22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) “Beyond Belonging Migration Festivali’ni düzenleyen Şermin Langhoff: Tunçay KULAOĞLU BERLİN 1 Mart’ta Berlin’de başlayan Beyond Belonging Migration Festivali, göçmen kökenli sanatçıların eserlerini “Autoput Avrupa” başlığı altında sanatseverlerle buluşturuyor. Edebiyat, müzik, tiyatro ve sinema gibi farklı alanlardan çalışmaların yer aldığı ve bu yıl ikincisi düzenlenen festivalin yöneticisi Şermin Langhoff ile 25 Mart’a kadar sürecek etkinlik üzerine konuştuk. CUMHURİYET Beyond Belonging Migration Festivali, en genel anlamıyla göçü konu alıyor. Etkinliğin bu yıl ağırlık merkezini oluşturan “Autoput Avrupa” ne anlama geliyor? ŞERMİN LANGHOFF Autoput, Türkiye kökenli göçmenlerin E5 olarak bildikleri yola eski Yugoslavya’da verilen isimdi. 1950’li yıllarda “Kardeşlik ve Birlik Otoyolu“ adıyla inşasına başlanmıştı. Sadece eski Yugoslavya’yla sınırlı olmayan ve Avrupa’yı kuzeyden güneye geçen bu yol, Türkiye kökenli göçmenlerin kolektif bilinçlerinde büyük bir rol oynuyor. Güney Avrupa’dan zengin kuzey ülkelerine çalışmaya giden bütün göçmenlerin tarihlerinde de önemli bir yere sahip. Yugoslavya’nın 1992’de parçalanmasından sonra E5 çok farklı anlamlar kazandı. Bir zamanlar izne giderken geçilen ülkeler ortadan kalktı, yeni sınırlar oluştu. Festival etkinliklerinin büyük bir bölümü bu konuya eğiliyor. Bunların içinde örneğin Yunanlı sanatçı Angela Melitopoulos’un “Corridor X” adlı enstalasyonu, bir zamanlar “gurbetçi yolu” olan rotaların, bugün Avrupa Birliği’nin genişleme politikaları sonucunda nasıl bir değişime uğradığını gösteriyor. Para ve mal dolaşımının önündeki engeller kaldırılırken, göçün asıl öznesi olan insanların önüne yeni sınırlar dikiliyor. Kolektif göç belleğine kazınan bu yolun konu edildiği diğer bir etkinlikte ise, 1960’lı yıllardan başlayarak E5’i şu veya bu şekilde konu olan, yolun kulis olarak kullanıldığı ya da metafor olarak yer aldığı bir dizi filmi de gösteriyoruz. Bunlar arasında Şerif Gören’in 1978 yılında çektiği “Almanya Acı Vatan” da var ve bu yönetmen, başrol oyuncusu Hülya Koçyiğit ile birlikte festival konuğumuz. sorunu olmayan, egemen politikalara şu ya da bu çıkar ilişkilerinden dolayı eklemlenmiş bir sürü çevre var. Bunlar içinde sanatçılar da mevcut. Festival programımızı yaparken, bu gibi sanatçıların eserleri bizi ilgilendirmiyor. Yeni arayışlar içinde olan, varolan sorunlara farklı pencerelerden bakma cesareti gösteren, hepsinden önemlisi ama, hem içerik hem de biçim olarak yeni estetik deneyimlere soyunma cesareti gösteren sanatçı potansiyelini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda festivalin en büyük özelliği belki de, dünyanın birçok yerinde gösterilmiş sanat eserlerinin yanı sıra, ilk defa festival kapsamında sanatseverlerle buluşan yeni çalışmalara da önayak olması, genç yetenekleri teşvik edip onlara fırsat sunması. Burada festival ve sanatçılar arasında çok dinamik bir işbirliği söz konusu ve benim kuratörlük faaliyetimin de en can alıcı ve en zevkli tarafı da bu. Harikalardan kalan... Mustafa BALBAY Dünya gezilerinde eteğine tutunduklarımdan biri de tarih baba olur. Uzun erimli gezi planlarımdan biri de şuydu: Dünyanın yedi harikasının bulunduğu her yeri görmek... Hoştur söylemesi, büyük ölçüde yaptım da... Hep gezekalın demeyelim, arada bilekalın da diyelim, önce 7 harikayı sıralayalım... 1. Artemis Tapınağı... Anadolu’da, antik Efes kentinin bulunduğu bölgede idi... 2. Babil’in asma bahçeleri... Bağdat’ın 90 kilometre kadar güneyinde, bugüne kentin surlarının parçaları kaldı... 3. İskenderiye Feneri... Mısır’ın İskenderiye kentinde, Akdeniz’in kıyısında idi. Depremlerle yıkıldı. 4. Keops Piramidi... Mısır’da Nil’in hemen ötesinde. 5. Kral Mausolos’un anıt mezarı... Anadolu’da, Bodrum’da idi. 6. Rodos heykeli... Rodos adasındaydı. Pek çok Akdeniz eseri gibi o da depreme yenildi. 7. Zeus heykeli... Yunanistan’da Peloponnes yarımadasında, Olimpia’da yapıldı. Bugüne sadece antik paraların üzerindeki görüntüsü kaldı. Yukarıdaki harikalardan İskenderiye fenerinin etrafında kısa bir gezinti yapalım. İskenderiye’nin o ünlü kornişinden, bizim dilimizle kordonundan yay çizip kalıntılar bölümüne geldiğimde, karşımda kale biçiminde yapılmış, kocaman avlulu bir cami ve dev bir dalgakıran vardı. Biçimlendirilmiş taşlarla inşa edilmiş. Bu taşlar, bizim fenerin kalıntıları. Fener öylesine dev bir yapıymış ki, kale olarak da kullanılmış. Gerek erozyon gerekse depremler sonucu yıkılan fenerin kalıntılarına Memluk Sultanı Kayıtbay kayıtsız kalmamış. Camiyi, dalgakıranı inşa etmiş... Akdeniz’in dev dalgaları taşlara vurdukça insanın içindeki tarih yaprakları uçuşuyor. Cami kale biçiminde inşa edildiği için, çok parçalı bölümlerden oluşuyor. Silah deposundan ateş etme bölümlerine kadar her şey var. Önemli bir bölümünün de kapısı kilitliydi. Dar bir geçitten Akdeniz’e bakan bölüme geldim... Dedim ya, dalgalarla birlikte tarih yaprakları uçuşuyordu. İşte dalgaların fenerle ilgili verdiği bilgiler: Tasarlayan Knidoslu Sostratus, harcanan para 20 bin 800 gümüş para, boy 120 ile 140 metre arasında, taban genişliği 340 metre, alt kademe yüksekliği 71 metre, üstteki sekizgen bölüm 34 metre, fener içindeki oda ve bölüm sayısı yaklaşık 300, fener ateşinin göründüğü uzaklık 40 mil... Fener İskenderiye’nin Faros semtindeymiş. Bizim dilimize de yerleşen far sözcüğü pek çok ülkede ortak kullanılan bir sözcük. Kökeni burası... Bugünü biraz istatistiğe boğduk ama, rakamlar arasında gezinmek de güzeldir... Gezekalın... KARAMSAR BİR TABLO CUMHURİYET Festival konseptini oluştururken hangi fikirden yola çıktınız? LANGHOFF Almanya’daki göç olgusuna baktığımızda şöyle karamsar bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz: 40 yıl önce, küvetlerinde koyun kesen Türk işçisi imgesi göç söylemlerine damga vuruyordu, bugün ise güya namus cinayetleri, başörtüsü ve İslamcı teröristler. Varolan klişelere bakıldığında, göç politikalarında bir gıdım bile yol alınmadığını söylemek mümkün. Göç her zaman ekonomik bunalımların ya da güvenlik politikalarının bir bileşeni olarak gündeme getirildi ve hâlâ da getiriliyor. Yaratılan klişeler, 50 yılda toplumu kökten değiştiren göç olgusunu bırakın yansıtmayı, tam tersine, bilinçli olarak çarpıtıyor. Alman toplumu bu gerçekliği kavramanın çok uzağında. Göçün şekillendirdiği toplumsal koşullara ne politikacılar ne medya ne de çoğunluk toplum uyum sağlayabiliyor. Bu anlamda çoğunluk toplumunun ciddi bir uyumsuzluğundan söz etmek mümkün. Ama yetmiş küsur milyon Alman’ı uyum kurslarına sokmak mümkün olmadığına göre başka yolları denemek gerek. CUMHURİYET Ama son yarım yüzyılda göç politikaları ve göçmen kitlesinde büyük değişimlerin yaşandığı da bir gerçek. LANGHOFF Tabii ki, tersini iddia etmek saçmalık olur. Sonuçta toplumsal dinamiklerle karşı karşıyayız. Ama özü itibarıyla değişen ne? Çoğunluk toplum açısından bugün artık başarılı göçmenler “örnek” olarak gösteriliyorlar. İş dünyasında, sanatta, sporda ön plana çıkanlar, başarılı uyumun nasıl olabileceğini gösteren prototipler olarak önümüze sürülüyor. Ancak bu yapılırken, Almanya’da hala yedi milyonun üzerinde göçmenin en temel insan haklarından mahrum bırakıldığı üzerine ise tek kelime sarf edilmiyor. Festival kapsamında yer alan çalışmalar, göç olgusunun, bu dev buzdağının, görünmeyen kısmını göstermek istiyor. CUMHURİYET Festival kapsamında tiyatro klasiklerinden “Romeo ve Jülyet” de sahneye konuyor ve bunun gibi E5 karayoluyla doğrudan ilintili olmayan bir dizi başka etkinlik de söz konusu. LANGHOFF “Romeo ve Jülyet” dünyanın en ünlü aşk hikayesi. Feridun Zaimoğlu ve Günter Senkel’in günümüze uyarladıkları hikaye, Shakespeare’e sadık kalıyor ama onu günümüze taşıyor. Berlinli sinema yönetmeni Neco Çelik’in sahneye uyarladığı öykünün kahramanları, Kreuzberg’de Müslüman bir Türk aile ile Hıristiyan bir Alman ailenin üyeleri. Neco Çelik, öyküyü doğup büyüdüğü Kreuzberg’e taşıyıp, bugünün sorunlarının penceresinden anlatıyor. Aşk, dünyanın her yerinde aynı insani duygularla yaşanıyor. Birbirlerine düşman iki ailenin çocukları ise, kültür farklılıkları olarak adlandırılan ama özü itibarıyla sadece iktidar savaşına odaklanmış ailelerinin kurbanı oluyorlar. Para, toplumsal mevkii, iktidar için uğraşanların her zaman öne sürdükleri gerekçeleri olmuştur. Bu rolü kimi zaman din, kimi zaman milliyetçilikler, kimi zamanda da kültürler kimlikler üstlenir. “Romeo ve Jülyet” oyunu bu ikiyüzlülüğe gönderme yaparken, iktidar hırsının ulusal, etnik ve kültürel sınır tanımadığını gösteriyor. Bu anlamda Shakespeare yeniden okunuyor. ESTİVALİN EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ... CUMHURİYET Sadece göçmen sanatçılara yer veren festival, reddedilen klişe ve çekmecelerin yerine yenilerini açmış olmuyor mu? LANGHOFF Eğer festival programını salt sanatçıların kökenine bakarak yaparsanız böylesi bir tehlike kuşkusuz var. Bugün Almanya’da çoğunluk toplumunun beklentilerine yanıt vermekten başka hiçbir şeyi kendine dert etmeyen sayısız göçmen kökenli sanatçı var. Bunlar, içinde yaşadığımız ülkedeki göçmen topluluğunun aslında ne kadar kusursuz “uyum” sağladığını gösteren örnekler. Almanya’daki göçmen kitlesi homojen bir yapıya sahip değil. Varolan göç politikalarıyla temelde Şermin Langhoff: Bir ‘göç’ öyküsü 1969 yılında Bursa’da doğan Şermin Langhoff, 1974’de yılında ailesinin yanına Almanya’ya geldi. 1996 yılından beri Berlin’de yaşıyor. Çeşitli sinema ve televizyon filmlerinde çalışan Langhoff, “Duvara Karşı” ve “Crossing the Bridge” filmlerinde Fatih Akın’ın asistanlığını yaptı. Berlin’de Kultursprünge ve Kanakwood gibi göçmen kökenli sanatçı girişimlerinin kurulmasına önayak olan ve 2004 yılında “Europe in Motion” sinema festivalini düzenleyenler arasında yer alan Langhoff, Hebbel am Ufer Tiyatrosu bünyesinde ilk kez geçen yıl yapılan Beyond Belonging Migration festivalinin de kuratörlüğünü üstlendi. F ilan renkli AP Allianoi’ye sahip çıktı... BRÜKSEL (Cumhuriyet) Yortanlı Barajı’nın suları altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Allianoi antik kenti, Avrupa Parlamentosu’nu (AP) harekete geçirdi. Parlamento Başkanı HansGert Pöttering, Bergama sınırlarındaki antik kentin korunması için 7 Mart 2007 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazdı: “Sevgili Başbakan, Size Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin edindiği bilgiye göre yakın gelecekte bölgedeki bir barajın inşaatının tamamlanmasıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan önemli Allianoi antik kentiyle ilgili yazıyorum. Avrupa Parlamentosu geçmişte de türlü vesilelerle Türkiye’de çevrenin ve bazı tarihi önem taşıyan mekânların ki buna Allianoi de dahildir baraj, maden arama projeleri gibi inşaatlar nedeniyle zarar görmesinden duyduğumuz kaygıyı dile getirmişti. Benim selefim de geçmişte size başvurmuş, 15 Kasım 2005 tarihinde sular altında kalması planlanan Allianoi ile ilgili 11 Kasım 2005’te yazdığı mektupla antik kentin baraj suları altında kalmasının durdurulmasını istemişti. Avrupa Birliği’nin müzakere sürecine girdiği bir ülkenin ekonomik gelişimini engellemek gibi bir niyetimiz olmamakla birlikte, Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin yukarıda belirtilen türde projelerde Avrupa Birliği standartlarını uygulamasını istemişti. Şimdiye kadar Allianoi’nin korunmasına ilişkin olumlu adımlar atılmış olmasına rağmen bugün geldiğimiz noktada görünen manzara, yetkili makamların antik kent yakınındaki baraj inşaatının tamamlanmasına karar verdiği yolundadır. Bu, Allianoi’yi sular altında bırakır ve bu antik kentin tamamen, telafisi olmayacak şekilde kaybedilmesine neden olur. Sözlerimi bitirirken Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa kültür mirasının parçası olan bu önemli arkeolojik alanın korunmasına ilişkin istemini ve çağrısını tekrarlıyorum. Saygılarımla”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear