Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 Kaan Kutlu ATAÇ Klasik ittifak yaklaşımı yerini ‘parçalı ittifak’a bırakabilir… C S TRATEJİ görülmediğinden, nitekim dünya daima büyük güçlerin mücadelesine mahkumdur." Konunun pratik yansımaları da aynı niteliktedir. Örneğin ABD Ulusal İstihbarat Direktörü John D. Negroponte, hızlı ekonomik ve teknolojik büyümesi ve dış politika alanındaki emellerinin yanı sıra askeri alanlardaki ilerlemesinin Çin’in ABD’nin süper gücü için rakip olabileceğini ifade etmiştir. Örneğin, ABD Ulusal İstihbarat Konseyi NIC’nin 2020 yılına yönelik çeşitli senaryoların ele alındığı bir çalışmada "PaxAmericana" başlıklı bölümde"çıkarılan dersler" başlığında Çin’in önemine vurgu yapılmaktadır. Burada, ABD gücünün hâkim olduğu jeopolitik çevrenin gittikçe daha çok karmaşık bir yapı göstereceği belirtilerek, "yükselen Çin’in ABD’yi bir yandan Çin diğer yandan da Japonya ve diğer Asya ülkelerine karşı dengeleyici bir rol oynamaya sevk edeceği" belirtilmektedir.(2) Bu öngörülerin temelini ise dönemin ABD Savunma Bakanı Dick Cheney’nin liderliğindeki bir grup tarafından Mart 1992’de hazırlanan ‘Yeni Bir Rakibin Tekrar Ortaya Çıkmasını Önleme’ (Prevent the ReEmergence of a New Rival) başlıklı resmi bir Pentagon rapor taslağında, ABD’nin yeni misyonu açıkça belirlenmişti: "Batı Avrupa, Asya ve eski Sovyetlerde ABD’nin askeri ve siyasal gücüne rakip olabilecek herhangi bir gücün oluşumuna izin verilmemesi". Pentagon’nun 1994–1999 Savunma Planlama Rehberi’nde de yer alan bu ön çalışma ABD için öngörülen rol bakımından, ABD dış politikasının bugün için hala geçerli olan temel taşlarının yerine oturtulması bağlamında önemli ipuçları vermişti: "Yeni uluslararası yapı, Soğuk Savaş sonrasındaki ilk çatışma olan ABD ve koalisyon güçlerinin saldırgan Irak karşısında kazandığı zaferle şekillenmiştir ve bu durum ABD’nin küresel liderliğini tanımlamaktadır. Komünizme ve Irak’a karşı kazanılan bu iki zafer dışında az görünen bir zafer daha vardır: Almanya ve Japonya’nın ABD önderliğindeki ortak güvenlik sistemine dâhil edilmesi ve bir demokratik "barış bölgesi"nin yaratılması." 16 Nisan 1992’de Savunma Bakanı Cheney tarafından imzalanan ve kendisine (Cheney) ait düşüncelerin daha dikkatli bir şekilde yansıtıldığı bir başka yayında ise şu ifadeler yer almıştı: 1 ABD’nin birinci amacı, kaynağı ne olursa olsun [ABD’ye yönelik] saldırının caydırılması veya başarısızlığa uğratılmasıdır. İkinci amaç, demokratik düşüncedeki milletlerin saldırıya karşı ortak savunma düzenlemelerini gerçekleştirecekleri sistemin tesisi ve genişletilmesi, işbirliği anlayışının sağlanması, güvenlik politikalarının yenidenmillileşmesinin önüne geçilmesi, düşük maliyet ve risk oranlarında güvenliğin sağlanmasıdır. Üçüncü amaç, ABD’nin çıkarlarının bulunduğu hassas bölgelerde düşman bir gücün hâkimiyet kurmasının A BD arşivlerinden yayınlanan bir dizi belgeye göre tam 20 yıl önce, 31 Mayıs 1988’de Soğuk Savaş’ın sona erdiği ortaya çıktı. Bundan üç yıl sonra da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD küresel boyutta hegemon güç olarak devletler hiyerarşisindeki yerini aldı. Ancak 1991’den bu yana ABD’nin tek süper güç olmasıyla ilgili farklı bir çok görüş de ortaya atıldı. Hegemon güç olmasıyla birlikte ABD’nin çöküşünün de başladığı yönündeki görüş pek çok kez oldukça ikna edici tarzda ele alındı. Ancak, Bombay doğumlu ABD vatandaşı Fareed Zakaria’nın yeni kitabı PostAmerican World" başlıklı çalışması küresel mücadelenin gelecekte nasıl şekilleneceğiyle ilgili görüşler arasından sıyrılarak, akademik tartışmalarda ön plana çıkıyor. Zakaraia, ABD imparatorluğunun çöküşüyle ilgili kimi teorilerin aksine (Paul Kennedy’nin Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşü’nde olduğu gibi) küresel mücadelede ağırlık kazanmasını ele aldığı kitabında, "diğerler" olarak Çin’in ve onun peşinden gelen Hindistan’ın ağırlık kazanacağını belirtiyor. Çin ile ABD arasındaki bu küresel mücadelenin en başta ekonomik alanda kendini göstereceğine kuşku yok. Mao’nun ifadesiyle, güç yalnızca silahın namlusunun ucunda değildir; büyüklük ekonomidedir. Yakın gelecekte asıl sorun, süper güç olarak ABD’nin ekonomik büyüklüğünün devamıyla ilgili mücadelenin seyrinin nasıl olacağıdır. Bu sorunu akılda tutarak, uluslararası sistemin güç ağırlıklı mücadelesinde ABD açısından nelerin ön plana çıktığını incelemek yaralı olacaktır. ABD’nin ‘yalnızlığa’ çözüm arayışı ABD kurumları ve düşünürleri gelecekte en güçlü rakip olarak Çin’i değerlendiriyor. Çin’in ekonomik büyümesinin yanı sıra askeri ilerlemesinin kendisini bölgesel hegemon güç yapabileceği bunun ABD çıkarlarına zarar verebileceği yorumları yapılıyor. kazanmaktadır. ABD’nin süper güç olarak son 20 yıldır nihai politik hedefi, böylesi bir gücün kendisine rakip olmasını engelleme üzerine kurulmuş gözükmektedir ve gerekirse tek taraflı eyleme geçmekten de çekinmeyeceğini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur. Bu durumun bir istisnası ise, yukarıda belirtildiği üzere, bölgesel ve küresel oyuncularla işbirliğine gitmesi halinde Çin olabilir. John J. Mearsheimer, Zakaria’dan beş yıl önce, zenginleşmiş bir Çin’in bölgesel hegemonya kurma konusunda kararlı bir yol izleyeceğini belirtmişti: Kuzeydoğu Asya’da hegemonya kurmak Çin’in çıkarınadır ve durum açıkça ABD’nin çıkarlarına ters düşmektedir.(1) Mearsheimer, uluslararası sistemde status quo ile belirlenmiş güçlerin olmadığını, durumsal hegomon gücün rakipleri üzerindeki baskın pozisyonunu sürdermek arzusunda olduğunu vurgular: "Büyük güçler nadiren mevcut güç dağılımından memnuniyet duyarlar, tam tersine kendi lehlerine değişiklik yapmak konusunda sürekli bir dürtü içerisindedirler. Ve eğer makul bir bedel karşılığında olduğunu görürlerse güç dengesini değiştirmek için kuvvet kullanırlar… Hiçbir devletin küresel hegemonya kurması olası RAKİBE İZİN VERMEME... Uluslararası sistemin devletler hiyerarşisinde en üst noktada yer alan ABD’nin karşısına öngörülebilir bir gelecekte askeri, jeopolitik, ideolojik ve kültürel olarak kendisini sınırlayabilecek güçteki bir oluşum bu anlamda önem Uygulamalari nedeniyle ABD’ye yönelik tepkilerin yoğunlaştığı Ebu Garib Hapishanesi...