Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 17 HAZİRAN 2012 / SAYI 1369 Vicdanın güçlü sesi sosyal medya ESRA AÇIKGÖZ Baştarafı 1. sayfada Amacımız haberdar etmek. Haber takibinde en büyük arzularımızdan biri hiçbir haberden geri kalmamak. Bu hız çağında bir olayı üç dakika sonra öğrenmek bile bizim için geç. Haber takibini nasıl yapıyorsunuz, her şeyi siz mi takip ediyorsunuz yoksa mutfakta daha geniş bir ekip mi var? Habere, kim müsaitse o gidiyor. Bazen “Şöyle bir olay var”, diyenlere bizim adımıza gider misiniz, diyoruz. Kabul ederlerse, en tatlısı o oluyor zaten. Sonuçta amaç insanların seslerini bu mecrada duyurabilmeleri. Ana akım medyanın olmadığı yerde veya anda olmayı, hedefliyoruz. Şike davasında 20 canlı yayın aracı vardı. Ama anladık ki, medyadan söylenenleri duymuyoruz. Davadaki twitlerimizden sonra 12 bin taraftar takipçisi geldi. Ancak ertesi gün LGBT konferansından haber geçince o “delikanlı”ların çoğu gitti. Bu akışkanlığı seviyoruz: KCK’yi izliyorsunuz birileri geliyor, Balyoz’u yazınca gidenler oluyor, başkası geliyor. Twitlerimizi Japonca’ya, Yunanca’ya, İtalyanca’ya, İngilizce’ye çeviren, tanımadığımız gönüllüler var. Ana akım medya da gittikçe sık kullanmaya başladı haberlerimizi. Peki hayatınızı nasıl döndürüyorsunuz? Öğrenciyiz şimdilik. Ancak bu iş çok mesai gerektiriyor. Gidemeyince çok üzülüyoruz. Çünkü bir sorumluluk yüklendik, insanlar bekliyor. Bunu yurttaş gazeteciliğine dönüştürelim istiyoruz. 34 aya ücretsiz indirilecek bir uygulama çıkaracağız. Cep telefonu olan her insan haber geçebilecek, biz editöryale ve duyuruya mesai harcayacağız. Canlı yayın seçeneği de olacak. Halk, en büyük haber ajansına sahip olacak yani. Ancak bu uygulamayı kimseye yaslanmadan, bağımsız yapabilmek için kitlesel fonlamaya başlayacağız. 30 Haziran’da Galata Kulesi’ni twitter timelinenına çevireceğiz ve nükleer enerjiyi yurttaş haberciliği formatında tartışacağız. Forumlarda insanlara mikrofon uzatılır, ancak cep telefonları ve twitter sayesinde herkesde bir mikrofon olacak. Yani bu Türkiye’nin en büyük açık hava forumu. KUMRU BAŞER 140 journas ekibi: Safa Soydan, Engin Önder, Cem Aydoğdu ve Oğulcan Ekiz... Fotoğraf: VEDAT ARIK Ciğerlere dokunanları yazabilirsiniz en Kumru Başer, 35 yıllık gazeteciyim. Vatan’da, Demokrat’ta, Hürriyet’te çalıştım. 19882010’da Londra BBC Türkçe’de çalıştım ve emekli oldum. Bağımsız gazeteci olarak çalışıyorum. Başta sosyal medya, bazı insanların “Oraya gittim, şurada güneşleniyorum”, diye yazdığı bir yermiş gibi geldi, dalga geçmiştim. Seçim döneminde Ayşe Düzkan’ın teşvikiyle twitter’a girdim. Twitter’a B ilk, Güneydoğu’dan seçimleri izlerken yazdım. Başta 8090 takipçim varken birden arttı. En büyük ilgiyi, ekimde İngiltere’deki işgal hareketini yerinde takip edince aldım. Gazetecilik yaparken bir sürü detaya yazık olur. Twitter onları yazabileceğiniz, dahası birçok medyada yazamayacaklarınızı duyurabileceğiniz bir alan. Sermaye tekelinde, siyasi iktidarca sıkı denetlenen bir ana medya var. Bunun dışında kalanlarsa marjinalleştiriliyor. Kürtler başka gazete okuyor, televizyon seyrediyor, Aleviler, ulusalcılar başka... Kimse birbirini duymuyor. Ana akımı takip eden çoğunluksa bunların hiçbirinden haberdar olmuyor. Zamanla bu geçirimsizliği twitter’ın aşmaya başladığını gördüm. Mesela, takipçilerim arasında inanılmaz bir fikir çeşitliliği var. Beş bin takipçim var ancak yazılanı büyük takipçisi olan ikiüç kişi tekrarlayınca yarım milyon insana ulaşabiliyorsunuz. Yine de twitter’a erişimin de çok sınırlayıcı olduğunu unutmamalı. Ayrıca çabuklukla kirlilik arasında bir çizgi var, onun denetlenmesi için ücretsiz, kurumsal bir yapı önemli. Çalışan birinin bunların peşinden koşmasına imkân yok, ben biraz ayrıcalıklıyım. Emekli maaşımla geçinebiliyorum. İstanbul dışındaki davaları da takip etmeye çalışıyorum. Özellikle, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki ve Özel yetkili mahkemelerdeki davaları izliyorum. Yaşım 52 ve 12 Eylül de dahil çok baskıcı dönem gördüm. Şimdiki dönemin özelliği insanların içeri konulup anahtarın denize atılması. İnsanlar bu davaları sahip oldukları fikriyat üzerinden izliyor. Odatv davasını izleyenler Atılım’ı veya Yürüyüş’ü izleyenler Silivri’yi izlemezdi... Gazetecilerin bağımsız kampanyaları ve twitter bunu biraz kırdı. Dışarıdaki gazeteciler kampanyasındayım, 10 Eylül’de başlayacak KCK 3 davasında 30 küsur gazeteci var. İddianameleri okuyup suçlamaları inceledik. Gördük ki, bu gazete ve ajans örgütün parçasıdır denilerek insanlar yaptıkları haberden suçlanıyor, oysa yasal yayın organları bunlar. Dava haberleri, muhalif medyada bile hep aynı formatla veriliyor, o insanların söyledikleri, şu an ne hissettikleri atlanıyor... Normalde hiçbir haberde göremediğimiz, ciğerimize değen noktaları verebiliyorsunuz twitter’da. Kişisel hesaptan haber geçmenin zorluğu şu, arkadaşlarınız hep ciddi şeyler yazıyorsun, diyor. Ancak bugün de plajdayım demek ayıp kaçıyor çünkü takipçilerin başka şey bekliyor. Bir kurumdan bağımsız olunca, Kumru Başer olarak bir şey twitlediğinizde yazdıklarınızın manipülasyon olmadığını, adil ve kapsayıcı olduğunu göstermeniz gerekiyor. Belli görüşünüz olsa da haksızlık etmeyeceğinize, olmayanı var diye yazmayacağınıza inandığı anda takipçiniz de ona göre davranıyor. ELİF ILGAZ Medya yapmayınca biz tarihe not düşüyoruz azeteciliğe Cumhuriyet’te başladım. A Takımı’nda, Çoşkun Aral’la “Haberci”de yönetmen yardımcısı olarak çalıştım. Gazeteciliğe tekrar Yeni Yüzyıl’la döndüm. Toplumsal olayları ve davaları takip ettim. CNN Türk kurulurken görev aldım ama sonra sektörü bıraktım, reklam filmlerinin yapım aşamasında yer aldım. 2001’de ikizlerim Deniz ve Ege olunca, Ahmet ve Nedim gözaltına alınana dek gazetecilikten uzak kaldım. Onların tutuklanması sürecinde gazeteci arkadaşlarla hareket etmeye başladık. Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları’nı (ANGA) kurduk. Amacımız tüm gazetecilerin sesini bu iki simge isimden yola çıkarak duyurmaktı. Daha önceleri sosyal medyayı dikkatimi çeken haberleri ve köşe yazılarını paylaşmak için kullanırdım. ANGA’yla duyurularımızı hep sosyal medya üzerinden yaptık... Puşi Davası diye de bilinen Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün davasını Özgür Mumcu’nun yazısından öğrenmiştim. İddianamesini okudum. Duruşmasına gittim, basının ilgisi çok azdı. Büyük bir hukuksuzluk oluyor ve ertesi gün hiçbir gazetede yer verilmiyordu. Anbean duruşmada yaşananları twitter’dan geçtim. Ardından takip edebildiğim tüm davaları geçmeye başladım. İnsanlar bunlarla ilgilendi, şimdi 22 bin takipçim var. Sosyal medyayla “geleneksel” medya arasındaki en büyük fark elbetteki bağımsız oluşu. Sosyal medyadan anında haber geçebiliyor ya da bir olaydan anında haberdar olabiliyorsunuz. En iyi örneği Van depreminde gördük, ihtiyaçlar sosyal medyada duyuruldu. Mesela kanser hastası sekiz yaşındaki kızıyla sokakta çeresiz kalmış birinin twitter’dan attığı mesajı gördüğümde LÖSEV’le konuştum, onları LÖSEV’e ulaştırdık. Ancak sosyal medya dezenformasyona da çok açık, haberlere temkinli yaklaşmalı. Mesela Uludere’den birkaç gün sonra twitter’da Cudi Dağı’nda sekiz kişinin öldürüldüğü haberi yayıldı, insanlar bölgeye doğru hareketlendi, müthiş bir öfke vardı. Ancak kısa süre sonra yalan olduğu ortaya çıktı... Ayrıca sosyal medyada da insanlar yazdıklarından dolayı saldıraya uğruyor, linç kampanyası başlatılıyor. Fazıl Say’da olduğu gibi. Medya tarihe kayıt düşer ama bugün medyanın görevini yapmadığı bir dönemden geçiyoruz. Bu sadece iktidarın antidemokratik uygulamalarından değil, medya patronlarının da iktidarla olan ilişkisinden kaynaklı. Böylesi bir sürece sessiz kalamadım, bu sebeple Erzurum’da 17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya’nın da sesi olmak istedim, Marmara Üniversitesi öğrencisi Gürkan Türkoğlu’nun da, mesleğinden dolayı hapse atılmış gazateci Baha Okar’ın, Zeynep Kuray’ın, Müesser Uğur’un da. Bu davaları kendi imkânlarımla takip etmeye çalışıyorum. Dışardaki Gazeteciler platformundayım, elimden geldiği kadar içerdeki arkadaşlarımın sesini duyurmaya çalışacağım. G C M Y B C MY B