25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Geriye kalaslar kaldı İçindeki çocuğu yitirmeyen tiyatro devi Erol Günaydın’ın yaşamını ‘iki kalas bir heves’le Emine Algan kaleme aldı. salonumuz vardı. İşte beni ilk defa itiş kakış orada sahneye çıkarttılar. Orası olduğu gibi ahşaptan yapılmıştır, bir küçük balkonu vardır, sandalyeleri ahşap, perdeler kadife. Kapıdan girdiğin zaman bir ahşap kokusu gelir, mis gibi, o kadar güzel kokarki o ahşap. Ben orada ilkin o kokuyu aldım, sonra pudra kokuları geldi. Benim ilk tiyatroda edindiğim şey, tiyatronun tarifini yapan herşey o ahşap kokusudur. Sonra öğrendim ki bizim eskiler tiyatronun tarifini yaparken ‘iki kalas bir heves’ diyorlarmış. Yani iki tane tahta parçası yanyana gelip üstünde heveslerini tatmin ediyorlar. Bu çok hoşuma gitti. Onun için adını iki kalas bir heves koydum.” “Kendinize imzalarken neden ‘geriye sadece kalaslar kaldı’ yazdınız?” diye soruyoruz. Biraz hüzünlü birazda kızgın bir yanıt geliyor: “O eskilerin heves ettikleri tiyatroda, insanlarda çok şeyler değişti. O zamanlar televizyon yok. Bir radyo var, bir de iki kalasla bir hevesimiz vardı. Biz çok bağlıydık bu hevesle tiyatrolara. Bütün ustalarım da öyleydi. Sonra Türk tiyatro tarihine baktığım zaman öyle insanlar gelmiş, bu ülkede tiyatro yapabilmek için öyle mücadele vermişler ki o nasıl hevestir öyle. Bir tanesi komik olacağım diye bütün ağzındaki dişleri çektirmiş. Çenesini burnuna değdirme yarışı varmış ve herkes gülermiş. Şimdi bu adamlar insanları güldürebilmek, mutlu edebilmek için bu tahtaların üzerinde neler yapmışlar. Ama bizim çoğu tiyatrocularımız bunları bilmedikten o eskilere gidip düşünemiyorlar bunların neler çektiklerini. Sadece kendi hevesleri için yapıyorlar bu işi. Sonra para da kazanılmazdı tiyatrodan. Tiyatrocuların itibarı yoktu, şahitliği muteber değildi, kimse kızını, evladını tiyatrocuyla evlendirmek istemezdi. Hakikaten parasız yaşarlardı. Aldıkları bir iki alkışla çok mutlu olurlardı. Bugünlere geldik bir de baktım ki bugünlerde ne iki kalas düşünen var, ne heves düşünen var. Herkes o kalasların üzerinde parayı düşünüyor. Bir an evvel çıkıp da birşey kapmayı düşünüyor. Sonra televizyon çıkınca kalaslar da kalmadı. İnsanlar kalasların üzerinde değil, apartman katlarında işler yapıyorlar. Bizim tiyatronun hevesi, o ahşap kokuları kayboldu. Küçük Sahne’nin perdesi açıldığı zaman ahşap kokusu gelirdi, şimdi açıldığı zaman pasajın bira kokuları geliyor insana. Yani insanlar bu heves içinde değiller. Tiyatroyu bir basamak yapmışlar, televizyona geçip dizilerden büyük paralar almak derdindeler. Onun için ben, geriye kalaslar kaldı diyorum.” Yeni projeleri de yolda Günaydın’ın. Biri Mahsun Kırmızıgül’ün senaryosunu yazdığı ‘Beyaz Melek’ adlı sinema filmi. Diğeri Sezen Aksu’nun şarkılarından bir aşk filmi ve Galatasaray’dan arkadaşlarının rol almasını istediği bir başka film... ‘Peki tiyatro’ diyoruz. “Tiyatroyu çok istiyorum” diyor ve devam ediyor: “Ferhan (Şensoy) diyor ki ‘iyileş hemen gel.’ Ferhan’ı da çok seviyorum. Oynarsam onda oynarım. İyileşirsem ilk işim orada sahneye çıkmak.” Kitabı eline aldığında ‘ilk defa meyva verdi hayatım’ demiş: “Hep meyvasız bir ağaç gibi durdum, yapraklar mapraklar vardı ama meyvesizdim. Kuruyup gidecektim. Bir kitabım olmasını çok istiyordum. oldu İşte. Herkes imzalarken bakardım ben, şimdi ben de imzalayacağım. Hatta Akşehirliler telefon ettiler Nasreddin Hoca şenliklerine çağırdılar. Gelirim ama hocalık yapamam eşek üstünde duramam, gelirim de kitap imzalarım dedim. Aziz Nesinler gelip kitaplarını imzalarlardı ben de oturup muhabbet ederdim onlarla. Keşke şimdi yaşasaydı da ben de bir masa atsaydım yanına. Çok hoşmuş kitap. Bunca yıl boşa, kaybolup gidecekti yoksa...” Tam 8 ay sürmüş kitap için yapılan söyleşiler. O kadar çok şey anlatmış ki Günaydın... Üstelik anlatmadığı o kadar çok şey kalmışki... ‘Onları da kendime sakladım’ diyor. (Bir kaçını sohbet sırasında anlatıyor) Kitabın kapağındaki fotoğraf Okan Bayülgen’e ait. C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 15 HAZİRAN 2007 CUMA ‘Kuş Uçsa Gölge Kalır’ mimiz içinde çok önemli yerler tuttular. 2003 yılında, Gülten Akın, 70. yaşında bizlere “Uzak Bir Kıyıda” adlı kitabını armağan etti. Gözlemlerim, şairlerin iki türlü yaşlandıkları yolunda: Kimi şairler, yaşam ve yaratma heyecanlarının azalmasından olmalı, yaşlılık ürünlerinde yıllar içinde oluşan ustalıklarına sığınıyorlar. Yılların verdiği ustalıkla yine güzel şiirler yazmayı başarıyorlar, ama eski dönemlerindeki heyecanı, yaratma coşkusunu bulamıyoruz şiirlerinde. Gülten Akın ise, yaşı ilerledikçe şiirini daha yükseklere taşıyanlardan. Çevremde de sık sık tanık oluyorum, onun yeni bir şiirini okuyanlar, şiirin verdiği heyecanla sarsılıyorlar. Evet, sarsıcı bir şiir yazıyor Gülten Akın. Günümüz şiirinde başka şairlerde pek de rastlamadığımız biçimde sarsılıyoruz onun yeni şiirlerini okurken. Belki yeniden yazının başındaki sözlere dönebiliriz: Evet, dolu dolu yaşanmış ve yaşanmakta olan bir yaşam. Ve bu yaşamın içinden hayata bakış. Onu anlama ve anlatma isteği. Bunu dille, düşünceyle, sezgiyle anlatabilme çabası. Bakın içinde yaşadığımız günler, nasıl yansıyor dizelerine: Şimdi gündüz sanki yokmuş atlayıp geçiyor gökyüzü geceler düş düş düş yuvarlağın bir yerinde durmadan büyüyen kara leke. Leke haşindir, bakanı incitir yaralar göreni körlüğü yarattı ilkin o yüzden medya Çağdaş şiirimizin büyüklüğünü anlamak için bakılması gereken şairlerden biri Gülten Akın. Şiirseverlerin yeni kitabını fırsat bilerek onun şiir dünyasına bir kez daha eğilmelerini dilerim. turgay@fisekci.com de? Şiirle mutlu olan çoğu insan gibi benim için de böyle. “Kuş Uçsa Gölge Kalır” Gülten Akın’ın yeni şiir kitabı. (Yapı Kredi Yayınları). Gülten Akın, şiir okumaya başladığım yıllardan bu yana izlediğim bir şair. “Ah kimsenin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” dizeleriydi ilk vurulduğum. May Yayınları’ndan çıkmış kırmızı kapaklı Kırmızı Karanfil kitabı, 70’li yılların başındaki liseli heyecanıma yanıt veriyordu. Daha ilk kitabında, “Kestim Kara Saçlarımı” diyebilmek, bunu kitabının adı yapabilmek de şairce bir yalınlığın ve cesaretin örneğiydi. İlk şiirinin 1951’de, yani henüz 18 yaşındayken yayımlanmış olması, daha o zamandan şiire adanacak bir yaşamın göstergesinden başka ne olabilir? Ne ki şiire adanmak için de ortada bir yaşam olmalı. Boş bir yaşamın anlamı yoktur şiir için. Önce yaşamı dolduracaksınız, sonra o yaşamdan şiir sağacaksınız. Gülten Akın’ın şiiri, ilk şiirlerinden son şiirlerine dek hep şairin yaşamı çevresinde, ülke, insan ve yeryüzüyle buluşan bir şiirdir. Bütün bir hayattır bulduğumuz şiirlerinde. Bu şiirlerin belki de en önemli özelliği her zaman kişisel sesi ve söyleyişi korumuş olmalarıdır. Yaygın anlayışlara eğilim göstermeyen bir şair olmuştur Gülten Akın. 80’li yıllarda ülkemizde çoğu annenin çektiği üzüntüleri, çocuklarının hapiste olması, hayatlarından duyulan kuşkuyu en yakından yaşayanlardan biri de o oldu. 90’lı yıllarda yayımlanan “Sevda Kalıcıdır”, “Sonra İşte Yaşlandım”, “Sessiz Arka Bahçeler” adlı kitaplarda toplanan şiirler bu yıllarda giderek kısırlaşan şiir veri S evilen bir şairin yeni bir kitabı denli mutluluk verici ne vardır yeryüzün Ayşe YILDIRIM Kitabın adı ‘iki kalas bir heves’... Erol Günaydın’ın 74 yıllık yaşamını özetliyor. Emine Algan soruyor Günaydın yanıtlıyor... Tiyatroya ilk adımından çocukluk günlerine, Ağrı’daki askerlik ve öğretmenlik günlerinden ‘zoraki Yeşilçamcı’ oluşuna kadar aşkları, hüzünleri, oyunları ve dostluklarıyla geçen bir yaşam.... Erol Günaydın ve Emine Algan’la Nişantaşı’nda Günaydın’ın evinde sohbet ediyoruz. Bacağındaki rahatsızlığa rağmen neşesinden bir şey kaybetmemiş. Önünde kendi kitabı keyifle okuyor. ‘Bakın bir tane kendime imzaladım’ diyor. ‘O güzel günlerimizden geriye sadece kalaslar kaldı’ diye yazmış... “Kitabın adını neden iki kalas bir heves koydunuz” diyoruz.. Anlatıyor: “İki kalas bir heves dedim çünkü ben Akçaabat’tan geldim. Çocukluğum da oralarda geçti ve tiyatronun t’sini bile bilmiyordum. Buraya geldim Galatasaray lisesinde okumaya başladım. Tevfik Fikret tiyatro, konferans Altınkoza Beynelmilel’in oldu Yusuf BAŞTUĞ ADANA 14. Altınkoza Film Festivali’nde, En İyi Film ödülünü Sırrı Süreyya Önder’in yönettiği ‘Beynelmilel’ aldı. Jüri Özel Ödülü’nü Derviş Zaim’in yönettiği ‘Cenneti Beklerken’in kazandığı festivalde, Halk Jürisi Ödülü de ‘Beynelmilel’e verilirken Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü yönetmen Nihat Durak’ın ‘İlk Aşk’ filmi kazandı. En İyi Yönetmen Ödülü İlk Aşk’ın yönetmeni Nihat Durak’a, En İyi Senaryo Ödülü ise yine Beynelmilel’in yönetmeni ve senaristi Sırrı Süreyya Önder’e verildi. Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder – Muharrem Gülmez). Jüri Özel Ödülü: Cenneti Beklerken (Derviş Zaim). En İyi Yönetmen Ödülü: Nihat Durak (İlk Aşk). En İyi Senaryo Ödülü: Sırrı Süreyya Önder (Beynelmilel). En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Cezmi Baskın (Beynelmilel). En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Vahide Gördüm (İlk Aşk). En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Gökhan Atılmış (Beynelmilel Sis ve Gece). En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: Meral Okay ve Dilber Ay (Beynelmilel). En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü: Meray Ülgen (Takva). En İyi Müzik Ödülü: Rahman Altın (Cenneti Beklerken). En İyi Kurgu Ödülü: Ulaş Cihan Şimşek (Cenneti Beklerken). En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Hülya Kahyaoğlu Taylan (Sis ve Gece), Serdar Yılmaz ve Elif Taşçıoğlu (Sis ve GeceCenneti Beklerken). En İyi Stüdyo Ödülü: Fono ve Sinefekt. Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Neslihan Atagül (İlk Aşk). Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü ise Raffaele Çedolini’ye (İlk Aşk) verildi. Günaydın, kitaptan bugünün genç sanatçılarının, şovmenlerin öğreneceği çok şey olduğunu da sözlerine ekliyor. Kitaptan bir iki anı: İşgal görmeyen Diyadin’in kurtuluş günü! “... (Ağrı’da öğretmenlik günleri) Kaymakamla arkadaş olduk. Kaymakam diyor ki, ‘Ben Atatürk’ü seven bir kaymakamım, buraya idealist olarak geldim. Bakma, herkes burada sürgün ama ben sürgün değilim’ falan filan. Halbuki onu da sürdüler, herkes sürgündü. oradan öteye nereye gideceksin, İran yahut Rusya! Ama kaymakam ısrarlı, ‘Burada birtakım işleryapmak istiyorum’ diyor, ‘çünkü insan eserleriyle anılır.’ Sonra ağzından baklayı çıkardı: ‘Bir hamam düşündüm, bir fırın, bir lokanta.’ ‘İyi olur’ dedim ben de. Alem adamdı kaymakam. Bir gece aklına gelmiş, bayram icat etti. ‘Yahu Ağrı 15 Nisan’da kurtuldu, bayram yapılıyor. orası 15’inde kurtulduysa ertesi gün de gelip burayı almışlardır. 16’sı da Diyadin’in kurtuluşu olsun’ dedi, oldu mu sana bayram!” ?“...İstanbul’da tiyatroların bitmesi, tiyatrocuların yüzündendir. Bunu kimse söylemiyor! Herkes birbirini kolluyor ama doğrusu budur. Eğer hakkaniyetli bir tiyatro yapmış olsalardı, mesela benim çalıştığım tiyatrolar, yanındakilere iyi maaş verselerdi, hiçbiri onlardan kaçmazdı. Hatta tiyatrolarda patron yemeği başka, oyuncu yemeği başkaydı. Bunlar çok kötü ve acı şeyler. (...) Yani bence Türk tiyatrosunda, İstanbul’da onbeşyirmi tiyatro varken, hepsi karıkoca tiyatroları olduğu için yürümedi. İşte Sururiler de öyle; Yusuf SururiAlev Sururi, hepsi karıkoca tiyatrosu. Maaile! Aile tiyatrosu. Bizde çok azdır böyle kişinin yaptığı tiyatro. Sonra Mücap Ofluoğlu da tiyatro yapmıştır, onda da karısı gişede oturuyordu, yani herkes öyleydi. Aile tiyatrosu olunca, bir ailenin yanına evlatlık gibi giriyordun tiyatroya, biraz oynuyordun, ondan sonra şutluyordu seni.” ? “... O sırada ben de bağırsaklarımdan rahatsızım, basur mu diye gittik doktorlara. ‘Ameliyat olacaksın, yarın sabah gel yatıralım’ dedi. Ben adamdan korktum gitmedim. İyi ki de gitmemişim, meğer kansermişim. Hastaneye gittik, dediler ki kansersin. ‘Bak gördün mü kıskandım seni ben de kanser oldum’ dedim Güneş’e. ‘Allah kahretsin bu kıskançlığı, bak kanserimi bile kıskanıyorsun’ dedi. Güneş hem beni bekliyor hem bir yandan gidip kemoterapi oluyordu. Ben hemen kalktım ama onu kurtaramadık. İki kanserli el ele mücadelemizi yaptık ama tabii benimki çok başındaydı. Ameliyatımda da fıtık ettiler beni, fıtık. İşte kaybettik. Şimdi yarım yamaşak tek kanatla uçmaya çalışıyoruz.” Âlem adam kaymakam Tiyatroları tiyatrocular bitirdi GÖRKEMLİ ÖDÜL TÖRENİ Adana Valisi İlhan Atış, Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak ile sanatçılar ve çok sayıda sanatseverin katıldığı gecede, “Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması” sonuçları açıklandı. En İyi Film Ödülü: Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder – Muharrem Gülmez). Jüri Yılmaz Güney Özel Ödülü: İlk Aşk (Nihat Durak). Halk Jürisi En İyi Film Ödülü: Karımı kıskandım kanser oldum
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear