22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S TRATEJİ C S Kurucu cumhurbaşkanı Denktaş, gelinen süreci değerlendirdi: henüz üye olmadığı bir kuruluşa "Rumlarla anlaşıp, bütünleşerek" girdiğimiz takdirde bireyler olarak varlığımızı sürdürmeye çalışacağız. Batı Trakya Türkleri örnek olarak alınabilir. Kurulacak bir federasyon, ekonomik olarak Rumlardan çok daha zayıf durumda olan Kıbrıs Türk halkının varlığını tehlikeye atar mı? Denktaş: Çok özel tedbirlerle kendi ekonomimizi 1215 yıl koruyamazsak sonuç hüsrandır. Avrupa Birliği şartları içinde bu özel tedbirlerin alınabileceğini sanmıyorum. Yapay bir federasyonda özel tedbirlerle yaşamaya çalışmanın da ne kadar mümkün veya sağlıklı olacağını ekonomistler şimdiden düşünmeğe başlarlarsa iyi olur. Derogasyonların sözkonusu olmadığı bir federasyon mümkün mü? Böyle bir durumda tepkiniz ne olur? Kıbrıs Türk halkının önündeki tehlikeleri ayrıntılandırabilir misiniz? Denktaş: Annan Planı görüşülürken Avrupa Birliği yetkilileri ile "ayrı bir halk olarak varlığımızı korumak için AB normları dışında koruyucu tedbirlere ihtiyacımız olacağını" duyurduk ve bu konularda, 1960 Antlaşmasında bize tanınmış olan "kurucu ortaklık statüsünün gerektirdiği hususlarda" derogasyonlar istedik. Önce "çok kısa bir zaman için düşünülebilir" dediler, sonra, Rumlar itiraz edince "olmaz... fakat yine düşünebiliriz" gibi oyalayıcı sözler söylediler. "Kurucu, eşit egemen bir ‘HALK’ olarak (toplum olarak değil)" varlığımızı kabul ettiremediğimize göre, derogasyon talep etme hakkımız da olmayacak diye düşünüyorum. Olsa olsa bize "bölgesel haklar" tanınacak ancak bu bölgenin içinde de serbest dolaşım ve yerleşim uygulanacağına göre bunun da fazla bir koruyucu etkisi olmayacak. Annan Planı'nın reddedilmesinden bu yana ne değişti de Rumlar bugün federasyona "evet" diyor? Denktaş: Lider değişti; değişen başka bir şey yok. Dimitris Hristofyas, Sayın Mehmet Ali Talat’la görüşmesinden sonra "Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasası tadil edilerek federal bir sisteme gidilecektir" görüşünü tekrarladı. Papadopulos "dünya beni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyor; mesele 1974’de başlamış işgal meselesidir diyorum kabul ediyorlar; Avrupa Birliği üyesi olmuşum, elimde Türkiye’yi zora sokacak veto hakkı var, 2012’de AB’nin dönem başkanı olacağız; o halde taktik gereği de olsa, Türklere ne diye taviz verip zaman kaybedeyim" düşüncesindeydi. Kosova’nın tanınması gündeme gelince buradaki Rum düşünürler ve eski makam sahipleri "KKTC de tanınabilir" endişesi ile görüşmelerin başlaması için baskıya başladılar. Hristofyas, Papadopulos’un da desteğini alarak ve onun üyesini Dışişleri Bakanı da yaparak seçimleri kazandı. Şimdi 1977’den bu yana görüşüp de bir türlü kabul etmedikleri "iki toplumlu federasyon" formülünü AB üyeliği içinde istediği şekle sokmak için uğraşmakta bir sakınca görmedi. Kazançları bizi "İki eşit egemen HALK konumundan yeniden TEK HALK İÇİNDE YÜZDE 20 TOPLUM" konumuna getirmiş olmaları ve askersizleştirme ile garantileri gündeme aldırarak murada ermiş olmalarıdır. Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamını sağlıyorlar ve KKTC’den de kurtuluyorlar. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın bu konudaki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Talat'ın yaklaşımlarını olumlu buluyor musunuz? Kendisi ile temasınız var mı? Varsa hangi yönlerde telkinlerde bulunuyorsunuz? Sizi dinliyor mu? Denktaş: Sayın Mehmet Ali Talat inandığım devletimin Cumhurbaşkanıdır. Kıbrıs meselesini Türkiye ile birlikte yürütmekte olduğunu söylemektedir. En son Milli Güvenlik Kurulu kararı çıktıktan sonra "Türkiye ve özellikle Türk Hükümeti ile uyum içinde olduğunu" duyurmuştu. Türk Hükümeti de bu son girişimle ilgili olarak yaptığı açıklamada SayınTalat’ı desteklediğini açıkladı. Milli Güvenlik Kurulu kararına rağmen, bu karardaki HALK’ı "TOPLUM"a dönüştüren bir ortamda bu çelişkileri izah etmek bizce mümkün değildir. Ben düşündüklerimi Sayın Mehmet Ali Talat’a sözlü veya yazılı olarak duyurmaktayım. Kanımca Türk Hükümeti Annan Planında olduğu gibi, TBMM’de Kıbrıs hakkında oy birliği ile alınmış kararlara ve Rum tarafındaki gerçeklere bakmaksızın ABD ile diğerlerinin arzu ettikleri bir uzlaşmaya fit olmaya hazırdır ve Mehmet Ali Talat’ın yolunu bu nedenle kesmiyor. Bence büyük bir yanlışın içindeyiz. 2004 yılı Nisan ayından sonra, Türkiye'deki AKP iktidarının Kıbrıs politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Son dönemde AKP'nin KKTC'nin iç politikasına ciddi anlamda müdahil olduğu dikkat çekiyor. Bu müdahil olma sürecinin arka planında ne var sizce? Denktaş: Bence Annan Planına evet deyip bize de tehdit ve parlak sözlerle "evet" dedirtmekle Amerikalılarla diğerlerine bu "evet’imizi yorumlama fırsatı verilmiş oldu. Bu yorumda "Kıbrıs Türklerinin bundan böyle ayrı egemenlik, ayrı bağımsızlık talebinde bulunamayacağı" kayda geçirildi. Türkiye’ye Kıbrıs Türklerini bu çizginin altında tutma görevi de verildi. Bu yoruma ne Türkiye’den ne de KKTC makamlarından itiraz olmadı. Şimdi TalatHristofyas görüşmesinde bu kabulü mümkün olmayan yoruma uyum görmekteyiz; HALK yerine TOPLUM deniyor ve eşit egemenlikten, bağımsızlıktan bahseden yok! AKP’nin iç politikaya müdahalesi gayet açık yapılmıştır. Hedefi bağımsızlıkta ve egemenlikte ısrar eden ekipleri zayıflatıp, TalatHristofyas formülü ile uzlaşmaya varabilecek olanları destekleyerek Kıbrıs meselesinin TRATEJİ 13 ‘KKTC’nin yok olması zemini hazırlanıyor Bahadır Selim DİLEK A NKARA KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hrsitofyas'ın görüşmesinden çıkan "federasyon üzerinde mutabakat" sonucunu, "Türkiye'nin ve KKTC'nin tuzağa çekilmesi" olarak değerlendirdi. Denktaş, "Gerçekte, 1960’ta taksime gidiliyor korkusu ile ortaklığı kabul ettikleri gibi, şimdi de KKTC’nin tanınma ihtimali karşısında federasyona razı oluyor gibi davranıyorlar" dedi. Tek hedefin Türk askerinden ve Garanti Anlaşması'ndan kurtulmak olduğuna vurgu yapan Denktaş, "Varılan mutabakatta Birleşmiş Milletler kararlarının öngördüğü ve 1963’te Rumlar tarafından yerle bir edildiği halde koruduğu "Kıbrıs Cumhuriyeti" vardır, KKTC yoktur. Türkiye ve KKTC halkı 45 yıldır var olan ve direnişimiz sayesinde içine düşmediğimiz tuzağa çekilmektedir" diye konuştu. Denktaş, son gelişlelere ilişkin Strateji'nin sorularını şöyle yanıtladı: Kıbrıs'ta 21 Mart mutabakatı çerçevesinde biraraya gelen KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, iki kurucu devletin oluşturacağı federal bir çözümü arzuladıklarını taahhüt ettiler. Bu gelişmeyi hem Türkiye'nin KKTC üzerindeki garantörlük hakları hem de KKTC'nin varlığını sürdürüp ‘Türkiye ve KKTC halkı 45 yıldır var olan ve direnişimiz sayesinde içine düşmediğimiz tuzağa çekilmektedir. Rumlar AB’den, Türkiye üye olsa bile Türk insanının Kıbrıs’a gelip yerleşmesini önleyici derogasyonlar isteyeceklerini çoktan açıklamışlardır. Türkiye’nin henüz üye olmadığı bir kuruluşa "Rumlarla anlaşıp, bütünleşerek" girdiğimiz takdirde bireyler olarak varlığımızı sürdürmeye çalışacağız. Batı Trakya Türkleri örnek olarak alınabilir.’ sürdüremeyeceği bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye tuzağa doğru mu çekilmek isteniyor? Denktaş: "İki kurucu devlet" deyimi ve bunların eşitliği Annan Planın'dan alınmıştır. Annan Planında İngilizce "State" kelimesi kasıtlı olarak Türkçe’ye "Devlet" diye tercüme edilmiş ve referandum öncesi halkımıza "devlet (yani KKTC) var olmaya devam edecek, hatta uluslararası alanda tanınmış olarak yücelecek" yalanı da söylenmiştir. Şimdi aynı oyun oynanmaktadır. "Kurucu devletler" Rum çoğunluk idaresinde bir adada "kurucu eyaletlerdir" ve Hristofyas’ın da dediği gibi "AB normlarına tabi olunacaktır" yani serbest dolaşım ve serbest yerleşim uygulanacaktır; böylelikle "iki kesimliliğin" de anlamı kalmayacaktır. Uzlaşmanın çerçevesi Birleşmiş Milletler kararları olacaktır denilmektedir. Bu kararlara göre "1960 Kıbrıs Cumhuriyeti" devam etmektedir ve KKTC’nin varlığı kabul edilmemektedir. Hristofyas "biz federasyondan yana değiliz ancak Türk askerinin adadan çıkması için buna razı oluyoruz" da demiştir. Gerçekte, 1960’ta taksime gidiliyor korkusu ile ortaklığı kabul ettikleri gibi, şimdi de KKTC’nin tanınma ihtimali karşısında federasyona razı oluyor gibi davranıyorlar. Tek hedef Türk askerinden ve Garanti Anlaşması'ndan kurtulmaktır. Varılan mutabakatta BM Kararlarının öngördüğü ve 1963’te Rumlar tarafından yerle bir edildiği halde koruduğu "Kıbrıs Cumhuriyeti" vardır, KKTC yoktur. Türkiye ve KKTC halkı 45 yıldır var olan ve direnişimiz sayesinde içine düşmediğimiz tuzağa çekilmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB üyesi olması, TalatHristofyas mutabakatı ile gündeme gelen olası bir devletin ortaklık yapısını nasıl şekillendirir? Denktaş: Yukarıda da işaret ettim. Avrupa Birliği normlarının geçerli olacağı bir ortamda uluslararası tek kimliği olan bir ülkede serbest dolaşım ve serbest yerleşim ilkelerine ek olarak, zaman içinde, bize verilmiş olan diğer toplumsal haklar da "Avrupa Birliği normlarına aykırılık nedeniyle" geri alınabilecektir. Diğer yandan Rumlar AB’den Türkiye üye olsa bile Türk insanının Kıbrıs’a gelip yerleşmesini önleyici derogasyonlar isteyeceklerini çoktan açıklamışlardır. Türkiye’nin Türkiye’nin AB yolunda engel olmasından kurtulmak olabilir. Kıbrıs'ta kurulacak bir federasyon nasıl Avrupa Birliği üyesi olacak? Sonuçta ortaya yeni bir devlet çıkacak ve bu devletin Avrupa Birliği'ne tam üye olması için siyasal açıdan Kopenhag, ekonomik açıdan da Maashtricht kriterlerini karşılaması gerekecek. En azından belli bir süre müzakere yürütüp, müktesebatı üstlenmesi zorunluluğu olacak. Bu süreç hakkındaki değerlendirmeleriniz neler olabilir? Denktaş: Avrupa Birliği indinde KIBRIS bir bütün olarak üyedir. AB’ye göre üyesi olan Kıbrıs’ın Kuzeyi işgal altında olduğu için AB müktesabatı da, "Kıbrıs Hükümetinin yetkileri gibi", Kuzeyde geçerli olmuyor. Uzlaşma, Türk azınlığın (!) meşru hükümete iştirakini sağlamakla olacak; bu da işgalin dereceli olarak kaldırılması ile dereceli olarak mümkün olacak. Dolayısı ile AB’de sizin öngördüğünüz şekilde dramatik değişikliklerle yeni bir devletin doğması ve bu devletin yeniden pazarlık yaparak AB’ye girişi gibi bir düşünce yoktur. Rum liderliğinde de böyle bir düşünce yoktur. Son dönemde özellikle Rumların, Akdeniz'de petrol arama konusunda yarattığı gerginliğin perde arkasında ne bulunuyor? Rumların tavrı, Türkiye'nin kararlılığını sınama anlamı mı taşıyor? Denktaş: Bu tür baskılarla Türkiye ile direk muhatap olmak istemekteydi. Türkiye’nin kararlılığı da bu arada sınanmış oluyor. Son olarak AKP'nin Kıbrıs'a ilişkin yaklaşımlarını nasıl görüyorsunuz? Ulusal bir tutumu var mı sizce? Denktaş: Kıbrıs meselesi müşterek milli bir davadır. Türkiye’nin güvenliği ile ilgili olduğu kadar TürkYunan (Lozan) Dengesinin bozulmaması ile de bağlantılıdır. Annan Planına evet derken Rumların uzlaşmaya hazır oldukları, engelin ben olduğum kabul edilerek hareket edildi. 40 yıllık yanlıştan dönüleceği söylendi. Sonra "kandırıldık, aldatıldık" diyenler oldu. Rumlar Amerikalıları, İngilizleri, De Soto’yu, Verheugen’i referandumda evet diyeceklerine inandırdılar, siz Denktaş faktörünü hallediniz dediler. Bütün bu saydıklarım sonradan aldatıldıklarını itiraf ettiler. Şimdi görüşmelerin başlaması için atılan yanlış adımlar karşısında AKP Hükümetinin ne yapacağını merakla bekliyoruz. "Kıbrıslılar böyle istedi" diye sorumluluk bize atılmaz inşallah. Bizim Türkiye’nin uluslararası antlaşmalarla Türkiye’ye verilmiş olan hakları Rum’a bağışlamak hakkımız yoktur. Kanımca Türk Hükümeti Annan Planında olduğu gibi, TBMM’de Kıbrıs hakkında oy birliği ile alınmış kararlara ve Rum tarafındaki gerçeklere bakmaksızın ABD ile diğerlerinin arzu ettikleri bir uzlaşmaya fit olmaya hazırdır ve Mehmet Ali Talat’ın yolunu bu nedenle kesmiyor. Bence büyük bir yanlışın içindeyiz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear