23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S TRATEJİ Anadolu’nun yeniden Türk bağımsızlığının Yrd. Doç. Dr. Barış DOSTER Marmara Üniversitesi olitikacıların ABD Başkanları ile aynı fotoğraf karesine girmekle övündükleri, seçimler öncesinde Avrupa Birliği ülkelerinin siyasetçilerinden destek almaya çalıştıkları, çokuluslu şirketlerin yöneticileri karşısında el pençe divan durdukları günümüzde, Lozan Barış Antlaşması’nı bir kez daha anmak gerekir. Lozan’daki Türk Heyeti’nin kararlılığı, günümüz için de büyük dersler vermektedir. P GEÇERLİ TEK ANLAŞMA Lozan Barış Antlaşması, bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin eşitliği, egemenliği, bağımsızlığı ve bütünlüğünün uluslararası düzeyde hukuksal temelini oluşturur. Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşı’nın mağluplarından Bulgaristan’la Neulliy, Avusturya’yla SaintGermain, Macaristan’la Trianon, Almanya’yla Versailles, Osmanlı İmparatorluğu’yla Sevr imzalanmıştır ve Türkler, İstiklal Savaşı’yla Sevres’i yırtıp, atmışlardır. O dönemde imzalanan antlaşmalar tarihe karışmasına, çizilen sınırlar değişmesine karşın, bir tek 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması geçerliliğini korumaktadır Numaracı cumhuriyetçilerin "Lozan yapay, Sevr gerçekçidir" şeklindeki yorumlarına, şeriatçıların "Lozan hezimettir" demelerine, bölücülerin "halklara özgürlük veren" Sevr’e sahip çıkmalarına aldırmamak gerekir. Sadece Lozan’ı ve Sevr’i yan yana koyup, karşılaştırmak bile gerçekleri gösterir. Çünkü tarihsel koşulları içinde Lozan, haklı bir kavganın ürünü olup akılcı, gerçekçi ve mantıklı bir antlaşmadır. Meşruiyetini ve gücünü Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan almaktadır. Tarihte ilk kez, emperyalizme karşı kazanılmış bir zaferi, hukuksal olarak emperyalistlere onaylatan bir belgedir, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir. Bu nedenle Atatürk Lozan için, "Bu antlaşma, Türk Milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın çöküşünü ifade eden bir belgedir. Osmanlı tarihinde emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir" der. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı’nın ardından Türklerin verdiği bağımsızlık savaşımının uluslararası alanda tanınmasını getiren Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksal temelini oluşturuyor. Lozan Anlaşması’yla Türkler; tarihte nadir görülen bir şekilde, cephede kazandıkları zaferi masa başında da sürdürdüler… özerk bölgesi", "Bizans İmparatorluğu", "Pontus devleti", "İyonya devleti" gibi Sevr’den kalma istek ve emeller, daha başlangıçta kesin ve keskin bir dille reddedilmiştir. CEPHEDEN MASAYA Türk Heyeti, konferansın başlangıcından itibaren sadece içerikte değil, biçimde de mutlak eşitlik konusunda diretmiş, mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesinden ödün vermemiştir. Görüşmelere, muhataplarının görmeye alıştığı ve görmeyi arzuladığı gibi yenilmiş, tarihten silinmiş bir imparatorluğun, kaderine razı, boynu bükük, ezik delegeleri olarak değil, aksine emperyalizme dersini cephelerde vermiş onurlu bir ulusun kararlı temsilcileri olarak başlamıştır. İngilizler Türk Heyeti’ni Birinci Dünya Savaşı’nın mağlubu olarak, Sevres’in biraz yumuşatılmış halini imzalayabilecek bir kurul olarak görmüşler, Türkler ise masaya Kurtuluş Savaşı’nın galibi eşit, güçlü, haklı ve muzaffer bir kurul olarak oturmuştur. Ankara’da Mustafa Kemal tarafından törenle uğurlanan, İstanbul’da görkemli bir törenle karşılanan İsmet Paşa, 13 Kasım’da başlaması gereken görüşmelerin, kendilerine bildirilmeden ertelenmesine sert tepki göstermiş, hem inatçı, hem de soğukkanlı bir müzakereci olacağının ilk işaretini vermiştir. Daha ilk gün toplantıda Türk Heyeti’ne ayrılan yeri beğenmemesi, İsviçre Devlet Başkanı Haab’ın konferansı açış konuşmasından sonra, taraflar adına yalnızca Lord Curzon’un konuşmasına itiraz ederek, konferansta iki taraf olduğuna dikkat çekmesi eşitsizliği, eşitliğe dönüştürme savaşımının ilk adımlarıdır. Müttefikler adına konuşan İngiliz delegesinden sonra, Türk tarafına söz hakkı verilmezse, bavulunu toplayacağını söyleyen İsmet Paşa, barışın önemine dikkat BÜTÜNLÜK VE KAPİTÜLASYONLAR Lozan’da İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyeti’nin mutlak eşitlik, tam bağımsızlık ve ulusal egemenlikten ödün vermemesi, Milli Mücadele’nin anlamını ve amacını çok iyi bilmelerinden kaynaklanır. Emperyalizme karşı mücadeleyi bu kez de müzakere masasında yapacaklardır. Üyelerinin bir bölümü cepheden masaya gelmiş, asker diplomatlardır. Toz, barut, kan ve gözyaşı kokan üniformalarını henüz çıkarmışlardır. Mudanya Mütarekesi’nde başarılı bir diplomatlık örneği sergileyen İsmet Paşa Lozan’a gelirken, günümüzün moda deyimiyle Türkiye’nin iki kırmızı çizgisi vardır: Toprak bütünlüğü ve kapitülasyonların kaldırılması. Nitekim bu iki konu, müzakerelerin en sert tartışma konuları olacaktır. Hükümet, İsmet Paşa’ya Anadolu’nun bütünlüğünü asla tartışma konusu yapmaması yönünde tam yetki vermiş, hükümet üyelerinin tamamının imzasını taşıyan talimatın ilk maddesine şöyle yazmıştır: "Ermeni yurdu söz konusu olamaz. Olursa görüşmeler kesilir". Diğer bir talimat ise şudur: "Kapitülasyonlar kabul edilemez. Görüşmeleri kesmek gerekirse, gereken yapılır". TBMM böylece, devletin bağımsızlığı, vatanın bütünlüğü ve ulusun egemenliği konusunda, gerekirse yeni bir savaşı göze alacağını dünyaya ilan etmiştir. Türk toprakları üzerinde "Ermeni yurdu", "Keldani yurdu", "Asurî yurdu", "Kürt çekerken, oldubittilere, Türk Ulusu’na yapılan haksızlıklara ve eşitliğe aykırı bir uzlaşmaya asla rıza göstermeyeceklerini vurgulamıştır. Böylece İtilaf Devletleri ilk günden itibaren, Türk Heyeti’nin inatçı, inançlı ve iddialı tavırlarıyla karşılaşmış, masanın karşı tarafında, Osmanlı’nın ricacı diplomatlarını değil, Kuvayı Milliye’nin icracı kadrolarını bulmuştur. İsmet Paşa bu durumu şöyle anlatır: "Ben baş murahhas olarak Mudanya Mütarekesi’nden buraya geldiğimi söylerdim. Lord Curzon ise bana Mondros Mütarekesi’ni hatırlatmaya çalışırdı. Mesele aramızda hallolunmadan ihtilaflı kaldı". Konferansa, "Şark İşleri Konferansı" diyen ve yüzyılları bulan büyük bir hesabı kapatmak isteyen emperyalistlerin en ağır topu, döneminin önemli devlet adamlarından olan İngiliz Baş Delegesi ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon’dur. Hindistan’da Kral naipliği yapmış, önde gelen bir Doğu uzmanıdır. Deneyimi, bilgisi ve zekâsının yanında bir diğer avantajı ise İngilizlerin, Lozan’da Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kullandığı şifreyi çözmüş olmasıdır. Bu yolla İsmet Paşa’nın Ankara ile haberleşmesini izleyebilmektedir. Konferansta Fransa’yı Barrere, İtalya’yı Garroni, Yunanistan’ı ise Venizelos temsil etmiştir. İZMİR’DEN VERİLEN YANIT 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, 28 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri, hem Ankara hem de İstanbul hükümetlerine Lozan’a katılmaları için çağrı yapmıştır. Böylelikle Türkleri müzakere masasında birbirlerine düşürmenin ve güçsüzleştirmenin hesabını yapanlara da TBMM 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırarak yanıt vermiştir. Konferansa
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear