Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
HAZİRAN CUMA ekonomi YORUMLAR LAİK VE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN TARTIŞILAMAYACAĞI VURGULANANDI C yor; yoksa en sağdaki Batılı yöneticilerin bile Türkiye ile bir alıp veremediği yok aslında. Sistem, hepsini Türkiye’nin boğazına çökmek zorunda bırakıyor. Onun için Fethullahlar besleniyor. ??? Gelmek istediğimiz nokta şu: Bu Fethullah modeli insan kırıntıları, hiç mi bir şey bilmiyor? Baktığımızda sadece Türk siyasetinin değil Türk medyasının da doruklarını ele geçirmiş durumdalar, üstelik çoğunun şu veya bu üniversiteden diplomaları falan da var. Hiç mi bir şey bilmiyorlar? Bir şeyler biliyorlar ve bu bildikleri, şeriat döküntüsü kadroların temel felsefesini açık edebiliyor. Türkiye’ye egemen ve hem şeriat hem de Batı ile bire bir örtüşen zihniyet “mealen” şöyle özetlenebilir: “Biz büyük devletlerin, özellikle de ABD ve AB’nin mali sistemine göbeğimizden bağlıyız. Onlar çok güçlü. İstediklerini alıyorlar ve istedikleri zaman kriz çıkartıp bizi yerle bir edebiliyorlar. O halde onları ve kaynaklarını bizim buralara bağlayalım, elimizdeki her şeyi, TÜPRAŞ’tan telefon sistemlerine kadar büyük kamu değerlerimizi satalım. Milyarlarca doları buraya bağlayalım. Bizi çökertirlerse kendilerin paraları da yanacaktır. O nedenle bize diz çöktürmekte dikkatli davranırlar. Biz yıkılırsak, paraları da yanacağından, bize iyi davranırlar ve boğazımıza çökmezler. Ne kadar çok malımızı alırlarsa, yaşama şansımız da o kadar büyür.” İmam kafasının ekonomik zekası buraya kadardır. Peki, abartı mı? Değil. Sadece Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarından biri ve Türkiye’den bir “Damat Ferit İstanbul’u” çıkarma siyasetinin içerideki yansıması. Şeriat düşüğü kadroların apar topar gerçekleştirdiği “imam özelleştirmelerinin” mantığı işte bu kadar basittir: Türkiye’deki tüm kamu değerlerini haraç mezat satarak Batı’yı “bağlama” ve böylece Osmanlı’ya dönme rüyaları... Bu rüyaya ve bu kadrolara dünya sistemi neden karşı çıksın? Neyse işte, anlaşılan tetiğe de basılmış bulunuyor ve Türkiye’nin kamu ağırlıklı, plancı bir sol iktidar dışında artık hiçbir şansı yoktur. Buradan bakınca, böyle görünüyor. cutsay?gmx.net 7 TÜSİAD hükümeti topa tuttu mer Sabancı, ‘‘Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan belli olan konularla Türkiye’nin gündemi dolduruldu. Bizden olanlar ve olmayanlar çizgisi her an biraz daha derinleştirildi. Türkiye’nin son 3 yıldır yükselen itibarı yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı” dedi. Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yönetimi, hükümeti topa tuttu. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, 2006 yılının ilk Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında yaptıkları konuşmalarda hükümete ağır eleştirilerde bulundular. Konuşmasında Erdoğan’ın sözlerine de atıfta bulunan Sabancı, ‘‘Bizden olanlar ve olmayanlar’’ çizgisinin her an biraz daha derinleştirildiğini vurgulayarak şunları söyledi: Yapılan her eleştiri ‘‘hükümete karşı düzenlenmiş bir komplo’’ olarak görüldü. Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan belli olan konularla Türkiye’nin gündemi dolduruldu. Eğitimde çağdaş Türkiye’nin ihtiyacı olan reformların içeriğini tartışmak yerine dini refanslı konular gündeme taşındı ya da laiklik konuları üzerine tartışmalar açıldı. Laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal yapısına ve tüm toplumsal hücrelerimize derinlemesine nüfuz etmiş ve özümsenmiş bir yaşam biçimidir. Bu temel değerimizin değişikliğe uğramayacağının güvencinin bizzat İmam Özelleştirmesi OSMAN ÇUTSAY Ö İK toplantısında konuşan TÜSİAD Başkanı , “Şok dalgasının ekonomide ne derinlikte bir iz bırakacağını henüz bilmiyoruz. Tüm hesapların yeniden yapılması, planların gözden geçirilmesi gerekebilir. Bu dalgalanma erken seçimi de kesin olarak gündemden çıkarmıştır, çıkarmış olmalıdır.” Türk insanında olduğunu dile getirmek istiyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu günler gelecek yılları etkileyebilecek gelişmelere sahne oluyor. Bu öngörünün doğrulanması halinde Türkiye’de de enflasyon beklentileri yukarı, büyüme beklentileri ise aşağıya çekilmek zorunda kalınacak. Tüm hesapların yeniden yapılması, planların gözden geçirilmesi, zamanlamaların yeniden düşünülmesi zorunlu hale gelecek. Yaşadığımız dünyada ve çağda bütün bunların kendi içimizde olup bittiğini kimse düşünmesin. Bütün sözünü ettiğimiz konular dünya medyasında da yankısını buluyor. Türkiye’nin son üç yıldır yükselen itibarı yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı. Bu da Türkiye ile ilgili risk alınmasını olumsuz yönde etkiliyor. Ekonomide son günlerde yaşanan dalgalanmalar erken seçimi kesin olarak gündemden çıkardı. Etkiler tam olarak hazmedilmeden bir de seçim şoku yaşamak hedefleri iyice bulanıklaştıracak ve ekonomide ciddi bir geriye dönüş tehlikesi yaratacaktır. Erken seçim, siyasi ve ekonomik sorunları daha da ağırlaşmış olarak bir sonraki döneme taşıyacaktır. Y B Koç: Laiklikten asla taviz yok Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, Türkiye’nin, bölgede örnek gösterilen bir ülke olarak kalabilmesi için ‘‘laik, demokratik çizgiden asla taviz verilmeyeceğinin gösterilmesi gerektiğini’’ söyledi. Mustafa Koç, TÜSİAD YİK toplantısında yaptığı konuşmada, siyasi gündemin çok dikkatle oluşturulması gerektiğini belirterek ‘‘Özellikle yersiz ve zamansız bir biçimde ortaya çıkan dini referanslı tartışmalara, laiklik ekseninden sapma izlenimi uyandırabilecek girişimlere, bu gündemde asla yer olmamalıdır’’ dedi. Koç, şunları vurguladı: Ekonomideki iyileşmenin kesintiye uğramamasının en önemli güvencesi olumlu beklentilerdir. Bu beklentileri olumsuza çevirebilecek en önemli faktör, ufukta bir siyasi istikrarsızlığın gözükmesidir. Özellikle yersiz ve zamansız bir biçimde ortaya çıkan dini referanslı tartışmalara, laiklik ekseninden sapma izlenimi uyandırabilecek girişimlere bu gündemde asla yer olmamalıdır. Hükümetin, AB idealinin gerçekleştirilmesi konusunda eskisi kadar belirgin bir kararlılık sergilememesi, bu konudaki samimiyetinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Biz bu reformları Avrupalı liderleri ve kamuoylarını tatmin etmek için yapmıyoruz. Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasında yer alacak bir yapıya kavuşturmak için yapıyoruz. Değişiklikleri kâğıt üzerinde yapıp, uygulamayı kendi haline bırakıp, sonra da değişim konusundaki samimiyetimiz sorgulandığında tepki gösteremeyiz. Türkiye her dış şokta derin sarsıntılar geçiren bir ülke olmaktan artık kurtulmalıdır. Bu yönde alınmış mesafeler var. Bunlar korunmalı, geliştirilmelidir. İçinden geçilen bugünler, önemli bir sınav dönemidir. Bu sınav birkaç cephede birden verilecek. Siyasetin zirvesinde, çatışma görüntüsü yaratacak her türlü gündemden uzak durulması ve Türkiye’nin bölgede örnek gösterilen bir ülke olarak kalabilmesi için laik demokratik çizgiden asla taviz verilmeyeceğinin gösterilmesi gerekir. u sürecin kimse için bir sır olduğunu söyleyemeyiz. Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan 4 milyona yakın insanı doğrudan ilgilendiren, çünkü bu insanların ezici çoğunluğunu vatandaşlık bağıyla kendisine bağlamış bir ülkeden söz ediyoruz: Türkiye. Yazık, pul pul dökülüyor Türkiye ve geldiği nokta itibariyle kimseyi şaşırtmıyor; dolayısıyla hızla yaklaşılan duvar da kimse için sürpriz olmuyor. Bir şeyler oluyor ve olacak çok daha kötü şeylerin de arifesindeyiz. Peki, biz meslekten “felaket tellalı” mıyız veya bu felaketler karşılığında maddi çıkar mı bekliyoruz? Değil. Duvara çarpacağımız kesin. Ama asıl önemli olan, bu çarpışmayı ve sonucundaki muhtemel parçalanmayı, sadece uzmanların değil, sokaktaki adamın ve “siyasal İslam” denilen şeriat döküntüsü kadroların da bildiğidir. Trajedi burada. Tamam. Tamam da, ne oluyor? ??? Türkiye, ektiğini biçiyor. Türkiye fırtına biçecek ve burada aklı köy imamlarından daha derin olmayan bir siyaset sınıfının rolü çok büyük. 1978’lerde somutlaşan, maalesef her zaman dürüst bir politikacı ve iyi bir şair olarak anılması gereken Bülent Ecevit’in de etkisinden kurtulamadığı bir rüzgar bu. Ekilen, zehirli bir rüzgardı; işte şimdi zehirli bir fırtına biçmeye hazırlanıyoruz. Bu fırtınanın bir “1923 Projesi” olarak Türkiye’ye kesinlikle tahammül göstermeyeceğini uzun bir süredir söylüyorduk. Yumurta kapıya dayanmış bulunuyor. Türkiye ektiğini biçecek. Eğer... ??? Türkiye’nin tüm kuruluş şifreleri kırılmış bulunuyor. 1918 planlarını gerçekleştirmek için dış ve iç şartların olgunlaştığı kabul edilmelidir. Batı, “Damat Ferit Osmanlısı” da denebilecek olan bir “Şerefsiz Osmanlı” yaratmak için harekete geçmek zorundadır. Fakat bunu uluslararası bir komploya veya Türk sağının hastalıklı beyninden çıkmış bir “Türk düşmanlığına” bağlamak, sadece aklı şeriatla kırpılmış kıt zekalılara özgü bir açıklamadır. Gerekçe, sistemin mantığında yatıyor. Küreselleşmenin sistematik mantığı, böyle bir Türkiye istemi Nisan konuşması bardağı taşırdı Y üksek İstişare Konseyi toplantısında Mustafa Koç ve Ömer Sabancı’nın özenle şeçtiği bazı bölümler, bir süre öncesine kadar hükümeti genel olarak destekleyen TÜSİAD’ın nasıl olup da köprüleri atma noktasına geldiğinin ipuçları yer alıyor. TÜSİAD Başkanı Sabancı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “bizden ve onlardan” diye ifade ettiği ayırımın laik iş adamlarında yarattığı rahatsızlığı dile getiriyor. Yılbaşına doğru bazı endişeleri dile getirmeye başladıklarını hatırlatan Koç da, şöyle devam ediyor: ‘‘Bu yılın başında reform sürecinde gözlediğimiz yavaşlama ve özellikle AB ile ilgili konuların hükümetin gündeminden çıkmaya başladığı görüntüsü, üyelik idealinin toplumsal planda zayıflaması, bizim için ilk işaretlerdi. Bunlara siyasal istikrarı etkilemesinden her zaman korktuğumuz, laiklikle ilişkilendirilebilecek, dini eksenli muhtelif tartışma konuları eklendi. Yurtdışında Türkiye’deki istikrarın önemli iki ayağı olan AB ve IMF ile ilişkilerin rotasından çıkabileceği yorumları yapılmaya başlandı. Merkez Bankası Başkanı’nın seçimi esnasındaki tartışma dış piyasalarda bir kırılma noktası yarattı, Türkiye üzerine kuşkular doğdu. 23 Nisan’da başlayan laiklik konusundaki tartışmalar ise siyasi istikrarın korunabilirliği ile ilgili tedirginlikleri arttırdı. Sonunda mayıs ayında dünya piyasalarında başlayan dalgalanmada bu süreçten en fazla etkilenen ülkenin Türkiye olduğu görüldü.’’ GÖZÜ MİLYONLUK AVRUPA PAZARINDA Ülker’in AB üssü Romanya B ir yüzbaşı, iki astsubay, bir de orta boy işadamı ile örgüt kurulabilir mi? Yazılı ve görsel basınımızın bir haftadan beri ısrarla vitrinde tutmaya çalıştığı ‘‘Atabeyler Çetesi’’, emniyet makamlarının dikkatini Merzifon’dan gönderilen imzasız bir elektronik posta nedeniyle çekiyor. O postada yer alan iddialara göre, başkentin Eryaman semtinde bulunan subay evlerinden birisinde odaklanan çetenin amacının Başbakan’a suikast yapmak olduğu varsayımı üzerine güvenlik güçlerinin harekete geçmiş olmasını doğal olarak karşılamak gerekiyor. Baskınlar, gözaltına alınmaları da o görevin yerine getirilmesi için yapılması gerekli işler saymak mümkün. Olayın doğal olmayan yanı ise zanlı olarak adları geçen üç asker için, yasanın açık hükümlerinin çiğnenerek, ilgili komutanlığa haber verilmeden düğmeye basılmış olması. Düğmeye basılma haberinin üstünden sadece birkaç saat geçtikten sonra, bazı gazetelerin Ankara bürolarına telefon edilerek kendilerine ayrı ayrı ve Genelkurmay karargâhı önünde randevu verilmesi. O sırada dağıtılan sarı zarflar içinden Başbakan’ın evinin bulunduğu yerin krokisinden yakın danışmanına kadar bir dizi önemli kişi için ölüm planlarından söz edilmesi. Atabeyler Çetesi olarak adlandırılan bu askersivil karması dörtlü, bu nedenle geçen haftanın gündemine Danıştay ve Cum DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT huriyet’e yönelik saldırılarla ilgili haberlerin yarattığı sansasyondan nöbeti devralmakla yetinmedi. O olaylarla ilgileri ve bağlantıları da araştırılırken ‘‘hedefteki adam’’ olduğuna inandırılması için Başbakan’ın çevresindeki güvenlik önlemleri doruğa çıkarıldı. Namlunun ucunda olduğu kuşkusu içindeki Erdoğan, siyasetçilerin biri bayramlık, ötekisi idamlık iki gömleği olduğu sözlerini partisinin kongrelerinde dile getirerek içinde bulunduğu psikolojik durumu açıkladı. ‘‘Türkiye hukuk devletidir.. Üç kişi bir araya gelecek, 4 tane tabanca bulacak, 3 tane bomba bulacak. Bununla vatanseverlik yapacak. Bugün vatanseverliğin önşartı, devletin hukuk düzenine saygılı olmak, hukukun içinde kalmaktır. Kim çıkarsa karşısında hukuku bulur, sonu da hüsran olur.’’ Herkesin içtenlikle katılacağı bu sözlerin sahibini ve nerede, ne zaman söylenmiş olduğunu mu merak ediyorsunuz? Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in, hafta sonunda partisinin Balıkesir İl Kongresi’nde yaptığı ko Sorun Yaratmakta Şampiyon Olanlar nuşmadan aldım, benim de altına imza atabileceğim bu sözleri. Ancak Sayın Çiçek’in herkesten beklediği o ‘‘hukuk düzenine saygılı olmak’’ ve ‘‘hukukun içinde kalmak’’ kuralları, Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasında da altı çizilerek belirtildiği gibi, asker kişiler hakkındaki soruşturmalar için bilinen kuralları koymaktadır. Ama o kurallar emniyet makamlarınca çiğnenmiştir. O kural dışı hareketin, devletin iki önemli biriminde neden olduğu gerginliği, taraflardan birisi kamuoyuna yansıtmıştır. O yansıtmadan sonra geçen üç günden bu yana İçişleri Bakanı’nın, aksamanın sorumlusu hakkındaki sessizliğini, Adalet Bakanı acaba Bakanlar Kurulu’nda dile getirmiş midir? Ya o, sarı zarflı servis rezaleti?.. Birilerinin çete adını verdikleri bu dörtlü grubun, Cemil Çiçek’in de karikatürize ettiği o 4 tabanca, 3 tane bomba bularak düzenleyeceği ileri sürülen Babıâli baskını oyununu, bir kısım gazete ve televizyonlara abartılı biçimde yansıtmak için yüzlerine gözlerine bulaştırarak dü zenledikleri o esrarengiz buluşmalardan hükümet hâlâ habersiz mi görünmek istemektedir? Diyelim ki servisi yapanlar bilinmiyor. Ama servisin yapıldığı bürolar ortadadır. O kuruluşlarda çalışan ve ne yazık ki bu tür elaltı haberleri alıp yaymaya teşne gazeteciler de bilinmektedir. İstenilirse, gazete bürolarını alarma geçirten randevuyu verenin telefonu da saptanır, robot resmi de yapılır. Üç günden beri bu konudaki araştırmalardan acaba kaç arpa boyu yol alınmıştır? Adalet Bakanımız, önce bu iki konuda kamuoyunu aydınlatmış olsaydı; o ‘‘Hukukun dışına çıkarak çözüm aramak yok’’ sözlerinin sahibi sıfatıyla gerçekten övgü alırdı. ??? Doğru olanı, ülkemizde bozulan düzenin çeteleri pıtrak gibi filizlendirdiği gerçeğidir. Nereye bakarsa orada bir çete görmeyi olağan hale getiren bu filizlenmenin üstüne yürümek elbette iktidarın görevi olmalıdır. İlk adresleri ise iktidar partisinin milletvekilleri birbiri ardına veriyor. Ali Dibo örgütleri, tabanca yerine daha etkili olduklarını bildikleri parti üyeliği kimliklerini kullanıyorlar. ‘‘Hamili kart’’lar kamu bürokrasisinde hiçbir dönemde görülmemiş şekilde kirlilik yaratıyorlar. Parti kongreleri, bu olayların tartışılmasının açığa çıkmasını önlemek çabasıyla erteleniyor. Özetle, üzüm üzüme bakarak karardığı için bağbozumu çok yakın görünüyor. Basın toplantısının ardından Metin Yurdagül ve fabrika müdürü Ender Bolat, Ülker ürünlerinin satıldığı bir süpermarketi de ziyaret ettiler. NECDET ÇALIŞKAN BÜKREŞ Ülker Grubu, bisküvi fabrikası yatırımının bulunduğu Romanya’da bu yılın başında faaliyete geçen bisküvi fabrikasıyla Avrupa Birliği pazarını hedefliyor. Ülker İstişare Konseyi Üyesi Metin Yurdagül, Romanya’nın başkenti Bükreş’te bulunan Eurex Alimentare fabrikasında düzenlenen basın toplantısında, Ülker Grubu’nun dünyadaki benzer şirketler arasında 16. sırada bulunduğunun altını çizerek, ‘‘2006 B u yılın başında Bükreş’te bisküvi ve kraker üretimine başlayan Ülker Grubu, Romanya’nın AB’ye girmesiyle 450 milyonu aşkın nüfusun olduğu bir pazara hitap etmeye hazırlanıyor. yılı bizim için yurtdışında büyüme yılı’’ dedi. Romanya’nın önümüzdeki 2 yıl içinde AB’ye katılmasının beklendiğini ve Romanya’dan kısa zamanda Almanya’ya ihracata başlayacaklarını belirten Yurdagül, ‘‘Buradaki üretimimizin AB’ye ihracatı, diğer şirketlere göre çok daha kolay olacak. Romanya’nın AB’ye girmesiyle 450 milyonu aşkın nüfusun olduğu bir potansiyelin içine giriyoruz’’ dedi. Bisküvi, çikolata ve kek üzerine yapılan yurtdışı yatırımlarında 120 farklı marka ile faaliyet gösterdiklerini, bu markalardan 88’inin Ülker şemsiyesi altında bulunduğunu dile getiren Metin Yurdagül, ‘‘9 ülkede 12 fabrika ile 552 bin metrekare fabrika alanı ve 178 bin metrekare kapalı alanda faaliyet gösteriyoruz. Yıllık 323 bin ton kapasitemiz var. Geçen yıl 360 milyon dolar ciro elde ettik. Bu yıl için yurtdışı ciro hedefimiz 400 milyon dolar’’ diye konuştu.