29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kırsal yoksulluk ısrarla sürdürülmek isteniyor Nuran KEPENEK Köylerimizi Canlandırma ve Geliştirme Derneği Bşk. ürkiye eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin yoğun biçimde yaşandığı bir ülke olma durumundan hiç kurtulamıyor. Toplum kesimlerinin üretkenliklerine göre milli gelirden pay alma anlayışına dayalı bir yönetim anlayışı bir türlü gerçekleşemiyor. Kırsal yoksulluğun dayanılmaz boyutlarda olduğu Ziraat Mühendisleri Odası’nın 11 Mart 2006 tarihli Genel Kurulu’nda vurgulanarak açıklandı. Bir hafta önce CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, Türkiye’de 600 bin köylünün aç ve 10 milyonun yoksul olduğunu açıkladı. Kırsal yoksulluk sürmekte ya da bilinçli olarak yani ekonomi politikalarıyla ısrarla sürdürülmek istenmektedir. Günün koşullarına göre, köylünün yaşamını en iyiye taşıyacağı düşünülen ve Mustafa Kemal’in "Köylü efendimizdir" görüşünden esinlenen Köy Kanunu 1924 yılında Meclis’ten çıkarılıyor. Kanunda köylüye çok çok önemli bir rol biçiliyor. Köylüye büyük sorumluluklar yükleniyor. Kanunun en önemli özelliği şöyle özetlenebilir: Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün yanında vatanını kurtarmak için savaşan köylüye Atatürk çok güvenmektedir. Ve savaştan sonra başlattığı yurt çapında kalkınma hamlesine köylünün katkı yapmasını zorunlu görmektedir Çünkü Kurtuluş savaşından yeni çıkmış Türkiye’nin başka şansı yoktur. Köylünün kendi geçimini kendisinin sağlaması öngörülmüştür. Ülkenin kalkınması bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış; yani köylünün temel gereksinmelerinin tamamına yakınını kendisinin üretmesi istenmiştir. Köy Kanunu, daha sonra, gelişmelere göre değişimlere uğramıştır.Ancak, Türkiye kırsal kesiminin sorunları çözüme kavuşamamıştır. 1963 yılında ülke kalkınmasının bir plan ve program çerçevesinde gerçekleştirilmesi için adımlar atılmış ve günümüze kadar 8 kalkınma planı hazırlanmıştır. Bu planların tümünde köylerin geliştirilmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. Hepsinde köylere yol, su, elektrik ve kanalizasyon yapılması ve tarım üretimini geliştirebilecekleri etkinlikler öngörülmüştür. Tüm planlar süslü cümlelerle doludur. Kırsal kesimin yaşam kalitesini artırma adına uluslararası anlaşmaları (GATT, AB, Birleşmiş Milletler’in 1992’de öngördüğü belge) hükümetler imza lamışlardır. Yine kırsal kesimin kalkınmasını gerçekleştirmek amacıyla ülke içinde hükümetlerin desteğiyle ve izniyle, tarım üretimi va pazarlamasına yönelik çeşitli birlikler, kooperatifler, belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar, çeşitli dernek ve vakıflar ve resmi kuruluşlar sürekli yeniden yapılanmalara giderek oluşturulmuştur. Fakat etkin kılınmamışlardır. Bu kurumlar on yıllardır ne yapmışlardır? Son yıllarda Başbakanlığa bağlı Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı genelde yoksulun ve bu arada köylerde yaşayan insanların yaşamını iyileştirmeye yönelik amaçlarla kurulmuştur. Bu T örgütlenme köylüye sadece oy karşılığında, insan onuruna yalışmayacak bir biçimde, yiyecek ve kömür dağıtmaktan başka ne yapmaktadır? KÖYDES, yine köylünün yol, su, elektrik.ve kanalizasyon gibi alt yapı gereksinimlerine yanıt vermek amacıyla kuruldu. Oysa ki 2006 programında il özel idarelerine alt yapı sorunları için bütçeden ayrılan pay diğer yıllara göre daha farklı değil. Yani KÖYDES de işlevsizdir ve sadece popülist yaklaşımlarla kurulmuştur anlamı çıkmaktadır. Hükümetin tarıma sağladığı düşük faizli kredi ya da taban fiyatı uygulamaları da sorunları çözmeye yetmemiştir. Son yıllarda uygulanan "doğrudan gelir desteği" yani, üretime bağlı olmaksızın, dönüm başına 15 YTL dolayında doğrudan ödeme, köylüyü iyice üretimden uzaklaştırmaktadır. Köylü bu parayı niçin aldığını bilmemektedir. Kırsal kesim, eskiden kendisinin üretttiği bitkisel ve hayvansal gıda “Gelir yapıları sürekli çiftçinin zararına işlemektedir. Çünkü köyler, sürekli olarak, sermaye kaybına uğramıştır.” maddelerini bile dışardan satın almaktadır. Resmi istatistiklere göre, nüfusun yüzde 35 dolayında bir bölümü kırsal alanda yaşamaktadır. Ulusal gelirden bu kesimin aldığı pay ise en son verilerle, 2005’te, yüzde 11,5 dolayında kalmaktadır. Eğer toplumun yüzde 35’i gelirin yalnızca onda birini alabiliyorsa, gelir dağılımı olağanüstü eşitsizdir. Kaldı ki burada, zenginyoksul ayırımı yapılmamakta, toplam tarımsal nüfus alınmaktadır. Tek başına bu durum, kırsal yoksulluğun ne kadar ağır bir sorun olduğunu kanıtlamaktadır. Kırsal kesimin yüzde 25’ini orman köyleri oluşturmaktadır. Orman köylüleri ikili sıkıştırma altında yaşam savaşımı veriyor; bir tarafta, ormanların korunması gerekiyor; bir tarafta da verimsiz arazide ürün elde etmek için uğraşmak ve geçim sıkıntısı vardır. Kırsal alanda yaşayan ailelerin sayısının yüze 80 i sadece temel gereksinimi olan beslenmeyi sağlamak için çalışmaktadır. Türkiye’de kişi başına düşen gelirin yüzde 36’sını (1995) alırken bu oran 1996’da yüzde 34’e düşmüştür. Gelir yapıları sürekli çiftçinin zararına işlemektedir. Çünkü, köyler, sürekli olarak, sermaye kaybına uğramıştır. Rakamlara bakıldığında tarımsal sübvansiyonlar sürekli düşmektedir. Hemen her zaman, köylünün satın aldığı sanayi ürünleri ya da işlenmiş ürünler için ödediği fiyat; sattığı ürünlerin fiyatının üzerinde olmuştur. Örneğin, bir traktör karşılığı olan belli bir ton buğdayın miktarı sürekli yükselmiştir. Aynı durum, mazot, gübre ve ilaç gibi tarım girdileri için de geçerlidir. Bu nedenle nitelikli işgücü kentlere kaymıştır. Geriye yatırımsız, üretimsiz ve yaşlı ve çocuklardan oluşan nüfusuyla, ağır sorunların altında ezilen bir üretici kitlesi kalmıştır. Parçacı cözümler niteliğinde olan dış finansman kaynaklı projeler ne kadar gündemdedir? Eğitimi, sağlığı iyileştirici ve gelir getirici küçük mikro çalışmalar kırsal kesim kalkınmasına ne kadar katkı yapmaktadır? Cumhuriyet’in 1924 Köy Kanunu ile kendi kendine yetmesini öngördüğü köylü bu kadar bağımlı, bu kadar edilgin nasıl kılındı? Emek vermeden birşeyler koparabilme basitliğine ve zavallılığına nasıl düşürüldü insanlarımız? Bu durumun sorumluları kimlerdir? Artık hem köylüyü, hem de Türkiye kamuoyunu aldatmaktan vazgeçilmelidir. Köylünün beslenme, sağlık, eğitim ve kültürel gelişimi için onların öncelikle üretime katkı yapmaları sağlanmalıdır. Onları zaman zaman çeşitli yardımlarla desteklemekten ve bu şekilde onları aşağılamaktan bir an evvel vazgeçilmelidir. Ülkenin en temel gereksinimlerine öncelik verilerek köylümüz hem tarım, hem de hayvancılık üretim sürecine yönlendirilmelidir. Ve bu üretim süreci teknolojik yeniliklerle donatılmalı ve köylü ve köyler insanca yaşayabilecekleri ortama kavuşturulmalıdır. Yiyecek (her türlü sebze meyve), giyim(pamuk, ipek,yün,soya v.s.), enerji(kanola, kolza,soya v.s.) üretiminin alt yapısını oluşturacak bitki üretimi köylerimizde yaygınlaştırılmalıdır. Bitkisel enerji olarak üretilen bioenerji petrol sıkıntısı yaşayan bir ülkede neden gözardı edilmektedir.? Köyler insan ve hayvan atıklarının yarattığı kirlilik içinde yaşamaktan ne zaman kurtarılacaktır? Köy içi yollar, köyleri diğer köylere ve şehirlere bağlayan yollar ne zaman yapılacaktır? Köyler suya ne zaman kavuşturulacaktır? Köylerde yaşayan çocuk ve gençlerimiz eğitim olanaklarından hakkettikleri biçimde ne zaman yararlandırılacaktır? Köylerimizde kızlarımız ve kadınlarımızın Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bireyi olarak, bir yurttaşı olarak insanca yaşama hakkını ne zaman elde edeceklerdir? Köylerimizi Canlandırma Ve Geliştirme Derneği bu sorulara ilgililerden yanıt istemektedir. 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear