Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Solda Halide Edip Milli Mücadele yıllarında bir atış taliminde. Altta İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucularından Sait Molla. canlandıracak, Wilson Prensipleri Cemiyeti işgalin protesto edildiği mitinglerde varlığını tekrar duyurmaya başlayacaktı. İstanbul’da etkinlik gösteren bir diğer cemiyet, İngiliz mandası taraftarlarının kurduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ydi. Sarayın başını çektiği İngiliz dostluğunun en önemli savunucusu olan bu grup, büyük bir imparatorluk durumundaki İngiltere ile işbirliği yapmanın kolay olacağını savunuyor, Osmanlı sultanı halen halife unvanını taşıdığı için İngiliz sömürgelerindeki Müslüman nüfusun doğal bir bağ yarattığını öne sürüyordu. Onlara göre diplomatik alanda başarıya ulaşabilmek için en iyi yol, sırtını bu kadar güçlü ve egemen bir imparatorluğa dayamaktı. Bu kanat, akıllara hemen Churchill’in “Diz çöken Türkiye başını kaldırıp da kendisini yenenin İngilizler olduğunu görünce rahat nefes aldı,” sözünü getiriyordu. Merkezi İstanbul’da olan cemiyetin başkanlığını Ziraat Bankası Müdürü Kâmilpaşazade Şevket Bey, ikinci başkanlığını ise Şurayı Devlet üyesi Sait Molla yürütüyordu. Kısa zaman içinde 20 kadar şube açan örgüt, fikirlerinden ötürü doğal olarak Padişah Vahdeddin, Sadrazam Damat Ferid ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın desteğini kazanmıştı. Sait Molla’nın sahibi olduğu İstanbul gazetesi ve başta Alemdar olmak üzere bazı yayın organları, bu cemiyete İngiliz yandaşı görüşlerini yaymaları için imkân sağlıyordu. Güçlü ve etkin yapısı nedeniyle İngiliz istihbarat örgütü de cemiyetle işbirliğine yönelmişti. Ancak Hürriyet ve İtilaf ile aynı eksende hareket eden cemiyet, daha sonra bu partideki hizipleşmelerin etkisiyle bölünmelere uğrayıp giderek zayıflayacak, 1922 yılında etkinliğini yitirecek ve bazı üyeleri Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanacaktı. Wilson Prensipleri Cemiyeti ile İngiliz Muhipleri Cemiyeti genellikle bir arada anılmakla beraber, ilerleyen zamandaki tavırları onları birbirlerinden ayıracaktı. Wilson Prensipleri Cemiyeti içerisinde yer alan Halide Edip, Yunus Nadi ve Celal Nuri gibi isimler daha sonra Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele saflarına katılacaklar, buna karşın İngiliz Muhipleri mensupları aynı tavrı sergilemeyeceklerdi. İstanbul’un gündemini hangi mandanın daha hayırlı olacağı tartışmaları belirlerken, Mustafa Kemal tıpkı Anadolu halkı gibi bambaşka bir yaklaşımla hareket etmek gerektiği inancındaydı ve daha sonra bu inancını Nutuk’ta şöyle dile getirecekti: “Efendiler, ben, bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü, bu kararların istinat ettiği (dayandığı) bütün deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi. Hakikati halde, içinde bulunduğumuz tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli, padişah, halife, hükumet, bunlar hepsi medlulü (delili) kalmamış birtakım bimâna elfazdan (anlamsız sözden) ibaretti. Neyin ve kimin masuniyeti (dokunulmazlığı) için kimden ve ne muavenet (koruma) talep olunmak isteniyordu? O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi? Efendiler, bu vaziyet karşısında, bir, tek karar vardı. O da hâkimiyeti milliyeye müstenit (milli hakimiyete dayanan), bilâkaydüşart (kayıtsız şartsız) müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte, daha, İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” 46