Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 HAZİRAN 2007 CUMA müzik YORUMLAR (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) OSMAN ÇUTSAY Efkan Şeşen, dokuzuncu albümü ‘Yüreğine’de sevgiyi, dayanışmayı ve erdemi yüceltiyor Taş bile yosun tuttu yüreğin çözülsün HaticeTUNCER Türkiye’de protest müziğin önemli müzisyenlerinden Efkan Şeşen, “Gölgeler Şehri”nin üzerinden henüz bir yıl geçmişken elinde yeni albümü “Yüreğine” ve eşi Didar, oğlu Sinan’la gazetede ziyaretimize geldi. Birbirine sımsıkı bağlı bir aile ve çoluk çocuk hep birlikte üretim, uzun yıllardır Efkan Şeşen’in müzik yaşamının yönünü belirliyor. Şeşen “Biz mutfakta yaşıyoruz, onun için kek yapmam çok normal” sözleriyle aile yaşamı ve sanatının birlikteliğini ifade ediyor. Dokuzuncu albümünü çıkarmanın heyecanı içinde olan Şeşen’le sohbete hemen “Yüreğine”den söz ederek başladık. Albümün ana teması “Taş bile yosun tuttu kuytularda, yüreğin çözülsün” dizeleriyle “Yüreğine” şarkısında yüklü: “Bizden evvel başlayanların devam ettiricisiyiz. Bizden sonra da bir kuşak var. Bu tüketim kültürünün, yozlaşmanın, apolitik yaşam biçimlerinin eleştirisi gerekiyor. İnsan erdemlerini, dayanışmayı, düşünmeyi, okumayı, güzellikleri vurgulamak gerekiyor... Benim müziğimde her zaman tema budur.” zurnasıyla katkıda bulunurken vokalleri ailece yapmışlar. Gitarlar, perküsyon ve curaları Efkan Şeşen kendi çalmış: “Düzenleme karmaşası olmayan türkü formunda bir albüm. Bu tercihimde galiba bir dinleyicinin eleştirisi oldu. Gölgeler Şehri’ndeki elektrogitarlar, rock soundunu eleştirip ‘Bu adam yönünü mü değiştirdi’ diye yazmış. Ben çok yönlülüğümü çalışmalarıma dökmek istiyorum. Yüreğine albümü, ‘Gün Ağarırken’, ‘Göçer Oldum’, Gözleri Hâlâ Çocuk’taki tınıyı özleyenleri de hayal kırıklığına uğratmayacak. ‘Gölgeler Şehri’ bir yan çalışmam sayılırsa, Yüreğine albümünde çıktığım rotaya girer gibi oldum.” Şeşen, geleneksele daha yakın durduğu Yüreğine’de Grup Yorum günlerini de andıran bir tınıyı tercih etmiş. İsrail’in son Beyrut ve Filistin operasyonlarının acılı görüntülerine “Filistin’e Bahar” şarkısıyla yanıt veriyor. Didar Şeşen, uzun bir aradan sonra bu şarkı için kanununun başına geçmiş. C Satılık Etnik Yapı Var! Türkiye’nin bir bölgesinin, ABD ya da bazı AB ülkeleri tarafından bağımsızlaştırılması, Kosova işi tamamlandıktan sonra, çocuk oyuncağı olur. Bunu durduracak bir güç var mı? Sadece, şu var: Rusya, bu maceralara daha fazla ortak olamayacağını fark etmiş durumda. İran, Suriye zaten huzursuz ve Batı ile mesafeli. 1 milyona yakın Türk nüfusuyla Bulgaristan herhalde, en azından zaman içinde, bu tür taleplerden memnun olmadığını hissettirecektir. Ankara, yakın bir gelecekte, bu tür politikalarla arasına mesafe koymayı politika sayan başkentlerle daha yakın işbirliği arayan bir iktidar arayışına sahne olabilir. İşte öyle bir iktidarın sol iddialar taşıması dünya sistemini çok korkutuyor. Çünkü bu, sonuçta, bazı “tabu ülkelerle” yakınlaşma ve solun bir güç olarak kendini kanıtlaması anlamına gelir. İyi. ??? İyi de, biz bir süre önce yine bu köşede dikkat çekmiştik: Yasemin Çongar’ın bildirdiğine göre, Washington, TSK içinde Rusya yanlısı güçlerin varlığından kuşkulanıyormuş ve küçük rütbelilerin ne yapacağından da emin değilmiş. Bu tür mülahazaların kendi başına bir önemi yok. Çongar’ın da. Önemli olan, Rusya’nın nasıl bir çekim merkezi haline getirildiğidir. Bir tür yarım akıllı imamın eline bırakılmış dünyanın en büyük silahlı gücünün, Washington, her şeyi yerle bir ederken, ister istemez yeni çekim merkezleri yarattığını görüyoruz. Neyse... Bakalım ne zaman bir Amerikan Başkanı Türkiye’nin bir yerlerine gidip, orada bağımsız devlet için çağrıda bulunacak? Bu, adına devlet çağrısı yapılan halklar için utanılacak bir şeydir. Türkiye, 1917 Rus Devrimi’nin yarattığı koşullarda ve emperyalizmin dikte ettiği anlaşmalar teker teker yırtılarak kuruldu. Onların istemediğini kurduk. İstediklerini yapmadık. Şimdi? Şimdi, tüm sol iddiaları, yani emekçilerin kamu ağırlıklı bir siyasal iktidar mücadelesini satıp, değişik kültürlerin aynı çatı altında yaşamaması için her türden mafya devletine yaltaklık edenlerin, emperyalizme etnik uşaklıkta varacakları son noktayı, Kosova’da Bush’un ellerini öpen sarhoş “bindirilmiş kıtalarda” bizzat görüyoruz. Oralara doğru hızla sürüklendiğimiz kesin de, bu ateşin nereleri yakacağını bilen pek yok. 7 KÜÇÜK GİTARİST Gitaristeğitimci Utku Özkanoğlu’nun yetiştirdiği 10 yaşındaki Sinan Şeşen, 16 Haziran Cumartesi günü Büyükçekmece Kültürpark Festival Alanı’ndaki Kervansaray’da aile dostlarına gitar dinletisi sunacak. Sinan, babasının ünlü bestelerini yaptığı ve şimdi kendisine geçen gitarın değerini biliyor. EfkanDidar Şeşen, dinletisinde kendi bestelerinden örnekler de sunacak olan Sinan’ın müzik eğitimini sürdürmesini istiyor. ŞEŞEN YAPIM Şarkı yazıp kendi yorumlayan biri olarak kendi kurduğu Şeşen Yapım şirketiyle kendi albümlerinin yapımcılığını tercih eden Şeşen’in Yüreğine albümünün dağıtımını Seyhan Müzik üstlenmiş. Yönetmen, her zamanki gibi müzik bilgisine ve duygularına çok önem verdiği Didar Şeşen. Üniversite sınavlarına hazırlandığı için fazla yüklenmediği kızı Ezgi’nin flütü ilk kez Yüreğine şarkısında kayda geçmiş. Yüreğine, Şeşen’in bugüne kadar bağlamaların en yoğun kullanıldığı albümü olarak farklılaşıyor. Albümde bağlamaları Şeşen’in hocası olan Arif Yanmaz çalıyor. Cebrail Kalın, Et ve tırnak stanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi İ Devlet Konservatuvarı mezunu olan Didar Şeşen, 1996 yılında “Sitem” adlı bir albüm çıkarmıştı. Müzik öğretmenliği ve çocukları nedeniyle kendi müzik çalışmalarını sürdüremeyen Didar Şeşen, geri kalan zamanında eşine yardımcı oluyor. Efkan Şeşen, eşine de yeni bir albüm çıkarmak için hazırlık içinde olduklarını haber verdi. Eşi Didar için 5 yıl önce yazdığı “Dermanımsın” şarkısını bu albümde değerlendiren Efkan Şeşen, dostlarının “Bu ne sevgi, bu ne aşk” sorularıyla da karşılaşıyormuş: “Doğru, biz et tırnak gibiyiz, çok uyumluyuz, çok vefalıyız, çok sevgiliyiz. Kavgamız olsa bile kuş tüyü gibidir. Birimiz hemen durur, diğeri devam ettirmez.” Ben Yiğidi Bilmez miyim fkan Şeşen, bir siyasi dava nedeniyle tuE tuklu olduğu Sağmalcılar Cezaevi’nde çamaşır yıkarken ıslık çalarak müziğe başladı. 19811986 yıllarında cezaevinde kalan Şeşen, hiçbir müzik bilgisi olmamasına karşın “sezgileriyle” çok sevilen besteler yaptı. Çıktıktan sonra Grup Yorum’un solistliğini yürüten Şeşen, 1991’de gruptan koptu. “Dokuz Altı Yollarında” adlı ilk solo albümünü “Gün Ağarırken”, “Göçer Oldum”, “Merhaba”, “Gözleri Hâlâ Çocuk” ve 2001’deki “Dar Kapılar” çalışmaları takip etti. Şeşenler, bir süre Antalya’da yaşadıktan sonra İstanbul’la döndü. Efkan Şeşen, Bulgaristan’da bir müzik akademisine devam ederek kendisini geliştirdi. Aynı yıllarda yaz aylarında memleketinde doğayla kucaklaşmasının ürünü, 2004 yılında, etnik bir albüm niteliğindeki “Pek te Taninmayan Karadeniz” oldu. ER ŞEY BENİM DEĞİL’ Şeşen 9. albümündeki, Pir Sultan Abdal’ın “Yürekte Yaralar Türlü Türlü” deyişini, Köroğlu’nun “Ben Yiğidi Bilmez miyim” yiğitlemesini son yıllarda yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelerin duygusuyla kaleme almış: “Cezaevlerinde acılar, koşturduk. Bu koşturmanın duygusu üzerinde de yükselen bir albümdür bu. Hiçbir zaman ‘her şey benimdir’ diyemem. Bu şarkılar mücadelelerin getirdiği duyguların bir şekilde dönüşü.” Şeşen, Turan Engin’in güçlü sesiyle yorumundan etkilendiği “Gel Ha Gönül Havalanma” türküsünü kendi sesine de yakıştırdığı gibi sözlerindeki insanın gönül zenginliğini yücelten felsefeyi de seviyor. HAZİNDAĞ’IN MÜZİĞİ Azeri havasında bir sevda şarkısı olan “Azenya”da Şeşen sesinin gücünü gösteriyor. Hazindağ şarkısı, Şeşenler’in Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde elektrik ve yolun henüz gitmediği yaylaya yaptıkları 6 saatlik yürüyüşün duygusunu yansıtıyor. Ailece katkıda bulundukları Türkçesi “Yıldızlar” anlamına gelen Lazca şarkı, Efkan Şeşen’in memleketi Arhavi’nin Ulukent köyünü anlatıyor: “Birkaç yıldan beri her yaz köyümüze gidiyoruz. ‘Bir göz’ derler ya, 20 metrekarelik bir ev yaptık. Bu şarkıda doğaya kaçışımızı, köyümüzün tazeliğini, içtenliğini anlatıyoruz, yapay olan şeylere tepkimizi dile getiriyoruz.” ynı şeyi, Bush bizzat değil belki ama, ileride bir başka ABD cumhurbaşkanı yapabilir ve Türkiye’nin bir bölümünde bağımsız bir devlet ilan edilmesini isteyebilir. Neden olmasın? Hukuken Sırbistan’a bağlı bir “bölge”, Kosova, Bush’un insanın içini bulandıran sahneler (sarhoşların el öpme sahneleri vs) eşliğinde ilan edildi bile. Putin’in bu oldubittiye onay vermeyeceği kesin; Sırplar ortodoks falan oldukları için değil, Rusya’nın başına bu yoldan yepyeni çoraplar örüleceğini bildiği için. Moskova, tepkili. Ankara’nın gıkı çıkmıyor. Berlin de sessizliğini koruyor. Ama, Elysee Sarayı’ndaki en Amerikancı başkan olduğu düşünülen Sarkozy’nin, “Bi dakka yav, n’oluyo oralarda?” demesi ilginçtir. Yoksa roller mi değişti? Biliyoruz çünkü: 1990’ların başında Slovenya ve Hırvatistan’a Yugoslavya’dan ayrılma fırsatı tanıyan ve bugünkü felaketlerin önünü açan, Bonn’du. Washington, başlarda bu aceleciliği frenlemeye çalışıyordu. Şimdi iş tersine dönmüş bulunuyor. 17 yıl öncesinin tersine, evet: Washington’u şu sıralarda BerlinParis ekseni frenlemeye çalışıyor. Tehlikeli. ??? Bu yol çok tehlikeli. Bugün belki kimse düşünmeyebilir, ama bırakın Rusya veya Türkiye’yi, yarın AB’nin çekirdek ülkelerinin bile bu tuhaf parçalama işleminden nasibini alacağı ortada. Fransa’yı Sarkozy ile birlikte zor zamanlar, sokak hareketleri, toplumsal yükselişler bekliyor. Belçika’yı da. İtalya’da kuzey bölgesinin emelleri zaten ilan edilmiş durumda. Almanya’da bir modern zamanlar armağanı olarak göçün nüfus hediyeleri, yani yabancılar var; bunlar, “dışarıdaki Almanlar” denilen nüfusla birlikte çok ciddi bir oran oluşturuyor. Yani, bu suskunluk AB’nin merkezinde de süremez. Bush, baltayı bilmeden taşa vurmuş görünüyor. Kosova’yı Sırbistan’dan koparan, her ülkeden bir şeyler koparmaya kararlı demektir. “Amerikancı Kosova” ısrarı, biraz ileride göbeğinden bağımlı, Amerikancı bir Kürt devleti ısrarı demektir. Peki, AB’nin motor ülkeleri bir yana, kenardaki Türkiye ne yapacak? Türkiye, içindeki en önemli sorunuyla, hemen altındaki Amerikan malı bir BarzaniTalabani devletiyle, bu tür gelişmelere ne kadar direnebilecek? Ne ile, hangi gerekçeyle direnecek? A cutsay@gmx.net ‘H rtuğrul Yalçınbayır, 1980 öncesinde CHP’nin Bursa merkez İlçe Başkanlığı’nı yapıyordu. Parlamento ile tanışması 20. dönem seçimlerinde yine Bursa’dan ve ANAP Milletvekilliği ile başladı. 1 Temmuz 2001’de partisinden ayrılarak Abdullah Gül’ün Yenilikçiler hareketine omuz verdi. AKP’nin kurucuları arasında yer alan ve ilk genel sekreterliğini de üstlenen Yalçınbayır’ın partisi içindeki yıldızı, Başbakan yardımcılığına rağmen, 1 Mart tezkeresine ret oyu vermesinden kısa süre sonra da, liderin gözünden düşme dönemi başladı. 22 Temmuz seçimlerinde aralarında Abdullah Gül’ün de bulunduğu 8 AKP büyüğünün oyları ile Yalçınbayır da liste dışı bırakılan 167 kişi arasındaydı. Her genel seçimde, partilerin aday listelerinde göze çarpıcı değişiklikler oluyor. Seçmen karşısında kendi kadrolarını yenilenmiş, tazelenmiş göstermeyi amaçlayan bu değişiklikler, şayet partilerin demokratik yöntemler içinde ve örgüt tabanının oyları ile gerçekleşmiş olsa, kamuoyunun gelen tepkileri ciddiye alması beklenmez. Oysa genel başkanlar, bazen tek başına; bazen çekirdek bir çevre içinde, kimine çarpı işareti koyarak parti içinde kendisine başkaldıranları tarihin çöplüğüne göndermeyi bir görev olarak algılıyorlar. Bu tasfiyeleri yaparken de yeni seçim için yeni heyecan aktörleri olarak gazete fotoğraflarının, televizyon ekranlarının en önemli dekorları arasına yeni yüzler sunmaya özen E DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT gösteriyorlar. AKP Genel Başkanı’nın 7 arkadaşı ile birlikte belirlediği yeni milletvekili adayları listesi için izlediği yöntemi bu açı altında ele almak gerekiyor. Yeni listenin iktidar partisi parlamento grubuna yönelmiş, tam bir kıyım olarak adlandırılacak boyutlara varması karşısında, Erdoğan’ı yeniden Başbakan olarak görmek isteyen çevrelerin, tek ses halinde harekete geçtikleri görülüyor. Televizyonların yorum ve tartışma saatlerinde, gazetelerin köşe yazılarında, tek adam ve yedi arkadaşından oluşan AKP cuntasının liste eylemine “Milli Görüş’te olanların tasfiyesi” gibi bir de isim bulundu. Bu buluşu, olabildiğince inandırıcı kılarak kararsız seçmenlerin de oyunu alabilmesi için Erdoğan’ın partisini merkeze kaydırma operasyonu senaryosu gündeme getirildi. AKP’nin, liderin ağzından zaman zaman Milli Görüş gömleğini çıkarmış olmaktan söz etmiş olunsa bile, kuruluşunda kabul ettiği programında en küçük bir değişiklik mi yaptı? Böyle bir imkân 2006 yılının Kasım ayında toplanan 2 büyük kongrede gerçekleştirilebilirdi. Söz konusu bile olmadı oysa. AKP’ye Akil Adamlar Korosu Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın “tek adam”lıktan sapmadan 353 milletvekiline güvenerek izlediği strateji Anayasa Mahkemesi’nin kapısına çarparak tarumar olduktan sonra, bugün AKP’nin Milli Görüş gömleğini çıkartarak herkesi kucaklayan bir merkez partisi olma kararından söz eden akil adamlar korosu, milli egemenliğe, parlamentodaki 353 oya 27 Nisan Genelkurmay bildirisi ile dolaylı ipotek konulmak istenildiği masallarını yaydılar. Amaçlarının, Erdoğan ve partisini geniş kitleler önünde hakları yenilmiş, elleri kolları bağlanmış mazlumlar topluluğu olduğunu da saklamadan. Başbakan’ın, AKP’yi merkez partisi yapma niyeti için gösterebildiği tek ve son örneği ise herkes biliyor. Üçü CHP ve DSP de yer almış, on kadar vitrin adayından sağlanacağı varsayılan taze kan, 22 Temmuz seçimleri için Erdoğan’ın umudu olarak AKP listesinde üst sıralara oturtulmuştur.. Tasfiye edilen 167 eski milletvekilinin yerlerine gelenlerin kefili de AKP Genel Başkanı’dır. Akiller koro su, bu değişimin gerekçesini fısıltı gazetelerine, “Dolmabahçe Görüşmesi”nin sonucu olarak yansıtıyorlar. Bunu yaparken Başbakan’ın AKP listesini Yüksek Seçim Kurulu’ndan önce, neredeyse Genelkurmay karargâhının onayından geçirmiş olduğu gibi çok tehlikeli bir silahla oynadıklarını bile fark etmeyecek kadar da kendilerinden geçmiş olduklarını da unutuyorlar. Erdoğan, TV 24 adlı haber kanalındaki söyleşisinde “Milli Görüşçülerin tasfiye edilme” iddialarını “Kim söylüyor bunları” sorusu ile yalanlamak istiyor. Bu isteği, dereyi geçerken bir süre için ihtiyaç duyulan zaman molası olarak görmek de mümkün... AKP’nin kadrosunda uzun yolculuğa çıkarken “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının ana koro kadrosu olan Milli Görüşçü ekibi daha fazla küstürmemek endişesinin varlığını anımsadığını söylemek de. ??? Yazıya başlarken kulaklarını çınlattığım Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Hürriyet’te Şükrü Küçükşahin’e, Erdoğan’a adeta sitem helalleşmesi olarak isimlendirilebilecek sözleri ile bitireyim hafta sonunun Düzyazı’sını: “Her şeyi parti programına göre söyledim. Demokratik değerleri öne çıkarttım. Şimdi bütün o sözleri adaşım Ertuğrul Günay’a emanet ediyorum.” AKP’nin ilk genel sekreterinden, yeni gözdesine gönderilmiş olan bir yakar top değil mi bu sitemli sözler? Barışa semah döndüler Radyo Barış’ın İnönü Stadı’nda düzenlediği “Barışa Semah Dönenler” etkinliğinde semahlar toplumsal barış ve birlik için dönüldü. “Halk Ozanlarını Yaşatma Ödülü” bu yıl, halk müziğinin ustası Ruhi Su anısına Ruhi Su Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve ozanın oğlu Ilgın Su’ya verildi. “Onur Ödülü” yazarressam Fikret Otyam’a sunulurken “Toplumsal Barış Ödülü”ne değer görülen Kanaltürk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Özkan’ın ödülünü, Kanaltürk Televizyonu Genel Müdürü Merdan Yanardağ aldı. Bu yıl altıncısı düzenlenen “Barışa Semah Dönenler”in sanat yönetmenliğini Ali Taygun, sunuculuğunu ise Radyo Barış Genel Yayın Yönetmeni İlknur Kaplan ve sanatçı Sadık Gürbüz yaptı. Katılımcı tüm ekiplerin semah dönmesinin ardından barışın simgesi beyaz güvercinler uçuruldu. Ali Rıza Binboğa, Ali Rıza Erdoğan, Berrin Sulari, Çiğdem Çiftçi, Deste Günaydın, Ekrem Ataer, Gülcihan Koç, Oğuz Boran, Mustafa Özarslan, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Edip Akbayram, Kıvırcık Ali, Moğolllar, Selda Bağcan’ın konser verdiği etkinlikte Yusuf Hayaloğlu, Pir Sultan Abdal’dan bir şiir okudu. Tokat Turhat Çayeli Belediyesi ve Hubyar Semah ekiplerine Murat Yıldırım bağlamasıyla eşlik etti. Radyo Barış’ın sahibi Ali Rıza Erkan etkinliğe gelecek yıl ara vereceklerini belirterek “Bizi bölmek istiyorlar. Biz bizi yakanlarla bir arada olmayız” dedi. Etkinliği Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen ve CHP’lilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda siyasetçi ve sanatçı izledi. obirgit?ekolay.net Fotoğraf: SELİN GÖRGÜNER/SERKAN YILDIZ