25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Filistin’de katliam yapacak seyirci olacaksın, Amerika on binlerce kilometre uzaktan gelip ‘demokrasi ve özgürlük’ palavrasıyla Afganistan’a, Irak’a bombalar yağdıracak ses çıkarmayacaksın… Sonra da kalkıp ‘İnsan haklarından’ ve ‘adaletten’ bahsedeceksin… Kendi pisliklerini saklamak, örtmek için dikkatleri başka yere çekmek kolaylarına geliyor… Demokrasi ve insan hakları konusunda kınadıkları ülkeler de hep aynı… Kongo, Sudan, Filistin, Küba, Beyaz Rusya… Hem Irak’ta hem Afganistan’da insan hakları, burada bulunan Amerikan, İngiliz ve İtalyan askerlerinin attığı bombalarla, sıktığı kurşunlarla ölen binlerce masum insanla mı sağlanıyor? Görüyoruz işte Ortadoğu’da… İnsanlara Barroso kullandırdıkları ‘insan hakkı’ değil.. Milyonlarca masum insan Ortadoğu’da Amerika’nın ve Avrupa’nın da desteğiyle, zorla, baskıyla ve istemeyerek ‘ölüme hakkını’ kullanıyor… Ama nedense ‘beylerin’ sesi çıkmıyor… Şimdi de kafalarına göre Türkiye’yi ‘terbiye etmeye’ kalkışıyorlar… Esas niyet Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk, adalet, insan hakları değil… Bunlar görünürdeki gerekçeler… Esas niyet yüzde 70’ini elinde bulundurdukları iktisadi yaşamın yanı sıra, siyasetçisinin de dizginlerini ellerinde tutacakları bir Türkiye… Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda da zaten istekli değiller… Bu onlar için o kadar önemli de değil… Çünkü Türk halkının da yaklaşık yüzde 70’i artık AB’yi istemiyor... Bu isteğin temelinde AB’nin iki yüzlülüğü de var… Onun için Avrupa, önce bir kendi karnesine baksın… Baksın da görsün… Görsün ve utansın… Türkiye’de yargı bağımsızdır. Hukuk işlemektedir. Yargı, içinde bulunduğumuz sürece vereceği kararla noktayı koyacaktır… Avrupa, kendi işine baksın… Bizim adaletimizin, savcımızın, yargıcımızın Avrupa’nın himayesine ihtiyacı yok, siyasetçimizin de, demokrasimizin de… C S TRATEJİ 5 şahsını sanki ‘hiçe sayan’ bir tutum içinde olmaları, Cumhurbaşkanlığı Makamının bundan duyulan rahatsızlığı ifade etmekte sanki yetersiz ve isteksiz kalması milli onurumuzu incitiyor… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, resmi ziyaretler sırasında, ziyaret ettikleri ülkelerin değerlerine nasıl saygı göstermekte kusur etmiyorsa, Türkiye’ye gelenler de aynı hassasiyet içinde olmak zorundadır… Aksi takdirde ‘Arap’ devlet adamları, bu hassasiyeti göstermediği sürece ister kral olsun, ister şeyh olsun, isterse emir olsun milletimizin gönlünde ‘zerre kadar’ değere muhatap olmayacaklardır. Misafir misafirliğini, ev sahibi de ev sahipliğini bilecek… Rehn MİSAFİR MİSAFİRLİĞİNİ BİLECEK... Cumhurbaşkanı’nın ‘tarafsız’ olması Türkiye’nin ‘selameti’ açısından gerekli idi… Böyle bir cumhurbaşkanı hem devlet, hem de millet ve hükümet için bir ihtiyaçtı… Ama bugünkü hükümet, Cumhurbaşkanı konusunda anlamsız bir inatlaşmaya girdi ve bu fırsatı kaçırdı… Türkiye’yi gerginleşmede doruk noktasına getiren gelişmelerin başında bu konudaki inatlaşmanın payı büyüktür. Cumhurbaşkanlığı makamının el değiştirmesinden sonra, yabancı devlet adamlarının özellikle ‘Arap’ konukların ziyareti sırasında geleneksel protokol kurallarının dışına çıkılması gözlerden ve dikkatlerden kaçmıyor… Bu protokol dışı anlayış ve yaklaşım, aslında hepimizi rahatsız etmeye başladı… Özellikle yabancı konukların Atatürk’ün manevi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear