23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Özgürlüğe giden yol PAUL HINDEMITH rankfurt/Main’daki Dr. Hoch Konservatuvarı’nda okudu. 1922’de kemanda Licco Amar, viyolada Hindemith olmak üzere AmarDörtlüsü’nü kurdu. 1924’te Frankfurt Operası’nın Yahudi orkestra şefinin kızı Gertrud Rottenberg ile evlendi. 1934’te “Ressam Mathis” adlı senfonisinin Berlin’de gerçekleştirilen prömiyeri sırasında saldırıya uğradı; Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSDAP) örgütü “Der Angriff” onu müzikal kültür bolşevikliği ile suçlayarak izlemeye aldı. 1935’te Türk müzik eğitiminde reform yapma amacıyla uzman olarak çağrılınca eşi ile birlikte Türkiye’ye geldi. Bir yıl sonra da Hacettepe Devlet Konservatuvarı’nı kurdu. 1937’de Berlin Devlet Müzik Yüksek Okulu’ndan istifa ederken nedenini şöyle anlatıyordu: “Açıkça söylenmemekle birlikte bestelerime karşı sürdürülen boykot yüzünden ben zaten düşünsel bir göç içindeyim.” C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 6 TEMMUZ 2007 CUMA Sermaye Sıcağı zı! İnsanı yaşatanı da, öldüreni de “mal” olarak görmek ve satılabildiği sürece üretmek! Öte yandan insan için üretiliyorsa bir “mal”, onu kullanacak insanın da düşünülmesi gerekmez mi? Siz insanlığa çok yararlı bir ürün geliştereceksiniz ama onu yalnızca parası, eğitimi olanlar kullanabilecek. ??? Ya aç insanlar? Ya savaş içinde yaşayanlar? Onlar insan değil mi? Onlar insan kardeşlerinin geliştirdiği nimetlerden nasıl yararlanacaklar? Sermaye düzeni yerini mal ve hizmetleri kendine yeni kârlar sağlasın diye değil de, gerçekten insanlık yararına kullanılmasını gözetecek toplumsal bir düzene bırakınca. Ancak o zaman mal ve hizmetler üretilirken, yalnızca getireceği kârlar değil, insan hayatının kalitesini ne kadar artıracağı, küresel ısınma gibi çevre sorunlarına yol açıp açmayacağı, o ürünün en yaygın biçimde nasıl kullanılabileceği gibi konular da birlikte düşünülüp ona göre kararlar alınabilir. İnsanoğlunun sahip olduğu en değerli “ürün” yeryüzü. Yeryüzünün varlığını tehlikeye atabilmek için ancak sermaye düzeninin gözü kara kâr gözlüğüyle bakmak gerek. Paylaşımcı, dünyayı ve insanı seven bir üretim düzeniyle ancak yerküremizin yükselen ateşi düşürülebilir, sağlığına kavuşması sağlanabilir. turgay@fisekci.com F Oyuncu Carl Ebert, müzisyen Paul Hindemith, mimar Margarete SchütteLihotzky ve diğerleri... 1933’te yönetime gelen Hitler’in baskısından kaçan bilim insanları, sanatçılar, aydınlar, akademisyenlerden ve Türkiye’deki modernleşme sürecinde rol oynayan önemli isimlerden birkaçı. Milli Reasürans’taki sergi onların hayatlarını anlatıyor, tabii Türkiye tarihini de. skiler, yaz yazlığını yapacak, kış kışlığını, derler, yazın sıcağından kışın soğuğundan yakınmazlardı. Şimdiki sıcaklardan bu denli yakınıyor olmamız mevsimden çok, artık dünyanın sonunun göründüğünün bir göstergesi olan küresel ısınmayla ilgili. Korkutuyor sıcaklar, ya dünya hep böyle kalırsa ne yaparız diye düşünenleri. İnsanoğlu şu dünyada nasıl yaşayacağına, nasıl mutlu olabileceğine karar veremedi bir türlü. ??? Şu günlerde yeni çıkmış bir çamaşır makinesi tanıtımı gösteriliyor televizyonlarda. Yüksek gelirli bir karı koca. Kadın işten gelmiş, girdiği toplantılardan, yapacağı tasarılar için kaynak kıtlığından, kimsenin böyle şeyleri umursamadığından yakınıyor. Sonra eşinin yeni aldığı çamaşır makinesini görüyor. Çamaşırı tartan, temizleyiciyi, suyu ona göre düzenleyen yeni bir ürün. Kadın dünyada ince şeylerin umursanmamasından yakınırken, kendisi gibi küçük şeylere önem veren bir makine kullanacağından mutlu. ??? Bu tanıtımın bana düşündürdükleri şunlar: İnsanoğlu aklını, bilgi birikimini kullanarak çok özel, insanı, dünyayı daha çok “düşünen” ürünler yapıp, bunları kullanıma sunabiliyor. Bu işin güzel, olumlu yanı. Ama bir yandan insanlık için böylesi yararlı ürünler geliştirilirken, öte yandan insanlığı toplu kırımlarla ortadan kaldıran silahları da aynı insanoğlu üretiyor. İşte sermaye düzeninin açma E RUDOLF BELLING Paul Hindemith, Ankara, 1936 (üstte). Rudolf Belling, Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrencileriyle, 1940 yılları (sağ üstte). 1886’da Berlin’de doğdu. Ekonomi ve veteriner hekimlik eğitimi aldı. Prusya Sanat Akademisi’nde Peter Breuer’in en iyi öğrencisiydi. Sonra da onun atölyesinde hocalık yaptı. Dışavurumcu sanatçıların Kasım Grubu’nun ve Sanat İçin Devrimci Çalışma Kurulu’nun üyesi oldu. 1936’da Hans Pielzig’in aracılığı ve Prusya Sanat Akademisi’nin önerisiyle İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne profesör olarak çağrıldı. Bir yıl sonra da Türkiye’ye göç etti. 1950’de Anıtkabir’in tasarlanması için kurulan komisyona üye seçildi. 1951’den 1965’e kadar İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde desen ve heykel derslerine girdi. 1972’de öldü. Berlin Ankara’yı es geçti Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB dönem başkanlığı görevini 1 Temmuz’da Portekiz’e devreden Almanya, görev süresince Türkiye ile sorunlu ilişkileri gündeme getirmekten kaçındı. Almanya, dönem başkanlığı görevine başlarken öncelikleri arasında saydığı KKTC ile doğrudan ticaretin başlatılması ve Türkiye’nin müzakere sürecinde 4 başlığın daha açılması yönündeki sözlerini, yerine getiremedi. Fransa’nın ekonomi ve parasal politika başlığını engellemesi nedeniyle Almanya’nın dönem başkanlığı sırasında üç başlıkta müzakereler başladı. Almanya ayrıca Türk tarafının itirazlarına karşın AB çapında “soykırımların ve savaş suçlarının reddedilmesi’’ ni cezalandıran yasa tasarısını gündeme getirerek üyeler tarafından kabul edilmesini sağladı. Genişleme konusunda “temkinli’’ bir tutum izleyen Almanya, Fransa ve Hollanda’da 2005’teki referandumlardan bu yana AB’de yaşanan anayasa krizini aşmaya odaklandı. Almanya’nın dönem başkanlığı bilançosu şöyle: ? KKTC’ye yönelik doğrudan ticaret tüzüğü konusunda Rumların ticaretin güney limanlarından yapılması ısrarı nedeniyle ilerleme olmadı. ? Türkiye’nin müzakere sürecinde işletme ve sanayi politikaları, istatistik ve mali kontrol başlıkları açıldı. Fransa tam üyelik hedefi taşıdığı gerekçesiyle ekonomi ve parasal politika başlığını engelledi. ? Soykırımların ve savaş suçlarının reddedilmesini AB genelinde suç kapsamına alan “ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadelede çerçeve kararı’’ başlıklı yasa tasarısı kabul edildi. Türkiye, Ermeni soykırım savlarının bu çerçevede ele alınabileceği endişesiyle bu yasa tasarısına karşı çıktı. ? AB’nin kuruluşunun 50. yıl kutlamalarına Türkiye davet edilmezken Berlin Deklarasyonu’nda “genişleme’’ ifadesine yer verilmedi. ? Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de petrol arama çabalarına AB tarafından açık destek geldi. Almanya Ankara’ya üye ülkeleri “tehdit’’ etmemesi uyarısında bulundu. ? AB, Genelkurmay’ın laiklik konusundaki bildirisinin ardından TSK’nin siyasete karışmaması yönünde uyarıda bulundu. ? AB ilkbahar doruğunda küresel ısınmayla mücadele konusunda bir dizi bağlayıcı hedef belirledi. Sera etkisi yaratan karbondioksit gazı salınımının 2020 yılına kadar en az yüzde 20 oranında azaltılması konusunda karara varan AB, yenilenebilir enerji ve biyoyakıtları zorunlu kıldı. ? Haziran doruğunda AB’nin yeni antlaşma metni üzerinde çetin pazarlıklar sonucu uzlaşıya varıldı. Polonya mevcut oy sisteminin 2017’ye kadar uzatılması önerisiyle ikna edilirken Hollanda’nın metne siyasi kriterlerin girmesi talebi kabul gördü. ? Yeni dönem başkanı Portekiz’in görev programının genişlemeye yönelik bölümünde “Mevcut taahhütlere saygı gösterilmeli’’ ifadesi yer aldı. aymatloz/Özgürlüğe Giden Yol... Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergi, 1933’te iktidara gelen Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin yani Hitler’in baskısından kaçıp Türkiye’ye gelen Almanların yaşadıklarını anlatıyor. Bu aynı zamanda, Türkiye’de tıptan sanata, felsefeden tiyatroya kadar pek çok alanda temelin atıldığı, üniversitelerde kürsüler kurulduğu bir dönemin hikâyesi. 30 Haziran’a kadar sürecek sergi, Türk Alman İşadamları Kültür Vakfı, Goetheİnstitut İstanbul ve OrientInstitut İstanbul katkıları ile gerçekleştiriliyor. “Bu sergi bizi birbirimize bağlayan ortak düşünsel ve kültürel köklerin ne kadar canlı olduğunu, tarihteki bazı ortak anılarımızdan bile çok daha etkili bir biçimde ortaya koymaktadır” diyor kitabın önsözünde Edzard Reuter. Ona göre, Türkiye’ye gelen göçmenlerin çağdaş bir devlet yapısının oluşturulması için yaptığı katkılar, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olarak kurulmasında da etkili oldu. Prof. Dr. Ülkü Azrak ise, bilim insanlarının Türkiye’ye geliş hikâyesini şöyle anlatıyor: “Almanya’da faşist ve ırkçı bir diktatörlüğün kurulması sonucunda, kimi Alman bilim insanları siyasi görüşleri ya da Yahudi olmaları dolayısıyla üniversiteden uzaklaştırılmış, hatta kimileri geçici de olsa, tutuklanmış ya da toplama kampına atılmıştı. Bilim insanları İsviçre’nin Zürich kentinde mikrobiyolog Profesör H MARGARETE SCHUTTELIHOTZKY Viyana Tatbiki Sanatlar Okulu’nda mimarlık okudu. 1917’de Viyana Ticaret ve Esnaf Odaları’nın ödülünü “En uç banliyödeki bir oturma odasımutfak” çalışmasıyla aldı. 1923’ten 1927’ye kadar Avusturya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye oldu. Ernst May ile “sıra ev” tipini geliştirdi, “Frankfurt Mutfağı” denilen bir mutfak projesi hazırladı. 1927’de mimar Wilhelm Schütte ile evlendi. 193033 arasında mimar Ernst May ile Sovyetler Birliği’ndeki yeni sanayi kentlerinin kuruluşunda çalıştı. Çocuklar için tesisler, okullar, mobilyalar planladı. 1938’de Bruno Taut’un önerisiyle İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde işe alındı. Avusturya’daki Nasyonal Sosyalist diktatörlüğüne karşı direniş hareketi çalışmalarına başladı. 1940’ta Avusturyalı direnişçilerle ilişki kurmak amacıyla Viyana’ya gitti: “Şık bir bayan olarak, sırtımda Sovyetler Birliği’nden aldığım astragan bir palto, peçeli, mavi tüylü bir şapka ile Zagrep’te Viyana’ya giden birinci mevki bir vagona bindim. Onlarca yıldan bu yana yaşanan en soğuk kıştı, karla kaplı ormanlar ve tarlalardan geçtik”. 1941’de Gestapo tarafından tutuklandı. 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Wilhelm Schütte’nin Türk Eğitim Bakanlığı adına düzenlediği sahte bir yazıyla cezası hafifletildi. 1945’e kadar tutukevinde kaldı. 45’te Avusturya Komünist Partisi’ne üye oldu. Sofya, Çin, Küba, Doğu Berlin gibi ülkelerde çalıştı. 2000’de öldü. Albert Eckstein, bir araştırma gezisinde, 1937. Esra AÇIKGÖZ Philipp Schwartz’ın başkanlığında kurulan ‘Alman Bilim İnsanları Danışma Merkezi’nde daha sonra Yurtdışındaki Alman Bilim İnsanları Yardımlaşma Derneği adını alacaktı hazırlanan bir göç planıyla, türlü güçlüklere karşın, Almanya dışına çıkarılmış ve o sıralarda İstanbul Üniversitesi’nde boşalmış ya da yeni kurulması planlanan kürsülere yabancı öğretim üyesi olarak gönderilmiştir.” Profesör Schwartz, daha sonra anılarında bu durumu, ERNA VE ALBERT ECKSTEIN “Almanya’dan bilim insanlarının utanç verici bir biçimde 1925 yılında evlendiler. 1935’te Elbert Eckstein Yahudi olduğu için Düsseldorf kovulmalarının şimdi yaratıcı bir Akademisi Çocuk Kliniği’ndeki işinden atıldı. Aynı yıl Ankara’daki Numune Hastanesi’nin anlam kazandığını görüyordum. Çocuk Kliniği’ne başkanlık yapmak üzere davet aldı, ailesiyle Ankara’ya taşındı. Türkiye’de Batı’nın vebasının bulaşmadığı Batı Anadolu’da bölgesel çocuk hastalıkları hakkında bilgi toplamak için araştırma gezileri harikulade bir ülke keşfetmiştim” düzenledi. Türkiye’de geçirdiği 15 yıl başarıyla sonuçlandı: Çocuk ölümleri yüzde 20’den diyerek anlatıyor. Dr. Murat yüzde 12’ye düştü, Noma hastalığından ölüm oranı yüzde 90’dan yüzde 7’ye indi. Katoğlu, Almanya’dan gelen bu sanatçı, bilgin, uzman, araştırmacı ve teknisyenlere “iltica, mülteci, CARL EBERT sığınmacı” denmesinin bu insanların hayatlarındaki değişimi 1887’de Berlin’de doğdu. Bankacılık ve oyunculuk eğitimi ve Türkiye’nin konuya bakışını aldı. Berlin Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk, Berlin Operası’nda anlatmaya yetmediğini vurguluyor. genel yönetmenlik yaptı. 1933’te opera bir SA birliğince basıldı. Ona göre bu bir çeşit Ebert, Alman Sosyal Demokrat Partisi üyeliği ve modern sanat “entelektüel” transfer, çünkü eğilimi nedeniyle görevinden alındı. Bundan sonraki süreci, “Ya olayın esası, karşılıklı yarın toplama kampına gönderileceğim ya da Göring’in (İçişleri “muhtaçlık”a dayanıyor, “Alman Bakanı) sağ kolu olacağım, her durumda bir tek yol var, o da bir aydınların yurtlarından ayrılma an önce Almanya’dan gitmek” diye anlatıyordu. İsviçre’ye kaçtı. mecburiyetleri kadar, Türkiye’nin 1935’te Ankara’da tiyatro bölümü açması için gelen teklifi kabul de söz konusu köklü sosyal, etti: “Nazilerin etkisi arttıkça benim için yurtdışında da işsiz kültürel yenilik programlarını kalma işaretleri baş gösterdi. O sırada, Londra’daki Alman yürütmek için aynı dönemde Bilim İnsanları ve Sanatçıları Dayanışma Birliği’nden, uzun bir nitelikli insan gücüne olan ihtiyacı, süre için Türkiye’ye gidip Türk tiyatrosunu, oyunculuk okulunu olayı yalnızca sıradan bir ‘iltica’ ve operasını Batı Avrupa standartlarına ulaştırmaya yardım hareketinden tamamen farklı etmek isteyip istemeyeceğimi soran bir teklif geldi”. Ebert, anlam ve boyutta algılamamızı Türkiye’de Ulusal Türk Opera ve Tiyatrosu’nun kurulması gerektirir” diyor. İşte Almanya’dan amacıyla bir rapor hazırladı. Üç yıl sonra Ankara’da ilk tiyatro Türkiye’ye gelen bazı aydınların oyunu, beş yıl sonra da ilk opera sahnelendi. Türkiye’de pek sergide yer alan fotoğrafları ve çok oyunun sahnelenmesini sağladı; “Julius Caesar”, “Satılmış hayatlarından ufak bir kesit... Carl Ebert bir oyun provasında, Ankara, 1937. Nişanlı”, “Fidelio”, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”... Tuzlu suyu arıtmak zararlı Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF’nin tuzlu su arıtma çalışmaları üzerine hazırladığı yeni raporda tuzlu su arıtımının iklime zararlı olabileceği görüşüne varıldı. Rapora göre, dünyada doğal su kaynakları azalmaya devam ederken, tuzlu su arıtma çalışmalarında da patlama yaşanıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın raporunda, tuzlu su arıtma çalışmalarının pahalı olduğu, enerji tüketimine yol açtığı ve küresel ısınmayı büyük ölçüde etkilediği yönünde de bilgiler yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear