25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

17 HAZİRAN 2012 / SAYI 1369 9 Türkiye’nin şarap üretiminde çok hızlı bir ivme yakaladığını söylüyor şarap eksperi ve Suvla Şarapları’nın üreticisi Yunus Emre Kocabaşoğlu. Ancak devlet üreticinin ayağını tutuyor. Bir üreticiye ziraat müdürlüğünden gelen mektubu gözleriyle görmüş Kocabaşoğlu: “Üzümün tarımsal ürün olduğuna dair kanıtlarınızla başvurun.” DENİZ ÜLKÜTEKİN Fotoğraf: VEDAT ARIK SELÇUK EREZ 4+4+4 şarkıları Çocukların okula beş yaşında başlayıp ilk dört yıl sonunda “İmam olacaksın!” dendiğinde karşı çıkamamalarını garantileyen reformu yaptık: Dokuz yaşındaki çocuk itiraz mı eder? Neydi o eski rezalet? Çocuk altısında başlar, ilköğretimi sekiz yılda bitirirdi; 14 yaşına varan çocukların çoğu ukaladır, “imam olmicaam!” diye tuttururlardı. Şimdi bu reformu pekiştirecek ekdevrimler yapılmalı, yeni öğrencilere eski düzene ait saçma çocuk şarkıları yerine günümüze uygun olanlar öğretilmeli: Minimini bir kız gelmişti, bana soru sormuştu. Almıştım onu içeriye cikcik ötsün filan diye Babası dava açmıştı, kabahat kuşta çıkmıştı. *** Bir gün okula giderken Her şeye dikkat ederken Önde bir küçük hanım, Elinde bedava eğitim isteyen pankart yürüdü adım adım Gözüne biber sıktılar Onu hapse attılar Fıs fıs fıs, fıs fıs fıs! Dedem Bulgaristan’ı kurtaran adam Çikletimi çatlattım Bana kızdı, görür o! Çat çat çat, çat çat pat! *** Eski çocuk şarkılarından sadece birini hiç değiştirmeden 2B arazileri içindeki okullardaki çocuklara söyletmeliyiz: Baltalar elimizde uzun ip belimizde biz gideriz ormana hey ormana yaşlı kütük seçeriz karşılıklı geçeriz testereyle biçeriz hop biçeriz Sonra “Komşularla sıfır sorun” ilkemizin kavranmasına yarayacaklar da öğretilmeli: Bir, iki, üçler yaşasın Türkler dört, beş, altı Suriye battı yedi, sekiz, dokuz Iraklı domuz on, onbir, oniki Hristofiyas tilki önüç, öndort, onbeş Ruslar kalleş (nikof) onaltı, onyedi, onsekiz Biz, ABD’nin dediğini iki etmeyiz! Doğal olarak, “Bu rezaletin sonu nereye varır baba?” diye soran yavrulara, cevap içeren bazı şarkıları da öğretmeliyiz: “Kurumuş dallar sarı yapraklar” diye başlayan ve Almanların “Lang lang ist’s her..” melodisine uygun söyleneni de belletsek iyi olur: “Onları alır hırçın bir rüzgar, Uzaklara sürükler!” ww.selcukerez.com selcukerez@gmail.com Şarap, el işi halı gibi Şarap ne kadar hayatımızda, ne kadar şarap tüketiyoruz, iyi şarap nasıl anlaşılır? Tüm bu soruların cevaplarını bilen bir isim Suvla Şarapları’nın sahibi Yunus Emre Kocabaşoğlu. Tarihi Gelibolu yarımadasındaki şaraphanesinde 2009’dan beri şarap üreten, aynı zamanda bir şarap eksperi olan Kocabaşoğlu şarap hakkında tüm merak ettiklerimizi cevapladı, eşi Anjelika Mezenceva ise Pravda’da yazarlık yapan dedesinin hikâyesini anlattı. Ne kadardır şarap eksperliği yapıyorsunuz? Yunus Emre Kocabaşoğlu: 1997’de eğitimimi bitirip ondan sonra şarap eksperliğine başladım. 2004’ten beri Türkiye’ye gidip geliyorum şarap işi sebebiyle, öncesinde Hollanda’daydım. Son beş yıldır da Suvla Şarapları sebebiyle tamamen buradayım. Şarap eksperliği nasıl bir meslek? Y. E. Kocabaşoğlu: Eğlenceli bir meslek. Genel anlamda şarap çok eski bir kültürün parçası. El işi halı gibi bir şey. Tamamen zirai bir ürün. Havalar iyi geçerse kalitesi de yükselir. Ne işe yarıyor şarap uzmanı? Şarabı tadıyor ve kıymeti hakkında bir öngörüde bulunuyor. Mesela bir süpermarket sizin burnunuza, damağınıza güvenip o işe 10 Milyon Avro yatırıyor. Şarap bizim günlük hayatımıza nasıl girmiş? Y. E. Kocabaşoğlu: Çok günlük yaşama girdi mi ondan emin değilim. Eskiden beri Anadolu’da şarap içiliyor. Rakı gibi distile alkoller görece olarak yeniler. Tanzimattan önce Anadolu’da rakı yok. Ancak azınlıkların gönderilmeleriyle birden yok olmuş şarap kültürü. Atatürk 1927’de iki uzman getiriyor Fransa’dan. Doğu Anadolu’da Öküzgözü ve Boğazkere üzümünü tadıyorlar. Biraz teşvikle yerel şarapçılar ortaya çıkıyor. Ağır ağır insan hayatına girmeye başladı. Türkiye’de adam başı tüketim yıllık bir litre, bu da 75 milyon litre civarı bir tüketim demek. Türkiye’ye yılda otuz milyon turist geliyor. Ortalama sekiz gün kalıyorlar. İki litre şarap içiyor olsalar, zaten 60 milyonunu onlar içiyor. Anadolu halkı, Akdeniz havzasında şarap içmeyen tek halk. Bunun dinle de alakası yok. Çünkü Ürdün ve Mısır’da belki kötü şarap yapıyorlar ama içiyorlar. Neden şaraba karşı yabancıyız? Y. E. Kocabaşoğlu: Hiç bilmiyorum. Dinsel motiflerin etkisi hiç yok diyemem. Belki sonradan Akdenizli olmakla alakalı. Şarap eksperliği şarabı çok sevmekle birebir alakalı değil sanırım. Y. E. Kocabaşoğlu: İşinizi sevseniz iyi olur tabii ama, değil. Bir şarabı tadıyorsunuz; buna görme, koklama, damakta analiz giriyor ama hakikaten bir senfoni duyuyorsunuz bazen. Damak tabi ki önemli ama o eğitilebilir bir şey. Öngörü kısmıysa cidden enteresan. Diyorsunuz ki beş yıl sonra bu şarap şu noktada olacak. Ancak çoğu kimsenin merak ettiği “Tadına bakıyor, yılını biliyor” gibi şeyler öğrenilebilir. Türkiye’de iyi şaraplar var mı? Y. E. Kocabaşoğlu: Çok hızlı bir ivme var. Tüketicinin bilgisi arttıkça üreticiyi iyiye doğru zorluyor. Sıkıntı yok değil. Devlet üreticinin ayağını tutuyor. Çok acayip hikâyeler duyuyoruz. Bir üreticiye Ziraat Müdürlüğü’nden gelen mektubu gözlerimle gördüm. “Üzümün tarımsal ürün olduğuna dair kanıtlarınızla başvurun” diyor. Papatyanın bitki olduğunu kanıtlayın demek gibi bir şey. Hep aynı yerde gelip takılıyoruz. A. Mezenceva: Çok enteresan gerçekten. Türkler iyi şarap üreticisi, Rusya da büyük bir pazar. Ancak kimse Rusya’ya şarap satmıyor. Fransa’dan alıyorlar, İtalya’dan alıyorlar. Neden buradan almasınlar? Şarap nelerle içilmeli? Sizin şarapla aranız nasıl? Anjelika Mezenceva: Tanışmadan önce pek yoktu ama dedem de evde şarap yapardı. Şarabı aslında seviyorum ama daha çok şampanya ve beyaz şarap. Aile kökenleriniz çok ilginç. Biraz anlatır mısınız? A. Mezenceva: İkinci Dünya Savaşı’nda dedem Bulgaristan’ı kurtaran kişi oluyor. Bulgaristan’ın resmi kayıtlarında var bu bilgi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordusuyla birlikte Almanya’ya kadar gidiyor. Sonra dönüp tüm işgal altındaki bölgeye harekat yapıyorlar. Bulgaristan işgali sırasında da ülkeye ilk giren kişi oluyor. Üniformaları da Kazak Devlet Müzesi’nde. Babaannemle de orada tanışmışlar. Dedem aslında savaşta not almaya başlıyor. Raporu istiyorlar. Ek iş gibi yapıyor ve savaş olmasa belki hiç o işi yapmayacak. Pravda’da yazmasına da Moskova’dan karar veriyorlar. Haftada bir savaş muhabiri gibi haber geçiyor. O günden sonra ölene kadar her gün yazı yazdı. Teması hep İkinci Dünya Savaşı’ndaki anılarıydı. Bir gün okula giderken Her şeye dikkat ederken Yaşlı bir asker Silivri yolunda Çaktı selam durarak rap rap rap, rap rap rap Bir gün tiyatroya giderken Ön sırada oyun izlerken Y. E. Kocabaşoğlu: Hemen her şeyle içilebilir. Sadece bazı çok ağır şeyler yoğurt, enginar gibi şarabın tadını bozar. Geleneksel olarak bilinen iyi kombinasyonlar var ama bununla sınırlı kalmaya gerek yok. Boğazkere mesela bence en iyi kebaplarla gidiyor. Dünyadaki en iyi şarap denince ne söyleyebilirsiniz? Y. E. Kocabaşoğlu: En iyi şarap yok da en iyi şaraplar var. Bir şarabı olağanüstü yapan şeyler, güzel ve uzun yıllanması, dengeli olmasıdır. En iyi şarap Fransa’da da var, İtalya’da da, Portekiz’de de. Dünyada olağanüstü kaç şarap var derseniz, 1200 etikettir. Ancak 3050 TL arası şaraplar da o noktaya geliyor. En önemlisi okulöncesi! İyi bir program için... Aktif öğrenme: oyun, yönlendirme, keşif, rol alma, çizim Dil geliştirme: şarkı söyleme, tekerleme, betimleme, cevap verme, ayrıntılandırma Otorite: büyüme, geliştirme, yaratma Sevgi dolu öğretmenler, yetişkinler Akranları ile güvenli ilişkiler Yaratıcı ve eleştirel düşünce Okur yazarlık İletişim Tanıdık malzemeler Beraberinde getirdiği kültürel değerler Çocuklar Temel ilkeleri tanıdık nesnelere, geleneklere nelere ihtiyaç uyarlayabilme Talepsentır Misafir şair Sen Eskişehir gibi gülseydin, yüzümden yüzüme nehir akardı. Sesimizde üşüyen harf yalnızlığı, şehrin kederine yürürdük birlikte, gülseydin Eskişehir gibi sen. Rahmi Emeç (Kırık Zihinler Sahafı) duyar: Yetişkinlerle 5 ve 5.5 yaşındaki çocuklar, Çocuk Gelişim Uzmanı yakın duyuşsal eylülde ilköğretime Prof. Dr. Cynthia Garcia Coll, ilişkilere başlayacak. Bu yaş grubuna “Bu yaştaki çocuklara, sınıfta Merak uyandırıcı yönelik doğru yöntemler, doğru eğitim, müfredat ve ortamlara doğru programlar, sevgi dolu otorite sağlandığında, Otoriteye öğretmenler olduğu sürece rutinlerden sıkılmayan, Kendi başlarına okula erken başlamanın bir öğretmenleri ve akranlarıyla zaman geçirmeye sakıncası yok! Ama işte yakın duyuşsal ilişki kuran, Bolca oyuna kaygılar tam da bu noktada otoriteleri benimseyen, hızlı Güven hissine yoğunlaşıyor. Bu yaşlarda öğrenen ve istekli öğrenciler çocuğu olan annebabalar, olabilirler” diyor. “Çocuğum kaç kişilik sınıflarda Yeni eğitim sistemine göre okuyacak?”, “Ağlarsa, tuvaleti gelirse ne bir yıl önce (6066 ay isteğe göre, 66 ay ve olacak?”, “Bunlar daha oyun çocuğu, dersler sonrası zorunlu) birinci sınıfa başlayacak nasıl olacak?” gibi sorularına yanıt bekliyor çocuklar için en uygun müfredatın ama henüz içleri rahatlamış değil. oluşturulması, sınıf ortamlarının hazırlanması ayer’in, Türkiye MS Derneği ve İzmir MS Derneği işbirliğiyle Türkiye’de MS hastalığı ile ilgili kamuoyu bilincini yükseltmeyi amaçladığı “Ailem, Ben, Bir de MS” adlı resim yarışması sonuçlandı. Kendisinde ya da yakın çevresinde MS hastalığı bulunan çocukların katıldığı yarışmada, 610 yaş kategorisinde birinciliğe Beyza Bektaş, ikinciliğe Melisa Güner, üçüncülüğe ise Sümeyya Yurtmalı seçildi. Ilgın Bengü Emiralioğlu MS’in resmini yaptılar B ve Deniz Can Kömürcü’nün resimleri ise Jüri Özel Ödülü’ne layık bulundu. 1116 yaş kategorisinde ise Sedef Özdemir birinci, Sena Vatansever ikinci, Mihriban Taşkıran da üçüncü oldu. Derya Kızıldağ ve Nursena Ceylan ise Jüri Özel Ödülü’nü aldılar. ve öğretmenler ile ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesine yönelik bir dizi seminer vermesi için Bahçeşehir Kolejleri’nin daveti üzerine Türkiye’ye FİGEN gelen Brown Üniversitesi’nden ATALAY Prof. Dr. Cynthia Garcia Coll, kaliteli eğitimin, artık hiç olmadığı kadar önem taşıdığını vurguluyor. Prof. Coll’un verdiği bilgilere göre, kaliteli bir erken çocukluk eğitimi, çocuğun beraberinde getirdiği olumsuzlukları iyileştiriyor, doğabilecek diğer eksiklikleri engelliyor, çocuk suçlarını önleme konusunda uzun dönemli yararlar sağlıyor, çocukları okula ve sonrasına hazırlıyor. Erken çocukluk eğitimi için harcanan her 1 dolar için sonraki dönemlerde 7 dolar tasarruf ediliyor, erken çocukluk eğitimi için yapılan her yatırım, eğitim için yapılan diğer tüm harcamalara oranla en yararlısı olarak kabul ediliyor. Prof. Coll, eğitimin, çocukların beraberlerinde getirdikleri kültürel değerler gözardı edilmeden verilmesi halinde öğrenmenin daha iyi gerçekleştiğine dikkat çekiyor. figenatalay@yahoo.com Haftanın sanat çizelgesi Eskici Sokaktaki adam Hayatımız sokakta geçiyo, daha bi sokağa adımızı vermediler, yuh!.. Ekmek kadar mübarek Su gibi aziz olan emeğimiz Bir ESKİCİ’ye kurban gitti... Mehmet Tuncer 1. Michelangelo Buonarroti Ankara’ya çağrılacak. 2. Popüler kültürden yanak alınacak. Hâlâ kendini derebeyi sanıyor, şato kafa, şato mermer!.. İbrahim Ormancı Petşop Misafir çizer: İsmet Lokman Utandırma servisi Kemal Ateş C M Y B C MY B Bir insana bu kadar çok onursal doktora verilirse, sonunda o da kendini gerçek doktor sanır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear