25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 HAZİRAN 2007 CUMA söyleşi CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli Büyükelçi Onur Öymen’den hükümete veryansın: SAĞNAK C 11 AKP inat uğruna rejimi sarsıyor SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Erken seçimlere çeyrek var. Bir yandan iç siyaset telaşı, öbür yandan ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) PKK ve Barzani’nin peşmergelerine karşı sınır ötesi harekâtı gündemin baş köşesinde yerini buluyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Onur Öymen’le yine “Ne olacak bu Türkiye’nin hali”ni konuşuyoruz. Öymen özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yönetemeyen AKP ve lideri Tayyip Erdoğan’ı topa tutuyor. “Kendi ideolojik çizgisindeki birisini ille de Atatürk’ün koltuğuna oturtmak istiyor. Bunu beceremeyince de anayasayı değiştirmeye çalışıyor. İnat uğruna rejimi sarsıyor”diyor. TBMM, seçim kararı aldı. Aynı TBMM seçim kararı aldığı halde anayasa değişikliği yapmayı da benimsiyor. AKP hükümeti de bunun gerçekleşmesi için dayatmacılık yapıyor. Dünyada bunun bir başka örneğini biliyor musunuz? Ben buna benzer örnekler var mı diye çok araştırdım ama bulamadım. Bir ülkede seçim kararı aldıktan sonra bir parlamentonun anayasayı, devletin yapısını, temel sistemini bu şekilde değiştirdiğinin bir başka örneğini bulamadık. Zaten bu uluslararası ilişkilerin özüne de aykırıdır. Uluslararası alanda bu devlet idaresi anlayışına da ters düşer. Devlet idaresi anlayışı bir kere seçim kararı alındıktan sonra bütün başka önemli kararların gelecek parlamentoya, gelecek hükümete bırakılmasını öngörür. Birçok ülkede seçim kararı alındıktan sonra büyük ihale yapılmaz. Siyasetçiler devlet parasıyla uçak bileti almazlar. Kurallar böylesine ciddidir. Seçim kararı alındıktan sonra artık hükümetler, meclisler gündelik işleri yaparlar. ZLAŞMAYA YANAŞMADILAR Olağanüstü bir durum, savaş hali olursa ne olur? O başka. Ama normal koşullarda seçim kararı alındıktan sonra hükümetler ve meclisler yeni Meclis ve hükümet kurulana kadar sadece günlük işlerle ilgilenirler. Ama bizde tam tersi oluyor. AKP hükümeti son güne kadar geçmişten aldığı gücü kullanarak devletin yapısını değiştirecek bir girişime kalkışmıştır. Bunun dünyada örneği yok. Kuzey Irak’taki durum malum. ABD’yle ilişkiler gergin görünüyor. Bir yandan iç politikada sıkışıklık yaşanıyor. Ayrıca Kuzey Irak’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağır bir sınır ötesi operasyon başlatması durumunda savaş hali olacağı için seçimlerin ertelenebileceği de konuşuluyor. Siz önümüzdeki günleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tablonun ortaya çıkması doğrudan doğruya AKP hükümetinin kötü yönetiminin sonucudur. Bir kere Cumhurbaşkanlığı seçimi kritikti. Biz Başbakan’a, “Bu işi uzlaşmayla çözelim. İktidar ve muhalefet partileri TBMM’deki çoğunluk partisinden bir aday üzerinde mutabakata varsınlar” dedik. Onu bile reddettiler. İlle de kendi dayattığı insanı seçtirecek. Yaklaşım bu. Muhalefet lideriyle bile görüşmeyi kabul etmedi. Herhangi bir AKP’linin cumhurbaşkanı adayı olmasına razı değildi. Kendi seçtiği ve kendi ideolojisinin çizgisinde birisini cumhurbaşkanı yapacak, Atatürk’ün koltuğuna oturtacak. İddiası bu. Bunu başaramadılar. Bunu hukuk, Anayasa Mahkemesi engelledi. Çünkü uyguladıkları yöntem anayasaya aykırıydı. Çünkü bunu yapacak sayıda milletvekilleri yoktu. Anayasa 367 milletvekilinin oylamada bulunmasını öngörmüyormuş gibi bir yaklaşımla anayasaya aykırı bir yöntemle cumhurbaşkanını seçtirmeye kalktılar. Bunu CHP engelledi ve Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Anayasa Mahkemesi de bize hak verdi. İktidar büyük bir bozguna uğra NİLGÜN CERRAHOĞLU Kalkan ve ‘Crocs’... OMA Bush, G8’in ardından Roma’ya geldi. Şehir tabii felç oldu... Bush karşıtları bir yandan, Başkan’ın güvenliğinden sorumlu on bin polis, jandarma, koruma görevlisi, tepemizde uçan helikopterler, trafiğe kapanan yollar öte yandan... herkes evde hapis! İnsanların burnundan solumasına yol açan ziyaretin en anlamlı ve matrak simgesi, “Corriere della Sera”nın birinci sayfasında yayımlanan bir “Crocs” fotoğrafı... ABD Başkanı’nın ayağında, 2007 yazının son çılgınlığı bir çift “Crocs” var. “Crocs” da ne diyeceksiniz? ABD şirketi ünlü Dupont patentiyle üretilen yeni bir “plastik sabo”, “Crocs”! “Dizayn” ya da “estetik” bir özelliği yok. Ama pratik, havadar ve de hafifler! 160 gram çekiyorlar. Keşfeden, ayağından çıkarmıyor. Siyah bir limuzinin yanı başında çoraplı ayaklarıyla bir çift “Crocs” içinde ölümsüzleştirilen Bush’un fotoğrafları, Al Pacino gibi Hollywood yıldızlarının 2007 yazı yeniliği adına görüntülenen karelerini gölgede bıraktı. “Tam Bush’a göre!” dedi insanlar: “Hafif sıklet imajı, tam da bu olmalı!” ‘ Siz halkın cumhurbaşkanını seçmesi fikrini savunuyor idiyseniz dört buçuk yıldır aklınız neredeydi? ’ dı. Anayasa Mahkemesi’nin kararı hukuk için büyük bir zaferdir. İyi de anayasa açık. Böyle bir bozgunu beklemiyorlar mıydı? Belli ki beklemiyorlardı. Dolayısıyla büyük bir şok geçirdiler. Bu yenilgiyi sineye çekecekleri yerde, “Madem ki Anayasa Mahkemesi bize engel oldu. O zaman biz de anayasayı değiştiririz” dediler. Bir inatlaşma yoluyla ille de kendi dediklerini yaptıracaklar. Yani bir inat uğruna rejimi sarsıyorlar. Devlet yapısını değiştirmeye çalışıyorlar. Bunun da amacı kendi istedikleri kişiyi bir şekilde seçtirebilmek. Siz halkın cumhurbaşkanını seçmesi fikrini savunuyor idiyseniz dört buçuk yıldır aklınız neredeydi? Neden daha önce hiç TBMM’ye önermediniz de şimdi öneriyorsunuz? Belli ki öbür girişimleri başarısızlığa uğrayınca çaresiz kaldılar. Halka karşı da mahçup duruma düşmemek için, “Bakın, bize zulmettiler; mağdur duruma düşürdüler. Biz de o zaman anayasayı değiştirip yine istediğimizi yaparız” mesajı vermeye çalıştılar. Sabih Kanadoğlu da seçim yasalarında yapılacak değişikliklerin bir yıldan önce yürürlüğe sokulamayacağını söylemedi mi? Söyledi. Doğru da söyledi. Bu arada seçim olacak. Seçimler mevcut sisteme göre yapılabilir. “Onu da değiştiririz” diyorlar. Ama hayır, onu değiştiremiyorsunuz. Ana rüyoruz ki uçakları o bölgeye gidebiliyormuş, Türkiye sınırlarını da geçebiliyormuş. Türk hava sahasına uçak gönderiyorsunuz da PKK mevzilerine karşı neden gönderemiyorsunuz? Bunların savunulacak tarafı yoktur. Amerikalılarla çok açık konuşmak lazımdır. Sizce ABD’ye nelerin söylenmesi gerekiyor? Biz hiçbir ülkenin düşmanı değiliz. Ama bu hükümet (AKP hükümeti) o kadar edilgen, o kadar verici, o kadar tavizkâr ve teslimiyetçi bir politika izliyor ki hiçbir ülke bu hükümetin taleplerini ciddiye almaz oldu. “Anlattık, anlatamadık” diyorlar. O zaman NATO’ya gideceksiniz. NATO’nun stratejik konseptinin 4. maddesi var. 4. madde terörist saldırılara karşı NATO’ya üye bir ülkeye istişare hakkı verir. Bunu kullanacaksınız. 11 Eylül saldırılarından sonra hemen hemen her NATO konseyinde terör konuşulmuştur. Siz de bu konuyu gündeme getireceksiniz. Niye getirmiyorsunuz? Amerikalılar orada herkesin içinde anlatsınlar bakalım ki nasıl oluyor da bir müttefik ülkeye yönelik terör olaylarına karşı ne kendileri bir şey yapıyor ne de Türkiye’nin müdahalesine izin veriyor. Bunu bütün NATO müttefikleri önünde nasıl izah edecekler? Bir de onu görelim. Erdoğan, “Türk Silahlı Kuvvet P O R T R E ONUR ÖYMEN İstanbul, 1940 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaptı. Savunma politikaları konusunda doktorasını aldı. 1964’te Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Merkezde ve yurtdışı temsilciliklerde çeşitli kademelerde görevlerde bulundu. 199095 arası Bonn Büyükelçiliği, 199597 arası Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, 19972001 arası NATO Daimi Temsilciliği yaptı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili seçildi. CHP’nin Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürütüyor. U ‘ AKP hükümeti geçmişten aldığı gücü kullanarak devletin yapısını değiştirecek bir girişime kalkışmıştır. ’ yasa size o imkânı vermiyor. “Anayasaya geçici madde koyduk. Seçim kanunlarını değiştiririz” inadı içindeler. Peki, seçim kanunları bir yıl içinde neden değiştirilemiyor? İktidarlar seçimleri kendi lehlerine çevirebilmek için oyunun kurallarını maçın ortasında değiştirmesinler diye değiştirilemiyor. Ama bunlar her şeyi göze alıp bunları da değiştirmek istiyorlar. Neye mal olursa olsun iktidarı bırakmak istemiyorlar. Ama yenilecekler. İç destek de dış destek de iş çevrelerinin desteği de olsa bunların siyaseti yönetmesi mümkün değildir. Alanlara dökülen milyonlarca insan bu hükümete kırmızı kartı göstermiştir. İYASİ KARARI HÜKÜMET VERİR Ya Kuzey Irak’taki durum? Orada da bu hükümetin çok ciddi hataları var. Kuzey Irak’ta yaklaşık 3 bin 500 kişilik bir terörist mevcudiyeti bulunuyor. Bunların derhal tasfiye edilmesi gerekir. Dünyanın hiçbir yerinde, bir terör örgütünü hiçbir güvenlik gücünün bunu bertaraf etme yetkisinin bulunmadığı görülmüş şey değildir. Bu olay bir tek Kuzey Irak’ta var. Irak hükümetine bunu söylüyorsunuz. Aldığınız cevap kendilerini korumaya güçleri olmadığı. ABD’ye söylüyorsunuz. “Benim de kendi önceliklerim var. Bana da saldırılar oluyor. Askeri birliklerimi oraya tahsis edemem” cevabını alıyorsunuz. “Hava operasyonu yapın” diyorsunuz. “Hayır, uçaklarımın başka görevleri var” diyorlar. Ama şimdi gö S ‘ Bunlar Cumhurbaşkan’ından Anayasa Mahkemesi’ne, Danıştay’ına, üniversitelerine, ordusuna kadar kin ve nefret içinde söylemediklerini bırakmıyorlar. ’ leri bizden sınır ötesi operasyon için bir talepte bulunmadı” dedi… Asker dilekçe mi verecek? Onun kararını verecek olan hükümet. Siyasi değerlendirme yapacaksınız ve siyasetin gereği olarak TBMM’den yetki isteyeceksiniz. “Biz de destekleyelim. TBMM’den yetki alın ve uygun göreceğiniz bir zamanda müdahale kararı verin” dedik. Yapamadılar. “ABD ne der?” diye ödleri kopuyor. Peki, bu işin sonu sizce nereye varır? Olacağı şu: Türk halkı 22 Temmuz seçimlerinde bunları tasfiye edecek. Türk halkının gerçekleri görmediğini düşünmek kabil değil. O zaman milyonlarca insan meydanlarda ne için tepki gösteriyor? Bu hükümeti desteklemek için mi toplanıyorlar? O mitingler bu hükümete karşı büyük bir tepki değil midir? Yani bu insanlar seçim sandığında gidip AKP’ye mi oy verecek? Yurtiçi ve dışında bazı çevreler bunların bir daha tek başlarına gelemeyeceklerini gördüler. O nedenle de şimdi bunları başka bir partiyle koalisyona sokarak iktidarda tutmanın hesaplarını yapıyorlar. Çünkü bu hükümet Cumhuriyet döneminde başka hiçbir hükümetin vermediği tavizleri onlara verdi. Aynı zamanda ekonomik konularda da taviz alıyorlar. IMF bunlara ne isterse yaptırıyor. En küçük bir itirazları yok. IMF’yi ayakta tutan tek ülke bugün Türkiye değil mi? Tabii ki öyle. Türkiye’nin ne kadar stratejik tesisi, ne kadar limanı, bankası varsa, aklınıza gelen her şeyini satıyorlar. Bakın AB ülkeleri ne, ABD’ye. Stratejik değerlerinin yabancıların kontrolüne geçmemesi için ne kadar titiz davranıyorlar. Türkiye hariç herkes titiz, herkes hakkını savunuyor. Böyle şey olur mu? İşte, yaptıkları budur. O nedenle Türk halkı da olan bitenin farkındadır. Bu işten kâr sağlayan iş çevreleri, onları destekleyen, sürekli bu hükümeti başarılı göstermeye çalışan medyalar vardır. Bazı bilim adamları, bazı gazeteciler bunların destekçiliğine soyunmuşlardır. Onlara göre bunlar ne yapsa doğrudur, çağdaştırlar, küreselleşmenin gereğini yapmaktadırlar. Böyle böyle aylardan, yıllardan beri propaganda yapıyorlar. Ama sokağa dökülen halk bu propagandalara kulak asmadığını gösteriyor. Halk bunların peşinden gitmiyor. Bu gerçeği yabancılar da gördü ve çok şaşırdılar. Yabancı gazeteciler geliyor. “Neler oluyor” diye bize soruyor. Biz de “Bunları desteklediklerini söyleyen küçük, sözde aydın çevreler sizi yanılttılar. Çünkü halk bunları desteklemiyor. Milli bayram olmayan günlerde bile halk evlerine gelincik tarlası gibi bayraklar asıyor. Niçin acaba?” diyoruz. Bu seçimlerde bunlar çok büyük bir başarısızlığa uğrayacaklar. Peki, bu hükümet 4.5 yıldır Türk halkı üzerinde başarılı psikolojik bir savaş mı yürüttü? Medyalara hâkim oldular. Medya sahiplerine baskı yaptılar ve bu hükümeti eleştiren medyaların sahiplerini cezalandırdılar. Bundan çekinen medya sahipleri de bu hükümeti kollar tarzda yayınlar yaptırılmasını sağladılar. Muhalefeti haksız yere eleştirdiler, sansürlediler, görüşlerimize yer vermediler. Verdikleri zaman da görüşlerimizi çarpıttılar. Millete, bu muhalefetin iktidar alternatifi olamaz izlenimini vermeye çalıştılar. Bu bilinçli bir politika. Bu nun iç, dış, parasal, başka desteği vardır. Halk da, dünya da bunun gideceğini ve muhalefetin geleceğini görüyor. Dünyada, “Bu iktidar giderse asker gelir” izlenimi yarattılar. Niçin, “Bu iktidar giderse muhalefet gelir” demiyorlar? Haluk Özdalga özellikle sizin orduyla işbirliği yaptığınızı söylemedi mi? Son derece gayri ciddi bir iddia. Bizim ne kadar demokrasiden yana olduğumuzu halkın gözünden saklamaya çalıştılar. Ama başaramadılar. Çünkü biz yıllardan beri demokrasinin savunuculuğunu yapıyoruz. Bütün hayatımız bu uğurda geçti. Siz şimdi kalkıp demokrasi uğruna hayatını vermiş insanları darbecilikle suçluyorsunuz. Bunu da bu hükümeti kollamak için yapıyorsunuz. Şu geçtiğimiz dört buçuk yıl içinde askerleri ilgilendiren en önemli konu 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmesiydi. O dönemdeki askeri yönetimin bu tezkerenin geçişini desteklediğini bilmeyen kalmadı. Biz CHP olarak o kadar askerlerin emrindeysek neden tezkerenin reddi için TBMM’de o kadar büyük mücadele verdik? Hani biz askerlerin emrindeydik? Hani biz darbeciydik? Bunlar gerçekleri hep halkın gözünden saklamaya çalıştılar. Büyükelçi Deniz Bölükbaşı bütün olan biteni televizyonlarda anlattı… Evet. Biz askerlere çok büyük saygı gösterilmesi gerektiğine inanırız. Ülkenin varlığı, vatandaşın güvenliği güçlü bir orduya sahip olmakla mümkündür. Ordunun morali çok yüksek olacak ve halkın gözünde çok büyük saygınlığı bulunacak. Bunların bir bölümü orduya savaş açtı. Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde aldığı kararlara Erdoğan “Yüz karası” demedi mi? Biz iktidara geldiğimiz zaman hiç kimse Türkiye’nin ordusuna, yargısına, üniversitelerine saldırıda bulunamayacaktır. Demokrasi kuralları içinde herkes eleştiri yapabilir. Ama bunlar eleştiri boyutunu da aşarak hakaret etmeye başladılar. Cumhurbaşkanı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne, Danıştayı’na üniversitelerine, ordusuna kadar kin ve nefret içinde söylemediklerini bırakmıyorlar. R BAŞKANI KONTRPİYEDE KALDI ABD Başkanı, son Avrupa çıkarmasına alabildiğince ağır ve iddialı bir ajandayla yola çıkmıştı oysa. Irak, Afganistan, iklim değişikliği gibi “acil sorunlar” masanın üzerinde öylece dururken, ABD Başkanı, Rusya ile yeni bir “soğuk savaş” söylemine yol açan iddialar ortaya artmış; Avrupalı ortakları bölen “füze kalkanı”, Putin’i çileden çıkaran “insan hakları ihlalleri” atışmasıyla ortalığı birbirine katmıştı. Son bir hafta Avrupa başkentlerinde başka şey konuşulmadı: Bush ile Putin arasındaki bilek güreşi, acaba yeni bir soğuk savaşa yol açar mı? Hafta boyu birbirlerine sürekli hırlayan iki liderin G8 doruğu sonunda birden, yan yana çekilmiş mütebessim fotoğraflarıyla karşılaştık! Putin hesapta olmayan yeni bir öneriyle (Çekya ve Polonya’da konuşlandırması düşünülen ABD kalkanının, RusAmerikan işbirliğiyle Baku’ya taşınması) tüm gözlemcileri şaşırttı. “Enteresan! Biz hele bunu bir etüt edelim!” demekten öte başka laf bulamayan Bush, kontrpiyede kaldı. ABD ‘DAYANILMAZ HAFİFLİK!’ “İlkeler adına” Rus devlet başkanını “Demokrasiyi raydan çıkardın! Muhalifleri susturdun (hatta fîziken yok ettin)...” kontenjanından topa tutup, gelen sürpriz teklif karşısında “Fena fikir değil!” diye sütliman olacaksınız. Bununla da kalmayıp iki gün öncesine dek olası yeni soğuk savaş muhatabı diye lanse ettiğiniz dişli rakibi, “baba evinize” (baba Bush’un Maine’deki evine), samimi ve dostane bir görüşme için davet edeceksiniz! Ne bu şimdi? Kimse bilmiyor. Herkesin birleştiği nokta, Bush’un Putin tarafından beklenmedik biçimde ters köşeye sıkıştırıldığı! Acil çözüm bekleyen konuların tümünü birden geri plana iten “kalkan muhabbetinin”, ne oranda ciddi, ne oranda blöf olduğunu deşifre edebilen yok. Rivayet muhtelif. “Moskova’nın ayan beyan husumet göstereceği açık olan bir konuyu Bush, neden bu zamanlamayla, birdenbire bu aciliyet, bu kararlılık, bu saldırganlıkla ortaya attı?” “Bu kararlılıkla ortaya attığı bir konuda, niye bir gün öyle, bir gün böyle tavır alıyor?” “Bush yoksa hâlâ ‘Yeni Amerikan Yüzyılı’ hayalleri ve Washington’ın tek taraflı inisiyatifleri için zemin mi yokluyor? Kaybedilmeye mahkum savaşların adamı olduğunu bir kez daha ilan mı ediyor? Irak’ı tarumar etti. Rusya ile giriştiği enerji ve jeopolitik rekabeti de ‘füze kalkanı fantezilerine’ meze mi yapıyor?” Bu sorular henüz ortada.... Açıkça görülen bir şey varsa, “Bush’un dayanılmaz hafifliği”nin her geçen gün Putin’i palazlandırdığı... Farkı görmek için, II. Bush döneminin miladı 2001 yılı Rusyası ile bugünün Putin Rusyası’nı karşılaştırmak yeterli. ‘Persepolis’ için not: Doktora öğrencisi bir okurum, Marjane Satrapi’nin Persepolis ve diğer eserleriyle ABD’de Indiana Üniversitesi’nde aldığı dersler vasıtasıyla tanıştığını, İranlı yazarın Türkçe çevirileri üzerinde çalıştığını yazıyor. Konuyla ilgili yayınevlerinin ilgisine sunulur: abbaskarakaya2000?yahoo.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear