Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net İngiliz, Fransız ve ABD uygulamaları tepki çekiyor… C S TRATEJİ Fransa değil İngiltere… 21 SUYUN ALTINDAKİLER Yukarıda bahsi geçenlerin birçoğu az çok bilinen şeyler aslında. Yani bir anlamda buzdağının görünen kısmı. Peki, suyun altında daha farklı, hatta suyun üzerindekilerin tam tersi şeyler olabileceği aklınıza geldi mi hiç? Her mikrofon uzatıldığında, her kamera gördüğünde "Kahrolsun Amerika" diye naralar atan bu "güruhun" aynı zamanda gizliden gizliye Batı’ya karşı derin bir hayranlık hatta bir aşk ve tutku besliyor olabileceğini düşündünüz mü hiç? Ne kadar ironik de olsa, ne kadar çelişik ve hatta kendi kendini inkar durumu da olsa Ortadoğu’da genel anlamda nefret ile perdelenen böyle bir "gizli aşk" mevzu bahis. Öyle ki Ortadoğu'da kurtuluşu açıkça Batı'da arayan, yüzünü tamamen Batı'ya dönmüş yani açıktan Batı hayranı olan hiç de azımsanmayacak bir kesim var. Bunlar zaten biliniyor. Ancak burada asıl mesele Batı’ya, ABD’ye karşı duyduğu nefretten bahsedip de içten içe tam tersi duygular besleyenler. Bu aşk ve nefret çelişkisini, bu gizli hayranlığı anlatan o kadar çok şey var ki aslında. Ama görmek için bölgenin havasını solumak, toplumsal nirengi noktalarını çok iyi bilmek gerekiyor. Örneğin Suriye ve Lübnan'da sözde manda döneminden kalma bir Fransız aleyhtarlığı varken dikkatli bakıldığında aynı Suriye ve Lübnan’da aynı Fransa’ya duyulan hayranlığı görmemek imkansız. Her iki ülkede de Fransızca bilmemeyi "cahillik" olarak kabul eden birçok insan var. Hatta Beyrut’ta her sabah koltuğunun altına ünlü Fransız gazetesi "Le Figaro"yu sıkıştırıp, Fransız tarzı kafelerde, Fransız usulü bir sabah kahvesi yudumlamak "elitlik" göstergesi sayılıyor. Birçok insan birbirine Arapça değil Fransızca "latife" yapmayı tercih ediyor. Keza Suriye’de aynı şeyler söz konusu. Kendisini "sosyete" olarak tanımlayan kesim Fransız tarzını yaşa(t)makta ısrarcı. Son dönemde ABD, İsrail ve Batı karşıtlığının miğferi durumunda olan İran’da bile özellikle gençler arasında söz konusu gizli aşkı görmek mümkün. Tahran’da gençler her ne kadar Batı karşıtlığı ile kendilerini tanımlasalar da gizliden gizliye Batı’ya özendikleri açıkça görülebiliyor. A şk ve nefret arasında ince bir çizgi vardır, birinin bittiği yerde diğeri başlar denilir aşka dair yapılan derin yorumlarda. Yine en tutkulu aşkların da nefret ile başladığı rivayet edilir. Klasik aşk romanlarına fon olmuştur hep ya da klişe bir film senaryosunda her daim inceden işlenen bir motif olagelmiştir "aşk ve nefret" arasındaki bu hassas denge. Denge de denilemez belki, hatta düpedüz bir dengesizlik halidir aslında. Kim bilir belki de insanoğlunun bir türlü kurtulamadığı duygusal medcezirlerinin oynadığı şizofreni sınırlarında salınan bir iç benlik oyunudur. Kim bilir? "Aşk bir dengesizlik işi" der ya Bülent Ortaçgil ve ekler aynı şarkısında "Anlamak çözmeye yetmez" diye, böyle bir şeydir işte aşk ve nefret arasındaki bu gizemli ilişkiyi anlamak ve çözmek. Evet, görüldüğü üzere bu dengeyi/dengesizliği anlamak gerçekten çok zor bir iş, çözmek ise imkansız gibi bir şey. Bir de gelin görün ki anlatmak ne kadar zor. Ama inanın ki işin içerisine Ortadoğu’yu katınca ortaya çıkacak olan manzarayı anlamaktan zor değil hiç birisi… Merak ettiniz değil Çatışmaların merkezi Filistin... mi? Üstüne üstlük hiçbir alaka da kuramadınız. Aşk, nefret ve Ortadoğu kelimelerinin yolu nerede kesişebilir ki diye düşünüyorsunuz. Sizleri çok fazla düşündürmeden hemen resmimizi çizmeye başlayalım. Malum vakit dar, anlatacak çok şey var… Ortadoğu’da Batı karşıtlığı Batı’nın emperyal devletlerinin Ortadoğu’daki uygulamaları geçmişten günümüze genel anlamda Batı karşıtlığının kökleşmesine neden oldu. Bu karşıtlık kültürel açıdan içerisinde Batı hayranlığını da barındırıyor. İnsanlar Batılıları Ortadoğu’da istemiyor ama Batılı değerlere içten içe gıptayla bakıyor. BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI Bir düşünün, son dönemde, özellikle de ABD’nin Irak’ı işgalinden sonraki süreçte, yani kaba hesapla son 5 yıldır, Ortadoğu halklarında toplumsal anlamda en çok göze çarpan ortak payda ne? Daha açık bir ifade ile Ortadoğu’da yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun (belki de tek) ortak siyasal duruşu olarak da nitelendirebileceğimiz "şey" nedir? Cevap çok basit: Amerikan karşıtlığı ya da daha geniş alırsak Batı karşıtlığı… ABD’nin 11 Eylül’den sonra doruğa çıkan agresif politikaları ve bu politikalarını ekseriyetle Ortadoğu üzerinde dışa vurması oluşan ve giderek yükseldiği söylenen bu karşıtlığın en gözle görünür nedeni. Bunun dışında ABD’nin en başından beri Arapİsrail çatışmalarında ağırlığını, terazinin İsrail kefesine koyması, kurulduğundan bu yana İsrail’in "hamisi" ve "ağabeyi" olarak algılanması da Ortadoğu’da ABD’ye karşı beslenen "antipatinin" diğer nedenleri. Öyle ki bugün çıkın Bağdat, Kahire, Şam, Beyrut, Amman, Tahran sokaklarına, sorun ABD ve Batı’yı nasıl görüyorsunuz diye, 10 kişiden 9’unun ABD’ye ve Batı’ya olan nefretini anlatacak söz bulamadığını göreceksiniz. Anlatmaya mecali olanların ise ABD ve İngiltere’nin Irak’ta yaptığı vahşetten, ABD ve İsrail’in Lübnan’ı nasıl yakıp yıktığından, yine aynı ikilinin Filistin’i nasıl ikiye böldüğünden dem vurarak her fırsatta ABD merkezli olarak Batı medeniyetine, Batı zihniyetine karşı duydukları öfkeyi ve nefreti sergilediklerine şahit olacaksınız. Kronolojik olarak geriye dönük bir biçimde aynı soruyu tekrar ettiğinizde ise aynı öfke ve nefret cümlelerinin kurulduğunu ancak bu defa öznelerin yer yer değişiklik gösterdiğini göreceksiniz. Örneğin 1950’lere dair bir sorgulama yaptığınızda Lübnan ve Suriye’de açık bir Fransız aleyhtarlığı olduğunu, dönemin manda yönetimi olan Fransızların nasıl vahşi birer sömürgeci olduklarını ve her iki halkın da nasıl büyük bir bağımsızlık mücadelesi ile sömürgeci Fransızları ülkelerinden çıkarıp "bağımsızlıklarını" kazandıklarını dinleyeceksiniz her Lübnanlı ve Suriyelinin ağzından. Keza çok benzer hikayeleri yine Fransa özneli olarak Fas, Tunus ve Cezayirlilerden de dinleyebilirsiniz. Aynı döneme ait bir diğer benzer hikayeyi de Mısır ve Irak halklarından dinleyebilirsiniz. Tek bir farkla, bu defa öznemiz AŞK DEĞİL, NEFRET DEĞİL... Bu çelişki insana İlhan İrem’in o güzel şarkısının sözlerini hatırlatıyor ister istemez: "Bir duygu bu, düş değil gerçek değil, bir duygu bu aşk değil nefret değil…" Yani görüldüğü üzere Ortadoğu’da birçok konuda olduğu gibi son dönemde çok tartışılan ABD/Batı karşıtlığı konusunda da oldukça derin çelişkiler var. Hatta aynayı yüzümüze doğru tutarsak, Türkiye’de de oldukça benzer manzaralar görmek mümkün. Bugün Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu’nun temel sorunlarından biri de bu müzmin çelişkileri aşamamak değil mi zaten?