22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Rus Bakan Hristenko, iki ülke ilişkilerinin büyük yatırım projelerine bağlı olduğunu söylüyor C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 9 ŞUBAT 2007 CUMA Türkiye en önemli ortak Hakan AKSAY MOSKOVA Rusya Federasyonu Sanayi ve Enerji Bakanı Viktor Borisoviç Hristenko, Türkiye’nin Moskova yönetiminin en önemli enerji ortaklarından biri olduğunu söyledi. Cumhuriyet’in sorularını yazılı olarak yanıtlayan Hristenko, “İlişkilerimizin geleceği büyük yatırım projelerine bağlı” dedi. Son yıllarda RusyaTürkiye arasındaki ticari ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret ne gibi somut göstergelere ulaştı? HRİSTENKO Türkiye bizim için en önemli ticari partnerlerden biri. Ülkelerimiz arasındaki ticaret hacminin 2005 yılındaki artış hızı yüzde 46’yı aştı. Rusya’nın yaptığı ihracatın temelini, ihracatımız içindeki payı yaklaşık yüzde 70 olan enerji taşıyıcı maddeler oluşturuyor. Bu rakam kendi kendini ifade ediyor. Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının artması, Gazprom’un büyük deneyimleriyle birlikte doğalgaz temini, gaz boru hatları ve yeraltı gaz depoları inşası alanlarında ortak projeler gerçekleştirilmesi için verimli imkânlar yaratıyor. Mavi Akım bu alandaki işbirliğimizin en iyi ifadesidir. Petrokimya sanayiinde ortak projelerin hayata geçirilmesi de çok geniş perspektife sahiptir. Rusya’nın makine yapım sanayii ürünlerinin ihracat hacminin artırılması konusunda önemli bir potansiyel söz konusu. Tekstil ve giysi, tarım ürünleri ve gıda maddeleri, günlük temizlik malzemeleri, metalden yapılmış ürünler Türkiye’nin Rusya’ya sattığı geleneksel kalemler olmaya devam ediyor. Türk firmaları Rusya’nın inşaat piyasasında önemli bir rol oynuyor. Bizim verilerimize göre, imzalanan kontratların toplam hacmi 15 milyar dolara ulaştı. Rusya’nın çeşitli bölgelerinde yaklaşık 150 Türk inşaat firması çalışıyor. lerine bağlı olduğuna inanıyorum. Rusya, Türkiye’de bu tür projelere katılmaya hazır. Rusya’nın Türkiye’deki toplam yatırım hacmi şu anda 3.5 milyar dolardır ve bu kaynakların belli başlı bölümü telekomünikasyon alanındadır. LİŞKİLER GELİŞİRSE SORUN OLMAZ’ İkili ilişkilerdeki başlıca sorunlarının ne olduğunu düşünüyorsunuz? Ülkelerimiz arasında politik sorunlar bulunduğunu ya da bölgesel konularda yaklaşım farkları olduğunu düşünüyor musunuz? Hiçbir şeyin yapılmadığı yerde sorun da olmaz. Son yıllarda RusTürk ilişkileri çok dinamik gelişmekte ve ben burada ciddi sorunlar olduğunu düşünmüyorum. Zaman zaman ortaya çıkan sorunlar çalışmalar sırasında kendiliğinden çözülüyor. RusTürk Hükümetlerarası TicariEkonomik İşbirliği Komisyonu ve himayesi altında oluşturulan enerji, sanayi, ulaşım ve diğer sektörlerdeki ortak çalışma grupları konumların yakınlaştırılmasında önemli rol oynuyorlar. İkili işbirliğinin yanı sıra çok taraflı işbirliği formatı da mevcuttur. Örneğin, Rusya Federasyonu’nun Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ndeki (KEİ) başkanlığı çerçevesinde geçen yılın 2627 Eylülü’nde Soçi’de KEİ üyesi ülkelerin enerji bakanları bir araya gelerek enerji alanındaki bölgesel işbirliği konularını ele almışlardır. Eylülde yapılan toplantı enerji politikasına çeşitli ulusal yaklaşımların bir göstergesi olmuştur. Bununla birlikte, tüm katılımcılar ulusal enerji stratejilerinin önceliklerinin net bir şekilde belirlenmesinin, karşılıklı kabul edilebilir uzlaşmaların aranmasına yardımcı olduğu görüşünde birleşmişlerdir. OperasyonMedya haktan, gerçekten, demokrasiden yana görünen kalemlere, gazetecilere düşüyor. İlişkilendirilmiş gazeteciler, Bush’un askeri ile birlikte Irak işgalini izleyen haberlerini verenlerin dünya kamuoyunun oluşturulmasındaki işlevlerini tabii ki yadsımıyoruz. Ancak çok zor koşullarda, çok sınırlı olsa da işgalin gerçek yüzünü verebilen gazetecilerin işlevi kimi zamanlar çok daha etkili oluyordu. Böyle olduğu içindir ki, Bağdat bombalanırken kazara süsü verilip ilişkilendirilmiş gazetecilerle birlikte savaşı izlemeyen, daha bağımsız bilgi ve görüntü vermeye çalışan, otelde kalan gazetecilerin katı bonbalandı. Bu görünen tehdidin asıl görünmeyen boyutu çok daha etkili ve yavaş işledi. Dünya medyası yavaş yavaş Irak işgali ile olan tarafsız ilişkisini, izleme görevini terk etti. Bir boyutu ile haber değerini yitirmişti belki. Ama asıl neden yavaş yavaş kamu vicdanı görevi, işlevinin susturulması idi. İşgalin ilk sürecinde etkin görev yapan El Cezire’nin de büyük ölçekte sesi soluğu kesildi. Şimdilerde çok az sayıda, uygar (!) Batı’da kamu vicdanının sesini vermeye çalışan birkaç gazeteci kaldı. Olup bitenlere toplumsal duyarlılık iyice diplere indi.. ??? İşin içine bir de kamu vicdanın tersine işlemesinde rol oynayan, haktan, özgürlükten, doğru bilgilendirmeden yana görev yaptıkları izlenimi veren, bilinçli ve bilinçsiz satılmış kalemleri katın. Ünlü banker fonları ile beslenen, pek çok ülkede etkin rol oynayan gazeteci sendikaları, cemiyetleri, dernekleri, yazarları var; örneğin kırmızı, turuncu karanfil darbelerinde önemli roller oynadılar. Görüntü özgürlük, demokrasiye katkı idi. Ya gerçek? Bazen küçücük bir soru işareti, yanlış sonuca ulaşmaya yarayacak sözcükler, aldatıcı görüntülerle elde edilen öylesine önemli sonuçlar var ki.. Örneğin insan hakları, demokrasiye duyarlı olduğunu savlayan bireyler ve örgütlere, tabii bizdekilere yönelteceğim sorunun yanıtını dürüstçe vermeye çalışalım; Sıvas’ta otelde insanların diri diri yakıldıklarının görüntüsünü saatlerce seyrettiğimiz halde, ölenlerin cenaze törenlerinde neden sadece Alevi ağırlıklı demokratlarımız vardı. Diğer toplumsal örgütlenmeler, demokrat geçinen aydın bireyler ortak tepki vermekte sınıfta kaldılar. Medyatik sunum, algılama çarpıklığından olabilir mi? Alevileri hedef almış bir vahşi katliamı kendi insan haklarına da yönelik tehdit olarak algılamamaktan, çarpık demokrasi bilincinin oluşmasından, özdeşleşememekten mi? Bu yazının bir sonuca ulaşma amacı yok. Sadece ve sadece çağımızda silah gücü ile medyapara gücü arasındaki güç ilişkisini göstermeye çalışmaktan başka.. soner?cumhuriyet.com.tr ‘İ KÜLTÜREL ALANDA İŞBİRLİĞİ RusTürk Hükümetlerarası Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Komisyonu’nun eşbaşkanı olarak Rusya ve Türkiye’nin kültür ve sosyal bilimler alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi için ne gibi adımlar atmaları gerektiğini düşünüyorsunuz? Örneğin, Türkiye’de 2007 “Rusya Yılı” ve Rusya’da 2008 “Türkiye Yılı” etkinliklerinin bu anlamda ne gibi katkıları olabilir? Sıradan bir Rus vatandaşını ele alırsak, o, Türkiye’yi temel olarak her yıl 1 milyondan fazla vatandaşımızın tatil yaptığı tatil beldeleri ile tanıyor. Türkiye’deki herkesin Türk ulusal sanayinin oluşturulmasında SSCB’nin oynadığı rolü ve diğer tarihi gerçekleri bildiğini sanmıyorum. Bu anlamda daha yakın ilişkilerin kurulması, sosyal alanlar dahil tüm alanlarda düzenli bir diyaloğun yürütülmesi çok önemli. Rusya’da yapılacak “Türkiye Yılı” ve Türkiye’de gerçekleştirilecek “Rusya Yılı” etkinlikleri tam anlamıyla buna yardımcı olacaktır. Bu etkinlikler ülkelerimiz arasındaki ilişkilere yeni ivmeler katacaktır. TİCARİ İLİŞKİLERİN HEDEFLERİ... RusTürk ticari ilişkilerinin ulaştığı düzey ve yakın gelecekteki hedefleri üzerine neler söyleyebilirsiniz? Ticaretimiz hızla artıyor ve bu konudaki tahminler etkileyici. Ancak bizi, hacimler kadar ticariekonomik ilişkilerimizin mevcut yapısı da ilgilendirmektedir. Türkiye’ye sattığımız enerji kaynaklarının büyüklüğüne rağmen biz, daha kapsamlı bir sanayi işbirliğiyle, daha önce kurduğumuz sanayi tesislerinin modernizasyonu ve rekonstrüksiyonuyla da ilgileniyoruz. Her şeyden önce, Rus otomotiv, enerji makineleri ve havacılık sanayilerinin ürünlerini kastediyorum. Rusya, Türk sermayesinin ülkemizin yatırım projelerine katılmasını da arzu etmektedir. Meslektaşım Sayın Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’le bu konuları hükümetlerarası komisyon formatında görüşmekteyiz. İlişkilerimizin geleceğinin büyük yatırım proje Sanayi ve Enerji Bakanı Viktor Borisoviç Hristenko, Rusya’nın en büyük ticari partnerlerinden birinin Türkiye olduğunu belirtti. Hristenko, Rusya’da yapılacak “Türkiye Yılı” ve Türkiye’de gerçekleştirilecek “Rusya Yılı” etkinliklerinin iki ülke arasındaki ilişkilere yeni bir ivme kazandıracağına dikkat çekti. BP’den çevreci adımlar İngiliz enerji devi BP, 2007 yılında Amerika’da beş rüzgâr santralı projesi yapımına başlamayı düşündüklerini açıkladı. Dört bölgede yoğunlaşacak projenin Kaliforniya, Colorado, Kuzey Dakota ve Teksas eyaletlerini kapsadığı belirten yetkililer, projelerin toplam kapasitesinin 550 mw olmasını hedeflediklerini söylediler. Yetkililer, 450 mw’lık güç üretebilecek bölümünün 2008 yılının sonunda tamamlanacağını ve önümüzdeki dönemde de temiz enerji yatımlarını sürdürüleceğini kaydettiler. Bağımsızlık, temiz enerjide Amerika Enerji Bakanı Samuel W. Bodman, uzun dönemde alternatif enerji kaynaklarına daha çok önem verilmesi gerektiğini söyleyerek ulusal enerji güvenliğinin sağlanmasının önemini vurguladı. Kongre’nin önümüzdeki 2 yıl içinde yeni bir enerji yasası oluşturacağından umutlu olduğunu belirterek Başkan Bush yönetiminin temiz, güvenilir enerji kaynaklarına yaklaşık 12 milyar dolar yatırım yaptığını hatırlattı. Temiz enerjiye verilen önemin artmasını isteyen Bodman, Kongre’den 2.1 milyar dolar daha yatırım yapmasını istedi. Araç teknolojisi, nükleer enerji, temiz kömür projeleri, güneş ve rüzgâr enerjisi alanındaki gelişmelerin, yabancı enerji kaynaklarına olan bağlılığın azalmasını sağlayacağını ifade ederek gelişmiş teknolojilerle milyar dolarlık yatırımların yapıldığı enerji alanında Amerika’nın bağımsızlığını elde edeceğinin altını çizdi. iz en azından kiralık tetikçileri boyutunda, baştan sona Erdoğan hükümetinin sorumluluğunda, en hafifi ile tetikçilerle içli dışlı emniyet kadrolarının sorumsuzluğunda işlenmiş, Hrant Dink katliamının tartışmasının kaosunda dolanıp dururken.. Irak’tan gelen Necef operasyonu haberi arada kaynadı gitti. ABD askeri gücünün kullanıldığı operasyonda, mehdinin savaşçılarının hedef alındığı duyurulmuştu. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 263 kişi ölmüştü. 500 yakalananın yarısından fazlasının yaralı olduğu da bildirilmişti. Hatta kendisini mehdi ilan eden kişinin çatışmada öldürüldüğü bilgisi verilmişti. Sonradan gelen bir habere göre de operasyonda yaralanan ve ölenler, hedef alınanlar mehdinin savaşçıları değil, Şii hacılardı. Kimi haberlerde de Cennetin Askerleri olarak bilinen, operasyonda hedef alınan tarikatın Necef’te çatışmalara katılanlarla bir ilişkisi yoktu. Tarikatın sözcüsü barışçı tarikatlarına zarar vermenin hedeflendiğini açıklamıştı. ABD askeri operasyonundan ajanslara düşen, bir karesi de gazetemizde yayımlanan fotoğrafların dili ise operasyonun vahşetinin kanıtı niteliğinde. Her yaştan tutuklananların çaresiz görüntüleri hiç de mehdinin savaşçıları izlenimini vermiyor.. Ürkütücü olanı, uygar (!) dünya Irak’ta yaşananları sorgulamıyor. Saddam’ın nükleer silah ile dünyayı tehdit ettiği yalanı üzerine oturtulan Irak’ın işgali sürecinde var olan toplumsal duyarlılığın çok gerisinde bir noktaya düştük. Barış hareketleri Bush yönetiminin asker artırma, aynı zamanda vahşeti artırma anlamına da gelen yeni stratejik kararından sonra, dünya ölçeğinde kimi tepkileri örgütlemek için atağa geçmiş olsalar da insan hakları ihlalleri, haksız işgal ve katilamın boyutlarının tırmandığı süreçte toplumsal duyarlılıklar çok cılız kalıyor. Açıklaması insanların olup bitenlere, yaşananlara alışması ile sınırlı tutulabilir mi? ??? ABD askeri operasyonu dünya medya ordusu tarafından izlenmiş olsa; operasyonun, ölenlerin, yaralananların, yaralı yakalananların görüntüleri dünya medyasında yer alsa. Hele de operasyona hedef olanlardan konuşturulanlar çıksa. Gerçekse sivil halkın katledildiği kanıtlansa; bırakınız savaş karşıtlarını, sıradan insanların toplumsal tepkisi, refleksi çok farklı olmaz mıydı? Duyarsızlık bu boyutlarda kalır mıydı? Irak’ın işgali ile su yüzüne çıkan ilikilendirilmiş gazeteciler ordusu, gazetecilik örgütlerinin bile gazeteciliğin etik değerlerine sahip çıkmadan vazgeçmiş, en azından yorgun düşmüş halleri, ne yazık ki tek sorun değil. Günümüzde silahlı güç kadar etkin olan medyanın kitleleri yönlendirmesi, kamuoylarını aldatması, gerçeklerin algılanmasından uzak tutmasında asıl işlev, en B lusallık toprağını, insanını, yurdunu sevmektir. U BIÇAK Ulusallık demokrasiyi, hukuku, adaleti, insanlığı yüceltmektir. Ulusallık, “uluslararası alanda, başka uluslarla dengeli ilişkiler oluşturmak” demektir. Ulusallık, devletlerarası ilişkilerde “çıkarların dengelenmesi, birinin diğerini ezmemesi için çaba gösterilmesidir”. Ulusallık, sömürgecilere geçit vermemek için çalışmaktır. Ulusallık sosyal sınıfların, “korunmak ve paylarını alabilmek için” örgütlenmesi demektir. Atatürk, Gandi, Nâsır, Castro gibi liderler ünlü ulusalcılardır. Ama Hitler, Churchill veya Bush için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bunlar, sömürgeci kimliklere sahiptirler ve faşizmin temsilcileri olarak bilinirler. Ulusalcılık, “uluslararası ilişkilerdeki düzenin” vazgeçilmez bir parçasıdır. Güney Amerika’daki ulusalcı sol yönetimler “ulusalcı kimliklerini ortaya koymamış olsalardı”, Amerikanın sömürgeci işgalinden kurtulamazlardı. LUSALCILIĞA KİMLER DÜŞMAN? Emperyalistler ulusalcılığın en acımasız düşmanlarıdır. Ulusalcıları ken SIRTI EROL MANİSALI Gerçek Ulusallık, Onların Büyük Korkusu büyük kozlarını kaybederler. Sömürgeciler ulusal siyaset, ulusal savunma gibi kavramlardan nefret ederler. Bu kavramlar sadece, “kendilerinin kullandığı araçlardır”, başkalarının kullanmasını engellemeye çalışırlar. Bu ulusalcı önlemleri, kendi işgal yollarını kapayan engeller olarak görürler. LİGARŞİNİN ÇELİŞKİLERİ... NAYLON ULUSALCILAR… Sömürgeciler, Türkiye gibi ülkelerle yerli oligarşiyi beslerler ve onu maşaları durumuna sokarlar. “Oligarşiyi, ülkedeki ulusalcıların üzerine salarlar.” Oligarşi ulusalcılığı kırmak, parçalamak ve yok etmek için “marjinal ulusalcılar üretir”. Bunları üretmek çok kolaydır. İşsizler ordusunun doldurduğu varoşları bir bataklık haline dönüştürürler. Sömürgeciler kendi yarattıkları kimliksiz topluluk içinde, 15 yaşındaki çocukları sahneye çıkarırlar. “Ey halk bakınız; alın size ulusalcılık; işte, ulusalcı U dileri için en büyük düşman olarak görürler. Bunda da çok haklıdırlar. 1) Ulusalcılar Türkiye’de, Arjantin’de, Venezüella’da ulusal iktisat politikalarının uygulanmasını isterler. Kendi çiftçisinin, işçilerinin, sanayilerinin tarafında durarak “ulusal çıkarların korunmasını” savunurlar. Oysa bu görüşler ve uygulamalar sömürgecilerin yolunu kapatır. Sömürgecilerin dev tekelleri piyasayı işgal edemezler. Fındık üreticisi, sanayi işçisi, yerli sanayi hakkını alır. Ülke, “IMF gibi emperyalizmin kurumlarının reçetelerine bağlanıp sömürülmez”. İşte bu nedenle sömürgeciler ulusallığın ve ulusalcıların bir numaralı düşmanıdırlar. Aynen bugün Chavez’in, Morales’in, Da Silva’nın düşmanı oldukları gibi. 2) Emperyalistler karşılarında ulusal kültür politikasını da istemezler. Ulusal kültür politikası demek, onlar için etnik ve dini kışkırtmalarla sömürgeci maşaların kullanılamaması demektir. En O lar bu zavallı insanlardır” derler. Kendi yarattıkları sonucu, bir nedenmiş gibi kendi medyalarıyla sahneye sürerler. Oysa ulusalcılığın bu olmadığını çok iyi bilirler. Ulusalcılık bugün Güney Amerika’da emperyalizmin suratına inen bir tokattır. Türkiye’de de bu tokadı yememek için “naylon ulusalcılar” kullanırlar. Ulusalcılık Türkiye’de fındık üreticisinin payını alma kavgasıdır; ulusalcılık IMF’yi, tek yanlı anlaşmaları; maden, petrol, tohum yasalarını def etmek demektir. Ulusal yasaları Meclis’ten geçirerek olanların iktidara getirilmesi kavgasıdır. Türkiye’de ulusalcılık, gerçek Atatürkçülüğün ve gerçek demokrasinin yerli yerine oturtulmasıdır. Onlar Atatürk’ü ve gerçek ulusalcılığı örtmek için 15 yaşındaki çocukları hazırlayıp sahneye sürerler. Muammer Aksoy, C. Orhan Tütengil, Uğur Mumcu, M. Ali Kışlalı ve diğer aydınlarımız, emperyalizme karşı savaşan ulusalcılar oldukları için saldırıya uğradılar. Ulusalcılar Meclis’e, hükümete, medyaya egemen olduklarında saklanacak yer arayacaklardır. Güney Amerika’da oldu, bizde neden olmasın?.. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Dünya coştu, İMKB düştü Ekonomi Servisi Dünyada, Aralık 2005 Aralık 2006 döneminde yatırımcısına en fazla kazandıran borsaların Lima ve Şanghay borsaları olduğu bildirildi. Dünya Borsalar Federasyonu verilerine göre, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), aynı dönemde hisse senedi yatırımcılarına yüzde 1.7’lik düşüşle, kaybettiren 4 borsa arasında yer aldı. 2006 yılında 58 borsa arasında yükselen borsa sayısı 54 olurken, 4 borsa, yatırımcısına yüzde 1.7 ile yüzde 4.7 arasında kaybettirdi. Lima borsası bir yılda yüzde 168.3’lük yükselişle değer kazanan borsalar arasında ilk sırada, Şanghay borsası yüzde 130.4 ile ikinci, Çin borsası yüzde 97.5 artışla üçüncü sırada yer aldı. Tayland borsası yüzde 4.7 düşerek aynı dönemde en fazla kaybettiren borsaların başında geldi. 2006 Aralık sonu itibarıyla İMKB Ulusal 100 Endeksi, bir yılda yüzde 1.7 kayıpla 58 borsa arasında 55’inci sırada yer aldı. İMKB Ulusal 100 Endeksi, bu dönemde ortalama 39.778.00 puandan 39.117.46 puana geriledi. Geçen yıl en çok Peru ve Şanghay borsalarına yatırım yapanlar gelirlerini en az ikiye katladı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear