29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 7 tkincikânun 1937 Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Balkan kupası maçlarına nasıl hazırlanmalıyız? Millî takımı hazırlamak için kurulacak kampa çok dikkat etmek lâzımdır 1 Başbakan İsmet Inönünün vermiş ol duğu emirden sonra Balkan kupasına iştirakimiz kal'î karar altına alınmış bulunuyor. Türk sporunun Avrupaya çıkış yoluijda ilk merhale olarak muvaffakı yetle br^armamız icab eden Balkan kupası turnuvasının futbolumuz için ehemmiyeti büyüktür. Bugün bu maçlara ha zırl&nma hakkında düşündüklerimizi yazacağız. Futbolda ecnebi temaslanna ve bıl hassa Balkan kupası gibi turnuva şeklindeki müsabakalara hazırlanmak için bence dört şartın birleşmesi mutlaka lâzımdır: 1 Kampta çalışma tarzmı tesbit eden bir program çizmek. 2 Oyuncu seçiminde çok ciddî davranmak. 3 Takımin teşkilinde hatır ve gönül tanımamak. 4 Balkan turnuvasmdan evvel iki ecnebi teması yapmak. Program meselesi îtiraf etmeliyiz ki, bizim ecnebi te maslanna ve muayyen müsabakalara hazırlanmak için programımız yoktur. ^\mdiye kadar kamp ismini verdiğimiz ha zırlanmalar hep nakıs, natamam ve iyi hazırlanma şartlannı bir araya ge tirememiş, gelişigüzel teşebbüslerden ibaret kalmışnr. Şimdiye kadar kurduğumuz kamplarda göze çarpan mümeyyjz vasıf daima programsızlık olmuştur. Bunu söylerken hiçbir tenkid maksadı gütmediğimizi de söylemeği faydalı buluyoruz. Kamp de nince birçoklanmızın kafasmda futbol culan, hangi garib zihniyetin bakayası dır bilemeyiz, öteye beriye saldırmasın lar diye kilid kürek altına almak, tam manasile otoktrat bir rejim kurarak kaç hafta sürecekse çocuklan mum edip şamdana dikmekten ibarettir. Halbuki maksad ve beklenen fayda bu mefhumlarla çok az alâkadardır. Yanlış anlaşılma ması için tekrar tasrih edelim ki kampta disiplin, intizam ve nizam olmasın, demiyoruz. Fakat bu disiplin ve nizam oyunculann canlannı sıkacak, haleti ruhiyeleri üzerinde menfi tesirler vücude getirecek, onlan bıktırıp usandıracak şekli aldığı andan itibaren maksadın tamamile kaybedilmiş olacağını söylemek istiyo ruz. Kamp, bizce, anform hale gelmiş bir takımı anform halinde muhafaza etmeğe yşrıyan, oyunculara son bir rötuş, adeta mükemmel hale gelmiş olan vücudlere son bir tımardan ibaret bir tedbirdir. O yuncular arasında bir topluluk, birlik ve dostluk havası yaratmak için son vasıta olan kamp hayatı, uzun ve sıkıcı olmamalıdır. Antrenman psikolojisini sporda belli başlı bir mevzu olarak kabul edebilecek kadar bu işte ilerlemiş olanlar pekâlâ takdir ederler ki bir sporcu otomotik biı makine değildir. Vücud nekadar kuv vetli, bünyenm mukavemeti nekadar tenmiye edilmiş.ve oyunun tekniği nekadaı İyi kavranmış olursa olsun sıkıcı ve üzücü; yeknasak kamp hayatmm bir ayı geçme»i hiç caiz dcğiidir. Kamp meselesirde şimdiye kadar yapılan hatalann en büyüklerinden biri de millî takımda yer almasma imkân olmadığı evvelden çok iyi bilinen oyuncuları kampa almak, millî takımda yer alacaklara; işlerinden izin alamamak yahud izin almak için ka.fi gayret sarfetmemek ve gene buna rağmen idmansız ve kampa iştirak etmemiş oyuncuları millî takr ma seçmektir. Diğer bir hata da kamp hayatının umumî ahenk ve intizamını haleldar ettikleri tecrübelerle sabit ol muş oyuncuları gene kampa almaktaki ısrardır. Şu halde hazırlanma programının son merhalesini teşkil eden kamp haklundaki düşüncelerimizi şöylece sıralıyabiliriz: A Kamp müddeti bir ayı tecavüz etmemelidir. B Kampın başına antrenörden gayri; getirilecek arkadaşm oyunculan seven, onlarla iyi geçinen, onlardan h ü r met gören, kamp ve antrenman psikolo jisnin bütün icablannı bilen biri olmalı dır. C Kampta sımsıkı her türlü eğlenceden, içtimaî hayattan uzak münzevi bir hayat teminine uğraşmıyarak çocukların vücudce olduğu kadar psikolojileri üzerinde iyi tesirler husule getirecek bir sportmenlik disiplini teminine çalışmalı dır. D Kampa bozguncu ve umumî ahengi haleldar edecek tipleri velev oyun bakımından alınmaları şart ta olsa, katiyyen sokmamalıdır. E Kampm ilk iki haftasında azçok sıkı antrenman ve hatta birkaç maç yaptırmak faydalı ise de, son iki haftasında top antrenmanını azaltmak ve bunun yerine vücudü tam formuna sokacak hafif ekzersisler, süples verici hareketleri ter cih etmek lâzımdır. Müsabakalara ha zırlanma devresinde oyuncular üzerinde bıkkmlık doğuracak her türlü antrenman sistemlerinin müsabakaya hazırlık pro grammda hiç yeri yoktur. F Kamp mahallinin açık bir yerde ve her türlü modern konforu havi bir bina olması şartür. Kampta verilen gıda meselesi de mü" himdir. Bunu ihbsas sahiblerinin antrenman kitablanndan öğrenerek tatbik et • meleri, fakat çocukların alışmadıkları yemekleri yedirmeğe kalkışmamaları gerektir. Şu izahla da kısmen anlatmış oluyoruz ki, bizde mevcud olmıyan bir kamp programı çizmek, Balkan veya herhangi bir futbol müsabakasına hazırlanmak için en esaslı şartlır. Balkan kupası turnuvası, lik mevsiminin oyuncularımızı tam anform bir halde bulundurduğu bir zamana tesadüf ettiği için, bu muayyen turnuvaya hazırhkta en mühim mesele bizce oyuncu seçimin dedir. NÜZHET ABBAS Uçan eşek! Çocukluğumuz da hepimizin oynadığımız bir oyun vardır: Uçtu uçtu! Bu oyunun esa sı, hepinız bilirsi AİZ ki, uçtu uçtunun arkasından, uçmasına maddeten imkân olmıyan birşey ismi çıkınca elini kaldırmamak ve al danmamaktır. Meselâ, cuçtu uçtu eşek uçtu» ya eyvallah demiyeceksiniz, yoksa ebe olduğunuzun resmidir. Çünkü eşek uçnıaz. Lâkin, bu rivayet te, pek çok şeyler gibi maziye karıştı, tarihe mal oldu demektir. Harikalar asrı olan yirminci asırda artık eşek te uçmağa başlamıştır. Avusturyala Max Schwartz'm, pek sevgili bir eşeği varmış. Geçenlerde, Sofyadan Viyanaya tayyare ile seyahat ettiği sırada, eşeğinden ayrılmağa gönlü bir türlü razı olamadığı için, tayyarede ona da bir yer kiralamış ve hava seyahatini eşekle efendisi birlikte yap mışlar. Küçüklerin hatırında bulunsun. Uçtu uçtu oynarken ceşek uçtu» ya, hiç korkmadan el kaldırabilirler. Zira eşek uçar mı, uçar. Hem de tayyareye kurulur da öyle uçar. Edebiyat gecesinin bıraktığı akisler Devirler, birer birer geldiler, bizi içlerinde yaşattılar ve gene süzülüp gittiler Hayvan neslini ıslah etmek için Büyük bir program hazırlanıyor Ankara 6 (Telefonla) Ziraî kalkmma programları üzerinde çalışmalara bugün de devam edildi. Programm baytarî kısmı üzerinde de ayrıca çalışıl maktadır. Bu hususta hazırlanan esaslara göre 10 sene içinde memleketteki bütün nalbandlar kurstan geçirilecek ve memleketin 4 muhtelif yerinde nalband mektebleri açılacaktır. Kars, Erzurum, Sıvas, Diyarbekir gibi hayvan yetiştiren sahalarda 13 hayvan hastanesi açılacak, bundan başka büyük köy merkezlerinde de küçük mikyasta 70 hayvan hastanesi kurulacaktır. Pendik, Etlik ve Erzincandaki bak teriyoloji ve serum enstitüleri genişletilecektir. Harice ve pazarlara çıkarılan hayvan ve hayvanî maddelerin daha iyi bir şekilde korunması için 70 ihracat kapı sında tahaffuzhaneler inşa edılecek, ayrıca 15 baytarî lâboratuar kurula caktır. Salgın hayvan hastalıklarile yapılmakta olan mücadele genişletilecektir. Pastırma, sucuk, yağ gibi menşei hayvan olan yiyeceklerin umumî sıhhate muzır olmamasını kontrol için bir çok yerlerde muayene tesisatı yapıla caktır. Miktarlan şimdi 120 ye yaklaşan fennî mezbahaların arttırılmasına çalışılacaktır. Hayvan derilerinin kıymetten düşmemesi için de tedbirler alınacak, bu meyanda ipoderma hastalığile de mücadele edilecektir. İpoderma, derilerde delik açmakta ve kıymetten düşürmektedir. İktısad Vekâleti Erzurumda bir et ve konserve fabrikası tesisi yolundaki ça hşmalarmı ilerletmektedir. Diğer ta raftan hayvan mahsullerinin Ziraat Vekâletince damgalanması usulü de umumî sıhhati koruma yolunda bir tedbir mahiyetinde olacaktır. İstanbul, İzmir, Bursa, Adana Zira at mektebi müdürleri şehrimize çağırılmışlardır. Yarın ilk toplantılarını Ve kâlette yapacaklar ve kalkınma prog ramı etrafmda kendi sahalarına aid meselelerle meşgul olacaklardır. Edebiyat gecesinde Yunus Emre ve Dede Korkut Zıyafet te var mı?.. Yoo... Caz, saz filân? Ne münasebet.. lhtiyar, eski edebiyat hocası, gözlüğünün altından bakarak, yanındaki gene Üniversiteliye Fransız tiyatrosunun geniş methalini tıkamış olan kalabalığı gb'ster di, ve: Öyle ise, dedi, bu kalabalığı nasıl tophyabildiniz? Hem de ne kalabalık?.. Bıyıklan henüz terliyeninden ununu elemiş kalburunu asmışına kadar edebi yat pazarınm kadınlı erkekli bütün mensubini burada.. O kadar ki, namevcudlar derhal farkediliyor: Hani Ablühak Hâmid? Herhalde yorgun olmalı ki gelememiş.. Acaba Faruk Nafiz de mi gelmedi?. Ve birden sesler kesiliyor. Verilen işaretle herkes ayağa kalkıyor, hep bir ağızdan İstiklâl marşı başlıyor. Sonra sahnede profesör Fuad Köprir lüyü görüyoruz: Birdenbire verilen bir kararm birdenbire tatbikı neticesi olarak birdenbire... Biz de birdenbire kulak kesiliyoruz. Köprülü, Türk edebiyatının en eski dününden bugününe atılmış uzun köprüyü yavaş yavaş, adım adım geçiyor... Fakat arada bir, dalgınlıkla olacak, siyasete de sapmıyor değıl. Geçenlerde görüşürken de demişti ya: Eh, serde meb'usluk var! Bütün salonu dolduran alkışlar ortasında ittifakla Atatürke çekilen tazim telgrafından sonra yorulmak bilmez edebiyat araştırıcısı Sadettin Nüzhetin Türk halk edebiyatı hakkında konferansını dinliyoruz. Divan edebiyatı halk edebiyatının inkişafına mâni olmamıştır.. derken, yanıbaşımda oturan Divancıların son alenr darı Hammamizade İhsan geniş bir nefes alıyor: Yarabbi şükür.. Hele bir doğru söz söyliyen çıktı. Üstadın sevincine bir katre de ben katmak istedim: Köprülü de şöyle diyor: Divan edebiyatı muhakkak ki millî bir edebiyattır. Nasıl Süleymaniye millî ise, o da millidir. Hammamizade koltuguna yaslanarak keyifli keyifli gözlerini açh: Altı asırdır milletın an'anesinde kökleşmiş ve yüzlerle şair ve muhalledatile teeyvüd etmis bir edebiyattır o. nasıl kadındı? Onu tanıdığı gündenberi bu suale kat'î bir cevab veremiyor ve bu kadın onun için bir muamma teşkil edi yordu! Varidat membaı neydi? Yalnız yaptığı musiki numaraları mı? Hayır!.. Bu kadar lükse onun büyük barlardan aldığı en yüksek ücret bile kâfi değildi. Kendisinden evvel, hatta şu sırada bile ona para nereden geliyordu? Ya bu is tiğna ve aşkına mukabele etmemesi?.. Bu yapmacıklar, bu yüksek tabakaya men sub gibi görünmek hırsı?... Acaba bu rolleri ona öğreten kimdi? Âşıkları mı vardı acaba? Hayır!.. Onu gece, gündüz, her an takib ettirmişti... Hayır... Amma herşeye rağmen içinde bir şüphe vardı. Yalnız aklına sık sık gelen şu idi: Acaba bu kadın bir casus mu?... Öyle bir casus ki kendisini yavaş yavaş elde etmiş, bütün mevcudiyetine sahib olmuş, bütün iradesini tahrib et mişti. Yanına geldiği zaman artık o bir âşık değildi. Süphelerini tahkik edecek, hareketlerini kontrol altına alacak hal den çıkıyordu. Bütün aklı, fikri silinip süpürülüyordu. Artık esir bir zavallı, hatta ortada olmıyan bir bedbaht olup çıkıyordu. Onunla beraber olduğu za man onu kaybetmek endişesi kafasmdan Desene üstad, bu gece sizin gece* niz... Çok şükür onu gösterene... Ve bu, inkâr edilemez ki, bir inkılâbdır. Şimdi, halk şairlerinden örnekler başlıyordu. Evvelâ, koyun postu üzerine kurulmuş, al sarığı ve göbeğine düşen ak sakalile Dede Kurkut, bize, ağır ağır#hikâyesini anlattı. Salonda çıt yok. Hep göz ve kulak kesilmiş, onu görüyor, onu dinliyoruz. Değerli edib Ismail Habib yavaşça kulağıma iğiliyor: Sahibinin sesi.., Fakat keşke bu ses biraz daha hâkim olabilseydi... Maamafih, edebiyatçı genclerin bu ilk tecrübedeki ufak tefek kusurlarını ho§ görmemek insafsızlık olur. Dede Kurkuttan sonra Yunus Emre. Ve o sahnede dolaşırken, yan gözle Güzel San'atlar Akademisi direktörü \unus Emreci Bürhan toprağa bakıyorum. Mınimıni bıyıklarının altında du • dakları kıpırdıyor gibi. Sanırsınız ki ezelî aşinasile bir tatlı sohbete dalmıştır. Köroğlu, uzun yollardan soluk soluğa gelmiş gibi, fakat gene dinc, gene heybetli, bağırıyor: Yol verin dumanlı dağlar... Doktorların kazancı Memleketimiz deki doktorların kazancı, hasta ve sağ züğürdlerin çenesini zaman za man yorar durur. İstanbulun her ta rafmda yerden biter gibi türeyen apartımanlarm arasında en çok gö ze batan onlarm apartımanlarıdır. Nedense, doktorların maîına karşı herkeste, fazla bir hased var. Memleketi mizde doktorluğun iddia edildiği kadar kazanch bir meslek olup olmadığını, merak edip araştırmadım. Belki de öyledir. Fakat, rivayete göre, başka memleketlerde, bu meslek, sahibini haylice zengin edebilirmiş. Meselâ, meşhur Ingiliz hekimi Lord Moynihan, vefatında, veresesine 325,000 İngiliz lirası bırakmıştır. Bizim para ile şöyle böyle iki milyon! Gene Ingiliz doktorlarından Rickerton, iki oğluna 3 milyon Türk lirasma muadil bir servet bırakmıştır. Kral Yedinci Edouard'ı ameliyat eden ve apandisit ameliyatını tamim etmekle tanınmış olan doktor Frederick Oreves'in veresesi ancak 102,000 îngiliz lirası mirasa konabilmiştir. Bir sene zarfında Vilâyete gelen evrak Romanya takımı bugün geliyor Şehrimizde iki maç yapacak olan Romanyanın C. F. R. futbol takımı bugün saat üçte Daçya vapurile şehrimize gelecektir. Bu hafta yapılacak lik maçları T. S. K. îstanbul bölgesi futbol ajanlığından: 9/1/1937 cumartesi günü yapılacak lik maçları: Şeref Stadı: Anadolu Vefa B. takımları saat 13,30 hakem Samim Talu. Beykoz Süleymaniye B. takımları saat 15 hakem Feridun Kılıç. 10/1/1937 pazar günü yapılacak lik maçları: Şeref Stadı: Alan gözcüsü Nuri Bosut Beylerbeyi Altmordu A. takımları saat 11 hakem Nuri Bosut. Anadolu Vefa A. takımları saat 12,30 hakem Şazi Tezcan. Yan hakemleri: Tarik ve Rıfkı. Beykoz Süleymaniye A. takımları saat 14,30 hakem Halid Galib Ezgü. Yan hakemleri: Bahaeddin Uluöz ve Tahsin. le uzakça bir yere gidelim... Tarabya mı? Âlâ : .. Mahud lokantaya değil mi?... Mükemmel ve sakin bir yer... Yann öğleye... Peki... Allah rahatlık versin!... Semahat Nigâr mı? Sorma, sorma, anlatırım onu da!... Evet, sıra ona gelmişti. Tütün şirketi müdürü Marmara lokantasından sonra birçok yerlere bir kere daha girip çıktı. Hiçbirinde sevimli artisti bulamayınca onu otelinde, salonda beklemeğe karar verdi. Halbuki o aşağıda beklerken güzel artist, odasma bir gencle birlikte girmiş ve sabah saat üçe doğru bu genci sav mıştı. Azmi, salonda sabahın saat üçüne kadar beklerken sabırsızlıktan çatlıyacak bir raddeye gelmişti. Evvelâ bir kahve, sonra bir çay içmiş, arkasından bir çay daha ısmarlamıştı. Sabırsızlığı şiddetli bir heyecan, onu da müthiş bir kıskanclık takib etti. Onun bir hiddet anında başkalarına kaçmış olması aklına geldi. Bu takdirde elindeki bütün parayı sarfedecek, onu tekrar elde edecektL Ne yapıp yapıp elde edecekti. Fakat düşünülecek bir mesele: Bu Arsenal en başa geçti tngiltere lik maçlarmm 24 üncü haftası maçlarmda meşhur Arsenal likte altmcı vaziyette olan Hadersfild takı mile 50 bin seyirci önünde yaptığı maçta 1 1 berabere kalmıştır. Arsenal bu galibiyetten sonra bir puvan farkla likte en başta bulunmaktadır. Galatasaray Kolej kır koşusu Galatasaray Kolej atletleri arasm da ilk defa olmak üzere bir kır koşusu tertib edilmiştir. Kolej sahasmda yapı lacak olan bu müsabaka 3000 metro olarak tertib edilmiştir. 936 senesi zarfında İstanbul Vilâye tine 171,990 evrak gelmiş ve 36,996 evrak muamele görerek sevkedilmiştir. Pir Sultan Abdaldan sonra, Karaca Şuna nazaran Vilâyette bir sene zarfınOğlan. da 208,986 evrak muamele görmüştür. Her edebiyat âşıkı, sevgisini yıllarla kalbinde taşıdığı aşinaya kavuştukça yesuale: rinde şöyle bir doğruluyor, doymıyan Elbette vardır, diyor, biz, halkm bakışlannı sahneye mıhlıyor ve dalıyor, ona verdiği kıymete kıymet vermeğe uzun uzun dalıp kalıyor. mecburuz. Ve edebiyat folklordan do Sıra Türk klâsik edebiyatından örnekğar, yavaş yavaş büyür, yükselir, besle lere geliyor: Füzuli, Mihri Hatun, Baki, nir, denebilir. Nef'i, Nedim, Fitnat Hanım, Şeyh GaBu gecenin elebaşısı olan muhatabıma lib... soruyorum: Arada profesör Fuad Köprülüyü bu Edebiyat geceleri tekrar edecek luyorum: mi? Nasıl? Her yıl ayni tarihte bir edebiyat Pekâlâ oldu denebilir. Elbette bazı acemiliklere rasgelinmemiş değildir. gecesi yapacağız. Fakat böyle acele deFakat bu işin ilk defa ve acele yapıldığı ğil. Gelecek sene altı ay evvelden hazır lanma^a başlıyacağız. Bu işe Konser « düşünülürse... vatuarın da iştirakini temin ettik. Biraz evvel kulağıma çalınan bazı Programın son faslına gelmiştik. Naitirazları mevzuu bahsediyorum: mık Kemali, Recaizade Ekremi, Abdül Folklorun edebiyat tarihinde yeri hak Hâmidi, Nigâr Hanımı, Fikreti, Ce* olabilir mi? Elbette, diyor, edebiyat tarihi mut nabı, Haşimi, nihayet on beş gün evvel laka en yüksek edebiyata inhisar edemez. aramızdan giden Akifi gördük ve dinleHer sınıf halkm, bütün milletin zevkini dik.. Ve gece, üstad Fazıl Ahmedin güzel tatmin eden bütün eserleri ihtiva etmesi lâzımdır. Bunlar birbirine girmiştir. Ve bir şiirile bitti. Devirler birer birer geldiler, bizi içlebu mütemadi bir hulul ve nüfuz saha rinde yaşattılar ve gene süzülüp gittiler. sıdır. Ancak, muhakkak ki içimizde birer Ve ilâve ediyor: derin iz bıraktılar. Umumî bir manzara... KANDEM1R Biraz sonra doçent Ali Nihad da ayni silinmiyor, saatler geçtikçe onu tekrar ne zaman bulabileceğini düşünmekten başka birşey yapamıyordu. Hele bu geceki hali, kendisini düşünmeğe imkân buldukça, kendisine son derece şayanı dikkat görünüyordu. Onunla birlikte bulunmayı reddettiği halde şimdi tıpkı bir mekteb çocuğunun harareti ve hasretile ve onu her ne pahasına bulmak kabil olursa, elde etmeği, ondan af dilemeği göze al mıştı. Fakat, sabahın üçüne doğru onun o dasında olduğunu, hatta yanından meç hul bir gencin indiğini sezdiği zaman müthiş bir hiddet vücudünü sardı. Bir ok gibi yerinden fırladı. Meçhul gene sa vuşmuştu. Nigânn yanına koşarak şiddetle:' Bu kim? diye sordu. Bir arkadaş... Siz benimle beraber gelmekten çekindiniz.. Yalnız kaldım. Amma ben size haber vermiştim... Bu akşam kendime sahib olamadığımı size anlattım. Gülmek, eğlenmek, dans et mek ihtiyacında idim... Ah, azizim... Beni yalnız bırakmak doğru muydu?.. Daha artan bir hiddetle: Bu adam kim? diye sordu. Kadın lâkayd bir tavırla: Ben ne bileyim? diye cevab ver di. Zarif, terbiyeli bir adam... Yani si zin bu akşam benden esirgediğiniz meziyetlere sahib... Semahat, ben bu akşam çok fena bir haldeyim, saatlerdenberi sizi burada bekliyorum... Sinirliyim... Evet, anlaşıhyor. Pek sinirlisi « niz!.. Neden amma?... Hem ne bekli yorsunuz?... Sizi! Beni mi? Anlıyamadım... Işleriniz bitti mi? Demek ki bitti. Artık sizi eğ lendirmeğe memurum öyle mi? Boş za * manlannızda aklınıza geldim, öyle mi?..« Nigâr, Nigâr... Rica ederim... Benimle alay etme... Hayatımin en fecî bir anındayım. Evet, hakikaten çok feci bir hal * desiniz. Amma otelin şu salonunda dram oynıyan bir aktör gibi garib tavırlar göstermenin manası yoktur! Onun için dostum, haydi gidip yatınız... Haydi evinize!.. Uyuyunuz.. Eğer bana söylenecek birşey varsa... Amma hep ayni şeyier olacak! Yarın, daha rahat dinlerim! Olmaz mı? {Arkast var) Köşe minderinin esrarı | • • Zabıta romanı : 19 • Hepsini tamire hazınm... Tabiî... Ba na itimad ediniz... Hepsini tamire hazınm... Hâlâ size hertürlü faydaları te mine muktedirim, biliyorsunuz, değil mi?... Benden. rehin mi istiyorsunuz?... Bilmem... Sözüm kâfi değil mi?... îşte şimdi Fikret Beye de, Murad Ferdiye de telefon ediyorum... Artık onlarla a lâkam olmadığını kendilerine anlataca ğım... Elbet, elbet!... Semahat Nigâr Hanıma gelince bana tekrar itimad edi niz azizim... Üç güne kadar onun bütün sırlanna agâh olacağım. iyi değil mi? Mersi, velinimetim... Bu suretle bu bu laşık işe de bir nihayet vermiş olacağız. Teşekkür ederim, teşekkür ederim efen dim... Bir iki dakika sonra da Vali Mehmed Fikret Beye telefon ediyordu: Ben, Hasan Azmi!.. Pek harab bir haldeyim üstadım... Bu gece pek fevkalâde hâdiseler cereyan etti... Müthiş bir faka bastık.. Tabiî canım... Elbet geldim. Şimdi size de oradan, yani Marmara lokantasından telefon ediyorum... Tabiî anlarsm... Anlamadın mı? Bizim düşmanların bir oyununa düştük... Ben de sana onlardan bahsetmek istiyor dum... Vay Murad Ferdiyi mi gör dün?... Vay, vay, vay... Yok canım... Olamaz... O münasebetsiz herife söyle de uslu otursun... Hiçbir şey anlıyanu yor... Ortalığı kanştırmağa ve bizim işlerimizi bozmağa lüzum yok... Şimdi bunu tevkif etmekten birşey çıkmaz; çünkü elimizde cürümleri ispata yarıyacak vesika yok... Sen de benim fikrimde misin?... Tamam... Ben de öyle düşünüyordum... Diğer taraftan öyle bir vaziyete geldik ki artık son derece ihti yatlı hareket etmek lâzımdır... Ah, a zizim, bilmezsin onlar işlerini ne derece sağlam tutmuşlar... Biraz evvel ben Prens Rızkullahla konustum... Bana karşı pek hayırhah göründü... Evet, tamam... Hepsini anlatınm... Yarın öğle yemeğine gelir misin?... Evet amma ikimizi başbaşa kimse görmemelidir... Şöy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle