26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

yorlar. Birçok entclektüel Istanbııl'da 7 bin kilometre çamurlu yol olduğunu bilmiyor. Halbuki İstanbul'un çevresinde bir haşka İstanbul var ki, vardı ki, şimdi biz bunu siiratli bir şekilde degiştirmeye çalışıyoruz. Biitün dev gibi sorunlarıyla başbaşa. Ama gördükleri, Karaköy'dekJ veya Eminönu'ndekl bozukluklar. Onlan yazıyoriar. Ve yeminle söylüyorum, çoğu buraları görmemişler. Köşe yazarlarının çoğu görmeînişler, bilmiyorlar." Ama Dalan, entelektüellerin (köşe yazarı olarak anlıyor çoğu kez) bu tutumlarını değiştirmeye de kararlı. "Bu arkadaşlanmızın çogunu oralara göturdük, gösterdik" diyor. "İstanbul'un içinde başka bir tstanbul olduğunu gördüler. Ve bizim ne yapmak istediğimfzi gördüler". Ya sonra ne oldu? Dalan bunu da, "tstanbullu köşe yazarları artık bizim ne yapmak istediğimizi biliyorlar bugun. Bizim kadar bilinçliler" diye yanıtlıyor. "Yani bu, sizinle birlikte başlayan bir oluşumun sonucu mu?" sorusuna da şu yanıtı veriyor: "Tahmin ediyorum. Aslında herkeste son derece iyl bir niyet var fstanbul'a karşı. Ama yaklaşımlarda farklılıklar var". Ve Dalan'ın tüm amacı, bu yakiaşım farklılıklarını da ortadan kaldırmak. Ama nasıl? Onu da zaman gösterecek tabii.. Dalan'ın İstanbul sevgisi oldukça UnlU. Yaptığı her işi bu sevgiyle özdeşleştiriyor. Ama bu sevgisinin istismar edildiğinden de yakınıyor zaman zaman. Bir gazetede çıkan, "Dalan tstanbul'un çamurunu özledi" şeklindeki habere ne denli kızdığını anımsıyorum. Bunu soruyorum. "Çamur olayı biraz daha artmış durumda sürüyor İstanbul'da" diyor. Ve geliyor, oturuyor sohbetimizin başköşesine... "İstanbul'un 7 bin kilometrelik çamurlu yolu... tstanbul'un allyapısının halledilmesi için büyiik bir faaliyei başladı, kanallar açıldı. Ve bu açılan kanallar, yollar hemşerilerimizde büyiik bir sıkıntı meydana getirdi" diyor Dalan. Oldukça gerçekçi. Ve ekliyor: "500 milyar lira sarf ediyonız altyapıya. Bu, bu miktarda da yer kazılacak demektir. Dolayısıyla bunlar insanlarımıza sıkınlı verecektir, veriyor" Dalan örneklerle, simgelerle konuşmasını seviyor. Çamur meselesinde de öyle. "Ben bunu şuna benzetiyorum" diyor. "Belediye başkanı olmamıştım. Hanım mutfagı yeniletiyordu. tki ay surdu. Bir gun baktım, birinci ayın sonunda otıırmıış salona. kendi yaptığı iş için hungiır hungur aglıyor. Şimdi biz evin mutfağına değil, şehrin temeline tamirat koyduk". Dalan, kendi kendini iğnelemekten de geri kalmıyor doğrusu. "Hatta bizim eyin önü de kazılmış" diyor bir kahkaha atarak ve ekliyor: "Benim 11 yaşındaki oğlan, orta bire gidiyor. Bir gün arabadan indik, 'Baba şu İstanbul Belediyesi'ni ne zaman adam edeceksin?' diye sormaz mı bana. Sokağı o yaşıyor çünkü." Ama kazmakta kararlı Dalan. Eh, artık kentin sorunlarını bırakma zamanı geldi. Ne kadar çok sorun olduğunu, Jstanbullulann bu sorunları ne denli yoğun yaşadıklarını biliyoruz. Biraz da "tnsan" Bedrettin Dalan'dan söz edelim. "Evinize ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz Başkan?" Bu soruyla birlikte Dalan'ın, sorunları anlatırken parlayan gözleri gölgeleniveriyor gibi sanki. Rahatsız bir şekilde koltuğunda kıpırdanıyor, "Maalesef" diyor, "Eve ayırabUdiğim zaman çok kısıtlı. Yani benim şahsi problemim eve ayırabildiğim zamandır zaten. Bir akşam saat 23.00'de eve gittim, gayel iyi hatırlıyorum, benim kuçük oğlan şaşırdı. "Baba' dedi, 'hayrola, hasta mısın?" Peki, Bedrettin Dalan, en son ne zaman şöyle ayaklarını uzatıp divana, bir radyo dinlemişti, pikaba bir plak koymuştu ya da TV izlemişti? Oldukça yüksek sesle, "Yok canım, öyle şeyler nerdee.." diyor. Hatırlamıyor bile böyle şeyleri ne zaman yaptığını. "Herhalde ben Türkiye'de TV'ye en çok çıkanlardan biriyim" diyor. "Ama inanın, kendimi şu ana kadar TV "de iki >a da üç scfer ya seyrettim ya seyretmedim." E, ve ayırabildiğim zaman çok kısıtlı. Yani benim şahsi problemim eve ayırabildiğim zamandır zaten. Bir akşam 23.00'te eve gittim benim küçük oğlan şaşırdı ve "Baba hasta mısın?" diye sordu Şöyle halkı kucaklıyormuş gibi mi durayım? Bu sırada bir dosya içinde belediyeyle ilgili haberlerin kupürleri geliyor önüne. Açıyor, tarıyor tek tek ve şöyle bir göz atıyor. Kendisini ilgilendiren satırlann altı çizilmiş ve yanına notlar düşülmüş. Daha çok da oralara göz atıyor. Sonra kaldırıyor yarım gözlüklerinin altından mavi gözlerini ve "Gazeteleri de işte gordügunüz gibi kupürlerden okuyorum" diyor. Ne radyo ne TV, ne gazete ne kitap. Hiçbir şey kalmamış gibi yaşamında Dalan'ın. "Şiire meraklıyım diyorsunuz Başkan. Hiç değilse şiir kitabı okuyabiliyor musunuz?" Ama bu da olumsuz. "İstanbul şürlerini arada bir hiç olmazsa gözümün kenanyla okurum" diyor Dalan. Peki ya tiyatrosu, sineması, konseri? Bunda da ııh!.. "Protokol dışında çok zor, bir yerlere gidiyoruz maalesef" diyor. "Bu işte, bizim mecburi kaderimiz. Öteki tarafa biraz ağırlık verirseniz, buradan çalmış oluyorsunuz". En son, Şehir Tiyatroları'nda oynayan Vişne Bahçesi'ne gitmiş. O da protokol gereği zaten. Bedrettin Dalan, İstanbul'un bahşettiği kültürel etkınliklerden yararlanamıyor ama belediye olarak kUltürel katkıda bulunmaya çalışıyor. örnek mi?.. "İstanbul için zannediyonım, en kapsamlı şiir kitabını biz çıkaracağız" deyip ekliyor: "Islanbul için yazılmış, ta 500 sene öncesinden başlayıp bugüne kadar gelen tüm şiirleri bir antoloji halinde çıkaracağız. Ayrıca bir de İstanbul şiirleriylc, kısa metrajlı filmler dizisi hazırlıyoruz. Birincisi çekiliyor. Sonra video banl olarak da dağıtacağız. Herkes bizim sadece kanal yaptığımm falan zannediyor, ama biz bunlarla da uğraşıyoruz." Dalan, bir de tarihe mcrakı. Hem de öylesine nıeraklı ki. "Dalan tarihi eserleri yıkıyor diyorlar. Ne dersiniz?" sorusuna verdiği yanıtta ortaya çıkıyor bu. Şöyle diyor: "llkokul 4. sınıftan başladım, bir kere bile 4 almadım tarihten. Orta birden başladım, liseyi bitirdim, tarihten 9 almadım. Hep 10 almışımdır. Herhalde bu biraz bir şey ifade eder. Sevgisi olmayan insan o kadar iyi notlar alır mı? Ama birlakım insanlar sadece tarihi kendilerinin bildiğini, tarihi kendilerinin sevdiğini zannederek son derece bayalci bir biçimde korumacılığa yanaşıyorlar. O da aslında korumacılığa ters bir netice veriyor." Peki, Belediye Başkanlığı ne kazandırmış, ne kaybettirmişti Dalan'a? Susuyor uzun süre. Düşünüyor. 'Eğer kazanmaksa ün kazandırdı' diyor sonra. "Yurtiçinde ve yurtdışında ün kazandırdı. Moralse moral kazandırdı" Peki ya kaybettirdikleri? Bakıyor, bakıyor "saçımın rengi" diyor. "Benim saçım seninki gibiydi. Herhalde bu bir şeyler ifade ediyor ha!" "Başkan" diyorum, "Benim de saçımda, bıyıklartmda tek ak yoktu İstanbul Haber Servisi Şefi oldıığumda. Ama şimdi..." Herhalde Dalan'la anlaşabildiğimiz, yurekten anlaşabildiğinıiz tek konu bu oluyor. Ve son bir soru daha soruyorum Dalan'a: "Bundan sonrası için ne düşunüyorsunuz Başkan? Meclis falan gibi >ani?.." Verdiği yanıt hayli şiirsel. Şöyle diyor: "Şimdi, Yahya Kemal'in bir şiiri vardır. Sonunda şöyle bitirir: 'Felek bir yıldızı verse malikane / Reddederim onu nazikane / tstanbul'a dönmek islerim." Bundan sonra sorulacak bir soru kaldı mı? Kaldı mı ha?.." D 2 9 • •ı O V Yok yok... ANAP selamı vermek daha iyi. Beyfendi bir yanlış anlama oldu galiba. "Haftanın konuğu" için Dalan'la röportaj yapıyorlar. ANAP İstanbul Milletveklli Doğan Can Akyürek, Turgut öıal ve Mustafa Taşar (Fotoğraflar: RIZA EZER)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear