15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

muştu. tşte, Cancan kendisine bir milyon kazandıracaktı! Gelecek bahara açılacak Paris sergisine binleree ve binlerce insan en önemlisi, zengin Amcrikalılar uşüşecekler, şu inşa edilmekte olan kulenin tepesine çıkıp etrafı seyredeceklerdi. Peki, ya geccleri ne yapacaklardı? Lafın bu yerinde, Zidler, işin püf noktasını açıkladı: "Bilir misini/? Insanlar tuhaftır. Kentli kendileri ile başları hiç hoş değildir. Yalnızlık canlarını sıkar. Üstelik, kendi eğlencelerini teıninden de acizdirler. Bunu onlara başkasının hazırlaması lazım. Eğlendirilmek, oyalatılmak isterler. Ve eğlence, sadece, yalnızca bir tek şey demektir mösyö: Kadınl Yirml yıllık oyunculuk mesleğinde öğrendiğim yegâne şey budur. Pek saçma görünuyor ama, insanlar böyledir işte. Cancan dansını ve neden bana servet getireceğini de bundan ötesi izah etmiş olur!' ToulouseLautrec "lyi amaf dedi. "Cancan senelerdir L'Ely'de oynanmasına rağmen, şimdiye kadar kimseyi zengin etmemiştir!' Halbuki Zidler, L'EIy'nin adını dahi duymak istemiyordu. Çünkü, 'yolunacak kaz' diye gördüğü zengin Amerikalılar ile lngilizler'in bu salaş yere gelmeyeceklerine emindi. La Goulııe başta olmak Uzere bütün Cancancı kızları konratla tutacaktı. Sonra, salonun inşasına başlanacaktı. Folies Bergtr'deki Sarah adlı kızı alıp getirecek bara oturtacaktı. İnsanlar durmaksızın dans edemeyecekleri için, seyircılerin kızların bacaklarını yakından görmelerine iınkân verecek biçimde, orta yerde bir sahne yaptıracak ve revuler oynatacaktı. Ufak dansözlerden başlayarak arada cambazların da yer aldığı çeşitli numaralar sunulacak, aralarda, seyirciler biraz daha dans ederek kafayı bulacak ve kendilerini bara atacaklardı. Ama, son numara mutlaka ve mutlaka Cancan olacaktı. Salon için Montmartre'dan daha uygun bir başka yer olamazdı: Hem pitoresk, hem biraz derbeder hem dc hayli ahlaksı/, iç gıcıklayıcı bir semtti burası. Zaten, salonun adı da şimdiden hazırdı: Moulin Rouge! Zidler kısa surede tüm dediklertni yaptı. Dans salonu ismine uygun olarak bir yel değirmeni şeklinde inşa edilmişti. Zidler, kırmıı\ rengin geceyc çok iyi uyduğuna, kadınları daha güzel göstcrip erkekleri de susatıp kışkırttığına inandığı için, binanın ıçı ve dışı, her şeyi kırmızıya boyandı. Değirmenın, Amerika'dan getirtilmiş elektrik lambalarıyla aydınlatılan sahici kanatları vardı vc durmaksızın dönüyordu. Gerçekten Zidler, fuar öncesi aylarda, tasavvurunu gerçeleştirmek uğruna insanüstu bir gayretle çalışmış, her türlu ayrıntı ile bizzat uğraşmış, sözleşme yaptığı çamaşırcı kızların provaları ile hiç aralıksız ilgjlenmişti. Ama, artık Cancan değişmiş, çok yorucu çalışmalara konu olan ve "bir nizam ve dıkkat dahilinde icra edilen" bir vazlfe olmuştu. Hepsi birer sanatkâr havasına giren darfsöz kızların afra tafrasından da yanlarına yaklaşılmıyordu. ergı ile bırlikte Moulin Rouge da açıldı. Ama nedense Zidler'in beklediği o müşteri patlama sı gerçekleşmemişti. 1889 baharı ve yazı sonaerdi. Parisliler, •serginirı, Eiffel'in ve Amcrikalılar'ın mevcudiyetine alışmışlardı. Montmartre'ın sakinleri de, Kırmızı Değirmen'in durmaksızın dönen ki7.il kanatlarına... Ekinı ayında sergi kapandı ve turistler memleketlerine dönmeye başladılar. ChampsdeMars'ı artık sadece bin bir diyardan gelmiş insanların sergi için İnşa ettikleri egzotik yapıların kalastan iskeletleri süsluyordu. Eiffel Kulesi hariç... Zidler'in ise ağzını bıçak açmıyordu. Moulin Rouge neden rağbet görmemişti? Hazırladığı salon bir ihtişam nümunesiydi. L'EIy'nin harabe hali ile en ufak bir alakası yoktu. Dev • essam TbulouseLautrec, Pariste herkesin kısaca "L'Ely" diye bahsettlği VElysie • Montmartrt dans salonunu keşfedip çamaşırcı kızlann cancan dansını seyrettiğinde, ne Moulin Rouge vardı ne de cancanı tüm dünya tamyordu. Çamaşırcı kızlann içinde La Goulue, cancanm piri idü Kavalyesl "Kemikslz Valentln" ile btrlikte La Goulue'yü eskizleriyle ö'lümsüzleştiren TbulouseLautrecHn "Moulin Rouge" aflşi, 189Vde Paris sokaklanna asıldtğında, cancan dansınm kaderi de belirlenmişti. bir eğlence sarayı idi sanki. M'avun kaplamalı barı ayrıca göz alıyordu. 1889'un en son gecesi Zidler ile ToulouseLautrec dertleşmeye başladılar. Zidler, kazanacağından onca emin konuştuğu halde iflasın eşiğinde olduğunu itiraf etti. "Hata elmişim," dedi. ToulouseLautrec net ve kesin bir cevap verdi: Değirmende hiçbir hata yok. Sadece herkes onun farkında değil. Zidler öfkeden kudurmak üzereydi: Allahtan bulasıcalar! Daha ne istiyorlar? Reklam için neredeyse bir servet harcadım. Her afiş kulesinde, her umumi hela üzerinde ilanl a n m dolu! Adım başında rastlamak mütnkün! Doğru, öyledir ama... Kimse senin afişini görmuyor ki... Ne demek istiyorsun, görmüyorlar mı? neden görmeyeceklermiş? Çünkü senin afişin, afiş değil. Anlamıyorum. Ben bunu reklam ressamlarının en meşhuruna yaptırdım. tsterse Michelangelo yapmış olsun! Resim gUzel, lakın al ı> değil. Resımle afiş arasında ne fark varmış ki? Top gurleyişı ile kaval sesi arasındaki kadar bir fark: Reklam dcdiğin çarpıcı, orıjinal, hatta biraz açık olmalı. üözüne bir taş gibi çarpmalı. Onu görur görmez öylece kalakalmalibin. Köpeğin sırtına yapışan kene gibi beynine mıhlanmalı. Bak, Zidler. Senin afişin ne gösteriyor? Bacaklarını aızeden ve aptal aptal gülen, merkcbc binmış bir kız. Bunun, senin 'Kırmızı Değirmen'inle ne alakası var? Pekâlâ. Kızın ne yapması lazımdı, öyleyse? Cancan!.. Eteklerini sallaya sallaya bacaklaunı havaya fırlatmalı. Hem bunu seyircı grubu ortasında oynadığı da gösterilmeli ki, herkes oyunun sahnede değil pistte, kolayca R seyredilebilecek kadar yakında olduğunu kavrasın... Sonra dansözün.... Toulouse Lautrec sözlerini tamamlamaya fırsat bulanıayacaktı. Çunku Zidler çoktan gırtlağına yapışmış, bu afişi mutlaka onun yapması için yalvarıp yakarmaya başlamıştı bile. ToulouseLautrec boş yere taş basması denen şeyden habersiz olduğunu, sadece resim yaptığını, afiş mafiş yapamayacağını söyledi. Bin dereden su getirdi. Zidler'in onun söylediklerine kulak asacak hali yoktu ki. Çaresiz, razı oldu. Ne var ki, ToulouseLautrec afişin yapımına hemen girişemedi. Polisten kaçarken ona sığınan, daha sonra da para ile yanında alakoyduğu 16'ıncı baharını yaşayan bir aşifteye fena halde tutulmuştu. Kızın cazibesinden kurtulması aylar alacaktı. Yine de, hastalığından yakasını sıyıran ToulouseLautrec günün birinde, Baba Colelle'nin "Artistik Baskı Atölyesi" nden içeri süzüldü. Renkli afiş yapmak Uzere Zidler'e vaadde bulunduğunu açıkladıktan sonra, gereken her şeyi öğrenmeye hazır olduğunu beyan etti. Gerçekten de hazırdı. Baba Cotelle'e göre bu iş beş seneyi alırdı. Ama, Toulouse Lautrec her sabah geldi, mavi ftnlüğünü kuşandı ve konyak refakatinde çalıştı. Sanki litografiyi doğuştan bıliyor imış gibi herkesi şaşırtacak kadar kısa bir sürede taş baskı işini öğrendi, sonra da dünyaca ünlü afişini yaptı. Afiş Paris'in tüm duvarlarını süslemeye başlar başlamaz, herkes ondan bahseder olmuştu. Ama, tepkiler oldukça farklı farklıydı: "Gördün mii?" sözü tüm ağızlardaydı da, cevaplar biraz değişikti: Cancan oynayan kızı mı?.. Rezalet! Sanat eseri! Düpedüz eşeklik! Bir şaheser! Herkes, ama herkes ondan bahsediyordu. ToulouseLautrec de afişin yarattığı velveleden şaşkındı. Sevgili Moulin Rouge'na sığındı. Ama Cancan aldı yürüdu. Zidler düşlediği milyonu kazandı. Dünyaya tanıttığı dans ise, Paris'in ve Fransa'nın en önde gelen sembollerinden biri oldu. İşte, Larousse Ansıklopedisi'nin, "Diizensiz kadril dansı. Yaklaşık olarak 1830'dan beri Paris'in dans salonlarında ragbet gördiı. Moulin Rouge ga/inosunda La Goulue adlı dansöz Cancan yaparak iin kazandı," Şeklinde anlattığı Cancan'ın seruvenL.n 391.119 S©1 LA CONCERT TOUS L«: BAL GOULUE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear