Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S varoluşu çerçevesinde… TRATEJİ 13 hukuksal temeli: Lozan Fransız delegasyonunun başına ise General Pelle İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya, davet eden ülkeler atanmıştır. Sonuçta taraflar anlaşıp, iş imzaya kalınca, olarak katılmışlardır. Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırpİsmet Paşa hükümetin olur vermesi için Ankara’ya telgraf Hırvat Sloven Devletinin dışında, Boğazlarla ilgili çekmiş, ancak yanıt alamamıştır. İkinci telgrafı da yanıtsız görüşmelere, Karadeniz’de kıyıları olan SSCB ve kalınca İsmet Paşa bu kez durumu Atatürk’e bildirmiştir. Bulgaristan çağrılmışlar, ABD ise gözlemci olarak Mondros Mütarekesi’ne Osmanlı İmparatorluğu Delegesi katılmıştır. 20 Kasım 1922’de Lozan’daki Mont Benon olarak katılan, mütareke görüşmelerinde İngilizlere Gazinosu’nda açılan, 21 Kasım’da Chateau d’Ouchi oldukça güvenen, onların Türklere zarar vereceğine Oteli’nde çalışmalara başlayan Lozan Barış Konferansı, inanmayan Başbakan Rauf Bey’in, Lozan Konferansı için sadece uluslararası dengeler açısından değil, iç siyaset görev beklemesi, ancak konferansa İsmet Paşa’nın baş açısından da son derece önemli ve belirleyici olmuştur. delege olarak katılması, Rauf Bey’de büyük bir kıskançlık Lozan süreci, Türkiye’nin baş delegesi olan Dışişleri yaratmış, davranışının olası sonuçlarını düşünmeksizin, bu Bakanı İsmet Paşa’nın gelecekte kesinleşecek olan ikinci tür bir tutum almıştır. Lozan dönüşünde İsmet Paşa’yı adamlığının güçlü işaretlerini verirken, Milli karşılamamak için seçim bölgesi olan Sivas’a gitmesi de Mücadele’nin öncüleri arasındaki ayrışma da daha net bunun göstergesidir. Onca işinin arasında, kendisi görülmeye başlanmıştır. dışındaki öncü kadro arasında yaşanan kişisel Müzakere konularının ağırlığı, yüzyıllık hesapların sürtüşmelerle de uğraşmak zorunda kalan Atatürk, bu tasfiyesi ve çetin pazarlıklar nedeniyle 4 Şubat 1923’te durumu şöyle anlatır: "Milli Mücadeleye birlikte konferansa ara verilmiştir. Özellikle ekonomik konularda başladığımız arkadaşlarımızdan bazıları, milli hayatın uzlaşma sağlanamamış, ortak metin üzerinde bugüne ulaşan gelişmelerini kavrayamadıklarından, bizi anlaşılamamış, müttefiklerin kendi aralarında hazırlayıp, birer birer terk ettiler" bir ültimatom şeklinde İsmet Paşa’ya verdikleri taslak Atatürk’ün gönderdiği kalemle İsmet Paşa tarafından metni Türk Tarafı kabul etmemiştir. Sonuçta hayli 24 Temmuz 1923 Salı günü, saat 15.09’da imzalanan sinirlenen Lord Curzon, tehditkâr ifadeler kullanarak, Lozan Barış Antlaşması, bir önsöz, beş bölüm ve 143 Londra’ya dönmüş, İsmet Paşa da, "Ne oldu Paşam?" diye soran bir gazeteciyi, "Ne olacak? Hiç! Esaret altına girmeyi kabul İsmet İnönü Lozan anlaşmasını imzalarken... etmedik, o kadar" şeklinde yanıtlamıştır. Konferansın sona ermediği, sadece ara verildiği üzerinde uzlaşıldıktan sonra İsmet Paşa da Lozan’dan ayrılmış, ayrılırken de şöyle konuşmuştur: "Sadece evet veya hayır demek kolaydır. Fakat birçok masum insanın kanı, milletlerin mukadderatı mevzu bahis olduğu bir zamanda, işi böyle kolaya almak kabil midir? İnsanların mukadderatı oyuncak mıdır? Ben bütün konferans boyunca bu mesuliyetin yükü altında çalıştım. Şimdi hadiseler hakkında hüküm vermeyi, milletlerin vicdanına bırakıyorum. Bütün fedakârlıkları yaptım. Her şeyi kabul ettim. Fakat memleketimin iktisadi esaretini reddederim" Atatürk’ün diplomatik dehası bu süreçte bir kez daha kendisini göstermiş ve Türkiye’nin tam bağımsızlık konusundaki kıskançlığına ilişkin mesaj İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere dünyaya İzmir’den verilmiştir. Genç Cumhuriyetin iktisadi yönelimini saptamak için, tarım, sanayi, ticaret maddeden oluşur. Tamamlayıcı nitelikte 17 protokol ve işçi sınıfı temsilcilerinin katılımıyla, 17 Şubat 1923’te vardır. TBMM’nin 23 Ağustos 1923 tarihli oturumunda toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde ittifakla kabul edilen 14’e karşı 213 oyla kabul edilmiş, taraf devletlerin onama Misakı İktisadi, Sevr’in çöp sepetine atılmış olduğunu bir işlemleri sonrasında 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe kez daha Lord Curzon’a göstermiştir. Lozan Barış girmiştir. İsmet Paşa, antlaşma onanırken TBMM’de Konferansı’nın çağrısı yapıldıktan kısa süre sonra "Harekâtı milliyenin hiçbir safhasında hesapsız bir karar "Şeraitimiz çok açık ve sadedir. İstiklalimizin ve hesapsız bir cüret yoktur" derken, Lord Curzon da, bilâkaydüşart tasdikini talep ediyoruz" (Tanin, 2 Kasım Lozan’a ilişkin Lordlar Kamarası’nda yapılan eleştirileri 1922) diyen Mustafa Kemal, tam bağımsızlık ve ulusal şöyle göğüslemiştir: "Bugünkü halin icaplarında bu egemenlikten en küçük bir ödün dahi verilmeyeceğinin sık muahede akdi kabil olan en iyi muahededir" sık altını çizmiş, bu amaçla yeni bir savaşı göze aldığını ortaya koymuştur: "Hareketi askeriye, faaliyeti siyasiyenin ümitsiz olduğu noktada başlar". İZİM ELLERİMİZ BİLHASSA TEMİZDİR’ Atatürk, emperyalizme en görkemli yanıtı Lozan’dan üç ay sonra, "vicdanımda milli bir sır gibi sakladım" Sevr ve Versay anlaşmalarının, Avrupa ülkelerinin dediği Cumhuriyet’le vermeye hazırlanırken, Lozan banliyölerinde yapılırken, Lozan Konferansı’nın "tarafsız konferansının ikinci turu 23 Nisan 1923’te başlamıştır. bir ülke" olduğu kabul edilen İsviçre’de yapılması Müzakereler yine çetin geçmiştir. İngiliz delegasyonunun önemlidir. Ancak bu durum bile emperyalizmin başına, İstanbul Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, küstahlığını dizginlememiştir. Lozan’da azınlıklar söz konusu olduğunda, ellerinin temiz olduğunu söyleyen İngiliz baş delegesini, "Bizim ellerimiz bilhassa temizdir" şeklinde yanıtlayan İsmet Paşa’nın, hiçbir kayıt ve şart altında siyasi, adli, mali, idari, askeri imtiyazların kabul edilmeyeceğini, kapitülasyonların sürdürülmeyeceğini her fırsatta yinelemesi de muhataplarını çileden çıkarmıştır. Emperyalistler, Türklerin anayurtlarında çağdaş bir devlet kurma çabalarına, eşitlik ve egemenlik iddialarına tahammül edememişler, Sevr’in rövanşını almalarını, İstiklal Savaşı’nı diplomatik bir zaferle taçlandırmalarını içlerine sindirememişlerdir. Türkiye’de laik hukuka geçişin başlangıcı da Lozan’dır. Çağdaş devletin, çağdaş hukukla var olacağını bilen Atatürk, Batı’yla savaşan, Batı’yı yenen ve mazlum milletlerin antiemperyalist savaşlarına önderlik eden bir devrimci olarak, geri kalmamak, sömürge olmamak için çağdaşlaşma hedefine yönelmiş, bu kapsamda Batı’nın hukuk sistemini benimsemiştir. Güneydoğu sınırımız arzuladığımız gibi çizilmese de, Misakı Milli kapsamındaki Musul ve Kerkük kurtarılamasa da, Yunanistan’a (Karaağaç hariç) okkalı bir savaş tazminatı ödetilemese de, Batı Trakya, Kıbrıs, Adalar ve 12 Ada konusunda istediğimiz olmasa da, tüm ısrarımıza karşın Patrikhane yurt dışına çıkarılmasa da, Lozan dönemin koşullarında büyük bir zaferdir. Diplomasi de, yapabileceklerinin sınırını iyi bilmek gerektiğini öğreten önemli bir derstir aynı zamanda. ‘LOZAN, İSTİKLALDİR’ O gün, Patrikhane’yi "bir Türk kurumu" olarak niteleyen Venizelos’un torunlarının bugünkü emelleri, bu kurumun yurt dışına çıkarılmasına Yunanistan’la birlikte karşı çıkan ABD’nin ülkemize yönelik politikaları, "Patrikhane sadece dini yetkilerle donatılsın ve Türk Hukuku’na bağlı olsun" diyen Fransa’nın günümüzdeki Türkiye siyaseti, Lozan’ı daha da güncel kılmaktadır. Lozan’da ismen dahi geçmeyen, hiçbir siyasi ve idari yetki ve imtiyazı olmayan, iç hukuka bağlı bir azınlık kilisesi olan Patrikhane, Lozan’da ismen dahi geçmezken, günümüzde onu ısrarla "ekümenik" yapanlara karşı, Lozan daha çok savunulmalıdır. Patrikhane, ruhban okulu, azınlık hakları, zorla etnik ve dilsel azınlık yaratma çabaları, Kıbrıs, Ege, Güneydoğu gibi başlıklar üzerinden Türkiye’ye çullanılırken, Lozan’a daha sıkı sarılmak gerekir. Süleymaniye’de kafamıza çuval geçiren emperyalizmin, kendi saldırganlığını insan hakları, hukuk devleti, özgürlükler, sivil toplum, demokrasi, piyasa ekonomisi gibi kavramlarla örtmeye, saklamaya çalıştığını görmek lazımdır. Türkiye dâhil 22 devletin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Ortadoğu Projesi’nin önümüze konduğu, Türkiye’yi bölen haritaların sık sık dünya basınında yer aldığı, AB’nin kriterlerinin Sevr’i çağrıştırdığı günümüzde, Lozan’ı daha iyi bilmek ve daha çok sahiplenmek kaçınılmazdır. Lozan barışını, "Lozan" adlı iki ciltlik dev eseriyle kitaplaştıran Prof. Dr. Cemil Bilsel’in, kitabının önsözündeki şu sözler hiç unutulmamalıdır: "Lozan, bir kelime ile söylenmek istenirse, istiklaldir". Görüşmelerde İsmet İnönü’nün vazgeçmediği iki konu bütünlük ve kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde bu iki konudaki kazanımlarını elden çıkarmaya ve Lozan öncesi koşullara dönmeye zorlanıyor. Yeni azınlıklar yaratılmaya çalışılarak, yeni haritalar çizilerek Lozan günümüzde delinmeye çalışılıyor. ‘B