25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 TEMMUZ 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Madımak’ı Görüp ‘Bir Şey Olmaz’ Demek!.. u satırlar yazılırken Sıvas’ta 37 kişinin (biri Hollandalı Carina Thuijs) diri diri yakıldığı Madımak Oteli katliamının üzerinden tamı tamına 14 yıl geçmişti. 14 yıldır, Türkiye ve Sıvas bu acıyı ve utancı taşıyor. Madımak faciasının bütün ayrıntıları herkesçe biliniyor, fotoğrafları, filmleri hâlâ arşivlerde. Uzatmaya gerek yok, 37 kişi, gözü dönmüş yobazlar tarafından, inançları kendininkilere uymuyor diye diri diri yakıldılar herkesin gözü önünde.. beş saat süren eylem sırasında. Olayın herkesin gözünün önünde olması ve önce tehdit, oteli kuşatma, sonra taş atma ve ardından da, oteli yakma eyleminin beş saatten fazla sürmesi, bu süre içinde yerel otoritenin, yerel güvenlik güçlerinin, olayı seyreden Sıvaslıların, Ankara’da başta “Halk ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin” diyen dönemin cumhurbaşkanının, olaya yeterince etkin biçimde müdahale edemeyen hükümetin ve onu oluşturan bütün ortaklarının sorumluluğu vardır. Sıvas’ta insanların yakıldığı Madımak Oteli’nin asma katında bugün etleri cızır cızır kızartan bir kebapçı var. Ama bir müze yok! Ne devlet cesaret edebiliyor böyle bir müzeyi kurmaya, ne yerel yönetim, ne de Sıvas halkı. Katliamın 14. yılında Sıvas halkının ve Türkiye’nin nerede olduğunun bundan güzel bir kanıtı olabilir mi? ??? Tarihsel olayların sorumlularını, akıp giden zaman içinden bir kesiti çıkarıp orada aramak beyhude bir iştir. Sıvas 4 11 Eylül 1919 tarihleri arasında, Kurtuluş Savaşı’nın ilk ulusal nitelik taşıyan ve “Misakı Milli”yi kabul eden kongreye ev sahipliği yapmış olmanın onurunu taşımıştı. Aynı Sıvas aradan hemen hemen 75 yıl geçtikten sonra, Madımak katliamının faili olarak, o büyük cinayetin ayıbını taşımak durumunda kaldıysa eğer, 1919 kalpaklıların Sıvası’nı 1975 takkelilerin Sıvası’na hangi etkenlerin ve kimlerin dönüştürdüğünü ciddi olarak düşünmek ve sormak zorundayız kendimize. Bu soruyu sormadan ve doğru yanıtını bulmadan 2 Temmuz 1993 Madımak katliamının asıl sorumlularına ulaşmamız mümkün değil. Sıvas katliamına adı karışanların, katillerin avukatlarının bir bölümü daha sonra iktidar oldu. Hatta avukatlardan biri Adalet Bakanlığı koltuğuna oturdu ve bu sıfatla, eski müvekkilleri olan katilleri hapishanede özel izinle ziyaret etti. Daha sonra, bu iktidar 28 şubat süreciyle işbaşından uzaklaşmak zorunda kaldı. Kimi “demokrasi!” savunucularına göre o iktidar meşru ve demokratikti, onların işbaşından uzaklaşmalarını sağlayan süreç ise demokrasi karşıtı. Buyurun biraz da buradan yakın! ??? Türkiye’de aynı zihniyet bugün de iktidardadır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde uzlaşma aramamalarını mazur göstermek için halkın din duygularını sömürmek üzere şunları söylemekten hiç çekinmiyorlar: Bize dindar bir cumhurbaşkanı seçtirmediler... Sanki bundan önceki ve şimdiki cumhurbaşkanları Allahsız kitapsız dinsizlermiş gibi... Salt şu propaganda dahi, yeni Sıvas katliamlarının ön habercisidir. Bir zamanlar “Bizim partiden yana olmayanlar, patates dinindendir” diyen Erbakan zihniyeti gibi, bunlar da, yalnızca kendilerine yandaş olanları dindar olarak görmekte, böyle tehlikeli tohumları Türkiye’nin bağrına serperek bölünmeyi güçlendirmektedirler. Bu durumda, baş bölücübaşının İmralı’da olduğunu ileri sürmek aymazlıktır. Bölücülük yalnız etnik ayırımcılıkla olmaz, milleti Uğur Mumcu’nun deyimiyle, “inananlar ve inanmayanlar diye karnıyarık gibi ortadan ikiye ayırmak da bölücülüktür”. Faşizm yalnız ari ırk adına Yahudi yakmak değildir, inancı kendininkine uymayanı yakmak da bir faşizmdir. Madımak olayını yaşamış olan, daha önce de benzeri nicelerini yaşayan bir toplumda, içinde bulunduğumuz durumu görmeyip, bu gidişi hâlâ “demokrasi” sayıp “Korkmayın yahu bi şiiy olmaz” diyen bu iktidarı, laikliğin önemini vurgulayanlardan yüz kez daha solda gören sözde liberal ya da solcular da, hain değillerse eğer, budaladırlar. Madımak’ın anlamını iyi düşünüp uyanın artık!.. AKP ve Sosyal Demokrasi... ir yandan Ertuğrul Günay, Zafer Üskül, öte yandan Kürt oylara göz dikip “bağımsız sol kimliği” kimseye vermeyen Baskın Oran ve din bezirgânları gazetelerde, televizyonlarda CHP’yi ırkçılıkla suçlayıp 22 Temmuz’a doğru yürüyorlar... Fethullahçı Zaman gazetesi, Yeni Şafak, Star, CNN, NTV, TGRT Haber, Samanyolu, Kanal 7, Kanal 24, Kanal A... Belki unuttuklarım var, anımsayamıyorum... Amaçları ne yapıp yapıp AKP’yi tek başına iktidara getirmek... CNN, NTV, Fox TV tam gaz gidiyor... Ekonomi programlarında AKP’li bakanlar gövde gösterisi yapıyor, medyanın “Soros çocukları” görevlerini yerine getiriyor... Kırk yıldır Cumhuriyet’te çalışıyorum. Gazetecilik yaşamımda seçim öncesi böyle bir taraftarlık görmedim... Maocu bazı dönekler “yalakalıkta” başı çekiyor, kimi eski TKP’li dönekler, faşistler “solculuğu” maske olarak kullanıp CHP’nin “Sosyalist Enternasyonal”den çıkarılması yolunda yazılar yazıyorlar... Hem Fethullahçı gazetelerde çalışacaksın hem de solcu olacaksın!.. Sahtekârlığın böylesini bugüne dek hiç görmemiştim... Bakalım daha neler yaşayacağız... Bir de işin Avrupa ve ABD ayağı var... Politikacılar, gazeteciler, sözde bilim insanları... Diyorlar ki: “...AKP aşırı İslamcı olmaktan uzak, geniş görüşlü, farklı fikirlere saygılı bir parti. Sosyal politikalar konusundaki görüşleri de sosyal demokrasiye yakın. Başarının mimarları Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül...” Güler misiniz, ağlar mısınız? ??? Yukarıda okuduğunuz satırlar Avrupa Sosyalist Partisi’nin Türkiye ile AB arasındaki katılım müzakerelerini izleyen çalışma topluluğunun üyesi Morgan Johansson imzasını taşıyor. Yazının başlığı ise şu: “CHP Sosyalist Enternasyonal’den atılmalı.” Peki neden atılmalıymış CHP, Sosyalist Enternasyonal’den? Morgan nedenini şöyle açıklıyor: “Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimini kundaklayan, askeri müdahaleye davetiye çıkaran, sonra da aşırı milliyetçilerle işbirliği yaparak Avrupa’ya sırt çevirmeye ve başka bir ülkeyi işgal etmeye hazırlanan bir ‘sosyal demokrat’ parti ile karşı karşıyayız. Bunların hiçbiri kabul edilemez. CHP, Sosyalist Enternasyonal’in hoşgörü sınırlarını çoktan aşmıştır; bu nedenle bu partinin sosyal demokrat partiler ailesinden atılması gerekir.” Din bezirgânlarının, tarikat şeyhlerinin şemsiyesi altında olan AKP’yi demokrasi ve özgürlüklerin simgesi olarak gören bir ideolojiyi “Avrupa sosyalisti” kimliğiyle alkışlayanların amacını çok iyi anlıyorum... AKP; ABD’nin ve AB’nin güdümünde... ABD’nin ve AB’nin her isteğinde hazırola geçiyor AKP iktidarı... Bizimkilere gelince... Bizimkiler fonlanıyor!.. Eğer din bezirgânlarıyla işbirliği yaparsanız; Güneydoğu’ya “Türkiye Kürdistanı” derseniz; AKP’yi koşulsuz destekleyip, askere sabah akşam küfredip Barzani’ye selam gönderirseniz televizyon kanallarında iş kapar, her ay Brüksel üzerinden Avrupa’ya uzanıp konferans başına 1000 Avro’yu cüzdanınıza koyarsınız... Geçim derdiniz olmaz!.. Gününüzü gün edersiniz!.. Şimdi gelelim şu “solcu” bağımsız adaylara... ??? Baskın Oran ikinci bölgeden, Ufuk Uras birinci bölgeden bağımsız aday... Baskın Oran’a yoğun bir destek var, Ufuk Uras’a yok. Baskın Bey “solcu”, Ufuk ise “kötü solcu” kimilerine göre... ÖDP kendi içinde hesaplaşıyor... Baskın Oran’a destek, Ufuk Uras’a köstek politikası izliyor... Kimi aydınlar, edebiyatçılar, müzisyenler, Baskın Oran’la fotoğraf çektiriyor, Ufuk Uras’tan kaçıyor... Ufuk mu solcu yoksa Baskın Bey mi? İkisinin de amaçları ne? Baskın Oran ve Ufuk Uras’ın bağımsız milletvekili olarak Meclis’e girmesi depolitizasyonu kırar mı? Hayır!.. Depolitizasyon, TİP gibi bir sosyalist partinin Meclis’e girmesiyle (1965) kırılır... Türkiye sanki 12 Eylül’ün koşullarını yaşıyor 2007 yılında. DTP ve muhalif oylara bakılarak “solculuk” yapılıyor. DTP’li seçmenin hepsi solcu mu? DTP oylarını neden yüzde 10’un üzerine çıkaramadı? ÖDP niçin 1965’teki TİP’in yerini alamadı? Aydınların, sanatçıların, emekçilerin birlikteliği neden siyasal harekete dönüşmedi?.. Asıl yanıt verilmesi gereken sorular bunlar!.. B B KIZIM, SEN HÂLÂ “BU TESETTÜR DEĞİL BAŞÖRTÜSÜDÜR” İDDİASINDA MISIN?.. Takipsizlik kararı zamanaşımı süresi dolmadığı gerekçesiyle kaldırıldı ‘Sayın Öcalan’ dosyası yeniden ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, teröristbaşı Abdullah Öcalan’dan “Sayın Öcalan” diye söz etmesi nedeniyle yürütülen soruşturmada verilen takipsizlik kararı “zamanaşımı süresi dolmadığı” gerekçesiyle kaldırıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Avustralya’daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan’dan iki kez “Sayın” ve şehitlerden de “kelle’ diye söz ettiği konuşması, ilk kez gazetemiz tarafından kamuoyuna duyurulmuştu. Haberin ardından Erdoğan hakkında 10 ayrı suç duyurusunda bulunulmuştu. Suç duyuruları üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hikmet Önen, Türk Ceza Yasası’nın “suç ve suçluyu övme” suçundan inceleme başlattı. Önen, bu kapsamda 4 Ocak 2000 tarihinde yapılan konuşma kasetlerini inceledi. Başsavcı Vekili Önen, Erdoğan’ın konuşmasında “herhangi bir suç unsurunun bulunmadığı” ve “zamanaşımı” gerekçesiyle suç duyurularına ilişkin takipsizlik kararı verdi. Başsavcılığın takipsizlik kararına itiraz edilmesinin ardından, dosya Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nca incelemeye alındı. Mahkeme, “zamanaşımı süresinin dolmadığı” ve “delillerin mahkemece takdir edilmesi” gerekçesiyle takipsizlik kararını kaldırdı. Böylece Erdoğan hakkında “Sayın Öcalan” sözleri nedeniyle yargılanma yolu açılmış oldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizliğin kaldırılması kararına karşı direnme yolu bulunmuyor. Bu nedenle başsavcılığın konuya ilişkin bir karar vermesi gerekiyor. Başsavcılığın dava açabilmek için Erdoğan hakkındaki dokunulmazlığın kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyerek TBMM’ye gönderebileceği belirtiliyor. Dokunulmazlığının kaldırılması durumunda Başbakan Erdoğan 2 yıl hapis istemiyle yargılanabilecek. “Sayın Öcalan” açıklamaları nedeniyle DTP’li Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk altışar ay hapse mahkum edilmişlerdi. Generalleri hedef göstermeye tiraj indirimi Aykon ve Aksoy’a para cezası verilerek ön ödeme emri çıkarıldı İstanbul Haber Servisi Anadolu’da Vakit Gazetesi sahibi Nuri Aykon ile sorumlu Yazıişleri Müdürü Harun Aksoy’un Silahlı Kuvvetler’in komuta kademesinde yer almış generallerin fotoğrafları da kullanılarak hedef gösterilmesi davasında, istenen para cezasında tiraj indirimi yapıldı. Anadolu’da Vakit gazetesi sahibi Aykon ile Sorumlu Yazıişleri Müdürü Aksoy’un Anadolu’da Vakit gazetesinde 28 Şubat 2006 tarihinde yayımlanan “Halk onları mahkum etti, sıra yargıda” başlıklı yazıda terörle mücadele edenleri hedef gösterdikleri gerekçesiyle yargılanmalarına devam edildi. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanıklar katılmadı. Cumhuriyet savcısı, gazetenin suç tarihindeki tirajı dikkate alınarak yeniden ön ödeme emri çıkarılmasını talep etti. Mahkeme heyeti daha önce 24 bin 483 YTL istenen Aykon için 23 bin 155 YTL, 12 bin 243 YTL istenen Aksoy için ise 11 bin 582 YTL para cezası vererek ön ödeme emri çıkardı. Sanıkların 10 gün içinde bu para cezalarını ödemeleri halinde davanın düşeceğini belirten mahkeme heyeti, aksi durumda yokluklarında karar çıkarılmasına hükmetti. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear