23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 ‘Türkiye soğuk davrandı’ Pravda’ya göre Güney Akım’da ilk hesaplar Mavi Akım üzerinden yapılmıştı Neriman ÖZCAN Rusya basını, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (KEİ) İstanbul’daki 15. zirve toplantısına damgasını vuran Rus doğalgazının Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasına ilişkin Güney Akım Projesi’ne yer verdi. Haberde, işin başında Mavi Akım’a paralel bir hat üzerinden geçmesinin planlandığı, ancak Türkiye’nin buna “ilgisiz kaldığı” iddia edildi. Rus Pravda gazetesinin internet sayfasında yayımlanan habere göre, daha önce Güney Akım’ın Karadeniz’in altından geçerek Mavi Akım’a paralel bir şekilde döşenmesi planlanıyordu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye’yi bypass eden politikasının sorumluluğunu bir anlamda Türkiye’ye yüklemeye çalışan habere göre Güney Akım Projesi, Türkiye üzerinden önce Yunanistan’a, sonra da İtalya’ya ulaşacaktı. Toplam potansiyeli yıllık 48 milyar metreküp olan Mavi Akım ve Güney Akım ile Avrupa Birliği ülkelerine girecek gazın ne kadarının Azerbaycan, İran ya da Rusya’dan sağlanacağına da Türkiye karar verecekti. Ancak iddiaya göre Türkiye bu projede yer almak istemedi, Rusya da bu konuda fazla ısrarcı hareket etmedi. Rus Gazprom ile İtalyan ENI arasında imzalanan anlaşmaya göre, doğrudan Bulgaristan’a uzanacak söz konusu boru hattı, burada ikiye ayrılacak, kuzey hattı Slovenya ve Avusturya’ya, güney ayağı ise Yunanistan üzerinden İtalya’ya uzanacak. Bulgaristan da transit geçitten yılda en az 300 milyon dolar gelir sağlayacak. Ancak tarafsız gözlemciler bu iddiaları pek de geçerli görmüyor. Uzmanlara göre Rusya, Rus gazına alternatif sayılan Nabucco projesini, “ABD’nin Türkiye üzerinden Avrupa’ya baskı aracı” olarak görüyor ve bunu azaltmak istiyor. C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 6 TEMMUZ 2007 CUMA Kutsal İttifakın Seçim Atağı AKP iktidarı boyunca sürekli yüzde 1020 altında kaldığı gerçeğini ortaya koyan günlük programlar yayın dışı kalıyor. Yerlerini her gün bir AKP’li bakanla nerede ise saatler alan seçim reklamı söyleşiler dolduruyor. Tabii AKP iktidarında ekonomide üretimin başaşağı oluşu, reel ekonominin kayıpları, parlak hanesine yazılmaya çalışılan piyasalarda bile, dünyanın en yüksek faiz ödemesi ile yaşanan kayıplar gündem dışı. Dışardan gelen yüz doların yılda 30 dolar kazandırdığı tek enayi ülke Türkiye. Tayvan bile yüzde 18 faizde kalırken Mısır’da aynı paranın getirisi 6 dolara düşüyor. Şimdi medyatik algılama sayesinde yanılgının boyutunu anlamak için, sokaktaki insanı, kendinizi bir sorgulayın bakalım. Ekonomik yatırımların, insan için ekonominin kötü gittiğini, işsizliğin arttığını görseniz bile, piyasalar açısından AKP döneminin iyi gittiği gibi bir önyargının geçerli olduğunu yadsıyabilir misiniz? Gerçek tam tersi olsa da medyatik algılama sayesinde bu böyle... Habercilik ölçüleri içinde olmazlarla belden aşağı vurulması örneklerini, kitlelere gerçeğin tersyüz gösterilebilmesini köşe yazısında anlatmak teknik olarak olanaksız gibi.. Sayısız seçim programından hangisinden sağlıklı bir bilgilendirme alabildiğinizi bir düşünün. Sözde renk ve tarafsızlık adına sandıkta zararsız, işlevsiz siyasilerle göz boyanıp, kitleler saatlerce eğlencelik havasında oyalanıp, köşeler işgal edilirken AKP kampanyalarının bilinçli pazarlanmasının biri bin para. Ne ilginç değil mi? AB’den kimi siyasi liderler, milletvekilleri, hatta ülkelerin iktidar sözcüleri, apaçık AKP ve Başbakan Erdoğan’dan yana açıklamalarla yetinmeyip seçim sonucuna yansıması amaçlı demeçler verebiliyorlar. En çarpıcı seçimlerde taraf olma, müdahale niteliğinde örneklerden biri de Sosyalist Enternasyonal’de CHP’nin demokratik ilkeler aykırı siyaset nedeni ile cezalandırılması girişimi. ABD kaynaklı kitleleri yönlendirme, kafa karıştırmaya yönelik sızdırılan haber ve bombaların (Hudson örneği) tümü AKP’nin seçim şansını artırmaya yönelik medyatik goller. AKP’nin ılımlı siyasal İslam olarak iktidarını sivil ve demokratik hareket olarak pazarlamanın ataklarının ardı arkası gelmiyor... İç savaşlarla parçalanmış ülkelerle kuşatılmış Türkiye’nin, bağımsızlık, Cumhuriyet, laiklik kazanımlarını koruyabilmesi, yeni emperyalizmin tuzaklarından sıyrılabilmesi için; bu ülkenin seçmeninin bir değil, bin kere düşünmesi, kutsal ittifakın tuzaklarına düşmemesinin yaşamsal önemi giderek artıyor... ‘Nabucco fırsatı kaçmasın’ Ekonomi Servisi Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol, Nabucco boru hattı projesini gölgelediği düşünülen Güney Akım projesinin başta Türkiye olmak üzere gaz kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışan Avrupa ülkelerine zarar vereceğini söyledi. CERA tarafından düzenlenen enerji konferansına katılan Birol, Güney Akım için ortada henüz somut teknolojik, ekonomik ve politik fizibilite olmadığına dikkat çekerek, “Ancak, bu proje gerçekleşse de gerçekleşmese de Türkiye için hiç de iyi bir haber değil, Avrupa için de” dedi. Birol, “Umarım Avrupa iki yıl önce Ukrayna’ya neler olduğunu pahalı şekilde hatırlamaz” diye konuştu. Putin’in ‘aracısız satış’ manevrası Rusya Devlet Başkanı Putin, KEİ zirvesi için İstanbul’da bulunduğu sırada sadece Rus gazetecilerin katıldığı bir basın toplantısında, “Rusya, Avrupa tüketicisine aracısız ulaşmak istiyor” derken, Yunanistanlı yetkililerle “çok sıcak ve hassas” temaslarda bulunduğunu, “projelerin ekonomikliği oranında bundan sonra da Yunanistan üzerinden pek çok alternatif proje geçebileceğini” söyledi. Putin, Türkiye ile geliştirilecek ikili ilişkileri de “kültür, karşılıklı yatırımların geliştirilmesi, spor ve turizm” olarak sıraladı. Petkim’in çalışanları, “geç işbaşı” eylemi gerçekleştirdi. Tesis kapısında toplanan işçiler bir an önce özelleştirmeden vazgeçilmesini istedi. AKP bıktırdı, işçi işbaşı yapmadı Şahap AVCI ALİAĞA Petrolİş Sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın, yüzde 51 hissesi satışa çıkarılan Petkim’de işçilerin, işbaşı yapmayarak AKP hükümetini protesto ettiklerini ve bu özelleştirmeden vazgeçilmesini istediklerini söyledi. Öztaşkın, “İşçilerimiz işbaşı yapmayarak Petkim’in özelleştirilmesine karşı bir kez daha hükümeti uyarmaktalar. Bu akıl dışı satış süreci, derhal durdurularak Petkim’in satışından vazgeçilmelidir” dedi. Petkim’in önündeki eyleme katılan Petrolİş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İbrahim Doğangül de hükümetin seçimlerden önce, yangından mal kaçırırcasına Petkim’i satmak istediğini belirtti ve “Acaba Petkim, hükümete yakınlığıyla bilinen firmalara seçim öncesi altın tepsi içinde sunulmak mı isteniyor” diye sordu. Doğangül, Petkim Yönetim Kurulu Başkanı Osman İlter’in, aynı zamanda Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı olduğunu anımsatarak, “Petkim’i satmak için işbaşında bulunan birileri, aynı zamanda yönetmekle görevlendirilmiş durumda. Hal böyle olunca da işyerinin, işçilerin sorunlarıyla ilgilenmeyen, bir an önce satıp ‘kurtulmak’ amacını güden bir anlayış Petkim’e hâkim oldu” diye konuştu. Bu arada KTÖS, KTOEÖS, DEVİŞ, DEV GENELİŞ, PETROLİŞ, DAÜBİRSEN,BASINSEN, TÜRKSEN, TELSEN, ELSEN, GIDASEN, BANKSEN, SAĞLIKSEN, LİMANSEN, GÜÇSEN, MAĞUSA TÜRK GENELİŞ BES ve KOOPSEN ortak bir basın açıklaması yaparak sosyal güvenlik yasa tasarısına “hayır” dedi. Açıklamada, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın olumsuz yanlarına değinilirken Tek Tip Sosyal Güvenlik Yasa Tasarı’sının önemine değinildi. rofesyonel gazeteciliğin haber değerlendirmesinde olmazsa olmazlar vardır. Yeni emperyalizmin değerler erozyonunda, insanların kendilerine, çıkarlarına yabancılaştırılmaları uğruna, tekeller emrindeki medya kirliliğinde, ilişkilendirilmiş gazetecilerin satın alınmış medya yıldızlarının kol gezdiği dünya, hele de ülkemiz medyasında, bu olmazsa olmazların geçerli olmasını ara ki bulasın.. Cumhuriyet mitinglerinde meydanlara çıkan milyonlar “Satılmış medya” sloganlarını boşuna atmadılar. Bir adım öteye gidip, mitinglerin kazandırdığı bilinç ve ivme ile, haberciliğin asgari kurallarına, değerlendirmelerine uymayan medyayı cezalandırdılar. Tabii ki onların gücü televizyonlar için reyting, gazeteler için tiraj olarak görünür kılınıyordu. Kamuoyuna elbette yansıtılmadı. Ama suçlanan medyada önemli tiraj kayıpları yaşandı. Bedelini bu işte en az suçu olanlar, medyanın sömürü odağındaki gazeteciler ödediler. Elbette satılmışlığın kitabını yazan yıldız gazetecilere bir şey olmadı. Tasarruf önlemlerinde en çok sömürülen, koşturulan sıradan gazeteciler kurban edildi. Yüzdeli tensikatların dökümünü sizlerle paylaşmayacağım. Gazete isimlerinin çok bir anlamı yok. Önemli olanı tirajın düşmesinin amacı ile tam ters, ilk ödünün habercilikten, gazetecilikten verilmesi. Tabii Cumhuriyet mitinglerinin havasından, milyonlardan ürkülerek haber değerlendirmesi, ağırlığında, göreceli bir süre için geçerli olan daha objektif kriterlerin, mitinglerin havasının unutturulması, seçimlerin yaklaşması bağlantılı yeniden tepetaklak edilmesi... ??? Teslim olan PKK’lilerin, “Kandil Dağı’na gelen ABD zırhlılarının silah boşalttıkları” itirafları hem dinci hem de büyük tirajlı liberal medyada ya birinci sayfadan atılmış ya da hiç görülmemiş. Seçim kampanyasında liderlerin konuşmaları içinde, çok ağır suçlamalar ve polemiklerle yer aldığı için AKP’nin Dubai anlaşması ile Kuzey Irak’a müdahale etmeme koşullu ABD’den 8.5 milyar dolar yardım aldığı haberi atlanamamış, ancak yorum ağırlıklı, ikinci planda. Tabii dinci, AKP’nin sözcüsü medyada Kubat Talabani’nin Hudson açıklaması başa yarışıyor. AKP’nin oy almaması için seçim aşamasında PKK’lilerin tesliminde askerlerin engel oluşturduğu imajı işleniyor. Yine manşetlere çıkan bir diğer haberde, Başbakan Erdoğan son derece masum(!) bir üslupta asker bildirisinin piyasalarda yüzde 12’lik bir kayba yol açtığından dem vuruyor... Piyasalarda, kanlı petrolden alınan paylardan zengin kuzey ülkeleri ihya olurlarken, Türkiye’nin ise kendi konumundaki ülkelerin, P soner?cumhuriyet.com.tr A 1 Kuzey Irak’ta nelerin olduğu belli, bir Kürt devleti kuruluyor. 2 Güneydoğu’daki terörün bundan kaynaklandığı ve buradan beslendiği çok açık. 3 K.Irak’taki Kürt devletini kimlerin, niçin desteklediği biliniyor. ABD’nin yeni açıklanan tarihi belgeleri en büyük itiraftır. Bu gelişmeler konusunda Türkiye’de bir görüş ayrılığı yok, AKP bile, “hayır, ABD, İsrail ve AB Irak’ın kuzeyinde bir devlet kurmayacak” demiyor, diyemiyor. Ortada Türkiye’nin, Irak’ın, İran’ın ve Suriye’nin bütünlüğüne yönelik fiili bir oluşum var. Kürdistan projesi ABD, AB ve İsrail tarafından fiilen yürütülüyor. Bu projenin aksamadan yürütülmesi ne anlama geliyor: 1) Irak zaten bölündü, işgalin amacı buydu. Bu projeyle Türkiye, İran ve Suriye de bölünmek isteniyor. 2) Bu proje ABD, AB ve İsrail tarafından siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel bir maşa olarak kullanılıyor. Bu konuda da durum çok net; kimse aksini savunamıyor. AKP iktidarı bu somut gerçeklere rağmen neden önlem almıyor? Siyasi irade ortaya koyamıyor? Türkiye’nin ve diğer bölge ülkelerinin “parçalanmakta oluşuna neden seyirci kalıyor?” Biri hariç bütün muhalefet partileri “Irak’ın kuzeyine müdahale etmek gerekir; yoksa bu süreç durdurulamaz” görü BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI İki Başlılık ve Irak’ın Kuzeyi laylıklar getirmedi mi? AKP hükümetinin Washington, Tel Aviv ve Brüksel talepleri doğrultusunda hareket etmesi Türkiye’deki (veya devletin içindeki) görüş ayrılığından kaynaklanmamaktadır. Görüş ayrılığı, ülkenin (devletin) temel hedeflerine ulaşmak için kullanılacak farklı yollar anlamında söz konusu olur. Genel olarak uzlaşılan ana hedeflere varmak için farklı yollar öne sürülebilir; bu bir görüş ayrılığıdır. Ancak Türkiye’de yaşamakta olduğumuz “sorun” çok farklıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve temel değerleri konusunda, “stratejik ayrılıklar ve çatışmalar” söz konusudur. Sosyal, ekonomik ve siyasal rejimin sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda temel farklılaşmalar ortaya çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun değerlerinin değiştirilmesini isteyen güç odakları bu konuda ABD, AB ve İsrail ile işbirliği yaparak amaçlarına ulaşmak is şünde birleşiyorlar. TSK, aynı görüşü ısrarla savunuyor. Esas soruya gelelim: AKP üst yönetimi, “AKP tabanının bile desteklediği bu görüşe neden uymuyor”? Hangi olasılıklar söz konusu? 1) ABD ve İsrail’e o kadar bağımlı ki onların taleplerinin dışına çıkamıyor. 2) Onların hedefleri ile Türkiye’deki kendi hedefleri arasında bütünleşme görüyor. ABD, AB ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olarak hareket ettiği için kayıtsız kalıyor. 3) Veya her iki faktör birlikte çalışıyor; hem onlara bağımlı hem de hedefler örtüşüyor; ılımlı İslam fikrinde olduğu gibi. Bu olasılığı doğrulayan kanıtlar da var: Tayyip Erdoğan kendisini, BOP’un eşbaşkanı olarak ilan etmedi mi? AKP hükümeti, ABD yönetimi ile Irak’ın kuzeyine Türkiye’nin müdahale etmemesi konusunda bir anlaşma yapmadı mı? 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra hükümet ABD’ye, telafi edici yeni ko tiyorlar. Bunu fırsat bilen dış odaklar BOP’u (ve Kürdistan’ı) gerçekleştirmek için Türkiye’deki yönetimi kullanmaya başladılar. Kuzey Irak ve Güneydoğu terörü bu kapsamda iç ve dış çatışmaları beraberinde getiriyor. Türkiye’de görüş ayrılığı sonucu bir çatışma yaşanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini, değerlerini ve ülke sorunlarını emperyalizmin talepleri doğrultusunda değiştirmek isteyen iç güçlerin dayatmaları söz konusudur. Bu durum, görüş ayrılığının çok ötesinde, devletin en önemli kurumları arasında yaşanan “çatışma ve sürtüşmeler”, buzdağının sadece küçük bir uzantısıdır. 22 Temmuz seçimleri bu temel çatışmalara kısa dönemde çözüm getiremeyecektir. Ancak taraflar daha net ortaya çıkacaktır. Daha şimdiden ABD, AB, İsrail ve PKK’nin desteklediği cephe netleşmeye başladı. Türkiye’de büyük çoğunluk yani halk, “nerede ve nasıl durması gerektiğini” daha net görmeye başlayacaktır. Karartmalar ve örtülü faşizm yerini yavaş yavaş halkçı bir yapılanmaya bırakmak zorundadır. TSK 12 Nisan 2007’den itibaren, kendisinin hangi cephede yer aldığını ortaya koymaya başladı. Bununla da yetinmedi; 31 Mayıs 2007’deki açıklaması ile Türk halkını birlikte harekete çağırdı. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali SELSAN’ın Hollanda Kraliyet Ordusu için ürettiği ‘Kaideye Monteli Stinger’ (KMS) sistemi testlerde üstün bir başarı gösterdi. İlk teslimatın geçen kasım ayında yapıldığı projede ikinci teslimat 2008’de yapılacak. ASELSAN’dan Kraliyet Ordusu’na stinger ANKARA (ANKA) IDEF’07 Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı sırasında, Hollanda Kraliyet Ordusu’na teslim edilmiş bulunan KMS sistemi ile canlı füze atışları, 1822 Haziran 2007 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Şile Atış Alanı’nda başarı ile gerçekleştirildi. Testler, koordinasyonu sağlayan NAMSA yetkilileri, Hollanda Kraliyet Ordusu mensupları, Hollanda alıcı makam yetkilileri, KMW firması yetkilileri, TSK Hava ve Deniz Kuvvetleri mensupları ve ASELSAN personelinin desteği ve katılımıyla gerçekleştirildi. Testlerde tüm atışlar Hollanda Kraliyet Ordusu mensupları tarafından yapıldı. ASELSAN, Avrupa’nın önde gelen savunma sanayi firmalarını geride bırakarak kazandığı Hollanda Kraliyet Ordusu ihtiyacına yönelik 18 adet Stinger Fırlatma Sistemi tedarik sözleşmesi kapsamında ilk teslimat, geçen kasım ayında başarıyla gerçekleşmişti. ASELSAN, geriye kalan 17 adet sistemin seri üretimini ve teslimatlarını 2008 yılı içerisinde gerçekleştirecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear