Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 GÜNCEL C haberlerin devamı Baykal, Erdoğan’ın örtülü ödeneğin başına getirdiği kişinin iki yıllık mahkumiyeti olduğunu söyledi 16 MART 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Örtülü ödenek şaibeli ellerde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini yinelerken yurttaşlara “Olmaz, olmamalı, oldurmayın” diye seslendi. Vakıfbank’ta İstanbul Belediyesi ve Erdoğan’ın hesaplarının toplandığı şubede çalışmış ve bu süreçte ortaya çıkan savlarla ilgili olarak yargılandığı davada 2 yıl ağır hapis cezasına mahkum olan Maksut Serim adlı kişinin “örtülü ödeneğin” başına getirildiğine dikkat çeken Baykal, “Erdoğan’ın mali sırlarına vâkıf olan bu kişi Rahşan affından yararlanmış. Şimdi Başbakanlık’ta örtülü ödeneğin başında. Helal olsun” dedi. CHP lideri Baykal, grup konuşmasında “Türkiye tarihinin en garip Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin yaşandığını, kapalı devre bir adaylığın söz konusu olduğunu” bildirdi. Baykal bu konudaki görüşlerini şöyle özetledi: “Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP mutfağının içişi değildir, Türkiye’nin işidir. Siz karışmayın, diyorlar, iyi de bu kişi tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanlığı önümüze konulacak bir tabldot değildir. Bir boyunu göstersin görelim. Çekiniyor, güvensizlik var, eziklik, tereddüt var. Bir şeyden çekiniliyor. Nedir sıkıntı? İşte olmaması gereken odur. Cumhurbaşkanlığı hepimizin sahipleneceği, gurur duyacağımız bir olay. Bunun altında bir suçluluk ve emrivaki çabası var ve bu konuda bir dayatma doğru değildir. Sayın Başbakan cumhurbaşkanı olmamalıdır. Türkiye’ye, anayasaya sahip çıkın.” KANAL 7’YE PARA’ ABD’nin ve Koşutu Hükümetin Değişmeyen Yüzü erçek bir kez daha ortaya çıktı. Terör sorununun çözümünde ABD ile halkımızın duygularına ve mantığına tercüman olan Silahlı Kuvvetler’in görüş birliğine varmalarındaki olanaksızlığı son gelişmeler kanıtladı. Geçen hafta Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Diyarbakır’da PKK ile ilgili bir konuşma yaptı. Orgeneral, terör örgütünün K. Irak’ta sınıra yakın bölgelerde 3500’den fazla Amerikan silahlarıyla donanmış PKK’linin bulunduğuna, Türkiye’de yaşanan terör olaylarının Irak’taki gelişmelerden etkilendiğine dikkat çekti. Türkiye elbette Irak’ın bütünlüğünün korunması gerektiğine inanıyordu; ama Orgeneral Başbuğ, “…Askeri ihtiyaçlar gerektirdiği zaman, anayasa ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde, Türkiye’nin Irak kuzeyindeki bölücü terör örgütüne karşı görebileceği tedbirleri her zaman alabileceğini…” söyledi. Vay efendim sen misin K. Irak’ta ABD’nin Kürt dostlarına karşı askeri harekâta geçebileceğini söyleyen! Kuyruğuna basılmış gibi ABD’nin söz sahibi yetkilileri K.Irak Kürt aşiret reisleri gibi Orgeneral Başbuğ’un “gerektiği zaman operasyon” vurgulamasına karşı sert açıklamalar yapmaya başladı. ABD Savunma Bakanlığı, şimdi bu bakanlıkta bakan yardımcısı görevinde olan eski Ankara Büyükelçileri Eric Edelman vasıtasıyla, Dışişleri ise sözcüleri (Mr. Casey) aracılığıyla “PKK’ye karşı askeri seçeneğe ‘kesinlikle’ karşı olduklarını” birbiri ardına açıklamaya giriştiler. Orgeneral Başbuğ’un açıklamalara vakit yitirmeksizin karşı çıkan Washington kaynaklı demeçlerin tek anlamı var: “Hayır, izin vermem. Sınır ötesi operasyon yapamazsınız!” Asker görüşünü açıklıyor; ne ki hükümetten ABD’ye aynı tonda operasyon hakkımızı anımsatacak tek cümle duyulmuyor. Daha önceleri yarım ağızla “gerekirse yaparız dedik ya” deyip, giderek derinleşen K. Irak sorunundan kaynaklanan sorumluluktan sıyrılmaları olanaklı mı? ??? ABD, dört yıldır çeşitli biçimlerde uyguladığı Türkiye’yi uyutma formüllerine bir yenisini ekledi. Yeni uyutma formülü şöyle: Avrupa’da PKK’ye karşı devletleri harekete geçirdik, bak terör örgütüne karşı tedbirler alıyoruz, demeye başladılar. Ama işi kaynağında çözmek için sınır ötesi harekâta sıra geldi mi? Yoooo! Bak işte bu olmaz diyorlar. Hürriyet’in Washington muhabirinin yazdığına göre, sınır ötesi operasyona engel gösterdikleri başka bir mazeret üretmişler: “...ABD kaynakları Irak’ın kuzeyinde PKK silahlı varlığı konusunda, Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ve Kürt liderlere ‘ısrarla’ baskıda bulunmaya çalışmalarına rağmen, ‘söz geçiremediklerini’…” söylüyorlarmış! Bu uydurmaya inanır mısınız? Oysa PKK’ye karşı harekete geçmeyeceklerini aşiret reisi Mesud Barzani daha önceki bir demecinde gayet açık bir ifadeyle açıklamıştı: “…Artık Kürt’ü Kürt’e vurdurtmayacaklar!” Adam daha ne desin, açıkça söyledi: “Biz Kürtler PKK’li Kürt kardeşlerimizi vurmayacağız ve Türkiye’nin PKK’yi vurmasına asla olasılık tanımayacağız!” PKK’yi elbette destekleyecek K. Irak Kürtleri; Cumhuriyet yazdı. Barzani, Güney Anadolu’ya elini soktu, bölücülüğe destek veriyor. Barzani ile aynı çizgide olan PKK destekçisi öteki aşiret reisi Talabani’yi Cumhurbaşkanı olarak davet etmeyi reddeden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in duyarlı davranışına karşı işbaşındaki na to mermer na to kafa ise; Talabani’yi devlet başkanı olarak Ankara’da veya İstanbul’da ayaklarına kırmızı halılar sererek karşılamak için her türlü olanağı zorluyor. ??? Bre insafsız Amerika; Avrupa’da örneğin Fransa yakalayıp içeri aldığı örgütün azılı elemanlarını kısa süre sonra salıverdi. Irak’ta devleti, hükümeti elinde tutan ABD’ye PKK önde gidenlerinin yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmeleri için liste verildi. O gün bugündür tek bir terör lideri yakalanıp gönderilmedi. Hoş, adamlar Türkiye’yi uyutma konusunda bir bakıma haksız da değiller. Bir emekli Orgeneral Edip Başer, emekli General Joseph Ralston ile Boğaz’daki bir lokantada soruna çözüm aradıktan sonra, verdiği demeçte “…Bence PKK ile uğraş meselesi, bertaraf edilmesi stratejik bir mesele değil. Bana göre ‘bu’ (PKK sorunu) bir yan meseledir…” dememiş miydi? Tıpkı Amerika gibi konuşuyor Edip Başer; “taktik düzeydeki ekonomik, siyasi ve siyasi alanda alınacak tedbirlerle PKK’nin etkisiz hale getirilebileceğini” savunuyor. Neymiş temel sorun? Türkiye’nin birinci önceliği K.Irak’ta Kürdistan kurulmasını engellemekmiş. Oysa K. Irak’ta her şey tamam. Tek eksik Kürdistan devletinin resmen ilanı. Hem bu gelişmeyi önleyemeyeceksin, hem de PKK’yi “yan mesele” diye değerlendirip bertaraf edilmesini ekonomik koşullara bağlayacaksın! Hükümet; Amerika’nın dümen suyunda yürüttüğü K. Irak politikasını, üstelik orgeneral emeklisi bir askere söyletiyor, doğrulatıyor. Hazin! G CHP lidreri Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın örtülü ödeneğin başına, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hesaplarında usulsüzlük yapmakla suçlanan ve iki yıl ağır hapis cezası aldıktan sonra ‘Rahşan Affı’yla kurtulan eski bir banka müdürünü getirdiğini söyledi. CHP Genel Başkanı’nın adını anmadığı kişinin Maksut Serim olduğu biliniyor. diği “çok gizli” yazıda “Her ay yaklaşık 34 trilyona yakın paranın Fazilet Partisi’ne yakın firmalar tarafından havuz hesaplarına aktarıldığı, bu hesaplardan da adı geçen partinin kuryeleri vasıtasıyla partiye ve Recep Tayyip Erdoğan’a gittiği, paraların Vakıfbank’ta açılan bir hesapta toplandığı, buradan da denetimi imkânsız kılmak için birçok hesapta dolaştırıldıktan sonra Fazilet Partisi’ne yakın firma ve şahıslara aktarıldığı, Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye devamlı kaynak aktarıldığı... büyük miktarlarda naylon fatura keserek karşılıksız trilyonlarca lirayı parti ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın mutemet (güvenilir) şahıslarına verdiği duyumları alınmıştır...’’ denildiğini bildirdi. Baykal, söz konusu banka müdürünün yargılandığını, 2 yıl hapis cezası aldıktan sonra “Rahşan affıyla” kurtulduğunu, Erdoğan başbakan olduktan sonra da “tüm mali sırlarına vâkıf bir kişi olarak” örtülü ödeneğin başına getirildiğini anlattı. İPLOMA YERİNE MEZUNİYET BELGESİ Baykal’ın adını anmadığı kişinin Maksut Serim olduğu biliniyor. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi 17 Nisan 2002 tarihinde Serim hakkında mahkumiyet kararı verdi. Serim, Vakıfbank Genel Müdür Yardımcılığı’na atandığında da bu görev için uygun koşulları taşımadığı, lise mezunu olduğu ortaya çıkmıştı. Vakıfbank İstanbul Valide Sultan Şubesi Müdürlüğü’nden genel müdür yardımcılığına atanan Maksut Serim’in dosyasında üniversite diploması yerine Kazakistan Al Farabi Devlet Üniversitesi’nden alınmış mezuniyet belgesinin olduğu anlaşılmıştı. Baykal, İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 86. yıldönümü nedeniyle değerlendirmeler yaparken Mehmet Akif Ersoy’un “bir mümin ve ülkenin bağımsızlığını isteyen kişi kimliklerini bir arada taşıdığını” vurguladı. Baykal, İstanbul’da yaşanan “çürüme, çözülme, hukuksuzluk, can ve mal güvenliğinin ayaklar altında olduğu” tabloya dikkat çekerken “İstanbul 15 yıldır AKP zihniyeti tarafından yönetilmektedir ve bu son tablo da kentin altyapı sorunlarına eğilinmediğini göstermektedir. AKP Türkiye’yi perişan ediyor. İstanbul’u perişan etti” dedi. MİLYAR DOLARLIK KAYNAK NASIL KULLANILIR?’ CHP İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel’in de kapkaç mağduru olduğunu anımsatan Baykal, “olaya kişisel yaklaşmayan, gerçek sorumluların hesap vermesini isteyen” tavrı nedeniyle Gürel’i kutladı. “İstanbul’da belediye ne yapar? 10 milyar dolar kaynağı var ve bunu nasıl kullanır” diye soran Baykal, “Dilara’nın ölümüne yol açan firmanın patronunun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile buluştuğunun ve bu firmanın avukatıyla belediyenin avukatının aynı kişi olduğunun ortaya çıktığını” anımsattı. Hayat Pahalı, Can Ucuz! Başlık, Türkiye’nin değişmeyen kaderi! İktidarlar geliyorgidiyor ama hayat pahalılığıyla can ucuzluğu birbiriyle yarışırcasına, kalıcılığını koruyor. Gazetelerin birinci sayfaları, başta İstanbul olmak üzere, ülkemizdeki can ve mal güvenliğinin ne kadar ucuzladığını ortaya koyuyordu. Sarıyer, Kireçburnu’nda kendilerine yol vermediği gerekçesiyle iki kardeşi Boğaz’a atanlar, bir anlamda toplumun geldiği noktayı özetliyordu. Vatan gazetesindeki haber ise hem toplumun hem devletin durumunu ilan ediyordu: Seyrantepe polis lojmanlarında oturanlar, bir yıl içinde onlarca hırsızlık meydana gelince, bunun önünü alamayınca çareyi özel güvenlik firmasıyla anlaşmakta bulmuşlar. Polis ailelerini, özel güvenlik koruyacak! Haberin neresinden tutmalı? 1. Demek ki, hırsızların artık polisten de korkusu yok. Emniyet müdürlüklerinin, karakolların bitişiğindeki binaları soymakla kalmıyorlar, polis ailelerinin evlerini de soyuyorlar. 2. Demek ki, iç güvenliğimizi emanet ettiğimiz polis kurumunda ciddi eksiklikler var. 3. Polis lojmanı da güvenli değilse sıradan insan ne yapsın? ??? Türkiye’deki gelir dağılımındaki bozukluk yeri geldikçe rakamlarla gündeme getirilir. Eskiden bu rakamlara tam bir güven vardı, İstatistik Kurumu’nun verileri doğru kabul edilir, onun üzerinden yorum yapılırdı. Artık bu duygumuz da kalmadı. İstatistik Kurumu’nun verilerine, “acaba” diye yaklaşıyoruz. Zira, son dönem bütün olumsuz rakamlar kıl payı iki hanenin altında gösterilmeye çalışılıyor. Enflasyon yüzde 9.97, işsizlik yüzde 9.67... Rakamlar bir yana, gelir uçurumunun derinleştiği kesin... Bir yandan fakirlik artıyor, bir yandan dolar milyarderimiz katlanıyor! Benzer durum gazetelerin haber sayfaları için de geçerli... Çok satışlı gazetelerimizin sadece ekonomi sayfasına bakan, şöyle düşünür: Helal olsun bu ülkeye, bütün rakamlar ne kadar da mükemmel... Kalkınma hızına, yatırım hamlesine diyecek yok. Siyaset sayfalarına bakan, şöyle düşünür: Helal olsun bu ülkeye, iktidar ne kadar güçlü bir istikrar yaratmış, herkes Başbakan ne derse onu yapıyor! Üçüncü sayfalarına bakan, şöyle düşünür: Yazıklar olsun; nasıl bir ülke burası, bunlar ne biçim haberler?.. Uyuşturucu yaşı 1012’ye inmiş, İstanbul’un semtleri soygun çeşidine göre şampiyonluğu paylaşmış... Ne uçurumun eşiği, bu ülke uçurumun dibini boylamış! Gazetelerin haber sayfaları arasındaki uçurum, gelir uçurumunu katlamış görünüyor... ??? AKP iktidarıyla birlikte yepyeni suç çeşitleri ortaya çıktı. AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde yaklaşık 40 bin kişi varken, 80 bine dayandı. Girişte aktardığımız haberler, doğal karşılanır hale geldi. O eski söz değişti, ecel gelmiş cihane, belediye çukuru bahane şekline dönüştü. Son 10 yılda suç işleme oranı yüzde 300 arttı. Kayda geçen asayiş suçu sayısı saatte 90. Bunun kat kat fazlasının kayda geçmediği iddia ediliyor... Bütün bunlar olup biterken, ülkedeki her iyi şeyin kârı AKP’ye yazılıyor, her olumsuzluğun faturası mağdur olanlara kesiliyor! Başbakan’ın İstanbul’da “Dünya Türkiye’deki istikrara koşuyor, geçmişin açıklarını kapatıyoruz” dediği saatlerde, İstanbul’un kenar semtlerine değil insanın, belediye otobüsünün bile giremediği açıklaması yapılıyordu... Bu ne yaman çelişki? AKP iktidarı Türkiye’de üç şeyi yerleştirdi: 1. Bir tarikattanım de, ne suç işlersen işle! 2. Yasaları çiğnemekten korkma... 3. İşlenen her suçun mutlak anlatılabilir, masum bir yanı vardır. ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘10 ‘AKİT, YENİ ŞAFAK VE D Baykal, 1994’te İstanbul Belediyesi’nin tüm parasının Vakıfbank’ın bir şubesinde toplandığını, daha sonra bu şubenin müdürünün Vakıfbank Genel Müdür Yardımcısı olduğunu söyledi. Ancak bu kişinin diplomasının sahte olduğunun ortaya çıktığını anlatan Baykal, 1999 yılında İstanbul Valisi’nin (Erol Çakır) Başbakanlık’a gönder Merkez sağ birliğe yanaşmıyor DYP lideri Ağar,‘tek çatı’ olarak partisini gösterdi, ANAVATAN Genel Başkanı Mumcu, ittifak arayışlarının olmadığını belirtti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkez sağın genel seçimlere dağınık girmesini engellemek için yeni bir çatı altında ittifak girişimlerine DYP ve ANAVATAN liderlerinden olumsuz yanıt geldi. Merkez sağın tek çatı altında birleşerek seçime gitmesi için eski ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın başlattığı girişimler, siyasi kulisleri hareketlendirdi. Kulislerde Demokrat Parti çatısı altında, ittifak olasılığı tartışılırken merkez sağ partilerin liderleri bu önerilere kapılarını kapadı. İttifak arayışları çerçevesinde Yılmaz’la görüştüğünü açıklayan DYP lideri Mehmet Ağar, Emekli Subaylar Derneği heyetini kabulünde konuya ilişkin soruları da yanıtladı. Ağar, kendisinin herkesle görüştüğünü belirterek “Merkez sağda birliktelik için başka parti, üçüncü isim falan söz konusu olmaz. Buradaki tek çatı DYP’dir” dedi. ANAVATAN lideri Erkan Mumcu da grup toplantısı çıkışında konuya ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı. Siyasetçilerin çeşitli projeler oluşturma arayışını anlayışla karşıladığnı belirten Mumcu, “Ama Anavatan Partisi’nin böyle bir arayışı yok. ANAVATAN’ın ne birleşme, ne bütünleşme, ne itifak gibi bir arayışı var. Sürekli bunu söylüyorum, sürekli aksi yorumlarla karşı karşıya kalıyorum. Artık düzeltmekten dilimde tüy bitti. Herkesin yolu açık olsun” dedi. Yeni parti çatısı altında bütünleşme önerilerini de değerlendiren Mumcu, bunlardan bir sonuç çıkmayacağını belirtti. DYP Genel Başkanı Ağar, Mesut Yılmaz’la görüştü. Şimdi de ‘komuta’ krizi... ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) nedeniyle bu kez Lübnan konusunda karşı karşıya geldi. Lübnan’da görev yapan deniz gücünün komutanlığını almak için BM’ye başvuruda bulunan Türkiye, Yunanistan’ın engellemesiyle karşı karşıya kaldı. Yunanistan, Türkiye’nin deniz gücü komutanlığını almaması konusunda halen bu görevi yürütmekte olan Almanya’yı ikna etti. Nihai karar BM’ye bırakıldı. Cumhuriyet, TürkiyeYunanistan ve Almanya ekseninde, UNIFIL çerçevesinde Lübnan’da görev yapan deniz gücü komutanlığına ilişkin yaşanan krizin perde arkasındaki bilgilere ulaştı. Konu, Ankara’ya ziyarette bulunan Almanya Savunma Bakanı Franz Josef Jung’un temaslarının ana gündem maddesi oldu.Halen Lübnan’da BM deniz gücünün komutanlığını yürütmekte olan Almanya, bu görevi ağustos ayında bırakacak. Türkiye, komutanlığa aday olduğunu BM’ye bildirdi. Jung, Ankara’ya Atina’da temaslarda bulunduktan sonra geldi. Edinilen bilgilere göre Yunanistan’da yapılan görüşmeler sırasında Lübnan’daki BM deniz gücünün komutanlığı konusu da ele alındı. Yunan yetkililer, Jung’a, Türkiye’nin Lübnan Deniz Gücü Komutanlığı’nı devralmasına karşı olduklarını bildirdiler. Jung’u Atina’da ağırlayan Yunan Savunma Bakanı Vangelis Meimarakis, Yunanistan’ın tavrını, Türkiye’nin komutanlığı yerine, uluslararası bir komutanlığı tercih ettikleri biçiminde ortaya koydu. Meimarakis, Türkiye’ye yönelik vetosuna gerekçe olarak da Kıbrıs sorununu gösterdi. Lübnan’daki deniz gücü için BM’nin “lojistik destek merkezi” olarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Limasol Limanı’nı belirlediğinin altını çizen Yunan Bakan, Türkiye’nin söz konusu gücün komutasını alması durumunda resmen tanımadığı ve diplomatik ilişkisi bulunmadığı için Rumlarla işbirliğinin mümkün olamayacağını, bunun da operasyonu tehlikeye atacağını ileri sürdü. ‘Karşıdevrime geçit yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Kara Harp Okulu’na girişinin 108. yıldönümü törenlerle kutlanıyor. Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Tevfik Özkılıç, Harbiyelilerin “nöbetlerinin başında” olduğunu vurguladı. Tümgeneral Özkılıç başkanlığındaki Kara Harp Okulu öğrencileri ve öğretim üyelerinden oluşan heyet, Anıtkabir’i ziyaret ederek büyük önder Atatürk’ün manevi huzuruna çıktı. Tümgeneral Özkılıç, burada, Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı: “Yorgun, yoksul ve çaresiz sanılan bir ulusa, bütün dünyaya meydan okuma gücü veren en büyük Harbiyeli. Şanlı yuvalarında aldıkları eğitim ve öğretimle, ilke ve devrimlerini sonsuza kadar yaşama ve yaşatma kararında olan Harbiyeliler, çağımıza ışık tutan riyi sahneledi. Kara Harp Okulu’ndaki gala gösterisine, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eşi Semra Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile kuvvet komutanları katıldı. Söylevde, Orhan Asena’nın “Kurtuluş Savaşı Destanı”ndan yararlanarak Hürriyet Kurt’un katkılarıyla Mehmet Ege tarafından düzenlenen sahne gösterisinde Harbiyeliler ve Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü öğrencileri görev aldı. Kara Harp Okulu Komutanı Özkılıç, Atatürk’ün açtığı çağdaş uygarlık yolunun hiç bitmeyecek aydınlık bir yol olduğunu belirterek “Aydınlığa nüfuz etmek isteyen karanlıklar ve karşıdevrimciler belirse de bu yol ışıltısından hiçbir şey kaybetmeyecek yöntemleri de içinde barındırmaktadır’’ dedi. düşüncelerini bir yaşam felsefesi olarak kabul etmektedirler. Bizler bugün, sana olan özlem ve minnet duyguları ile ülkemizin güvenliğini, ulusumuzun bağımsızlığını ve çağdaş kazanımlarını ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek üzere artan bir azimle, kararlılıkla, nöbetimizin başındayız. Her 13 Mart’ta ‘içimizde’ diye haykıran Harbiyeliler, mirasına sarsılmaz bir azimle sahip çıkmaktadırlar ve bu haykırış, sonsuza kadar sahip çıkacaklarının ifadesidir. Rahat Uyu En Büyük Ata.” Etkinlikler kapsamında Kara Harp Okulu öğrencileri “Atatürk’ü Anmaktan Anlamaya Birlikte Bir Yolculuk’’ isimli göste Garip Bir Tablo... Baştarafı 1. Sayfada keri, üniversiteleri ve Cumhurbaşkanlığını suçlamaya dönük yayınlar yapmaktadır. Oysa demokrasilerde, olan biten her şeyden muhalefet ve bürokrasi değil iktidar sorumludur. ? Bu garip tablonun nedenleri bir başka yazının konusudur. Ancak şu çelişki çarpıcı biçimde meydandadır: AKP Hükümeti, İşçi Partisi liderinin İsviçre’de haksız biçimde yargılanması olayındaki ulusal ve tarihsel boyutların farkında bile değildir. Türkiye’nin çıkarlarını savunup korumaktan yoksun bir hükümete sahip olmak talihsizliğini çarpıcı boyutlarıyla yaşıyoruz. C