27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

O Bostancı vapurunda demokrasi denemeleri u yılın Rıfat Ilgaz Cide Edebiyat ödülü'nü alan Muzaffer Abayhan 1956yılında Ankara'da doğdu, bir süre Amerika'da bulundu ve bu yıllarda öykü yazmaya başladı. Türkiye'ye dönünce "Gırgır" ve "Fırt" dergUerinde öykü seçiciliği vefıkra yazarlığı yaptı. Daha sonra bir gazetenin haftalık mizah eki olan "Dolmuş" dergisini çıkardı. Abayhan "Biz Bize Benzeriz" adlı öyküsüyle Abdi tpekçi Barış ve Dostluk ödülü Birinciliği'ni, aynı adla çıkan kitabıyla Akademi Kitabevi öykü Başarı ödülü'nü ve Nasrettin Hoca Gülmece öyküsü yarışmasında mansiyon kazandı. Başlarım ulan senin ayakkabılarından! Ayakkabılarım da ayakkabılarını' Başka söz bilmez ınisin sen? Yuzlerce genç işkenceden geçirilirken senin ayakkabılarını nıı düşuneceğiz? Hoppalaa! Beyefendi, mcğcr adamın dcrdi benım ayakkabılarımla dcğilmiş. Adam açıktan açığa siyaset yapıyormuş da farkına varamamışım. Bilirsiniz beyefendi, kurunun yanında yaş da yanar. Çantamı koltukladığım gibi kaçtım yamndan. Alt salona inip en dipteki sıralardan birine iliştim ama, kaç para eder! Olan olmuştu. Baca dclığinc de girscm polislcrdcn kurtulamayacağımı biliyordum. Alıp götürecekler, günlerce sorguya çekcceklcr, örgüt üyesi diye televizyona çıkartacaklar, yıllarca hapislerdeçürüteceklerdi. Gıınluk izlencemin azıcık dışına çıkmamın, yani ayakkabılarımı çıkarmamın cezası böylesine acımasız nıı olmalıydı beyefendi? Haydi ben ayakkabılarımı çıkarmıstım, ya kanmın, çocukla ! XVI. yüzyılda, Strosbourg, Katolik KiUsesi'ne karşt Luterciliğtn merkezi idL AET dıye adlandırdığımız bu (opluluğun en önemli kurumlaıındaıı bırı de, Strasbourg'ta bulunan Avrupa Parlamentosu'dur. Bugün Strasbourg denilınce ünlü Alsacc şaraplarının, lahanapalales ve sosis karışımından yapılan şukrutun yanı sıra Avrupa Paılamentosu gelir akla Avrupa Topluluğu'nun merkezi organlarmdan biri ve en önemlisi olan Avrupa Parlamentusu, kuruluşundan 1979 ha/irunınu dek, roplulıığa tam uye Ulkelerin ulusal parlamentolarının kendi üyclcri arasından seçliğı parlamenterlerden oluşuyordu. 1979 haziranında, o sıra tam üye siatüsünde olan 9 ülkedc yapılan seçimlerle, Avrupa Parlamentosu üyeleri doğrudan seçildiler. Böylece Avrupa Parlamentosu, üye devletlerin hükumetleri karşısında gucUnü arltıran bir meşrulıık kazandı. Parlamento, konsey ile birliktc topluluğun mali işlcrıni yönotir, bülçeyi denetler, gerektiğinde bütçeyi reddedebilir. Konsey ve komisyon çalışmalarım denetler. Güven oyu vererek komisyonu görevden alma yetkisinc sahiptir. 1 Ocak 1981 'de Yunanistan'ın da topluluğa katılmasıyla parlamentonun uye sayısı 434'e yükseldi. Bu üyclcrin ülkclerc göre dağılımı şöyle: Federal Almanya» tngıllere, italya, Fransa 81 'er uye, Hollanda 25 uye, Belçika, Yunanistan 24'cr üye, Danimarka 16 üye, lrlanda 15 üye, Lüksemburg 6 üye. Üyeler, uyruklarına göre değıl, sıyasal görüşlerine göre oluşturduklaıı guruplara kalılırlar. Yani Avrupa Parlamentosu'nda bir Alman gurubu ya da bir ltaJyan gurubu yoktur. Her üye ülkenin aynı siyasal göıuşe sahip parlamenterlerinin oluşturdukları guruplar vardır. TürkıyeAHT Karma Parlamento Komisyonu, TBMM ve Avrupa Parlaınentosu'nun 18'er üyesinden oluşmaktadır. Yılda en a/ iki kez toplanır. Karar yetkisi yoktur, yalnızca tavsıye kararları alabilir. Komisyon çalışmaları, ne yazık kı, son dönemde, Tuıkıye'nın paılamenteı temsilcileri bulunmaması nedeniyle, fiilen sona ermiştir. Söz Strasbouıg kcntındcn açılmışkcn, sizlere bu kentin tarihsel ve kulturel yönlerinin yanı sıra, Avrupa Parlamentosu'nu banndırdığı için, siyasal yönlcrinı dc tanıtmak ıstcdim. Sözü biraz fazla uzattım galiba, ama umarım canınızı sıkmadım Dıleısenız, par lamento binasının modern toplantı salonundan çıkıp Strasbourg'un cn cskı mahallesi olan "Küçük Fransa"da bıtiıelim gezımizı Küçük Fransa'nın kanalları boyunca yuruyüp, eski Alsacc cvlerinin, pasta dilimlerinc benzeyen renklı duvarların önünden geçelim. Katedralin önündeki alana çıktığımızda gözümııze ılk ke/ çarpan ne olacaktır biliyor musunuz? Upuzun yelkovanı, süslü akrebiyle 16. yüzyıldan kalma bir güneş saati. Zaman Strasbourg kentinde dıırmadan ilerliyor gi bidir. Ahmet Ilamdi Tanpıııar'ın Bursa için söylediğinı, yanı dural zamanın saydamlığı, nı, Strasbourg ıçın söyleyemeyız. Bu kent, gerçek anlamda bir Avrupa kenti olarak, hcm tarihi hcm dc şimdinin sürekli değişen gerçegini yajıyor Slrasbourg'ıa zaman, güneş saatınin de gösterdığı gıbı. akıp gıtmede. Ne demişlı Haraklitos, günümü/den yüzyıllarca önce, Anadolu'da yaşamış bu Unlü bilge: "Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz." Slarsbourg bu gercegın yaşandığı bir kent. D I E fendim, akşam altı dedi nıi benim mesaim biter. Masamın üstunu toplar çantamı alır çıkarım. Altıyı sekiz geçe ıskelcdcyimdir. O sıralar Bostancı vapuru bomboştur. Canımın istediği yere oturur, martıları, denizi, insanlan, kenti izleyerek saati altı buçuk ederim. Altı buçukta vapur kalkar, ben de bir sigara yakârım. Akşam yemeğinden önce içeceğim son sigaradır bu. Sekiz yıllık memurum beyefendi. Sekız yıldan bcrı günlcrım hcp aynı biçimdc geçıyor. Afcdersiniz, tuvaletc çıkma saatlcrim bilc bclirlidir. tşte o uğursuz akşam da altı buçuk sigaratnı yakmış, gözlerimin önünden kayıp giden kıyıları izliyordum. Birden şeytana uydunı beyfendi. Hiç yapmadığım bir şey yaptım, tuttum ayakkabılarınu çıkardım. Aslında, vapur, tren gibi ycrlcrde ayakkabılarını çıkaran adamlardan hiç hoşlanmam. Şakkıdı şukkudu tespih çekenleri de sevmem. Ama ayakkabılar ayağınıı sıkıyordu beyefendi. Ayıptır söylemesi, daha yeni almıştım. Ayakkabılar birer cendere olmuş, ha babam ayaklarımı sıkıyorlardı. Size bir şey söyleyeyim mi? Vapurda ayakkabılarını çıkaranlar pek dc haksız sayılmazlar. Püfür püf'ür esen yele ayaklarını uzatınca insanın içine bir serinlik doluyor, canına can katılıyor sanki! Beyefendi, inanın daha Moda Iskelcsi'ne gelmeden bütün yorgunluğunı ayaklarımın ucundan akıp gitti. Çevremdekiler de rahatsız olmuşa benzemiyorlardı. Yalnız, vapur Moda Iskelesi'ne yanaşırken yanımda oturan bay bana doğru dönüp, "Fazla sıkıyorlar, değil mi?" diye sordu. Mahcup gultımsedim, "Akılsız başın cezasını ayak çekermiş" dedim, "Yapacak bir şey yok. Katlanacağız". Ben böyle deyiııce adam bir kükresin, bir açsın ağızını, bir yumsun gözunü: Ne demck katlanacağız? Biz Osmanlının kulları değil, cumhuriyetin evlatlarıyız! Haklarınıı/ var, özgtırluklerimiz var! Hani yapılan bir haksızlığı sineye çekmeye karar verirsinız de, bir süre sonra dayanamayıp birden patlarsınız ya? Bu adamcağız da öyle oldu saıulıın. Bir yandan ayakkabılarınu ayağıına gecırrneye çalışırken, bir yandan ozur dıleıncye gıriştim: Duşüncesizlik ettim beyfendi, bağışlayın! Bu denli rahatsız olacağınm bilseydim, inanın çıkarmazdım ayakkabılarımı. Adam sözdcn anlamıyor ki, beyefendi! Ben özur diledikçe kuyruğuna basılmış it gibi bağırıyor: Bağış ıstcmiyoruz. Demokrasi istiyoruz. Gerçek demokrasi... Beyefendi, ayıp olııyor. Bakın özür de dilcdım. Uzatınayın artık. Uasııı özgürlüğü demokrasinin güveııcesidır! Beyfendi, lütfen kendinize gelin! Herkes bıze bakıyor. Binlcrce kcz özür dilerim sizden. Hay ellerim kırılaydı da çıkarmaz olaydım şu lanet ayakkabıları! Ben böyle deyince adam zıvanadan çıktı: hallede bakkal dükkaru çalıştırır. Aman, dedim, cıkmayın! Vapur anarşist dolu. Emin Bey'le tuvalete girip kapıyı sUrgüledik. Uzunca bir sürc scs çıkarmadan beklcdik. Sonra Emin Bey, Kimseyi öldürdüler mi? diye sordu. Hayır, kimseyi öldürmediler. Daha doğrusu, ben öldürürlerken görmedım. Peki, bombalan var mı? Yok. Tabancaları filan da yok. Yahu, silahsız anarşist olmaz. Yanılmış olmayasın? Kesinlikle yanılmış değilim. Kulaklarımia duydum, ozgürluk, demokrasi filan dıyorlardı. Bu sözlerim uzcrinc Emin Bey Kahkahalarla gülmeye başladı. Meğer ben boşuna korkmuşum beyefendi. Emin Beyin dediğine göre, ıcjim eskisi gibi sert değilmiş artık. Yumtışatmışlar. Demokrasi geliyormuş da, ondan... Artık normal vatandaşlar da özgürlük filan diyebiliyorlarmış. Ben de Emin Beye ınaııdıııı beyefendi. Demokrası geliyor diye tuvaletten çıktım. Ostclik, güvertede bir adama nıcmurların geçim sıkıntısı çektiğini söyledim. O da bana "lrtica hotladı" dedi. Ama vapurdan inerken Emin Beyin ceketinin cteğini hiç bırakmadım. Polisler ortaya çıkınca "Beni Emin Bey kışkırttı!" diyecektim. Görunıırlerde polis filan yoktu beyefendi. ü akşam hıçbır şey olrnadı. Aaah beyefendi, o akşam bir şey olmadı da, ertcsi gıin olanlar oldu! Sekiz buçuk sigaramı yeni söndürmüş, gözluğümün camlannı siliyordum. Bir de baktım, önceki akşam demokrasi diyerek beni korkutan adam yine yanıma dtışmüş. Gülumseyerek "Gunaydın" dedim. Hiçbir şey soylemedeıı başını öte yana çevirdi. Beni tanımamıştı besbelli. "Demokrasi, beyfendi!" dedim. Sanki beni duymamıştı. Sesimi yükselterek, "özgürlük... özgürlük.." dedim. Adam yerinden kalkıp yurtıdü gitti. Bozulmuştum. öbıır yanımda oturan adama dönüp, "Bakalım, demokrasi gelince vapurlarda bir bardak çayı yine ytiz liraya satabilecekler mi?" dedim. Daha sözümü bitirmcdcn o da kalkıp gitti. Pirelendim beyfendi. Vapurdan ininceye dek biı daha kimseye demokrasi, özgürlük filan demedim. Vapurdan inince takım elbiseli iki kişi ge lip koluma girdiler. Bunca yıldır tstanbul'da yaşıyoruz beyefendi, çok şeyler duynıuşu/ yankesicıler hakkında. Bu ikisi böyle aniden koluma girince, Polis! diye bağırdım. Adamlardan biri, Bağırma salak! dedi. Biz polisiz! Ne oluyor demeye kalmadan soluğu karakolda aldım. Komisere deıdimi anlatınm sanıyordum ama, ne mümkün beyefendi! Ulan bu yaşta anarşistlik etmeye utanmıyor musun? diye bir gurledı, yüreğim ağzıma geldi. "Ben sadece özgürlük, bir de demokrasi dedim komiserim" dıye kekeledim. Komiser bıraz yumuşar gıbı oldu. "Sen bu sabah radyo dınlcdın mı, dınlcmedin mi? diye sordu. Hava raporunu dinledim komiserim Akşamleyin yağmur yağacak dediler de, yanıma şemsiye aldım. Yanına şemsiye almış! Şimdi o şemsiye kurtarsın seni! Ulan bu sabah radyoda açıklama yapılmadı mı? lç ve dış düşmanların yeniden kıpraşmaya başladıkları, bu nedenle demokrasinin gelişinin ileride açıklanacak bir tarihe ertelendiği, rejimin dört derece sertleştirildiği halka duyurulmadı mı? Ama komiserim, dun vapurda herkes özgürlük, demokrasi diyordu. O dundü koçum! Dün ıç ve dış düşmanlar kıpraşmıyorlardı. Rejım yumuşaktı. Şimdi kıpraşıyoriar, rcjim scrtleşti. Ah beyefendiciğim, ben nasıl o haltı yedim, o sözler nasıl çıktı ağzımdan, hâlâ aklıııı almıyor! "Rejimi şeyeçcvirdiniz! Bir yumuşayıp, bir sertleşiyor. Sertleştikçe de olan bize oluyor!" deyiverdim komisere. Yaa, ayncn böyle dedim. Altı gündür de buradayım işte. Peki, sizi niye getirdiler beyefendi? D rımın sııçu ııeydı? Mendılımle gözyaşlarımı kurularken, karşımda oturan adamla göz göze geldik. Adam gözlerini belertip, Memleketi parselleyip sattılar! demez mi! Yeriınden ok gibi fırlayıp vapurun kıç tarafına attım kendimi. Elimi yüreğimin üzerine koymuş soluklanmaya çalışırken yanıbaşımda bıtcn bir gcnç kız yüzümc bakıp gülümsedi, "Beyefendi, ben ölüm cezasına karşıyım!" dedi. Koşacak gücüın kalmamıştı, ayaklarımı sürüyerek uzaklaştım yamndan. Evet, hiç şüphe yok vapuru anarşistler basmıştı. Birden tuvalet geldı aklınıa. En iyisi tuvalete girmek ve vapur Bostancı Iskelcsi'ne yanaşıncaya dck çıkmamaktı. Tam tuvaletin kapısında Emin Bey'e rastlamayayım mı! Emin Bey bizim ma 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear