22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 TEMMUZ 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Sanık avukatından provokasyon İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak’ta Şişli’de öldürülmesine ilişkin, katil zanlısı O.S, azmettirici Yasin Hayal ve muhbir Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 18 sanığın yargılanmasına başlandı. O.S’nin 18 yaşından küçük olması nedeniyle duruşmaya basın ve izleyiciler alınmadı. Tuncel ifadesinde ‘devlete maaşlı çalıştığını’ öne sürerek, cinayeti önceden 8 isihbaratçıya ihbar ettiğini belirtti. Hayal ise cinayeti Tuncel’in planladığını anlatarak, “Muhbir olduğunu öğrenince korumaktan vazgeçtim” dedi. O.S. ise çocuk mahkemelerinde yargılanmak istediğini, susma hakkını kullandığını belirterek ifade vermedi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma için yoğun güvenlik önlemleri altında adliyeye getirilen O.S, Hayal ve Tuncel ile bazı tutuklu sanıklar, hâkim ve savcıların kullandığı protokol kapısından içeri alındılar. Yasin Hayal’in avukatı Fuat Turgut’un, gazeteci Cengiz Çandar’a sözlü sataşması nedeniyle adliye girişinde tartışma yaşandı. Avukat Turgut, Dink’in eşi Rakel Dink, kızları Delal ve Sera adliyeye girerken “Hepiniz Hrant’sanız pasaport alın Ermenistan’a gidin. Hrant’ın da canı cehenneme” diye bağırdı. Müdahil avukatların “Cüppeni Fotoğraf: UĞUR DEMİR. farklılıklarımızla birlikte yaşamanın sesi olacağız” dedi. Hrant Dink’in fotoğraflarını yakalarına takan katılımcılar, “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Dink’iz” yazılı siyah dövizler de taşıdı. Açıklamaya, Avrupa Komisyonu üyesi Sema Kılıçer, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Eser Karakaş’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda aydın, sanatçı ve sivil toplum örgütü temsilcisi de katıldı. Katılımcılara, Sarı Gelin türküsü ve Rakel Dink’in eşine yazdığı ve cenazede okuduğu mektup dinletildi. UTUKLU SANIKLAR HACISALİHOĞLU, TOPRAK, ALPAY VE İRFAN’A TAHLİYE Tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Veysel Toprak, Osman Alpay ve İrfan Özkan’ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 1 Ekim tarihine erteledi. Mahkeme, soruşturma dosyasında yer alan ancak daha sonra “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle imha edilen tutanakların asıllarının istenmesi için cumhuriyet savcılığına yazı yazılmasına ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergün Güngör’ün odasında Hrant Dink ile yapılan görüşmede hazır bulunan emniyet görevlilerinin kim oldukları ve görevlerinin İstanbul Valiliği makamından sorulmasına karar verdi. Türkiye Neden İçten Yönetilemiyor? C 5 T çıkart, sen provokatörsün” tepkisi üzerine başlayan gerginlik, polisin müdahalesiyle yatıştı. Dink ailesi adına davayı takip etmek isteyen 600 avukat mahkemeye dilekçe verdi. Salon küçük olduğu için müdahil avukatlarından 70’i içeri alındı. Sanıkların kimlik tespitlerinin ardından duruşmaya bir saat ara verildi. Duruşmaya öğle saatinde verilen ara sırasında soruları yanıtlayan Turgut, “Erhan Tuncel ile Yasin Hayal arasında hiçbir gerginlik yok. Yan yana oturuyorlar. Şu anda bir gerginlik yok en azından” dedi. “Müdahil ve sanıkların mahkeme salonunda yüz yüze bakmayacak şekilde oturtulduklarının” hatırlatılması üzerine Turgut, “Hayır, Herkes birbirini görüyor” dedi. Aranın ardından sanıkların ifadelerinin alınmasına başlandı. Dink ailesinin yanında olmak için Beşiktaş Barbaros Parkı’nda toplanan ve “Hepimiz tanığız, adalet istiyoruz” yazılı siyah pankart açan grup, gerçeklerin karartılmamasını istedi. Hrant Dink Davası İzleme Koordinasyonu sözcüsü Torez Dinçöz, “Toplumu bölen milliyetçiliğe, nefret üreten ırkçılığa karşı barışın, kardeşliğin, Rakel Dink’ten dilekçe Mahkeme heyeti, Dink ailesinin, yakınlarının, Agos ve Birgün gazetelerinin davaya katılma taleplerini kabul etti. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, davaya müdahil olmak için verdiği dilekçede, “Karanlık dediğim belirsiz birileri değil, bu karanlığın parçalarını valilikte, jandarmada, silahlı kuvvetlerde, MİT’te, emniyette, hükümette, muhalefette, Meclis’te olmayan partilerde hatta basında, sivil toplum kuruluşlarında bulabilirsiniz. Bunlar adı sanı, görevleri belli insanlar. Durmadan düşman yaratıp bebekleri katil olarak yetiştiriyorlar ve bunu Türkiye’ye hizmet diye yapıyorlar” dedi. Adaletin ya da hukukun onlara ulaşmadığını söyleyen Dink, “Çünkü biraz ileri giderse kendisinin içinde de bunlardan olacağını görecek. O halde siz bu karanlıktan değilseniz ve bu karanlığı tasvip etmiyorsanız, onlara katılmıyorsanız üzerine gitmeye cesaret edin ve bu dosyalarda set çekilmiş noktaların setlerini yıkın. Sizin aracılığınız ile Tanrı’nın adaleti yerine gelsin ki bu davanın sonunda ‘Türkiye’ye hizmet adı altında katil yetiştiriyorlar’ biraz olsun Türkiye’nin yüzü gülsün. Aydınlanmaya başlama noktası olsun” ifadesini kullandı. Eşinin yazdığı, düşündüğü ve konuştuğu için yargılandığını söyleyen Dink, hiç suçu olmadığı halde bu devlet anlayışı sayesinde suçlu bulunduğunu ifade etti. Devletin çoğu söylemlerinin bölücülük, hakaret, aşağılama içeren, bunlar gibi katil bebekleri cesaretlendiren nitelikte olduğunu söyleyen Dink, “Velhasıl bu karanlık pınarın başı devlet ağzı ve anlayışıdır. Bu söylemlerden ve söyleyen kişilerden şikâyetçiyim” dedi. Bugün çocukları ile kendisini Türkiyeli birer Ermeni ve eşit vatandaş olarak görmek, hissetmek istediğini söyleyen Dink, şöyle devam etti: “Sonuç olarak adalet size göre ne olursa olsun eşimi geri getirmeyecek. Fakat hiç olmazsa Türkiye’nin vatandaşlarının kazancı olsun. Dolayısıyla görevli ve sorumlu olanların hepsinin ‘Eşini, vatandaşımızı koruyamadık, korumak istemedik. Bile bile suç işledik, özür diliyoruz’ demelerini talep ediyorum. Mahkemeden, bütün bu suçluların hak ettiği cezaları almalarını talep ediyorum. Hiçbirine yüreğimde kin beslemiyorum. Tam tersine hepsini zavallı görüyorum ve acıyorum. İsa mesihten onlar için sevgisine ve adaletine göre merhamet diliyorum. Sizden de sorumluluğunuzun gereğini talep ediyorum.” Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink de verdiği dilekçede, “Türkiye’de yaşayan her vatandaşın yaşama hakkı kutsaldır ve devlet güvencesi altındadır. Bu dava sonucunda kazanan veya kaybeden Türkiye olacaktır” dedi. Orhan Doğan toprağa verildi Mahmut ORAL CİZRE Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren eski DEP milletvekili Orhan Doğan binlerce kişinin katıldığı törenle Şırnak’ın Cizre ilçesinde toprağa verildi. Cenazenin morgdan alınarak yola çıkılmasının ardından, hastane önünde biriken kalabalık ile polis arasında çatışma yaşandı. Cenaze arabasının arkasında yürüyen ve Kürtçe sloganlar atan grup polisin uyarısına karşın dağılmayınca gaz bombası kullanıldı, ardından da havaya uyarı ateşi açıldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde tedavi görürken yaşamını yitiren Orhan Doğan’ın cenazesi ailesi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, eski DEP millevtvekilleri Hatip Dicle ve Leyla Zana tarafından alındı. Cenaze Cizre’ye doğru yola çıkarken hastane önünde bekleyen kalabalıkla polis arasında çatışma çıktı. Kürtçe olarak Abdullah Öcalan lehine sloganlar atan grubu polis dağılmaları için uyardı. Uyarılara karşın yürüyüşe devam eden gruba polis gaz bombaları ve coplarla müdahale etti. Çıkan kargaşa sırasında polis havaya ateş de açtı. Cenaze aracı yüzlerce araçlık konvoyla Bitlis, Kurtalan, Batman, Hasankeyf ve Midyat üzerinden Cizre’ye ulaştı. İlçe girişine de yasın sembolü olarak siyah bez asıldı. Tüm bağımsız milletvekili adayları, DTP’li belediye başkanları, sivil toplum örgütleri temsilcileri Cizre’de toplandı. İstanbul 2. Bölge’de sol blokun bağımsız milletvekili adayı Baskın Oran da törene katıldı. Atatürk Parkı’nda Orhan Doğan için kurulan taziye çadırına da binlerce kişi akın etti. Gün boyu İdilCizre karayolunda cenazeyi bekleyen topluluk sık sık Kürtçe sloganlar attı. Yoğun katılım nedeniyle cenaze aracı ancak bir saati aşkın sürede törenin yapılacağı ilçe otogarına ulaştı. Burada yapılan konuşmaların ardından cenaze, Hal Camii’nde kılınan namazın ardından Cizre Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. eçen haftaki yazımda “Türkiye niçin dışardan yönetiliyor?” diye sormuş ve bunun en basit yanıtının “Çünkü içerden yönetilemiyor” olduğunu belirtmiştim. Bu hafta bu sorunun yanıtını arayacağım. ??? Türkiye’nin içerden yönetilememesinin nedenlerini çok kabaca iki gruba ayırmak olanaklı: Azgelişmişlikten veya gelişmeyi tamamlayamamış olmaktan kaynaklanan iç nedenler. Türkiye üzerindeki toprak beklentilerinden, oyunlardan, egemenlik kurma ilişkilerinden kaynaklanan kısaca emperyalist emeller diyebileceğimiz dış nedenler. ??? Tabii vahşi orman yasalarının geçerli olduğu uluslararası arenada emperyalizmin etkisi, doğrudan doğruya bir ülkenin ekonomik, siyasal ve kültürel gücü ile yakından ilgilidir; güçsüzseniz emperyalizmin oyuncağı olursunuz, güçlüyseniz hem kendinizi korur hem de kendi koşullarınızı dikte edersiniz. Böylece Türkiye’nin gücü ile ilgili iç nedenlerden, yani azgelişmişlik olgusundan başlamak daha doğru görünüyor. ??? Azgelişmişlik olgusu çok kısaca, tarımdan sanayiye, feodal yapıdan endüstriyel yapıya, köyden kente dönüşümün tam gerçekleştirilememiş olmasından kaynaklanır. Tabii bu dönüşüm bir süreç olduğundan her an devam etmektedir; örneğin ülkemiz şu satırların yazıldığı anda bile daha ileriye doğru bir dönüşümü gerçekleştirmektedir. Azgelişmişlik bir yazgı değil, her an değişmekte olan bir durumdur; ama ne yazık ki yukarda açıkladığım dönüşüm süreci, yeterince özümlenerek gerçekleşmeden ortadan kalkmaz. ??? Azgelişmişlik durumundan kurtulamamış olmamızdan kaynaklanan sorunları şöyle sıralamak olanaklı: 1) Sınıflaşma süreci tamamlanamadığı için, ekonominin sürükleyici gücü olan sermaye sınıfı da, demokrasinin ve insan haklarının öncüsü olan G işçi sınıfı da tam gelişememiştir. 2) Ulusal bütünleşme ve bilinçlenme süreci tam anlamıyla gerçekleştirilemediği için, feodal öğeler, etnik ve mezhepçi çizgide egemenliklerini sürdürmektedir. 3) Ulusal bilince dayalı, insan haklarını özümlemiş, demokratik ve laik, kentsel ve endüstriyel ahlak gelişememiştir. 4) Ekonomik üretim düşük verimlilik daha da düşüktür. 5) Siyasetin seçmeni temsil etme gücü de sorun çözme yeteneği de son derece sınırlıdır. ??? Ekonominizi yönetemezseniz, dış güçler yönetir. İçteki ve dıştaki siyasal sorunlarınızı çözemezseniz, dış güçler hem iç politikada, hem de dış politikada kendi çözümlerini dayatır. Kimdir bu dış güçler? ??? Türkiye iki büyük emperyalist gücün etkisi altındadır: ABD’nin ve AB’nin liderliğindeki Batı emperyalizmi. Halkın dini inançlarını da sömürerek ülkeyi pençesine alan Arap Emperyalizmi. Batı emperyalizmi, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra bütünüyle Rum, Yunan, Ermeni ve ayrılıkçı Kürt lobilerinin etkisine girmiştir. Ne yazık ki bu lobilerin Türkiye’den somut toprak beklentileri vardır. Uluslararası politika ve sermaye, yani Batı emperyalizmi, Türkiye ile ilgili engelleri aşmak için bu lobilerin taleplerini meşrulaştırmakta, sadece Türkiye üzerinde baskı kurmakla kalmamakta, kendi meclislerinden de saçma sapan, düşünce özgürlüğüne uymayan, tarihi tahrif eden yasalar geçirmekte, dünya kamuoyunu Türkiye aleyhine eğitmektedir. Bu arada Arap emperyalizmi, halkın mukaddes değerleri üzerinden gerçekleştirdiği din istismarı ile ülkenin eğitimini, kültürünü ve siyasetini ele geçirmekte, azgelişmişlik sürecinden kurtulmasını engellemektedir. ??? Sorun karmaşık. Azgelişmişlik ile emperyalizm kol kola gidiyor. AKP her ikisiyle de iç içe. Bakalım seçimlerde bu sorunlar ne denli rol oynayacak? ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Cizre’deki cenaze törenine geniş katılım oldu. ‘Seçimin ana konusu iki Türkiye vizyonu’ LONDRA (ANKA) Türkiye’de 22 Temmuz’da yapılacak seçimlerin ana konusunun “İki Türkiye vizyonu” olduğu öne sürüldü. Seçimler öncesi Sıvas’ın nabzını tutan Financial Times gazetesi, “Eğer Türkiye’de bir muhalefet kalesi olacaksa bu da Sıvas olmalıydı” ifadesini kullandı. Gazete, son yıllarda Türkiye’deki siyasete “laik soldan dindar muhafazakâr sağa kayma”nın damgasını vurduğunu belirterek “iki Türkiye vizyonu biri laik, diğer demokratik bu seçimin ana konusu” diye yazdı. 22 Temmuz seçimleri öncesi Sıvas’a giderek kentin nabzını tutan Financial Times gazetesi, izlenimlerini “Türkiye’nin kavşağındaki kent” başlıklı haberinde aktardı. Sıvas’ın Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı rolüne dikkat çekerek “Eğer Türkiye’de bir muhalefet kalesi olacaksa bu da Sıvas olmalıydı” ifadesini kullanan gazete, Sıvas’taki Atatürk heykelinin yanındaki “Cumhuriyet burada kuruldu” yazısına dikkat çekerek “Ancak seçime bir aya kala Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, pek de modern sayılmayacak kentte geriliyor gibi” yorumunu yaptı. te damgasını vuran laik soldan dindar muhafazakâr sağa aşamalı kayma, belki Sıvas’ta Türkiye’nin diğer tüm yerlerinden daha belirgin” diye yazdı. Sıvas’taki yerel AKP ve CHP politikacılarının görüşlerini yansıtan gazete, Sıvas’taki sağa kaymadan en çok AKP’nin yaralandığını belirtti. İngiliz gazetesi, Sıvas’ta sağa yönelişte en büyük faktörün göç olduğunu, civarındaki illerden Sıvas’a göç edenlerin beraberlerinde muhafazakâr, kırsal ve kasaba alışkanlıklarını taşıdıklarını dile getirdi. 22 Temmuz seçiminin “Türkiye’nin laikleri ile AKP arasındaki çatışmayı çözmek amacıyla” düzenlediğini yazan gazete, AKP’nin eşi türbanlı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığı adayı göstermesinin anayasal bir krizi tetiklediğini belirtti. CHP’nin hükümeti laikliği zedelemekle suçladığı AKP’nin Gül’ü atamak için demokratik bir yetkisinin olduğunu söylediğini kaydeden gazete “İki Türkiye vizyonu biri laik, diğeri demokratik bu seçimin ana konuları” ifadesini kullandı. Geçen seçimlerde AKP’nin Sıvas’taki altı milletvekilinden beşini, CHP’nin ise birini elde ettiğini belirten gazete, şu yorumu yaptı: “Sıvas’ta CHP lehindeki bir faktör, kentin en önemli milletvekili, hükümetin önde gelen ve saygı duyulan üyesi Abdüllatif Şener’in, yeniden seçime katılmamasıdır. Bu AKP’ye verilen desteği olumsuz etkileyebilir.” rant Dink cinayeti davası için sokaklarda yürürken bir şey dikkatimi çekti: İstanbul’da canlı bir seçim havası görünmüyor. Şehir bir sükunet içinde. Aslında yalnız İstanbul’da değil, gidip gezdiğimiz bütün yerlerde bir seçim coşkusuna rastlamadım. TV ekranlarından mitingleri izliyorum, orada da pek parlak bir görüntüyle karşılaştığımız söylenemez. Peki nedir bunun eskilerin deyimiyle esbabı mucibesi? Birkaç neden sayabiliriz. Bir neden hiç şüphesiz ki seçimlerin yaz mevsiminde, tatilde yapılıyor olması. İnsanlar yaz sıcağında seçim kampanyalarını izleyecek bir ruh hali içinde olmuyorlar. Herkes tatil ve dinlenme peşinde iken birtakım kişilerin ve partilerin gelip onları seçim heyecanı içine katması kolay değil. Bir başka neden de kamuoyu yoklamalarındaki tablo olabilir. Görülebildiği kadarıyla seçmen eğilimleri geçen seçimlerden çok fazla değişik bir sonuç göstermiyor. Geçen seçimlerde iki parti barajı aşmış, üç parti de baraja çok yakın bir yere takılıp kalmıştı. Seçim anketlerinde yine benzer bir manzara çıkacak gibi görünüyor. AKP ve CHP barajı aşacaklar, burada bir şüphe yok. Ondan sonrası ne olur? Bir şey daha kesin, bağımsızlar 20’nin üzerinde bir sayıyla Meclis’e girecekler. Belki bir tek yenilik bu sayılabilir. Geçen seçim baraja takılan DYP, MHP ve Genç Parti ise yine baraj çevresin H SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Neden Seçim Havası Yok? de dolaşıyorlar. Bunlar içinde barajı aşmaya en yakın aday olarak MHP görünüyor. ??? Bülent Ecevit’in “Karaoğlan” diye dağlara taşlara adının yazıldığı 1973 ve 1977 seçimlerini hatırlıyorum. O zaman büyük bir heyecan vardı, CHP’nin mitingleri canlı, coşkulu büyük topluluklarla yapılıyordu. Toplumda bir umut vardı, heyecan vardı, bir çıkış yolu bulmanın enerjisi vardı. 1983 seçimlerinde ANAP çevresinde ve Turgut Özal önderliğinde bir umut yaratılmıştı. Bu nedenle 1983 seçimleri de canlıydı. 2002 seçimlerinde de AKP o havayı bir ölçüde yakalamıştı. Bu seçimlerde bir umudun olmaması, yeni bir seçeneğin güçlü olarak toplumun önüne koyulamaması muhtemelen insanları coşkulandırmıyor. AKP, Cumhurbaşkanlığı krizine kadar düşüş içindeydi. Bir iktidar partisinin doğal yıpranmışlığını ve yorgunluğunu yaşı yordu. Cumhurbaşkanlığı krizi, siyasetin normal seyrini bozdu. Tartışmalar, özellikle Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan tarihinde internet sitesine koyduğu açıklama ile başka bir boyut kazandı. Merkez sağ diye anılan DYPANAP çizgisi Cumhurbaşkanlığı seçiminde “kararsız” kalmanın, arada kalmanın darbesini yedi. Büyük bir prestij kaybına uğradı. AKP yönetimi Cumhurbaşkanlığı krizini iyi yönetemedi. Kolay atlatılması mümkün olan bir seçim, sonu belirsiz bir gelişmenin önünü açtı. AKP, elindeki çoğunluğa rağmen cumhurbaşkanını seçtirememenin hayal kırıklığını yaşadı. AKP’yi destekleyen kesimler de aynı çıkmazın içine girdiler. ??? Kriz sonrasını değerlendirirken AKP açısından iki sonuç ortaya çıkabilir diye yazmıştım. Bir ihtimal, cumhurbaşkanını seçtiremeyen AKP’nin seçmen nezdinde itibar kaybetmesi olacaktı. Böylesine büyük bir çoğunluğa rağ men süreci kontrol altında tutamaması bir güvensizlik nedeni sayılacaktı. Diğer ihtimal ise “mağdur” olarak seçmen karşısına çıkıp bundan yararlanmaktı. AKP beklendiği gibi seçmenin karşısına Cumhurbaşkanlığı seçiminde karşılaştığı gelişmeleri “mağduriyet” olarak sundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında bu vurgu kuvvetle öne çıkarıldı. “Mağduriyet” hissinin toplumda belli bir etki yaptığı görülüyor. ??? Sonuç olarak, bu seçimler var olan durumu değiştirecek ve yeni gelişmelere kapı açacak bir duruma işaret etmiyor. Muhalefet, “koruma” anlayışı dışında köklü bir yeni projeyle toplumun karşısına çıkamadı. Yeni umutlar, yeni seçenekler yaratamadı. Böyle olunca, toplum seçimlerden yeni sonuçlar bekleyecek bir heyecan duyamadı. Tabii, yüzde 10 barajının varlığı, milletvekillerinin tamamının seçmen tabanınca değil liderler tarafından belirlenmesi, toplumun adaylara yeteri kadar istekli bir şekilde sahip çıkmamasına neden oluyor. ??? Yurttaş belki bu seçimlerde daha fazla oy kullanacak, ancak umut ve heyecan içinde seçimleri beklemiyor... Gerçek bu... oralcalislar?cumhuriyet.com.tr SAĞA AŞAMALI KAYMA Haberinde bir zamanlar Sıvas’ta en büyük siyasi güç olan ve 1980 öncesi rahatça seçimleri kazanan CHP’nin varlık gösterebilmek için mücadele ettiğini kaydeden Financial Times, “Son on yıllarda Türkiye’deki siyase
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear