarettir. Fakat yer, arasıra nefes darlığına uğrar, korkunc ihtilâclar geçirir, uzun uzun kıvranır ve o zaman üzerinde yaşıyanlar için mevziî de olsa afet kesilir. Istanbul, bu nefes darlığmın sadmelerine sık sık uğramıstır. Tarih bütün o sadmelerin hikâyesini itina ile kaydetmekte v e gercekten tüyler ürpertici hâdiseler anlatmaktadır. Şehir, henüz inkişaf devrine girerken büyük bir zelzele geçirdi, bir piskopos, sığmdığı mihrabla beraber çukurlara gömülüp kaldı. O vakit İkinci Kostantin Imparatordu. Dördüncü asrın ortasında vukua gelen bu zelzeleyi 398, 402, 447 yıllanndaki sarsıntılar takib etti. Fakat 447 yılında ve İkinci Teodor zamamndaki zelzele, eskilerini esneme hükmünde bıraktı, îstanbulun altını üstüne getirdi. Şehri çevreliyen kale, elli yedi kule ve bir sürü abide yıkılmıştı, koca Bizans enkaz yığınına dönmüştü. 478, 484, 487, 527 yıllanndaki zelzeleler o kadar mühim değildi. Fakat 533 v e 558 yılları içinde îstanbul, bo>una sar'a geçirdi. Toprağın sarsılmadığı gün yoktu ve Ayasofyanın kubbesi de bu sarsıntılar içinde yıkılmıştı. 869 da Birinci Bazil devrinde kırk gün ve kırk gece sarsmtı duyulmustu. 1034 te ve Dördüncü Misel'in hükümdarlığı sırasında sarsıntılar 140 gün kesilmedi, birçok ki'iseleri ve sarayları devirdi. cevab verilmediğini görünce; Haydi, buradan çabuk çıkın, diye bir tehdid daha savurmuştur. Siyam ve arkadaşlan bu ikinci teh did karşısmda da seslerini çıkarmamışlar ve başka bir yere gitmek üzere birahane kapısma doğru yürümeğe başlaDuşlara nasıl başlamalı? mışlardır. Bu sırada Lâtif her nedense taban ister ılık, ister soğuk su ile duş yapcasını çıkarmış ve Siyamla arkadaşla madan Önce vücudün ve bilhassa ayaklanna ateş etmeğe başlamıştır. Taban nn sıcak olması şarttır. Bunun için önce cadan çıkan yedi kurşundan ıkisi şoför vücudü pijama üstünden kuru kuruya Siyama, iklsi de arkadaşı şoför Halide güzelce ovmalı, biraz da jimnastik hareisabet ederek tehlikeli surette yaralaketleri yapmalı. Soğuk su dökünülen yemıştır. Diğer üç kurşun boşa gitmiştir. rin havası mutedil olmalı. Silâh sesi üzerine birahanede oturanEğer evinizin bir banyosu varsa ve siz ar arasında panik olmuş ve müş de haftada üç, iki, hiç olmazsa bir defa teriler çilyavrusu gibi dağılmışlardır. 37 38 derece suda on, azamî on bes SELİM SIRRI TARCAN Bu arada Lâtif te yanma arkadaşlarmdan Oduncu namile anılan Recebi ve Mehmedi alarak kaçmıştır. Sokakta otomobil içinde Siyamı bekliyen djğer bir şoför silâh sesi üzerine birahaneye koşmuş ve yarası daha ağır olan şoför Halıdi ^tomobiline koyarak hastaneye götürmüştür. Vak'ayı haber alan devriye polisler birahaneye gitmişler ve yaralı Siya mı da Beyoğlu hastanesine kaldırmış ardır. Suçlu Lâtif, Ortaköyde bir çeşme başında arkadaşı Receble birlikte yaka anmıştır. Hastanede şoför Halide ameliyat yapılarak vücudünden kurşunlar çıka rılmıştır. Zavallı konuşamıyacak derecede yaralıdır. Siyama henüz ameliyat yapılmamıştır. Emniyet müdürlüğü taTezel Biçki Yurdu talebeleri rafından tahkikata devam edilmekte Bursa (Hususî) Şehrimizde birçok nazarî ve amelî ders verilmektedir. dir. ailelerin ve ev kızlarmın devam ettiği Yurddan geçen sene mezun olan iki Tezel Biçki Yurdu, Maarif müdürlüğü talebe şehrimizde birer yurd bile açSadıkzade vapurunun doktarafından eski Muallimler Birliği bina mışlardır. Bu suretle ev kadınlığma toru öldü sına nakledilmiş ve buraya ayrıca Hal karşı şehrimizde gittikçe rağbet art îzmir 7 (Hususî muhabirimizden) kevmden de 10 talebe gönderilmiştir. makta olduğu görülmekte ve yer yer Ankara İnkılâb Biçki Yurdu mezunla biçki, dıkiş yurdları açılarak kadmlığı Sadıkzade vapurunun doktoru İbrahim rından Mevhibe Tarman tarafından a mızın bu vadideki ihtiyacları karşılan Şahin, vapur İstanbuldan buraya ge lince kalb sektesinden ölmüştür. çılmış olan bu yurdda haftada iki gün maktadır. Ycrralılardan şoför Sıyan Bursada biçki yurdlarına gösterilen rağbet Pariste çıkan L'İllustration mecmu asının 30 kânunusani tarihli nüshasm da dost İran hakkmda çok güzel bir yazı vardır. Bu yazıyı aynen alıyoruz: «Hezimetten çekip çıkardığı, asırlık rehavet ve göreneklerden kurtardığı, büsbütün değiştirip yenüeştirdiği, âdetlerini, müesseselerini ve ekonomisini modern bir hale soktuğu Türkiyenin mukadderatmı, Atatürk, yani (Türki yenin Babası) adile idare etmekte bu lunan Mustafa Kamâlın, Büyük Harbden sonra, birkaç sene içinde, Türkiyede başardığı harikulâde eser karşısmda pek haklı olarak hayranlık duymak âdet olmuştur. Fakat Iranın, aşağı yukarı, ayni zamanda sahne olduğu buna benzer bir himmetten daha az bahse dilmektedir. Halbuki, bu himmet te, azameti ve neticeleri itibarile, ötekinden geri kalmaz. Birkaç sene evvel, eski Türkiye kadar geri, onun kadar garb medeniyetinden uzak, onun kadar dahilî anarşi ve ha ricî ihtiraslann tehdidine maruz bir memleket olan bu Asya devleti de Şe hinşah Rıza Pehlevinin şahsiyetinde, Atatürk gibi, halâskânnı, müceddidini, istiklâl ve sükunetin kurucusunu ve terakki hamlelerinin yaratıcısmı bul muştur. Şehinşah Rıza Pehlevinin. Serdarı Sipah unvanile 1923 senesinde Başve kâleti ihraz ettiği zaman ilk işi orduyu tensik ve onu, asrî vesaitle teçhiz, asrî bilgilerle talim etmek olmuştur. Rıza Şah, mecburî hizmeti ihdas etti, askerî mektebler yücude getirdi, hava ve deniz orduları kurdu. 26 nisan 1926 da tran tahtma cülus ettikten sonra ise, asıl programmı tahakkuk ettirmeğe başladı. Teşkil ettiği millî ordu ve kuvvetli zabıta. İranlılarm hiçbir zaman göremedikleri dahilî asayişi temin etti. Artık merkezi hükumet, memleketin her tarafmda nüfuzunu kullanabiliyordu. Bundan sonra, Şehinşah Rıza Pehlevinin yapıcılık siyaseti başlıyordu. En âcil işlerden birisi adliyenin ıslahı idi. Şehinşah yeni bir kanunnarne yaptı; şer'î mahkemeleri hükumet murakabası altına koydu ve kapitülâsyonları kaldırdı. Tahsilât intizama sokul mak suretile maliye ıslah edildi. Amerikalı ve Alman mütehassısların yardımile idarî kadrolar vücude getirildi ve İran haricî borclarının azlığı da inzi mam ederek bütçenin tevazünü temin olundu. Diğer taraftan 29 mayıs 1928 tarihli kanun mucibince bir millî banka tesis edildi ve bu banka, çıkardığı evrala nakdiye ile. karşıhğı gümüş olan millî parayı kurtardı. Bu hamleden evvel. İmperial Bank of Persian isimli İngiliz şirketinin imtiyazmı satm almak icab ediyordu. Bu da serbestî yolunda bir adımdı. 1933 te kurulan Ziraat Bankası, devletin ikinci bankası olarak bu vadideki himmeti ikmal etti. İran endüstrisi de yeni bir hamle ile ileri atılmış bulunuyordu. Son senelerde, İranda. 6 şeker fabrikası, 9 iplik fabrikası, 4 büyük yünlü kumaş fabrikası. 5 kibrit fabrikası, 9 büyük deri Modern Tahrandan bir görünüş: Milli Banka fabrikası, 18 trikotaj ve çorab fabrikası, 1 çimento fabrikası ve daha başka bir çok fabrikalar kurulmuştur. Millî endüstri olan halıcılık muhtelif şekillerle teşvik edilmektedir. Fakat, İran ekonomismin en mühim meselesi petroldür. İran petrollermin imtiyazma sahib ve İrana sadece yüzde on altı gibi cüz'î bir hisse vermekte olan İngiliz petrol şirketı, gene Şehin şahRıza Pehlevinin himmetile, elinde ki altmış sene için muteber mukavele yerine İranın hukukunu gözeterek yapılmış yeni bir mukavele akdetmeğe mecbur olmuştur. İranın, on sene zarfında 20,000 kilometro yol inşa etmesi şeklinde tezahür eden yol siyaseti de Rıza Şah Pehlevi nin diğer icraatı kadar şayani takdirdir. Fakat Rıza Şahın bu vadide en büyük hedefi, beş sene sonra ikmal edilecek olan 1500 kilometroluk demiryoludur. İran, siyaset sahasında da. Şehinşa hına pek çok şeyler borcludur. İranı İngiliz himayesinde bir memleket, yahut Rusyanm bir vilâyeti veya hiç ol mazsa bir ecnebi müstemlekesi olmaktan kurtaran odur. Şubatın 21 inde, 1921 deki darbei hükumetin yıldönümünü tes'id için donanacak olan Tahran, Rıza Şah Pehlevi nin icraatı sayesinde. pek kısa bir zaman zarfında büyük değişikliklere maz har olmuş bir şehirdir. Tahran, şimdi, mükemmel caddeler ve büyük binalarla süslü, zarafet ve konfor itibarile bir çok Avrupa payitahtlarile rekabet edebilen büyük ve modern bir şehirdir. Bu şehrin inkişafına mâni olan bir tek şey vardı ki o da su meselesi idi. 1931 de yer altmda yapılan 36 kilometro uzunluğunda bir kanal sayesinde bu müşkül de halledılmiş ve Tahran bol suya ka vuşmuştur. Osmanlılar devrinde vukua gelen zelzeleler içinde mühim olarak tarıhe geçen ilk sarsmtı İkinci Beyazıdı Edirneye kaçıran afettir. Derviş meşrebli Hünkâr, korkudan soluğu Edirnede almışsa da oraya adım atar atmaz ayni afetle karşılaştığından ve halk, kendısinin zelzeleyi İstanbuldan Edirneye getirdığini tevehhüm ederek söylenmeğe başladığından ister istemez payitahüna dönmüs ve bol para dağıtmak suretile hakkmdaki suizanİşte Şehinşah Rıza Pehlevinin asrileşları düzeltmeğe cahşmıstı. tirdiği İran.> Siverekte kurdlar şehre indiler Siverek (Hususî) On bir yıldan beri görülmemiş bir şekilde bastıran kar dolayısile dağlarda aç kalan kurd sürüleri şehrin kenar evlerine kadar inmişlerdir. Bunların bir kısmı şehrin içine de girerek Hcıömer mahallesi camisinin önünde köpeklerle boğuşmağa başlamışlar ve onlar tarafından öldü rülmüşlerdir. Bundan sonra tarihin kaydettiği büKurdların civar köylere de baskın yaparak koyun sürülerine hücum et yük sarsıntı elli yaşına varan İstanbulluların bildikleri ve korkusunu hafızalatikleri söylenmektedir. rından hâlâ çıkanp atamadık'arı 1894 Ankara Hukuk talebesi zelzelesidir. Bu afet, basta Büyükçarşı İzmitte olmak üzere îstanbulun birçok binalanm İzmit (Hususî) Ankara Hukuk Fa toprağa çevirmişti. kültesinden 25 kişilik bir talebe grupu Tekrar ediyorum: Gazetelerin kaybaşlarmda profesörleri de olduğu halde dettiği 80 sarsıntı yerin esnemesinden, şehrimize geldiler ve burada Mımar Sinanm Yenicuma camisini ve Kâğıd gerinmesinden ibarettir. Bu haberi ve esfabrikasını gezdiler, akşam da Halkevi ki zelzelelerin yaşattığı facialan okuıketı üzel San'atlar şubesinin Halk sinema yüreğimizi Tanrıya açıp şükretmemek sı salonunda verdiği konserde bulun mümkün mü? dular. M. TURHAN TAN îşin yok mu? diye sordu. O sadece: 1718 de ve Üçüncü Ahmedin lile devrini yaşadığı günlerde bir zelzele daha yüz gösterdi ve İstanbulu harabeye çevirdi. Hergün üçer dakika sürmek üzere üç gün tekerrür eden sarsmtıda yıkıimıyan köşk, çatlamıyan duvar kalmamıştı. 1763 te bir ze'zele haftası geçirildı, Istanbul 7 gün sarsıntı içinde kaldı. Uçüncü Mustafa 7amanındaki büyük bir zelzelenin kurbanlan on binleri bulmuştu. Cumhuriyetin içtimaî romanı: 114 Yazan: Hilmi Ziya Hep ayni musallat fikir, ayni hareketsiz ve musallat fikir. Mezarlığm içinde gözlerini dıken rencberi karşısmda görür gibi oldu. Bu pis duvarlar, penceresi kâğıdla cirtülü karanhk oda, bu vahşî ve muannid bakışlar onda birdenbire kaçmak, kurtulmak iştihasını uyandırdı. Fakat bununla beraber bir türlü yerinden kımıldıyamıyor, kendini tahta iskemleye mıhlanmıs ağır bir yük hissediyordu. Gözlerini bir türlü ondan kaçıramıyor. Meşgul edebilmek için zihninden bin türlü sual geçirdiği halde, bunlardan hiçbirini soramıyarak adeta mukadder surette bir hava boşluğu tarafından uçuruma doğru zorla çekilir gibi o musallat fikre sürüklendiğini gb'rüyordu. Nihayet, ihtiyarsız, söze başlamadan kendini alamadı: halde olduğunu niçin yazmadm? Ne yazacağım? Herkesin kendi işi var. Yabancı gözle mi bakıyorsun? diye elıne sarıldı, benden emin değıl misin? Kâtib, soğukça elini çekti: Eminim! dedi, yalnız senden mi? Hepinizden.. Hepinizden.. Allah razı oîsun. Siz olmasanız, halimiz ne olurdu? Bütün okumuşlar, zaten hep bizi düşünmüyor musunuz? Demir, bu hasin sitemlere mâni olamıyor ve fevkalâde eziliyordu: Rica ederim böyle söyleme! Beni hakikaten üzüyorsun. Bu kadar hakarete lâyık olmadım! Niyazi Efendi, ona cevab vermekten ziyade kendi kendisile konuşur gibi söylemekte devam ediyordu: Niyazi Efendi.. Seni rahatsız gö Bizi nasıl unutabilirsiniz? Zaten rüyorum. işiniz bu, değil mi? Hiç bizi unutabilir Hayır, birşeyim yok! misiniz? Sonîa ekmek nereden gelecek? Rica ederim böyle söyleme! Ne Halkı tutmak için kendinize nereden mevzu bulacaksınız? Demir: Ne diyorsun Niyazi Efendi, ne diyorsun? diye bağırdı. Öteki, onun heyecanile alâkadar olmadan muttasıl söylüyordu: Hakkınız var! Size meraklı bir vak'a lâzım. Halkı heyecana sürüklemek için tam yerinde bir felâket, bir acı mevzuu bulmanız lâzım. Korkmayın! Biz, efendilerimize bunları her zaman vermeye hazırız. Binlercemiz kmhp gideriz. Ne zarar var?.. Bu size yeni bir şeref kazandırdı? Evet. Sizinle nekadar öğünsem az!.. Büyük adamlarsınız. Yazılannızı bütün dünya okur. Adınız her yerde söylenir! Demir onu susturmak için son gayretini sarfedip: Niyazi Efendi! diye sözünü kesmek istedi. Fakat artık herşey beyhudeydi. Bu, bir duvar kadar samit adam, şimdi durmadan dinlenmeden ve yüzüne kan çıkarak inadına söylüyordu: Efendilerimiz, şüphesiz bu büyük şöhretlerini neye bordu olduklarını biliyorlar! Kanlan pahasına onları yükselten bu adamlan tanıyorlar değil mi? Hadi öyleyse, lutfen bu küçük hizmete karşılık »izden birşey istemelerine müsaade ediniz! Zorla yerinde duran bir kemik külçesi halindeki adam, birdenbire fırlıyarak canlı bir hayalet gibi odanın içinde dolaşmağa başladı. Ne istedin de esirgedim? Niçin böyle söylüyorsun? diye Demir Sabrinin son derecesinde, ondan mutlaka bir cevab almak için karşısına geçti, İki adam, iki vahşî kurd gibi gözgöze geldiler. O zamana kadar farkına varmadıklan gizli bir kinin meydana çıkması üzerine, pusuya yatan iki düşman halini almışlardı. Birbirine emniyetsizlikle, endişeyle bakıyorlardı. Demir, bu tehlikeli beklemeden yorularak gene eski yerine oturdu. Yavaş yavaş gevşedi, sükunet buldu ve hafifçe kâtibin kolundan yakaladı. Onu pek hafif, fakat gene adeta zorhyarak masaya doğru çekti. Ağır ağır tekrar yerine oturmağa mecbur etti. O henüz kapanık ve muannid tavnnı bırakmıyordu. Bununla beraber gittikçe gevşiyor. Parmakları, kenedlenmiş ağzı açılıyordu. Sabit ve vahşî gözlerinin yerine gene yorgun ve karanhk bakışı geldi. Bu sırada o, her zamanki gölge halinde sessiz kâtib oluvermişti. Demir: Açıktayım, dedi.Ve biraz sonra: Üç aydanberi.. diye tamamladı. Demirin mutlaka kendisine yardım etmeği düşündüğünü farkedip, hemen sözü değiştirdi: Bekir Beyleri gördün mü? Evet.. Nuriye Hanımı?. Hayır. Gene kocasına dönmüş değil mi? Öyleyse göremezsin! Belki de.. dedi. Bekir Bey bu akşam evlerine gitmek için bekliyor. Kâtibin gözleri parladı. Yeniden yü züne kan çıkıyor. Fakat bu sefer hiddetle dişlerini sıkacak yerde kahkahalarla gülüyor, görülmedik taşkınlıkla masaya vurup bağınyordu: Demek onu göreceksiniz ? Kimbılır ne hale gelmiştir! Sizden büsbütün ümidini ktesmjşti. Demek göreceksiniz? Allah aşkına, kurtarın onu bu adamdan! Babası gideli o zararsız böcek büyüdü, büyüdü koca bir engerek oldu. Kurtarın bu adamdan onu! Demir, taşkınlığına ümidsizlikle bakıyordu: Ne yapabilirim? Gelmek istemezse.. Ne yapabilirim? Kâtib yumruklarını sıkıp, görünmiyen birini boğacak gibi ellerini uzarmış: O cehennem zebanisidir! diye söyleniyor, bütün halk elinde kıvranıyor! Sefaletimizden yalnız o mes'uldür. Bizi bu hale koyan odur!.. Boşuna zihnine girmiş, diye sözünü kesecek oldu. Fakat o, büsbütün taşarak yumruğunu vuruyor: Birini unutmadım. Acılan burada saklıyorum!.. İçimde birikenleri bir görsen, titrersin!... diye bağınyordu. Sonra tekrar fırlayıp Demirin üstüne yürüdü. Onu ürkütecek kadar şiddetle omuzundan sarstı: Yüreğin yok mu Demir Bey! Nelerini aldı bu adam? Seni ne hale kodu! Bu adam... Sonra birden gözü çekip iki silâh çıkardı, yere koydu: Bunları al! Git onu öldür! diye bitkin, yığıldı. Demir, hayretle silâhlara bakıyor. O, boğuk sesle ağır ağır söylüyordu: lArkast rn l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle