Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 HAZİRAN 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM eçtiğimiz pazar günü Fransa’da yapılan genel seçimlerin ilk turunun geçici galibi, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin başkanı olduğu Halkçı Hareket için Birlik (UMP) partisi. 577 milletvekilliğinden şimdilik 109’unu ele geçiren bu zafer, Fransız kamuoyunda “Mavi Kasırga” olarak niteleniyor. 6 Mayıs’ta yüzde 53 gibi net bir sonuçla başkan seçilen Sarkozy, listelere kayıtlı 43 milyon 888 bin 483 Fransız’dan genel seçimlerde, birlikte “uyum ve istikrar” içinde çalışabileceği bir iktidar seçmelerini istemişti. Anlaşılan Fransızlar da bu çağrıya kulak verdiler. Ama ne pahasına? “Güven ve statü” korkusu günümüzün en demokratik geleneklerine sahip toplumlarında dahi “Hazır ol!” buyruklarına davetiye çıkartabiliyor... ??? Henüz resmileşmeyen rakamlara göre geçerli 25 milyon 825 bin 544 oydan yüzde 46.59’unu alan iktidar partisi UMP ve seçim müttefikleri, yani ana işbirlikçisi eski UDF’li, UMP destekli yeni Yeni Merkez (NC) grubu ve farklı küçük sağ hareketler (DVD) haftaya 2002 döneminden çok daha fazla milletvekilliği edinebilirler. Geleneksel sağ bloğun daha önce 359 koltuğu vardı. Öngörüler doğru çıkarsa koltuklar gelecek pazar akşamı 383 ile 501 (belki de NC’nin katkısıyla 20 tane daha) arası bir sayıya ulaşabilir. 2002’ye oranla yaklaşık yüzde 65’lik bir seçmen kitlesi yitiren aşırı sağcı Milliyetçi Cephe’nin (FN) ise aldığı yüzde 4.29’a rağmen hiç milletvekili olamayacak. Ana muhalefet hareketi Sosyalist Partisi (PS) ve seçim ortakları, yani Radikal Sol ve Cumhuriyetçi Hareket yüzde 28.14’lük bir oranla “ana muhalefet” partisi konumlarını muhafaza ediyorlar. 2002’de 149 milletvekili olan bu blok ikinci turdaki seferberliğe göre 60 ile 185 arası milletvekili çıkartabilir. Bir önceki dönemde 21 milletvekiliyle meclis grubu (siyasi hareketlerin meclis grubu kurabilmesi ve ek kamu sübvansiyonlarından yararlanabilmesi için en azından 20 milletvekiline sahip olması zorunlu) olan Fransız Komünist Partisi (PCF) ise bu kez yüzde 4.29’luk skoruyla 6 ile 17 arası milletvekilliği kazanabilecek. Grup hakkı olamayacağından çok ciddi bir mali desteği yitirecek. Sol cephenin üçüncü önemli hareketi, daha önce 3 milletvekili olan Yeşiller (ECO) bu kez yüzde 4.05 oy elde ettiler ve iyimser ihtimalle 0’la 2 arası milletvekili çıkartabilecekler. Ayrıca, esas olarak üç Troçkist hareketten oluşan aşırı sol kesim ise 3.41’lik oranıyla geçmiş genel seçimlerdeki ortalamasını yakalıyor. Ancak seçim sistemi nedeniyle hiçbir milletvekilliğine hakkı yok. Yüzde 18.6’lık başarısıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “merkezci” sürpriz flaş ismi, eski UDF Başkanı François Bayrou’nun kurucu lideri olduğu yeni Demokrat Türkiye Yatırım Danışma Konseyi’nin 4. toplantısına katılan CEO’lardan ‘destek’ mesajı geldi Bu yıl da gönül aldılar İyimserlik saçtılar American International Group (AIG) Başkan Yardımcısı Jacob Frenkel, Türkiye hakkında çok iyimser olduklarını ve burada uzun yıllar kalmayı planladıklarını söyledi. Mango’nun başkanı ve kurucusu Isak Andıç Ermay, 2007’de Türkiye’ye 30 milyon Avro yatırım yapacaklarını söyledi. Iskar Ltd. Kurucu ve Şeref Başkanı Stef Wertheimer, insanların Türkiye’ye yatırım yapmakla daha fazla ilgilendiğini söyledi. Eldorado Gold Corporation Üst Yöneticisi (CEO) ve Başkanı Paul N. Wright, 2008 için Türkiye’de 100 milyon dolarlık yatırım yapmayı planladıklarını söyledi. Citi Kurumsal Bankacılık Yönetim Kurulu Başkanı Michael Klein, Türkiye’nin çok az sayıda kişinin tahmin edebileceği büyük bir başarıya ulaştığını belirtti. Toyota Motor Corporation Toyota Avrupa Yönetim Kurulu üyesi Yoshimasa Ishii, şu anda orta ve uzun vadeli planlarını belirleme aşamasında olduklarını ifade etti. Fiat SPA CEO’su Sergio Marchionne ise Türkiye’ye ilişkin herhangi bir endişe duymadıklarını kaydetti. Ekonomi Servisi Türkiye’deki yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla oluşturulan Türkiye Yatırım Danışma Konseyi 4. Toplantısı’na katılan uluslararası dev şirketlerin üst düzey yöneticilerinden bu yıl da Türkiye’de doğrudan yatırıma yönelik net projeler gelmezken Türkiye’ye olan güvenin tam olduğu mesajını verdiler. Toplantıya katılan yabancı şirketlerin üst düzey yöneticileri ağırlıklı olarak Türkiye’nin iş gücü piyasası ve kayıt dışı ekonomiyi konuşurken yapısal reformların devam etmesi ve durmaması konusunda görüş bildirdiler. Yatırım Danışma Konseyi’nin 4. toplantısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Ali Babacan, uluslararası 21 şirketin üst düzey temsilcileriyle TOBB Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TİM Başkanı Oğuz Satıcı ve YASED Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Uysal’ın katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirildi. Erdoğan konuşmasında son birkaç yılda Türkiye’nin büyük kalkınma ve büyüme süreci yaşadığını belirterek Türkiye’nin cazibesini artırdığını, itibar çıtasını da oldukça yükselttiğini söyledi. Erdoğan güçlü bir ekonominin en önemli teminatının güçlü bir demokrasi olduğunu belirterek “Demokratikleşmeyle tam bir hukuk devleti olma yolundaki kararlılığımız, Türkiye’nin her alanda her sektörde elde ettiği başarıların teminatıdır” dedi. Mavi Kasırganın Adı ‘Sarko’ Hareket (MoDem) ise 7.63’le yetinmek zorunda kalıyor. MoDem bu koşullarda Millet Meclisi’nde ancak 2 ile 4 arası koltuk tutabilecek. Bayrou ve arkadaşları, PS ve ön plandaki ismi, cumhurbaşkanlığı adayı Segolene Royal’in görüşme ve olası işbirliği önerilerine “Hayır” demediler. ??? 2007 seçimleri şimdiden tarihi bir takım rekor ve kayıpları da beraberinde getirdi. Kaybedenlerin başında önceden görülmemiş bir sonuçla DEMOKRASİ geliyordu. Zira, 2007 Genel seçimleri ilk turundaki katılım, 1958’de başlayan 5. Cumhuriyet’in tarihinde bir rekor kırarak, bilinen en alt düzeye düştü: Yüzde 60.48. Siyaset uzmanları ve gözlemcilere göre, oylamaya katılmayanların çoğunluğu sol seçmenler. Halbuki hatırlanabileceği üzere, fazla değil geçtiğimiz 6 Mayıs’ta ikinci turu düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 83’ün üstünde bir katılımla neredeyse tarihi bir başka rekor kırılmıştı. İkinci büyük kaybı aşırı sağcı FN ve lideri JeanMarie Le Pen yaşadı. Bu partinin 1981’den beri aldığı en kötü sonuç, yüzde 4,29’la demokrasi ve insan hakları sevdalılarını sevindirdi. FN büyük bir olasılıkla hiç milletvekili çıkartamayacak. Savaş sonrasının en büyük siyasi hareketi olan PCF, komünistler ise tarihlerinde ilk kez meclis grubundan yoksun kalarak, bir başka ilke imza atacaklar. Bir rekor da, ilk turda seçilen milletvekili sayısında. 1’i Sosyalist, 7’si geçici François Fillion başkanlığındaki hükümette bakan olan 109’u UMP’li toplam 110 milletvekili de tarihte görülmemiş bir başarıyla ilk turda yüzde 50’nin üstünde oy alarak milletvekili seçildi. Eğer 17 Haziran pazar akşamı seçmenlerin eğiliminde, katılımında ciddi bir değişiklik olmazsa Nicolas Sarkozy ve partisi UMP, “çoğunluk” sisteminin de verdiği avantajla yine 5. Cumhuriyet tarihinin en güçlü meclisinde mutlak egemenliğini ilan edecek. Sağın sembolik rengi “mavi” 5 yıl süreyle arzu ettiği her alanda “kasırga” gibi esip parlamento muhalefetini silip süpürecek. Ancak Fransa’da bastıkları, yürüdükleri yolları aşındıran ve şekillendiren bir “sokak ve işyeri muhalefeti” var ki, 17 Haziran’da son sözünü söylemeye hiç niyetli gözükmüyor... DÜZELTME: Geçen haftaki yazımızda sözünü ettiğimiz 3 Türk kökenli adaydan üçüncüsü Fransız Komünist Partisi’nden değil. Vienne bölgesinde merkez sağ eğilimli MoDem partisinden seçimlere katılan Şadıman Anıl (35) yüzde 6.75 oy kazanırken, Yeşillerden BasRhin’den aday olan Songül Kiraz yüzde 2.6, Val d’Oise’den aday olan Michel Sait Atalay da yüzde 1.91 oranında oy alabilmişler. ugur.hukum@gmail.com C 9 G Kayıt dışı ekonomiyi konuştular TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Yatırım Danışma Konseyi Toplantısı’na katılan yatırımcıların siyasal konulardan çok ekonomi ağırlıklı konuştuğunu belirtti En çok hangi konunun üzerinde durulduğuyla ilgili olarak Hisarcıklıoğlu, işgücü piyasası ve kayıt dışı ekonominin konuşulduğunu, kendilerinin Türkiye’nin yapısal reformlara devam edeceğini, reformların durmayacağını ifade ettiklerini söyledi. Hisarcıklıoğlu, yapısal reformların devam etmesi, durmaması gerektiğine işaret edildiğini, kendilerinin de bunu söylediğini vurguladı. Toplantıya katılan uluslararası kuruluşların üst düzey yöneticileri arasında şu isimler yer aldı: IMF I. Başkan Yardımcısı Lipsky, Dünya Bankası Bölgesel Başkan Yardımcısı Katsu, Alshaya CEO’su Alshaya, AIG Başkan Yardımcısı Frenkel, Benetton CEO’su Dominioni, GE Money CEO’su Cary, Hyundai Motor Başkanı Kim, Indesit Company CEO’su Milani, Mango Başkanı Isak Andic Ermay, Metro Group Üst Yöneticisi ve Başkanı (CEO) HansJoachim Koerber. 21 üst yönetici katıldı İşsizlere 180 milyar dolar gerek TÜGİS tarafından düzenlenen İstihdam ve Girişimcilik Konferansı’nda Türkiye’nin yüzde 10’lar seviyesinde olan işsizlik oranının çözümü için 180 milyar dolarlık mali kaynağa ihtiyaç olduğu belirtildi. Ekonomi Servisi İşsizlik sorununun çözümü için her yıl 1.5 milyon kişiye iş bulması gereken Türkiye, bu çerçevede 180 milyar dolara ihtiyaç duyuyor. Türkiye Gıda Sanayii ve İşverenleri Sendikası’nın (TÜGİS) düzenlediği istihdam ve girişimcilik konferansı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Hey Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Bektaş, TİSK Genel Başkanı Tuğrul Kudatgobilig, TÜGİS Başkanı ve Ülker Grubu Yüksek İstişare Konseyi Üyesi Necdet Buzbaş ile çok sayıda asker ve bürokrat katılımıyla gerçekleşti. Toplantının açılışında konuşan Buzbaş, Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 10 olduğunu belirterek “Türkiye’nin AB ülkelerindeki istihdam oranını yakalaması için yılda 1.5 milyon istihdam yaratması gerekiyor. Bu, ABD’de bir yıllık istihdama eşit ve yıllık 180 milyar dolarlık mali kaynak gerektiriyor. İşimiz kolay değil’’ dedi. İRİŞİMCİNİN ÖNÜ AÇILMALI Buzbaş, istihdamın artırılması için girişimcinin önünün açılmasını, kayıt dışını tetikleyen vergi, sosyal sigorta primi ve kıdem tazminatı gibi yüklerin azaltılmasını, kadınların istihdam oranının yükseltilmesini istedi. KIN: BİRAZ ÖNYARGILILAR Toplantıya (soldan sağa) Hamdi Akın, Nevzat Ayaz, Aynur Bektaş, Necdet Buzbaş ile Murat Başesgioğlu, Tuğrul Kudatgobilig ve Oltan Sungurlu katıldı. G A Akfen Holding Başkanı Hamdi Akın da girişimcilere karşı bürokrasinin “biraz önyargılı” olduğunu belirtti. TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilig ise Türkiye’deki en büyük sorunun işsizlik olduğuna işaret ederek işsizliğin kayıt dışı istihdama ittiğini öne sürdü. Çalışma Bakanı Başesgioğlu da, “istihdam vergilerinin düşürülmesini içeren istihdam paketini hazırladıklarını ama seçim öncesi ‘popülist politika’ olarak algılanır diye seçim sonrası gelecek hükümete bıraktıklarını” söyledi. Boykot etme, alternatif ol Olcay BÜYÜKTAŞ Hazır yemek sektörüyle 1992 yılında Türkiye’ye giren ve bir süre önce entegre hizmet vermek üzere değişim geçiren dünyanın en büyük toplu yemek şirketlerinden Fransız Sodexho Genel Müdürü Eşref Hamamcıoğlu, bir süre önce bozulan TürkiyeFransa ilişkilerinin düzelmesi amacıyla bir dizi çalışma yaptıklarını dile getirdi. Fransa dış ticaretinde Türkiye’nin payının yalnız yüzde 2 olduğunu hatırlatan Hamamcıoğlu, bu nedenle yapılan ya da yapılacak ekonomik anlamdaki boykotların anlamlı etki yaratmayacağı kanısında. İlişkileri düzeltmek ise iki ülke arasındaki sosyal, kültürel ve ticari faaliyetleri artırmaktan geçiyor. Aynı zamanda TürkFransız Ticaret Derneği 2’nci Başkanı ve TÜSİAD’ın Yurtdışı İletişim Danışma Grubu Başkanı da olan Hamamcıoğlu, Fransa’da 400 bin Ermeniye karşılık yaşayan Türk sayısının da 380 bin kişi olduğunu vurgulayarak, “Ermeniler etkili noktalarda. Entegre olmuşlar. Türkler ise öyle değil. Sadece 20 bin kişi farkla mı oluyor bunlar” dedi. Hamamcıoğlu, iki ülke arasında yapılması gerekenleri ve üzerinde çalıştıkları projeleri şöyle özetledi: ? İlişkileri kurmak ve geliştirmek üzere yalnız işadamları değil, Fransız kamuoyunu etkileyecek, dünyaca tanınan kültür ve sanat insanları ile temsil edilmeli. ? Fransa kültürünü ve dilini bilen dört kişilik bir komisyon kurularak, sürekliliği olan bir ilişki yürütülmeli. ? Fransız KOBİ’lerine dönük bir çalışma yapılarak Çin yerine çok yakın ve ortak dilleri konuşabilecekleri bir ülke olan Türkiye’ye gelmeleri konusunda fırsatlar anlatılmalı. ? Ülke siyasetinde yer alanların genellikle eğitim almayı tercih ettiği yüksekokulda bir Türk kürsüsü açılmalı. TEB’in ortağı BNP Paribas’ın aynı yöndeki açıklamaları, konuya Fransa’dan da destek geldiğini gösteriyor. Eşref Hamamcıoğlu, hizmet verdikleri 80 ülke içerisinde Türkiye’deki çalışanların ekmek tüketiminde fark atmalarıyla dikkat çektiklerini söyledi. Türkiye’de, aralarında büyüklerin de bulunduğu 85 şirkete servis yaptıklarını ve 125 bin işçiye yemek servisi gerçekleştirdiklerini belirten Hamamcıoğlu, “80 ülkeyle kıyaslandığında ekmek tüketiminde Türk işçileri büyük fark atıyor. Diğer ülkelerde ortalama günlük 1 ekmek tüketilirken Türkiye’de bu rakam işçi başına 2.5 ekmek. Türkiye’de ayda tam 180 milyon adet ekmek tüketiyoruz” dedi. Ekmeğin çok sevildiğini belirten Hamamcıoğlu, Türkiye’de hizmet verdikleri birçok şantiye ve fabrikada işçilerin yemeklerini aldıktan sonra dilimlenmişin yerine bütün ekmeği masaya götürmeyi tercih ettiklerine dikkat çekti. ürkiye’nin AB ile ilişkileri yavaş yavaş büyük bir “güvenlik sorunu” durumuna dönüşmüştür. Türkiye AB’nin tamamen dışında bulunmasına rağmen “AB’nin Türkiye ve bölge üzerindeki kararlarına” uymak zorunda bırakılan bir konuma programlı bir biçimde sokuluyor. Kıbrıs, Ege, Güneydoğu, Patrikhane, Ermeni tasarıları, Dicle ve Fırat, dini ayrımcılık, misyoner faaliyetleri gibi alanlarla AB üzerinden Osmanlı Devleti’nin son 70 yılındaki sürecin benzeri yaşanıyor. AB imzaladığı üç belge ile (1995 Gümrük Birliği, 17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005 Çerçeve Anlaşmaları) Türkiye’yi yönetme ve yönlendirme olanaklarını, sıfır maliyetle eline geçirdi. Türkiye’yi alacağına dair bir kararı (iradesi) kesinlikle yok. İmzalanan anlaşmalar Türkiye’nin normal bir üye gibi içeri alınmasına değil, “dışarıda tutularak denetim altına sokulmasına yönelik hükümleri içeriyor”. Öte yandan Kürdistan projeleri başta olmak üzere pek çok aracı birlikte kullanabiliyor. İlerleme raporlarına ve katılım ortaklığı belgelerine iliştirdiği birçok madde ile bir ağ gibi Türkiye’nin damar ve sinir sistemine “nüfuz etmeye” başladı. Bu durum daha fazla sürdürülemez. İşbirliğine soyunmamış kimi akademisyenler ve uzmanlar yıllardır söylüyor. Bıçak kemiğe dayandı; askerler de son yıllarda konuşmaya başladılar. Halk bu sömürgeleşme sürecine direnç göstermeye başladı, milyonlar meydanları doldurdu. T BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI AB İlişkileri ‘Güvenlik Sorunu’ Oldu... nıldı”. 6) Dicle ve Fırat’ta, “görüşmelerle ilgili belgelerle” AB tarafından el altından Türkiye’nin egemenlik hakları bir kenara itildi. Lozan’ın kazanımları sürekli aşındırılıyor. 7) Ve en önemlisi, Türkiye üçüncü ülkelerle, bağımsız ilişki kuramaz duruma sokuldu; dünya ile ilişkilerimiz AB tarafından ipotek altına alındı. Türkiye bugün, “kurumsallaştırılmış haksız rekabet ile yüz yüze bulunuyor”. Siyaset ve iktisat olarak en büyük yıkımın AKP iktidarı sırasında yapıldığını gördük. Devletin içi boşaltılırken Batı’nın dev tekelleri ekonomiyi işgal etmeye başladılar. Geçenlerde Almanya’daydım, ilgililere sordum: Lufthansa devletin denetiminde, özel sektöre bırakılmıyor. Posta, telefon, demiryolları yine devletin denetiminde tutuluyor. Üstelik “piyasa ellerinde olmasına rağmen” yine de özelleştirmiyorlar. Türkiye’de ise AKP iktidarı, “AB üzerinden ülkeyi yabancılara pazarlıyor”. Türkiye bir yandan “AB’ye kurumsal olarak, tek yanlı anlaşmalarla bağlanırken” öte yandan ekono AB ile kurulan tek yanlı bağların sonuçlarına bakalım: 1) Türkiye Kıbrıs’ta siyasi, hukuki ve iktisadi olarak “kaybeden taraf durumuna getirildi”. Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye katılması sağlanırken “Türkiye AB kıskacına alındı”. Asker, işgalci konumuna sokuldu. 2) Ege sularında ve hava sahasında haklarımızın engellenmesine, “Yunanistan’ın yanında AB de karşımıza dikildi”. AB ile tek yanlı bağlarımız baskı aracı olarak kullanılıyor. 3) AB, Güneydoğu Anadolu’ya doğrudan doğruya el attı. İçişlerimizle ilgili kanunları değiştirtti. Bu bölgedeki yerel yönetimleri “kendi himayesi altına” almaya başladı. AB bugün, “PKK için K. Irak’a girerseniz, karşınızda bizi de bulursunuz” diyecek noktaya geldi. 4) Fener Patrikhanesi, “AB ile ilişkiler çerçevesinde” Lozan kurallarının dışına çekilmeye başladı. 5) Ermeni tasarıları, ABTürkiye ilişkilerinin bir parçası haline getirilirken “mevcut tek yanlı ilişki düzeni bir kaldıraç gibi kulla misi işgal ettirilerek yabancılaştırılıyor. AB, sosyal devleti parçalamanın bir kaldıracı durumuna özellikle getiriliyor. Serbest piyasa üzerinden oligarşinin üç ortağı kendi işlerini yürütüyorlar. Şeriatçılar Cumhuriyetin değerleri ve sosyal devlet yerine “dini esasları ve örgütleri” yerleştiriyor. Dışa bağımlı büyük sermaye, “Batı tekelleri ile kamudan boşaltılan alanları birlikte kapatıyor”. Bölücü örgütler serbest piyasa üzerinden uyuşturucu gelirini ve kara parayı ellerinde tutabiliyor. Sonra da Kuzey Irak piyasasından araç, gereç ve patlayıcı satın alıyorlar. TSK’nin uyarılarını dinlemeyenler emperyalizmin ve terörün yolunu açıyorlar. Kendileri, “emperyalizm ve terörle birlikte” ilerleme sağlayacak bir örtüşme içine girmişler. Cumhuriyetçilerle, ulusalcılarla, orduyla karşı karşıya gelmelerinin arkasındaki temel neden bu. AB ve büyük sermaye, seçimlerde AKP’yi destekliyorlar. Milyonların mitinglerle meydanları doldurmuş olması, halkın bu çatışmada taraf olduğunu ortaya koyan en önemli kanıttır. Mitinglerin bu nedenle, “büyüyerek sürdürülmesi gerekiyor”. TSK halktan, ulusalcı güçlerden destek ister duruma geldi. Türkiye AB kıskacı içine sokularak sömürgeleştirilmekte. Siyasal partiler AB ile ilişkilere nasıl bakıyorlar? Oy verecekler buna dikkat etsin. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali