Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ARİSTOTELES’TEN ‘RETORİK’ İnsan ruhunun soylu duyguları Aristoteles retoriği bir konuyla ilgili inandırma yöntemlerini bulma yetisi olarak tanımlıyor. Retorik ’i çevirmeni Ari Çokana ile konuştuk. EMİNE TOPRAK R etorik (güzel konuşma sanatı) antik çağda önemli bir hüner sayılmaktaymış. Bugünün toplumlarına baktığımızda günümüz insanlarının da retorik derslerine ihtiyaçları olduğu söylenebilir mi? Çağdaş dünyada en yaygın yönetim biçimi demokrasidir. Düşünce özgürlüğü bütün ülkelerde tam olarak sağlanamıyor da olsa, insanlar nasıl yönetileceklerine ve nasıl yaşayacaklarına en azından formel olarak kendileri karar veriyor. Kitlelere baskıyla bir şeyler yaptırmak önceki yüzyıllara göre artık daha zor. Yıllar geçtikçe televizyon reklamlarında ve kamuoyu oluşturan kişilerin demeçlerinde kitleleri kandırma çabaları meşruiyet kazandı. Kendi adıma konuşursam, beni ikna etmeye niyetlenenlerin daha saygılı ve daha inandırıcı davranmalarını, daha “güzel” konuşmalarını isterim. Bu açıdan bakarsanız günümüz insanlarının retorik derslerine bayağı ihtiyacı var. n Aristoteles’in Retorik’ini Eski Yunanca aslından Türkçeye kazandırdınız. Bu eserin düşünce tarihindeki değeri ve günümüz okuru bakımından önemi sizce nedir? Aristoteles’in yaşadığı yıllarda Antik Yunan dünyasında büyük siyasi ve kültürel değişimler yaşanmıştı. Kanlı savaşlar, iktidarın sık sık el değiştirmesi ve kültürel yozlaşma “mutlak” değerlerin varlığının sorgulanmasına yol açmıştı. Günümüzde biraz da küçümseyerek “sofist” adıyla tanımladığımız birtakım düşünürler değerlerin “göreli” olduğunu yaymaya başladı. Kadıköylü Thrasymakhos, “Adalet güçlünün menfaatidir.” dedi. Protagoras güzel konuşma yeteneği sayesinde “zayıf argümanları güçlendirebileceğini” iddia etti. Bu düşünürler bilginin göreceli olduğunu, sadece yararlı olduğu için bir değer taşıdığını, ahlaksal, dinsel ve hukuksal değerlerin herkes için geçerli nesnel nitelikten yoksun olduğunu savundular. Öğretilerini herkes için geçerli olan doğruların araştırılmasından çok “inandırma”ya odakladılar. Aristoteles buna karşı çıkarak retoriğin başkalarını kandırma yöntemi değil, herhangi bir konuyla ilgili inandırma yöntem lerini bulma yetisi olduğu şeklinde tanımını yapıp türlerini ve öğelerini belirtti. bir sanat olarak Retorik Aritoteles retoriğin çalışmayla kazanılan bir deneyim olduğunu varsayan Platon’dan farklı olarak onun bir sanat olduğunu ve her sanat gibi öğretilebileceğini savundu. Uzun açıklamalar ve örneklerle başarılı bir söylevin nasıl hazırlanacağını anlattı. Aristoteles’in Retorik’i güzel konuşma sanatı hakkında yapılmış yetkin bir çalışmadır. Reklamcılar, hukukçular ve siyasi tartışmalara girmekten hoşlananlar başta olmak üzere her kültürlü in sanın okuması gereken bir temel eserdir. n Felsefe çevirileriniz yanında Yunan şiirinden de Türkçeye çevirileriniz var. 20. yüzyılda hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de büyük şairler çıktı. İki ülkenin birbirini şairler yoluyla daha yakından tanıyabileceği söylenebilir mi? Türk ve Yunan halkları yüzyıllardır aynı coğrafyayı paylaşıyor. Bu yakınlık bazen dostluklar, bazen düşmanlıklar doğurdu. Ama edebiyat ve özellikle şiir insan ruhunun üretebileceği en soylu duyguları, en rafine düşünceleri dile getirir. İki halkın edebiyat geleneği bu açıdan çok zengindir. Homeros, Sappho, Karacaoğlan ve Yunus Emre’ye kadar geriye gittiğinizde bile estetik heyecan uyandırabilecek eşsiz dizeler bulabilirsiniz. Antigone, “Nefret etmek için değil, sevmek için yaratıldım!” der. Şiirin de asıl işlevi budur, bize sevmeyi, sevilmeyi öğretir. Şiirler başka bir dile çevrildiklerinde güzelliklerinden çok şey yitirseler de o eksik halleriyle bile soylu duygular iletmeyi başarırlar. Şiir dünyanın geleceğine daha iyimser gözle bakmamızı sağlar. Güzelliklerin kayda geçmesine katkıda bulunmak üzere elimden geldiğince şiir çevirmeye çalışıyorum. Bu çeviriler birkaç insanın hayatını renklendirebilirse çok mutlu olacağım. n Retorik / Aristoteles / Çeviren: Ari Çokana / İş Bankası Kültür Yay. / 2019. Selçuk Demirel’den ‘Kıyıda Tek Başına’ Yaşam ve dolambaçlı çakıltaşları Dünyaca ünlü çizer Selçuk Demirel’in son kitabı olan Kıyıda Tek Başına yazının gücünü çizgiyle, görselle bütünleştirerek okuma zevkine katkıda bulunuyor. ŞERİF MEHMET UĞURLU Kıyıda Tek Başına’nın öyküsü; denizin, adaların, denizkızlarının ve ilginç biçimde öyküye dahil olan denizaltıların oluşturduğu gerçeküstü diye tanımlayabileceğimiz bir öykü evreninde geçiyor. Zaten kitabın içinde ilerlerken sağ taraftaki bütün çizimlerde uzak bir yerden betimlenmeye çalışılmış insan figürlerinin belli belirsiz duruş ve kompozisyonlarında, bir araf halini işaret eden yansımalarıyla karşılaşıyoruz. Gençliğiyle karşılaşan bir figürün bunu anlama ve anlamlandırma çalışması Demirel’in kaleminde şekilleniyor. Kıyıda Tek Başına’nın içinde aslında bu fan tastik durumla beraber korunan bazı sorular daha var: “Hiçbir şey göründüğü gibi değilse gördüğümüz nedir o zaman?” Bu ve benzeri soruların felsefi artalanı kanımca zaten kitabın var olma sebebi gibi geliyor. Bir insanın sadece kendi varlığı ve uzamıyla barışık bir evren kurma çabası var bu çizgilerin ötesinde. Ya çizginin berisindekiler: Selçuk Demirel’in kitabın tamamında asal bir kurguyu ilerletmediği görülüyor. Bu durum, eserin serbest bir anlatıya dönüşmesine sebep olmuş. Güçlü bir yazınsal erek için ana kurguyu tam anlamıyla verimli kullana madığınız durumlar yazarların pek yabancısı olmadığı şeyler aslında. Demirel’in kitapta söylediği şu sözler ise can alıcı yeri gösteriyor: “Yazıyor, çiziyor olmak bir çare mi? Yaşamımızı daha iyi ve mutlu mu kılıyor?” Evet, bu soru çok önemli. Hele ki muhtemel yaşam ibreniz artık tam ortaları ve biraz daha yukarıları göstermeye başladığı zamanlarda. Buradan bu sorunun, gençleri ilgilendirmediği gibi bir sonuç çıkarmak ise gülünç olur. Bilmem söylememe gerek var mı? Kıyıda Tek Başına’nın içinde bazen ‘tek’ başına kaldığımız, mücadelesini verdiğimiz acıların varlığı da önemli birer durak bizim bu kitapla olan yolculuğumuzda. Doğa yıkımları, savaş, mülteciler vs. içinde herkesi ilgilendiren sorunların yanı sıra bazen de hayata beraber başladığımız, bize değer katan dostlarımızın birer birer ölüme yenik düşmesi, yalnızlığımız gibi sadece bizi bağlayan acıların tam ortasında kıyıda tek başına duran insan halimizin hikâyesi işte bulabileceğimiz. Son olarak kitabın tasarımı ile ilgili birkaç not düşebiliriz. Bilenler, zaten Yapı Kredi’nin sanat dizisinde ne kadar iyi işler çıkardığını hatırlayacaklardır. Çizimlerin özgün biçimlerinin kitaba aktarımı oldukça doğal duruyor. Bu da iyi bir işin ortaya çıkmasına imkân tanımış. Sanat dizisindeki klasik kapak tasarımı bütün kitaplarda olduğu gibi burada da şık bir hava katmış. Durağan bir zaman anlayışından sıkılan bizler için, içine dolambaçlar çizebileceğimiz çakıl taşları sunan ve sayısı atmışı aşan çizimleri ve de ilginç öyküsüyle Kıyıda Tek Başına; iyi bir öneri olabilir. Kıyıda Tek Başına / Selçuk Demirel / Yapı Kredi Yayınları / 136 s. / Eylül 2019 14 30 Ocak 2020