Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 MART 2007 CUMA bilim/vaziyet Yağmur Ekim Bir yabancı arkadaşım Türkçeyi yeni öğrenirken mevsimleri şöyle sayıyordu: Yaz bahar, kış bahar, ilk bahar, sonbahar. Biz de araya girip ‘Karnabahar da var’ diyorduk. Hemen elindeki kitaba bakıp doğrusunu söylemeye çalışıyordu ama mevsimler yine karışıyor hatta araya karnıbahar da mevsim olarak giriyordu. Artık biz de mevsimleri karıştırıyoruz, hem de gerçek anlamda. Bakın anlatayım... C Lozan Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik bile bize karşı tavır almış; Türk derneklerine yazı yazarak Berlin Talat Paşa Yürüyüşü’ne katılmamalarını Türk derneklerinden istemiş hatta baskı yapmıştı. Son Lozan yargılaması sırasında da her türlü görünür veya görünmez engele hazırdık. Lozan’a gidiyorsunuz bir otel ile anlaşma yapıyorsunuz, yarım saat sonra bir telefon geliyor ve sözleşmeyi iptal ediyorlar. Velhasıl bize Lozan’da birçok boş otel olduğu halde hiçbir otel yatacak yer vermedi. Sonunda polis idaresine gidildi. Sorunun çözümlenmesi için polisten yardım istendi. Polis yaptıklarını itiraf etti. Noşatel civarlarındaki dağlardan birindeki otelde kalabileceğimizi söyledi. Erdoğan, “Beyin göçünü tersine çevirmek lazım” demiş. Ortaçağa beyin göçünü teşvik etmesin yeter! 17 Bush’un kızı kitap yazıyormuş. Dileriz, ilham kaynağı babası değildir! E Hangi bahardayız? Osman DEMİRCAN cak ayı sonu kırlara çıktım. Çiğ ve nem nedeniyle her yer yemyeşil; sanki hâlâ sonbaharı yaşıyoruz; Ekim ayında gibiyiz. Hava güneşli, bulut yok ve sıcaklık gündüzleri 15 derece civarında. Şubat ayı gelmiş ama kış gelememiş. Ancak kırlarda bir şey daha dikkatimizi çekiyor; bademler, erikler çiçek açmış, kuytularda kır laleleri hatta papatyalar tüm güzelliğiyle ortaya çıkmışlar. Bu bakımdan sanki kış gelmeden bahar gelmiş gibi: Sanki nisan sonlarındayız. Üç aylık zaman farkı var arada, kışı atlayıp ilkbahara geçmişiz: Mevsimler üç ay kaymış. Gerçekten hangi mevsimdeyiz? Takvime bakmadan bilmek mümkün değil. Ağaçların, çiçeklerin durumuna göre nisan ayında olmamız gerek. Ancak bu bölgelerde nisan ayında toprak suya doymuş olur, toprak yollar çamur olur, yürüyemezsiniz. Dereler, çaylar şarıl şarıl akar, barajlar su ile dolmuş olurdu. Şu anda toprak çamur değil; yağmurlar yağmamış; dereler, çaylar kuru; O araştırma merkezlerinde elde edilen bulgulara göre Yer atmosferinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C arttı. Şekil 1’de gösterilen bu çok küçük gibi görünen artış iklim değişikliklerine neden olmakta ve insanlığı doğrudan etkilemektedir. Ancak şekle dikkat ederseniz, artış üstel biçimdedir; sıcaklık artışı aynı şekilde devam ederse 21. yüzyıl sonunda ortalama sıcaklık artışı en az 2 derece olacak. Yaşadığımız iklim değişiklikleri sadece ortalama 0.6 derecelik sıcaklık artışından kaynaklandığına göre 2 derecelik artışın neler getirebileceğini siz düşünün. Küresel ısınmanın neden olduğu olayları televizyonlarda izliyoruz: Diğer taraftan sıcaklık arttıkça kutuplarda buzullar eriyor. Okyanusların yüzey sıcaklıkları beklenmedik şekilde değişiyor. Uydulardan yapılan hassas ölçümlere göre buzulların erimesine bağlı olarak okyanusların ve denizlerin ortalama su seviyesi de yıldan yıla yükseliyor. İkinci şekilde gösterilen su seviyelerindeki yükselme sadece 10 yılda 3 cm kadar; çok küçük görünüyor. Son yıllarda fosil yakıtların kullanımı sonucu atmosfere salınan karbondioksit miktarı yılda 8 milyar tona ulaşmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, ayrıca enerji kullanımı 4 kat artmıştır. 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m3 karbondioksit oranı 2004'te 379 ppm/m3 olmuştur. ABD dünya nüfusunun %4'üne sahipken karbondioksit üretiminin %25'ini gerçekleştirmektedir. Sadece 15 kadar sanayileşmiş ülke tüm karbondioksit üretiminin %97’sini üretmekte ama bu karbondioksitin neden olduğu küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarını daha çok diğer fakir ülkeler çekmektedir. RMENİ soykırımı iddiasının emperyalist bir yalan olduğunu söylediği için İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek İsviçre’de yargılanırken, “Oradaydım” diyen Bülent Esinoğlu kamuoyuna yansımayan bazı ayrıntılardan söz ediyor: “Perinçek’in yargılama tarihi bir ay kadar önce belli olmuştu. Lozan’daki organizasyonları yapmak üzere Talat Paşa Komisyonu adına Bedri Gültekin görevlendirildi. Yargılama gününden bir ay önce Gültekin Lozan’a gitti. Başımıza gelecekleri önceden tahmin ettiğimiz için tedbirlerimizi önceden almaya çalışıyorduk. Uçak ve otel rezervasyonları, konferans salonlarının sözleşmelerinin yapılması velhasıl ne gerekiyorsa onların yapılması için önceden hareket edilmesi gerekiyordu. Daha önce Berlin’de yaşananlardan ders almıştık. Berlin’de kendi Bizi dağa çıkardılar. Yargılamanın yapıldığı Lozan’a 100 kilometre uzakta Noşatel’e yakın bir dağ otelinde kaldık. Yargılamaya yetişmek için çok erken saatlerde kalkıp Lozan’a gidiyorduk. Ceyhan Mumcu’nun Fransa’da kalan kızı da Lozan’a destek için gelmişti. Yolda yürürken bir Ermeni genci yaklaşmış ve ‘o.. çocuğu burada ne arıyorsunuz’ demiş. Maddi ve manevi baskılar çoktu. Yargılama ile ilgili iki hususu söylemezsem içimde kalır. Birincisi Perinçek aleyhinde EğitimSen raporunun kullanılması, ikincisi de Gündüz Aktan’ın da içinde bulunduğu bir komisyon raporunun yargılamada aleyhimizde delil olarak masaya konulması. Zaten Taner Akçam’ın her yazdığının yargılamada aleyhte delil olmasına alışmıştık. Fakat bu mücadele sürecek ve artık mücadeleye daha fazla aydın katılıyor.” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Rütükü Zehra Top: “RTÜK, televizyonlardaki hurafe programları için ulemadan fetva istemekle Başbakan’ın izinde olduğunu gösterdi.” Dokunulmazlık BAŞKENTİN siyaset kulislerinde ilginç bir tartışma yapılıyor. Tartışma deyince, ortada farklı görüşler varmış da bunlar tartışılıyor değil; gün gibi meydanda olan bir konunun olası sonuçları tartışılıyor. Konu cumhurbaşkanının dokunulmazlığı! Anayasaya göre cumhurbaşkanın, milletvekilleri gibi yasalar karşısında bir dokunulmazlığı yok. Anayasanın 105. maddesi cumhurbaşkanının sorumluluk ve sorumsuzluk hallerini sıralarken cumhurbaşkanın sadece vatana ihanetle suçlanabileceğini, bunun da Meclis üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine ve üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla olabileceğini hükme bağlıyor. Aslında bu hüküm bile dokunulmazlık sayılmaz; yeter sayı bulununca cumhurbaşkanına bile dokunulabiliyor! Ama Türkiye’de milletvekiline dokunulamıyor. Bir kişi hakkındaki her türlü yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, kaçakçılık, uğursuzluk, aklınıza gelen her türlü suç dosyası, milletvekilliği süresince rafa kaldırılıyor. Tutuklanmış ve mahkumiyetine ramak kalmış bir dolandırıcı bile milletvekili seçildiği zaman elini kolunu sallayarak cezaevinden çıkabiliyor. KYOTO VE SORUNLAR Soruna çözüm getirmek için ilk kez 1979 yılında 160 ülke Japonyanın Kyoto kentinde bir araya gelerek Kyoto protokolünü oluşturmuşlardır. Bu protokole göre sanayi ülkelerinin 20082012 arasındaki dönemde karbondioksit üretimini 1990 yılındaki duruma göre sadece %5 oranında düşürmeleri isteniyordu. Gelişmekte olan ülkelerse, sera gazı üretimine çok fazla katkıları olmadığı için bu protokolün dışında tutuldu. Küresel ısınmanın nedeni olan sanayileşmiş ülkeler, başta ABD olmak üzere ne yazık ki bu protokolü imzalamadılar ve gereğini de yerine getirmediler. Her ülkenin fosil yakıtlar nedeniyle uzaya saldığı sera gazı miktarı bellidir. Buna göre sanayileşmiş ülkeler ceza olarak bir fona karbondioksit vergisi ödeyebilirler ve bu fon gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına aktarılabilir. Ancak bilinmeli ki gelişmiş ülkelerin karbondioksit üreterek Dünya’yı kirletmesi ve bunun cezasını diğer ülkelere ödetmesi sürüp gidemez. Öngörülen çözümler şöyle sıralanabilir: 1) Kömür, odun, petrol ürünleri, doğalgaz gibi fosil yakıt kullanımı hızla azaltılmalı. 2) Rüzgâr, güneş, jeotermal enerjiler gibi temiz enerji kaynaklarına geçilmeli. 3) Enerji kullanımından tasarruf etme yolları bulunmalı (en temiz enerji kullanılmayan enerjidir) 4) Yeşil bitkiler karbondioksit alıp oksijen verdikleri için yeryüzünde yeşil alanlar hızla genişletilmeli. Bir hektar yeşil alan (örneğin orman) yılda 2 ton karbondioksit kullanmaktadır. Bu durumda yapılan bir hesaba göre yıllık 8 milyar tonluk fazlalık karbondioksit 4 milyar hektarlık orman alanı tarafından emilir ve küresel ısınma sorunu bir anda çözümlenebilir. Yeşil alanların insanlık için önemli bir yararı daha bulunmaktadır; insanlığın ihtiyacı olan oksijeni üretmeleri. Yine hesaplara göre bir hektar yeşil alan yılda ortalama 1.4 ton oksijen üretmektedir. Yeryüzündeki tüm oksijeni yeşil bitkiler üreterek bizim gibi birçok canlının yaşamasına olanak sağlamaktadır. Yeryüzünde kara parçalarının toplamı 34 milyar hektardır. Karaların 1/9’u yeşil alana dönüştürülebilse küresel ısınma sorunu yaşanmayacak. Yağışların genelde azalması, yeşil alanların oluşturulma ve sulanma zorluğunu da beraberinde getirmektedir. Bazı bilim adamları ormanların da geliştikten sonra çürüme sonucu sera gazı üretimini arttırdığını, yani orman alanlarını arttırmanın da küresel ısınmaya tam çözüm olamayacağı görüşünü taşıyorlar. Atmosfere bazı kimyasallar serperek yer atmosferinin güneş ışığına geçirgenliğini değiştirerek veya uydulara yerleştirilecek büyük yansıtıcılarla güneş ışığının bir kısmını uzaya yansıtarak küresel ısınmayı azaltmanın mümkün olabileceğini savunan ilginç görüşler de bulunmaktadır. Küresel ısınma bugün insanlığın en büyük problemlerinden biri haline gelmiştir. Kaynaklar: www.gis.nasa.gov; www.ncdc.noaa.gov/oa/climate; www.aip.org/history/climate; cdiac.esd.ornl.gov; www.earthfuture.com; www.nrdc.org/globalwarming; www.betterworldclub.com; www.climatenatural.com; www.climatenetwork.org; www.time.com/time/2001/globalwarming Anayasa koyucu bir dolandırıcının, hırsızın, üçkâğıtçının, düzenbazın, kaçakçının cumhurbaşkanı seçilme olasılığını aklının ucundan bile geçirmediği için herhangi bir dokunulmazlık zırhına gerek duymamış; sadece vatana ihanet suçlaması karşısında “dokunma”yı düşünmüş ve bunu da belli kurallara bağlamış. İşte başkentin siyaset kulislerinde konuşulan ve olası sonuçları tartışılan konu bu konu! Yani, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini cumhurbaşkanı seçtirmesi durumunda milletvekili dokunulmazlığını yitirecek olması. Yani, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı günlerinden kalma yolsuzluk dosyalarının yargı önüne gelecek olması. Yani, bir yandan devletin en yüce koltuğunda otururken bir yandan da mahkemelerde sanık sandalyesinde oturacak olması. Böyle bir olasılık var mı? Bugünkü kurallara göre var. Ama yarın ne olur bilinmez! Çünkü Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkartan bu Meclis, ilk oturumunda cumhurbaşkanına her türlü dokunulmazlığı sağlayan bir anayasa değişikliğine gidebilir! Hiç kuşkunuz olmasın, değişikliği “cumhurbaşkanı” hemen onaylar ve değişikliğe ayak uyduramayanları da ulemaya havale eder! Özbilgi: Paşa Suat “Düşmanımın dostu, benim düşmanımdır, demişler. Şimdi Kenan Paşa benim neyim oluyor?” Sekiz Gülhan Elmas: “Türkiye’yi sekiz eyalete bölme önerisinin en kötü yanı; RTE gibi sekiz ayrı başbakanın olması!” Çöpçat Saadettin Öztürk: “RTE bekârları evlenmeye çağırmış. Anlaşılan Başbakanlık az geldi, çöpçatanlığa da başladı.” Düşün Akif Kökçe: “Hastane borcundan, iki yaşındaki çocuk, anne babasıyla birlikte hapse atılmış. Bu da düşüncesizlik suçu!” Fetoş Hami Tepe: “Kenan Evren’i cennetlik sayan hoca efendi kendine yeni iş bulmuş; Sırat Köprüsü’ne numaralı bilet satıyor!” birçoğunda bir damla su yok. Barajlar boş. Sonbahar ve kış aylarında beklenen yağışlar henüz gelmemiş. Bu duruma göre de henüz sonbaharın başındayız; Mevsimlerde üç aylık bir gecikme var. Daha havalar soğuyacak, bulutlanacak ve yağmurkar yağacak; derelerden çaylardan sular akmaya başlayacak; barajlar dolacak, içecek sularımız olacak. Çok sonra, karlar eridikten sonra doğa canlanacak, çevre yeşillenecek; kırlarda çiçekler de açınca ilkbahar gelmiş olacak. Fakat halihazırda hava sıcak, günlük güneşlik, bulut yok, doğa canlanmış, çiçekler açmış. Hangi mevsimdeyiz gerçekten? Hangi baharı yaşıyoruz? İkinci baharı değil herhalde. Bir arkadaş, “ben küresel ısınmayı seviyorum, hep böyle olsun diyor”. Detayları düşününce durum hiç de bu kadar basit değil. Durum eski yıllara göre çok farklı, mevsim gereği beklenen yağmurlar gelmemiş. Kış gelmeden bahar gelmiş gibi: Sanki nisan sonlarındayız. Üç aylık zaman farkı var arada, kışı atlayıp ilkbahara geçmişiz: Mevsimler üç ay kaymış. Gerçekten hangi mevsimdeyiz? Takvime bakmadan bilmek mümkün değil. Ağaçların, çiçeklerin durumuna göre nisan ayında olmamız gerek. Ancak bu yükselmenin 2100 yılına gelmeden bir metreye ulaşması bekleniyor. Bu durumda deniz kenarlarındaki kentleri sular basacak. Çok büyük alanlar deniz altında kalacak. Bazı şehirler taşınmak zorunda kalacak: Bu nedenle 200 milyon kişinin göçe zorlanacağı tahmin ediliyor. Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu bilinmekte. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, Güneş’ten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak atmosferde enerji birikmesine ve yer yüzeyinin fazlaca ısınmasına yol açmaktadır. Bu olaya sera olayı denir. Çünkü bildiğimiz seralar da aynı şekilde ısınır. Camdan veya sera naylonundan sera içine giren yüksek enerjili güneş ışınları içerisini ısıtır ama içerideki ısı karbon içeren camdan veya sera naylonundan dışarı çıkamaz; dolayısıyla sera gittikçe daha fazla ısınır. İnsan nüfusu enerji ihtiyacıyla beraber artarken insan eliyle uzaya salınan sera gazlarının miktarı da doğal olarak hızla artmaktadır. Örneğin karbondioksit, fosil yakıtların kullanılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınır. Neyzence Işık İşgüden: “AKP’li belediye başkanına: İşgaldeki hali sakın unutma; Atatürk’e sövüp sayma sebepsiz. Sen yine anandan çıkardın ama; baban kimdi bilemezdin edepsiz.” Sanata teşvik kanunu T KÜRESEL ISINMA Bu durum kuraklığın belirteci. Düzen değişmiş. Artık biliyoruz, yağmurlar geldiğinde de az gelecek ama birden gelecek; her yeri seller götürecek. Mevsimler birbirine karışmış. İklim koşulları açısından hangi mevsimi yaşadığımızı bilemiyoruz. İklim değişikliği bu; iklimde kaos başlamış. İklim değişikliği farklı yerlerde farklı gösteriyor kendini. İklim değişikliklerinin gelecekte ne getireceği çok net bilinmiyor. Bilinen o ki yıldan yıla ortalama sıcaklık artacak. Yağışlar azalacak. Bir dizi olumsuzluk bizi bekliyor. Tüm bu olumsuzlukların nedeni küresel ısınmadır. Küresel ısınma insanoğlunun çözüm bekleyen en ciddi sorunlarından biri olarak karşımızdadır. Küresel ısınma Yer yüzeyinin yıldan yıla giderek daha fazla ısınması olayıdır. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma geldi ve önem kazandı. Değişik icaret Vekâleti’nce muaddil (düzeltici) bir sanayi teşvik kanunu layihası tanzim edilmiş, fakat ayrıca İstanbul Ticaret Odası’na da bir tezkere gönderilerek bir kanun projesi hazırlanması lüzumu bildirilmişti. Bu vesile ile ayrıca bir temenni (dilek) layihası hazırlanması için dün şehrimiz sanayi erbabı Ticaret Odası’nda toplanmışlar ve projeyi konuşmuşlardır. Bu temenni layihasına göre sanayi fabrikalarına %75 derecesinde maliye müesseseleri tarafından cari hesap açılması istenilmektedir. Bundan başka hammaddesi hariçten gelecek olan sanayi maddesi için gümrüklerde depozito akçesi yerine, ticaret ve sanayi odalarından tasdik edilmiş bir kefaletnamenin dikkate alınması ileri sürülmektedir. Diğer maddelerde de, milli ve metruk emlakin bir maksat dahilinde sanayi erbabına verilmesi, 3 sene müddetle sanayide isteyenlerin ecnebi ustabaşısı çalıştırmasına müsaade verilmesi, fabrika sahip ve ustabaşılarının seferberlik esnasında muvazzafaya dahil değil iseler tecilleri (askerliklerinin ertelenmesi) talep edilmektedir. Gümrük resminden (vergisinden) muaf olarak ithal olunan hammaddenin mamul olarak ihracı halinde gümrük resminin iade edilmesi de diğer bir maddede zikrolunmaktadır. Temenni layihasında esas itibarıyla bu noktalar zikredildikten sonra son olarak da her sanayiye ait bulunan bir hammadde listesi vardır. Yakında Ankara’da toplanacak olan umumi ticaret odaları kongresine gidecek olan sanayi erbabı murahhasları (delegeleri) bu layihaları Ticaret Vekâleti’ne vereceklerdir. 6 Şubat 1927 Pazar