Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Uykusuzlar O 11 Marr 1986 Müftuoğlu Ahmct Hikmet: Türkiye yıpranmış, tozlu, ciltsiz ama önemlı, yararlı bir kitaptır. Onu okumak, düzeltip yayınlamak için sabır ve merak ister. 19 Mayıs 1986 Insaıı aklı smırlıdır. İlk, Kant çizmiştir bunun altını. Ona göre insan doğaötesi olayları çözemez. Tanrı var mı, yok mu onu da kestiremez. Gelgelelim, Salt Aklın Eleştirisi yazarı yaşlandığı vakit bu düşuncesini bırakacak, Tann'nın varlığına dort elle sarılaeaktır. Aralıkta: "Kant Tann'yı kapıdan çıkardı, bacadan içeri aldı" clcştirisini almaktan da kurtulamayacaktır. ya başlayınca da yaşamın ekrandaki yerini yokluk ufkunun ötesi alıyor. Nedir, yaşarken mi yaşıyoruz, ölünce mi yaşamaya geçiyoruz, bir şey bilmiyoruz. Kimileri, yaşama kurşun sıkılmış yaralı bir kuş gözuyle bakar. Kimileri de, onu bir sevinç, baldudak bir kadın, bir oluyordur. Çünku yazılacak yapıtların arasında Sapısilikler de vardır ki, onu okumadan olmek istemiyordur. Nedir, Miller'e görc Cendrars, yazı yazmaktan yoğun yaşama geçerek, ya da, tam tersi, yoğun yaşından yazıya atlayarak ustünden uykusuzluğu ve yorgunluğu atmasını da bilir. Şu da var ki, o, dört dörtlük bir yogicidır. Uykusuzluk, bitkinlikle görünmz şeyleri göreceğini sanır. Doğrusu o, uykuyu da sevmez. Ikinci Dünya Savaşı'nda, Paris Alman çizmeleri altında ezilirken, iki gözunü birden kapadığı hiç olmamıştır. Buna yazı yazarak sabahladığı geceleri de katmak gerekirse hemen hemen hiç uyıımadığı anlaşılır. Uykuya yuzvermeyen insanlardan biri de Efİatun'dur. O da: "Kim ki, uyur, hiçbir işe yaramaz" der. Şiir: Niçin uyku gelmez göziitne Ben neden mar mar aglarım O Strasbourg Zaman Strasbourg kentinde durmadan ilerüyor gibidir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Bursa için söylediğini, yani dural zamanın saydamhğını Strasbourg için söyleyemeyiz. Bu kent, gerçek anlamda bir A vrupa kenti olarak, hem tarihi hem de şimdinin sürekli değişen gerçeğini yaşıyor. lrasbourg'uıı gerçek anlamda bir Av rupa kenti olması gıtnUmüze özgü bı durum dcğildir. Fransa'nın doğusun da, Almanya sınırına yakın, Ren il< lll ırmaklarımn birlejtiği ycrde kurıılmıış bı kentın coğral'i konumu elbette tarihini etki lemiştir. Ama Strasbourg'u yalnızca günü mUzde değil tarih boyunca da bir Avıup: kenti yapan, her şeyden önce küllııı verıle rıdır. Strasbourg, Roma devrınde Kelıleriı buraya yerleşmelennden ıtibaren, ö/ellıklc dı RomaGermen Impaıaıorluğu süresince Av rupa'da yasayan çeşitli toplulukların ııcare ve kullıır alışverişınde bulıınduklaıı bir nıer kez görünümü kazanmıştır. XV. y.y.'da Juhann Guienbcrg'in bask nıukiııesini bu kentle gelıştıımcsı bir lustlanı olnıasa gerek. XVI y y 'da Katolık Kılıse' ye karşı girişilen Refoım llaıekelı'ııııı dt Slrasbourg'ta bir hayli taraf'tar lopladığını kentin kısa sürede I ıltcrcılığın ıncrkıvı du rumuna gcldiğini biliyoru/ 19. yüzyıldan beri Fransa Ue Almanya ara sında bırçok ke/ el deği^lıren Strasbourg, bu gün Alsacc bölgesinde ve (raıısa sınırlur içerısındc yer alıyor. Ama yapımına XI. yüz yılda baslanmış Unlü katedrali, XVI y.y.'da kurulınuş ünıversıtesı, kanallaıı vc lıpık evlcriylc, eski hanları andıran geleneksel lok.uı talarıyla bir Fransız kentinden çok bir Almarı kentini andınyor. Bu yü/den olsa gcrek, 1870'te Almanlar kenti kuşalıpaldıklaıındu öbür Avrupa devletleri duruma müdahale et memi>ler. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar yenilince 1919'da kent yenideıı Fransi7İarın eline geçmiş. Aradaıı yırıııı bir yıl gibi çok kısa bir süre geçtikten sonra, 1940'ta Almanlar yenıden îigal clmıslcı Strasbourg'u ve 1944'te Fransız kııvvetlen laratından geri ahnıncaya dek kent Alman idaresinde kalınış. Bugün, Nazilere karşı kazanılan /aferin 40. yıl dönümünü kutlayan Avrupa, Strasbourg kenlini de yıkım günlerının ertesınde gerçekleştirmeye çabaladığı birliğin ilk sımgesi olarak görmekledir. 1956 Roma Aııllaşmasıyla kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu, gUnUmUzde 12 Avrupa ulkcsını kapsayan bir geli^ıııe gostermi^tir Kısaca Peygamberler, buyuk din adamları, politikacılar da, bilindiği gibi, dıınyamızın otesinde ışıklı bir dunya göruşünu bcninıscrler. Olütne de oraya açılan 1 bir kapı gö/üylc bakarlar. tlkçağla Ortaçağ filozoflarının çoğu da ayni tahteravalliye binerleı. Eflaiun ruhun ölnıe/.liğinc ınandığı gibi bedenden bedenc dolaşlığına parmak basar. Ciceron ise: "Madeııı ıııh kendinden ayrı, kendine yabancı bir şcyle kanşmış değil, öyleyse boluııeme/. Bölünemcyincc de yok olamaz" dcr. Milan Kundera Dikkat cdilirse, çokları, bugune dezıpzıp süvari sayar. Iki gün Haîdun'un ğin, ölum karşısında sıkı durnıayı bol tabutlarından sıyıramadım kendimi. bol öğütlemişlerse dc kiınse onun l'arÜçuncıı gun, Bostancı'daıı Yazmau Tatasını fıırtasını açıklayamamıştır. Onun hir Sokağı'na dalıp Çalalçcsme'ye geliyu/ okka çcktiğini sananlar dunya uryordum ki gıderken böyle bir şey balarını ahret uıbasıyla biı an önce deolmadı sarı, beyaz, yavruağzı, kan ğıştirebilmek ıçın can atarlar. Dolabını lengi güllerı, zümrut kesilmış kavak, iyısındcn kurmuş bir cadaloz oldıığukestane, japonelması ve de manolyalanu soyleyenleı ise onu pek umurlama/rı görunce, birden trıng, içimde bir kaIar. Bilirler ki, yaşadıkları surece, öliım nal değişti. onlara hiçbir kotüliık yapamayacaktır. Ölıımu molümü, her şeyi bir anda eliÖldiıkten sonra ise kendilerine ııe tumin tersiyle ittim. Yaşama sevincı fışzaklar kuıacağı onlaıa vız gelir. kıran yokla, ışıkları, renkleri, kokuları Beneesi insanlar, ölum karşısında şagraka graka içerek eve kadar dimdik palaklaşıp ha/ırola geçmekten başka bir yürüdüm. şey yapamıyor. Geçen lıafta Haldun'ıın (Taner) ölusune gittiğim vakit, ölum ka27 Mayıs 1986 rışısında nasıl yuzukoyun yerc kapanÜç gecedir uykıı dolabım bo/uldıı. dığımızı bir kez daha anladım. Haldun, Dörllerden, beşlerden önce gozunıe o u?un boyıı, dudaklarından hiç eksik uyku girmiyor. etmediği gulucuğu ve elinden bırakmaDün, yine uykusuzluk aman zaman dığı bond çantasıyla ilkin Milliyel gavermeyince, sinirlerimi paspaslamak zetesının sonra da (iazeleciler Cemiyeicin 10 mg.'lık bir tnınviline yuttum. li'nin onünde, yeşil bir örtııye sarmalanSonra salona döncrek, Kundcra'nın Vanıış tabutuyla kıpırdamadan yatıyordu. rolmanın Dayanılmaz Hafifligi'ni kalYaşamla olum arasındaki ayrıhğın sadığım yeıden (34. sayfa) okumaya başdece bir tabııt olduğunu duşundum bir ladını. Yaıını saat geçmişti ki, birden an. Metin Eloğlıı: "Biı elinıde tabut, bir gözkapaklarım ağırlaştı. Hemen yataelimde votka, yaşayıp gidiyorum" değa seyirtip uykuyu bekledim. mişti. Şıpınışi, topumu/.u bir tabut olaSola don, sağa. rak algılamaya ba>ladım. Ilkin kendiBir saat boşu boşuna çırpındım. mi bir tabııta yeıleştiıeıek Haldun'ıın 4.30'da kalkarak mutt'ağa sığındım. tabulu yanına u/attun. Gerçi HaldunTıi7U çıkaıılmış beya? peynirle zeytinya uıı tabutunun içıne de girebilirdım ama, ğıııı karı^tııarak, yine tu/.suz bir dilinı onu rahatsız cdcceğimi duşununec lıcekınekle ınıdemi şenlendirdım. mcıı geri doııdum. Sonra cena/eye geSonra yine salonda, uyku kaeırmaklen öbür dost ve kalantorları da, llhan tan başka bir işe yaramıyan berjerde, Selçuk'u, Fnis Hatıır'ıı, Arif Damar'ı, Kıındera'nın 37, 38 ve 39. .sayfalarını Tarık Dursun K!yı, Tevfik Akdağ'ı, Re okudum. Altıya doğru uyku iyisinden cep Bilgiııer'i, Afif Yesari'yi, Milliyet1 bastırmıştı Yatağa bu kez ııçarak ten Mahınct Barlas'ı, Mchmct Alı Bıgittim. rand'ı, Anadolu Ajansı'ndan Nalan Uykusu/lıık Fransız şairi Blaise Seçkin'i, ordaki cenazccileri, caddcdcn Cendrars'ın da finosudur. Onu yanıngcçcn vc Haîdun'un ölduğünu bılmeyen dan hıç ayırmaz. tum ıbadullahı vede Milliyet'ın ust kaUykunıın davlumba/ını, Birinci Duntındaıı atılaıı kırmı/ı karanfilleri bireı ya Savaşı'nda kııdığını soylerse de birer tabııta yatıııp Ccıniyet'in onune Hcnry Mıllcr, onun gozııııe uyku gel dizdinı. memesini dıırdurak dinlenmeden calışnıasına, tonlaıca kitap ıııetınesine bağDoğrusu, tabmun ıçinde olmakla ollaı. Gerçekte Cendıaıs, doıt beş kıtabı mamak arasında hiçbir ayrım yok. Insaıı, her an bir telel'erikle, yasamla, birden ya/ar. Altmış yaşına geldiği vaölüm arasında mckik dokuyor. Telefekit bile dıı/inelik tasarıların ardından rik o kadar hı/lı yeı degişririyor ki, sakoşuyoıdııı. Miller de onları okuyabildecc yaşanı goıunuyoı. Bozuk çalmamek için boyuna lanııya yalvar yakaı 4 Temmuz 1986 XIX. yüzyılda Beyoğlu'ndaki gezi yerleri Fepebaşı'ndan Tersane'ye doğru uzayan Küçük Mezarlık ile Taksim'den Ayazpaşa'ya doğru ilerleyen Buyuk Mezarlık'ta kumeleşir. Kimileri de Taksimden Şişli'ye, Kuıtuluş'a giden yollara yayılırlar. S Henry Miller Tanpınar, Tatlısu Frenklerinin Büyük Me7arlığı çevresinde, atlı arabalarla ya da ayak ayak geziye çıktıklarını yazar. Ne ki, Istanbul'a düşen yabaneılar Rumyozları, Musevileri, Ermenileri, Macarları, Ulahları, Rusları, Fransızları görünce onları Turk sanacak ve de şapalaşacaklardır. Çünkü onlara göre Müslümanlar mezarlıklara eğlenmek ve çançan etek için gitmezler. Hoş, Tanpınar, Abdulınecit'in ilk sultanlık yıllarında kımı Muslümanların da bu me/arlık maytaplarına yüzvermeye başladığını söyleyecektir. Bu gezilere kadınlar da katılır. Dahası, onlaı çoğunluktadır. Şu da var ki, Taksim ve Tepebaşı kalıvelerle de susludur. Nerval'in Dogu Volcıılugu'nda sozünu ettiği kahve, Tepebaşı'ndadır. Bunları llans I'allada'nın Küçük Adaın, Büyük Adam'ını okurken duşunclum. Ronıanın lafkestibaşısı bir yeıde (92. sayfa) şöyle diyor: Öğleden sonraları işten eve geldiğim zamanlar hemen acele acele bir kahve içer, sonra da Karla, bcn vc Böcek, bırlıktege/meye çıkardık. Depoların olduğu yerlerde, Koyun Dağı'nda ya da Fski Mezarlık'ta kuçuk gezintileı yapaıdık. Kinıi zaman Karla (ikimizin dc annesi, babası orda yatardı) Eski Mezarlık'a dikmek için bir gazete kâğıdına saıdığı çiçeklcıi yuklenir, ben de çiçek sıılamak için bahçe süzgecini alırdım.D Strasbourg, XIX. yüzyıldan beri Fransa ile Almanya arasında birçok kez el değistirdL .20