Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
siyasi iradenin Irak kuzeyinde yuvalanan teröristlere karşı kapsamlı bir kara harekatına destek ve izin vermemekle şekillenen tavrıyla örneklenebilir. Aynı otorite Avrupa Parlamentosu’nda aralarında kırmızı bültenle aranan terörist Gülabi Dere’nin de bulunduğu bir gurup teröristin yaptığı toplantı, panel, konferans gibi aktif eylemelere karşı da ulusal bir tavır gösterememiş, bu teröristin iadesini bile sağlayamamıştır. İçinde bulunduğumuz bu trajik tablo, dağdaki teröriste yönelik sürdürülen askeri operasyonlar bir yana, yıllardır süre gelen PKK terör örgütünün Avrupa Soruşturma kapsamında ve Irak’ta hareket el konulan dokümanlar... serbestisini kısıtlayacak bir iradenin Türkiye’de mevcut olmadığını göstermektedir. Bu durum ve manzara karşısında, "Ergenekon adı altında yürütülen soruşturmaya destek olmak için siyasetin harekete geçirdiği dinamikler PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele için ortaya konulmuş olsaydı İstanbul’daki saldırı olmayacaktı ve de şehit verilmeyecekti" şeklindeki bir varsayımda bulunmak doğrudur ve siyasi iktidara yönelik bir haksızlık olarak da asla görülmemelidir. Tıpkı ulusal iradenin 17 Ekim 2007’de hükümete verdiği harekat tezkeresi kullanılmış olsaydı 21 Ekim Dağlıca baskını olmayacaktı varsayımında olduğu gibi. Yine aynı bakış çerçevesinde Ergenekon terör örgütü ise siyasi otorite için PKK nedir, sorusunu yöneltmek yıllardır şehit acısı çeken Türk milleti için en doğal bir haktır. Böylesi bir siyasetin bize yaşattığı trajedinin yanı sıra Ergenekon adı altında yürütülen soruşturmanın kamuoyuna yansımalarını da aynı çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. C S TRATEJİ 21 kalmamaktadır, dahası ise şudur; Emniyet Genel Müdürlüğü "ulusalcılığı" tehdit olarak değerlendiren bir brifingi İçişleri Bakanı’na vermiş ancak "Atatürk cumhuriyetinde ulusalcılık neden ve nasıl tehdit olur" diye soran çıkmamıştır, bunu anlayabilmek mümkün değildir. En başta, Türkiye’ye tehdit olan unsurlar hakkında nihai karar verecek olan makam Milli Güvenlik Kurulu’dur. Nitekim bu kurul bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalarda irtica ve etnik bölücülüğü tehdit olarak ilk sırada saymış ve bu değerlendirmeyi kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu durumda MGK’nın onay vermediği bir tehdit analizi ne amaçla yapılmıştır, şeklinde bir soru akla gelmektedir. Bu aşamada ve bu bilgilerin ışığında soruşturmayı yürüten savcılık Emniyet’in bu değerlendirmesini delil olarak dosyasına ekleyip mahkemeye sunacak mıdır? Sunduğu varsayımda ulusalcılık temelinde eğitim ve öğretim yapmakta olan askeri lise ve yüksek okulların durumunu nasıl izah edecektir? Son olarak da, medyanın yansıttığı kadarıyla bu soruşturmanın hedefi ve sözde terör örgütünün lideri konumunda oldukları belirtilen son tutukluların ifadelerine dahi başvurulmadan iddianamenin nasıl hazırlanmış olduğunu değerlendirmek gerekmektedir. Hedef durumundaki zanlılardan yola çıkılarak bu sözde terör örgütünün çökertilmesi ve iddianamenin bu temel üzerine geliştirilmiş olması gerekirken zaten hazır olan iddianame ile önceden tutuklanmış kişiler hakkında davanın açılacağı, son gözaltılarla elde edilecek bilgiler doğrultusunda ise aynı kapsamda ama yeni bir soruşturma başlatılacağını varsaymak güçlü bir olasılıktır. Bu durumda anılan soruşturmanın hiç bitmeyeceğini, dava açılsa bile adli yargılamanın çok uzun yıllar süreceğini söylemek de artık mümkün hale gelmiştir. Bölücü terör konusunda gösterilmeyen özen ve ilginin gündemdeki soruşturmaya yöneltilmesi, terör anlayışının arkasındaki siyaseti de ortaya koyuyor. Yeni tehdit algılamaları yaratılıyor, terörle mücadelede bir dönem aktif görev almış kişiler teröristlerle aynı çerçevede anılıyor. duyurusunda bulunmuş olmak soruşturmanın gizliliğini sağlamakla yükümlü makamların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve bu durumun sürmesi bu makamlara yönelik olası bir soruşturmayı da gündeme taşıyabilecektir. Bu olayın bir yönüdür, bir de gözden kaçırılmak istenen istihbarat yönü vardır; bu soruşturma kapsamında öylesi makamlara ve de öylesi bilgileri ulaşılmıştır ki yabancı istihbarat örgütleri on yıl aralıksız Türkiye’de bu bilgileri toparlamak için uğraş verseler bunu yapmayı başaramazlardı. Çünkü devlet kendi eliyle kendi sırlarını bir dosya içerisinde toplamıştır; emekli orgeneraller, iş adamları, siyasetçiler, sivil toplum örgüt liderleri, telefon dinlemeleri, banka hesapları, sağlık durumları, iş ilişkileri, finans durumları, aile ilişkileri kısacası Türkiye’nin önde gelen aydınlarına ait tüm bilgiler bu soruşturma ile bir şekilde arşivlenmiştir. Normal koşullarda bu bilgilere ulaşmak için faaliyet gösteren bir yabancı ülke istihbarat ajanı hakkında casusluktan işlem yapılması gerekecek kadar ciddi bir tehlike karşısında bir takım medyanın bu bilgilerin içine girmesi ve bu riskleri önlemek için bir yetkilinin duruma müdahale etmemesi nasıl açıklanabilir? Türkiye bu zor günleri atlayıp düzlüğe çıktığı zaman devletin geleceğine ait ve gizli kalması gereken bilgilerin gizliliğini korumayanlar ve bunların yabancı istihbarat örgütlerinin eline geçmesini kolaylaştıranlar hakkında hukukun işlemeyeceğini düşünler var ise Türk adaletine olan inancımızla bunun doğru olmayacağını hatırlatmak isteriz. Öte yandan Türk tarihinin şanlı ve var oluş destanının adı olan Ergenekon’u bu soruşturmaya kod adı olarak verilmesi hukuken mümkün değildir. İstanbul polis yetkilileri bu yanlışı yapmış olmasına karşın bunu önlemek için Milli Eğitim Bakanlığı harekete dahi geçmemiştir. Türkiye’deki adli sistem içerisinde hazırlık soruşturmaları yıl ve sayı ile ifade edilir, kod adı verilmez. Bu soruşturma ile ERGENEKON adı terör ve şiddet kavramlarıyla yan yana getirilmiş ve Türk’ün destanı terör ve şiddet görüntüleriyle çocuklarımıza yansıtılmıştır, bu; tarihimize karşı işlenmiş bir suçtur. Soruşturmadan kaynaklanan yanlışlıklar zinciri bununla da YANLIŞLAR ZİNCİRİ Bir suçun işlendiğini haber alan her cumhuriyet savcısı Ceza Muhakemesi Yasası gereği yetkisi dahilinde soruşturma yapar ve yapmakla da yükümlüdür zaten. Cumhuriyet savcısı gerçeğe ulaşmak için her kişi ve kurumun bilgisine başvurabilir, olası suç delillerine el koyar, olası zanlıların gözlem altına alınması için emir verir, bir suç soruşturmasının doğasında vardır bu. Kimse de bu konuda bir şey söyleyemez. Buraya kadar doğrudur. Aynı yasa gereği böylesi hazırlık soruşturmaları gizlidir ve üstelik bilgi sızıntılarını önlemek için yetkili mahkeme tarafından bu soruşturmaya özel yayın yasağı konulmuştur. Bu da tamam, tamam da bir takım medya tarafından her gün yapılan açıklamalar ve de soruşturmanın nerdeyse en ince detaylarına kadar gizli bilgi ve belgelerin kamuoyu gözlerine serilmesi nasıl izah bulabilir ve soruşturma gizliliğinin sağlanamaması nasıl anlatılabilir? Denilebilir ki bu medya hakkında gerekli makamlara gerekli suç duyurusunda bulunmuştur ve gerekli işlemlere başlanılmıştır, bu yeterli değildir, çünkü suçun işlenmesi aralıksız sürmektedir, daha dün Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün ifade tutanakları sayfa sayfa yayınlanmadı mı? Burada hukuken önemli olan işlenmekte olan suçu durdurmaktır. Suç ENERJİMİZİ YOK EDİYORLAR Türkiye güçlü bir ülkedir. Sahip olduğu iç ve dış dinamiklerle terörün her türlüsünü çok kısa sürede ortadan kaldırmak imkan ve kabiliyetine sahiptir. Ancak bu potansiyelin doğru bir amaç için ulusal çıkarlar gözetilerek ve ulusal bir mücadele stratejisi temelinde kullanılması gerekmektedir. Adli yargıya siyaset asla karışmamalı, yargının bağımsızlığı gözetilmesi gereken temel kural olmalıdır. Çünkü adalet herkes içindir, bugün adalete siyaset karıştırmak düşüncesinde olanların yarın kendileri de adalete ihtiyaç duyabileceklerdir. Türkiye’nin önünde çözmesi gereken çok önemli sorunlar vardır; İran krizi, Barzani ve PKK, Kıbrıs, Musul Kerkük Türkmenleri gibi. Bununla birlikte terör, irtica, eğitim, sağlık, işsizlik, yokluk yoksullukla ilgili sorunlar katlanılabilir düzeyi çoktan aşmış toplumsal huzursuzlukların tehlike sinyalleri çalmaya başlamıştır. Hal böyle iken bu sorunların ulusal bir irade ve tavır ile çözülmesini sağlamak yerine magazin haberleriyle yapay gündemler yaratılarak Türkiye’nin enerjisini boşa harcaması ulusal güvenliğimizi ve çocuklarımızın geleceğini ağır ve yakın bir tehdit ile sarmalamaktadır.