Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 17 HAZİRAN 2012 / SAYI 1369 Will sadece başlangıç, hedef Hollywood ESRA AÇIKGÖZ Galata Film, bir sinemacının ve işadamının ortaklığıyla kurulmuş bir yapım şirketi. Yeni vizyona giren, 12 milyon dolar bütçeli bir yabancı filmin, WillBabam İçin'in, arkasında onların imzası var. Üstelik bu daha başlangıç, sırada 60 milyon dolarlık bir Holywood filmi var. İki de İngilizce ve Türkçe çekilecek dizi projesi. Muharrem Gülmez ve Taha Altaylı. Fotoğraflar: VEDAT ARIK illBabam İçin, küçük bir çocuğun korkularıyla yüzleşerek hayallerinin peşinden gitme hikâyesini anlatıyor. Futbol da var işin içinde, aile dramı da... Bir Hollywood filmi Will, 12 milyon dolarlık bir bütçeyle yapılmış. Ve; şimdi sıkı durun, bu bütçenin arkasında Türkiye’den bir yapım şirketi var: Galata Film. İşadamı Taha Altaylı ile Beynelmilel’in de yönetmenliğini yapmış sinemacı Muharrem Gülmez’in birlikteliğiyle kurulmuş. Hedefi büyük, uluslararası arenada, hatta Hollywood’da filmler yapmak ve tabii ki Türkiye sinemasını dünya markası haline getirmek. Türkiye’de geçen cuma vizyona giren Will, bu hedef için atılmış ilk adım. Sony, filmin tüm haklarını satın aldı, Moskova ve Uzakdoğu’da birer prömiyer hazırlığına girişilmiş bile. Galata Film için sırada 60 milyon dolarlık bir Hollywood yapımı var. Bırakalım onlar anlatsın... Bir işadamı ve sinemacı nasıl bir araya geldi? Muharrem Gülmez: Kader ağlarını ördü (gülüyor)... Taha karar verme aşamasındayken, Türkiye sinema sektöründe danışabileceği insanlar arıyordu. Ortak arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. O aralar, uluslararası bir işle meşguldum; “Senle olamayacağım, ancak her sorunu bilgim dahilinde yanıtlar, yardımcı olurum” dedikten bir hafta sonra işim iptal oldu. Taha’yla buluştuk. Will’in senaryosunu okudum, bütçesine, ekibine baktım. Bu ortaklık doğdu. Taha Altaylı: Tıp okudum, ama üniversitede sinema ve tiyatro eleştirileri yazarak cep harçlığımı çıkardım. İyi bir sinema takipçisiyimdir, ama yine de ben bir işadamıyım. İşadamıyla, profesyonel sinemacının bakışı arasında ciddi farklılıklar var. İşte bizim zenginliğimiz de bu. Hem ikimiz de Türkiye’deki sinemanın dünya markası olabileceğine inanıyoruz. Geçmişten bugüne getirdiğimiz, ancak estetik olarak beyazperdeye yansıtamadığımız, kendi hikâye anlatma tarzımızı ortaya koyabileceğimiz filmler nasıl yaparız, endişesi ikimizde de çok belirgindi. Galata Film’i 2010’da kurduk. İlk projeniz de Anadolu’nun kayıp şarkıları oldu. T. Altaylı: Ortak yapımdı. Yıllarca Anadolu’yu dolaşıp farklı kültürlerin müziklerinin kayda alındığı bir belgeseldi bu. İkinci projemiz Entelköy Efeköy’e Karşı, kendi hikâye anlatma tarzımızı ortaya koymasıyla istediğimiz gibi bir filmdi. Sonra da Will oldu. Bu projeler bizden çıktı, bizi peşlerinden sürüklüyorlar artık. W Türkiye’de yapımcı olmak Türkiye’de yapımcı olmak zor mu? T. Altaylı: Türkiye yabancı filmlerin de çekilebileceği bir plato olabilir. Işığımız, denizimiz, gökyüzümüz inanılmaz. Ancak yabancı yapımcı koyduğu paranın ne kadarını geri alabileceğine bakıyor. Dünyanın neredeyse her yerinde, film bitince yapımcının harcadığının yüzde 2530’u iade edilir. M. Gülmez: Türkiye’de de film çeken yabancı yapımcılar için vergi avantajı üzerinde çalışılıyor. Ayrıca yapımcının harcadığı paranın KDV’sini geri alabilmesi mümkün artık, hatta bu ilk Will’de uygulandı... Film işinde harcanan her bir lira aslında 2.5 lira gibidir. Her alanda hareketlenme olur, çünkü otelde kalınacak, araba kiralanacak, mekân kiralanacak, elemanlar alınacak... Varmak istediğiniz hedef ne? T. Altaylı: En az yılda bir defa Türkiye, bir de dünya sinema seyircisine hitap eden film yapacağız ya da bu filmlerden birine ortak olacağız. Will’in yapımcısı olma süreci nasıl gelişti? T. Altaylı: Dünya sinemasının önemli isimlerinden Stewart Till İngilitere’de danışmanlığımızı yapıyor. Onun aracılığıyla geldi. Amerikalı bir yönetmen, Hollywood’da ciddi başarılara imza atmış oyuncular, Türkiye’yle bağlantısı... Projenin içinde yapımcı olarak yer almaya karar verdik. 12 milyon dolarlık bütçesi var filmin. Türkiye için büyük rakam. Kaygınız olmadı mı? M. Gülmez: Bob Hoskins, Alice Krige, Damian Lewis’in oynadığı İngilizce bir film olunca dünyaya izletme şansınız var. Dolayısıyla 12 milyon çok büyük bir rakam sayılmayabilir. Hollywood standartlarına göre “iri küçük” hatta. Sonuçta her şeyin bir riski var. Göze almazsanız hiçbir şey yapamazsınız. T. Altaylı: Sinema inandığınız rüyayı gerçekleştirebileceğiniz bir sektör. Tabii ki para kaybetmeyi istemeyiz, ancak önceliğimiz mutlu olacağımız şeyi yaparken, bu ülkenin insanına da “Biz de hakikaten uluslararası boyutta işlere imza atabiliyoruz” dedirtmek. Türk sinemasının toplam cirosal büyüklüğü, 300350 milyon dolar. Bizim hedefimiz bu değil. Dünya sineması. Bunun yolu da uluslararası bir proje yapmaktı. Şimdi bir Holywood yapımında ortak yapımcı olacağımız bir projemiz var, Will olmasaydı bu olamazdı. Ciddi bir referans oldu, Will. M. Gülmez: Ayrıca Türkiye’ye de geri dönüşü oldu bu filmin. Bir sahne Sırbistan’da geçiyordu mesela, onu Bosna’ya dönüştürdük, çekimlerini de Türkiye’de yaptık, burada para harcansın, dedik. 8 haftalık çekimin dördünü Türkiye’de çektik. T. Altaylı: Bu proje, Türk sinemasının uluslararası boyutta yapacağı işlerde ciddi bir birikimin de başlangıcı oldu. Filmin başarılarından biri de Sony’nin dünya haklarını satın alması. Türkiye'de ilk bu. Ne kadarlık bir anlaşma bu? T. Altaylı: Rakamsal olarak ifade etmem ilişkiden dolayı mümkün değil, ancak filmin bütçesinin çok ciddi bir yüzdesine sattık. M. Gülmez: Sony sadece bir filmi güzel diye almaz. Binlerce, onbinlerce film çekiliyor sonuçta dünyada. Will, aile ilişkilerini çok iyi anlatan, Liverpool’la alakalı, iyi çekilmiş bir film. Çok yaşayacak bir proje üstelik. Hollywood büyük bütçeli filmlerin yapıldığı, milyonlarca doların döndüğü bir sektör. Niye sizi seçsinler? T. Altaylı: Önümüzdeki üç beş yılda Türk sineması açlık duyduğu başarılara kesinlikle ulaşacak, buna inanıyorum. Çünkü Hollywood bir kısır döngüde, hep aynı hikâyeler... Sony’nin bu filmi satın almasının sebebi de bu. Orjinal hikâyeler gerekiyor. Tarihiyle, zenginliğiyle, farklılığıyla, Anadolu’suyla Türkiye bunu sağlayabilir. Ancak bunun için çarklının içine girip varlığınızı kabul ettirmeniz lazım. Bunun yolu da yaptığınız işlerle bunlar da varmış, dedirttirmek. Bizi tercih etmelerinin birinci nedeni bu olacak. Ortak alıcı olabilmek içinse temel şart, inancınızı kaybetmeyecek ve maddi yönden güçlü olabilmek için mücadele edeceksiniz. Benim başında olduğum bir holding var ve işlerim devam ettiği müddetçe biz bu filmleri yapmayı sürdüreceğiz. Daha iyi projeleri yapmamızı da beraberinde getirecek bu. Galata Film, film yapacak, para kazanacak, batarsa film yapmayacak diye bir şey yok. Doğru düzgün film yapmaya devam edecek. M. Gülmez: Biz bu işe başlarken işin profesyonelleriyle çalıştık. Giderken arkadaşlarımıza tanıdık birilerini ayarlatmak yerine, bu işte en iyisi kim diye soruşturduk. Pahalıya patlasa da doğru iş yapanları bulduk. Öyle ki, filmler vizyona satılmış olarak yani borçlu çıkarlar, bizim filmimizin önden satışı yoktu, borçsuzdu. Bunun kıymetini Hollywood’da “Filminiz kılçıksız balık” dediklerinde anladık. Bu bakışları bize çevirdi. Stewart Till, UIP’nin tepesindeki adamdı, onun danışmanız olması için çok efor sarf ettik. Borçsuz, sorunsuz bitirdiğimiz bir film de olunca Stewart kulağına gelen filmleri bize rahatlıkla söylüyor. Bundan sonraki projeler neler? M. Gülmez: İki dizi yapıyoruz, yurtdışında. Sadece Türkiye’den değil, İngiltere’den, Amerika’dan, Yunanistan’dan oyuncularla çalışacağız. İki versiyon çekeceğiz, Türkiye ve uluslararası televizyon için. Sinema filmi için de kafamızdaki model bu. Netflix, iTunes, bunlar çok büyük, sinemadan daha önemli hale gelmeye başlayan pazarlar. Oralarda bir kapı açtığınızda hemen tanınmaya başlanıyorsunuz. Dizi projemizin teki Amerika’da önemli bir yapımcıda, haber bekliyoruz. Yüksel Aksu’yla Entelköy Efeköy’e Karşı’nın ikincisini çekmek için kafa yoruyoruz. T. Altaylı: Amerika’dan bir yapımcıyla yapmayı düşündüğümüz bir film var. Bir Hollywood yapımı ve bütçesi 60 milyon dolar. Şartlarda anlaşırsak Kanada, Arjantin ya da Amerika’da 2013’te çekimleri başlayacak. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr Babakızın sanat mücadelesi... Mahmut Cevher, yılların usta tiyatro sanatçısı. Kızı Yonca Cevher ise tiyatrocu, oyuncu, seslendirmen. Yonca, sanatçı bir aileye doğmuş. Türkiye’de sanatçı olmanın tüm zorluklarına inat o da aynı yolu seçmiş. Babakız bu yolda inandıklarını yapmanın mücadelesini veriyor. ALİ DENİZ USLU Bu düşünceye teslim olmak gerekiyor. Zaten asıl olan da birbirimize yardımcı olabilmek, bir fikri hareketlendirebilmek çok önemli”. Yonca Cevher’e göre insanlar artık birbirlerine her anlamda dokunmaktan korkuyor, çekiniyor. Umut vermenin tek yolu ise dokunmak, dokunabilmek. M ahmut ve Yonca Cevher yıllardır sanatın içinde, bu dalgalı denizde yol alıyorlar. Sanatçı bir aile olmanın getirdiği güzellikleri ve zorlukları yaşıyorlar. Yonca Cevher’e göre tiyatro yalnızca bu dönemde değil sürekli olarak sıkıntılı ve de sancılı. Anlatıyor; “oyuncuların hayatıdır oyunculuk. İktidarın verdiği, vereceği kararların ileride nelere sebep olacağını şimdiden kestirmek zor. Herkesin vicdanlı ve dikkatli hareket etmesi gerekli. Ben mesleğime âşığım, çünkü onunla büyüdüm, ona doğdum ve onunla da öleceğim. Dizilerle insanların evine konuk oluyorum, tiyatro ile heyecanımı katlıyorum. Dublaj da yapıyorum. Bu hayatı her yönüyle besleyen bir iş. Yalnızca sahneye çıkmak, alkış almak değil olay. 40 yaşıma geldim, insanları hak ettikleri sanatla buluşturabilmenin derdindeyim. Sanat harekete geçmek için bir fırsat, tahrik, ateşleyici... Sanatın ne olduğunu öğrenmeli iktidar Şimdi söz sırası yılların usta oyuncusu Mahmut Cevher’de; “Yonca sanata doğdu. Eğitimci bir anne, tiyatrocu bir babayla büyüdü. Türk sinemasının en zor, en sıkıntılı günlerini yaşadı. Zaten muhaliftik hep, böyle olunca da işler daha zor yürüyor bildiğiniz gibi. Böyle zorluklara inat onun da tiyatroya ve sanata gönül vermesi elbette bizim için çok özeldi. Baba kız bu ilişkiyi yaşıyor olmaktan büyük keyif alıyorum. Yeni Türkiye düzeninde susmayı öğütlüyorlar tiyatroculara. ‘Paranızını alın, susun!’ der gibi hükümet. Devlet politikası olamaz bu. Sanatı tehdit olarak görüyorlar ama sanat doğası gereği bir tepkidir, eleştiridir. Önü nasıl kesilir, kesilmeye çalışılır? Anlamak mümkün değil. Sanatın ne demek olduğunu öğrenmeli iktidar. Sanatçılar zor insanlardır, emir dinlemez, bildiğini okur ve gördüğünü söyler bu yüzden onlara karşı bir tehlike olarak görülüyor”. Mahmut ve Yonca Cevher son dönemde dizilere yapılan “ahlaki” müdahalelere de tepkili. “Yamalı bohça gibi diziler, öyle ki dizilerin ahlakına bile karışıyorlar. RTÜK evlilikleri başladı şimdi de. Bu nasıl bir zihniyet? Korku oyuncuları yönetiyor, hatır gönül işleri de çok. Kaliteyi düşürüyor bu. Kimse konuya, senaryoya yatırım yapmıyor. Ünlü bir kadın veya erkek üzerinden diziyi pazarlarsan ömrü kısa olur. Dizilerin formülü zaten hep aynı, hikayeler de öyle. Biz ise oyunu bozuyoruz, çünkü doğru bildiklerimizin dışına çıkmıyoruz. Tiyatrocular dizilerden kazandıklarını tiyatroya yatırıyorlar. Böyle öğreniyoruz, böyle büyüyoruz. Şansımızı kendimiz yaratmak zorundayız”. Mahmut Cevher için hayat verdiği rolün seyirciye geçmesinin sırrı “hiç oynamamak”. “Role çalışılmaz, rolü düşünürsün, yaşarsın. Ayna karşısında oyun çalışılmaz, kendini taklit edersin. Hayat gibi oynayacaksın!” C M Y B C MY B