22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

>> müzik tadında harmanlar. Bu anlayışla dünyanın öbür ucundan, Amerika’dan bir başka meleğin, Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi Angelina Jolie’nin göçmen ve sığınmacı kamplarını ziyaret etmek için gelişini de anlatıya katar. Bu ziyaret, gazeteci İbrahim için çok iyi bir fırsattır çünkü yaşadıklarını mesleğiyle de bütünleştirebilecektir. Angelina Jolie, İbrahim’in düşüne girer: Romandaki anlatımla, bu melek, İbrahim’e “nemli, parlak gözleriyle” bakıyor; insanları büyülüyor. İbrahim, ona Ezidi kadının kendi eliyle “köşesine siyah ve kırmızı iplikle Melek Tavus” işlediği mendili uzatıyor. İbrahim anlatmak için çırpınıyor: Ne olur bana inanın! Herkesin sandığı gibi Ezidiler Şeytan değil, “Güneşin çocukları, üç dağın çocukları, kelamın çocukları. Kutsal kitapları Mushafı Reş, yani Kara Kitap kayıp olduğu için artık sadece sözler var ellerinde, soydan soya aktardıkları sözler.” Bu yüzden, “Kelamın çocukları, sözün çocukları deniyor onlara. Zulüm gördüler, soyları kurumak üzere” (s. 69). Livaneli, romanın anlatıcısı Mardin ve Arap kökenli gazeteci İbrahim’in düşünde Angela Joliye söylediği bu sözler, ‘Kelamın Çocukları’ adlı bölümde Ezidi yaşlı bilge Şeyh Seyda’nın ağzından da yazınsallaştırır. Böylece sorunu ve soruna ilişkin eleştirel bilinç oluşumu birlikte anlatılaştırır. AYDINLANMA ÜLKÜSÜ Livaneli’nin Huzursuzluk’ta romana içkinleştirdiği “sözlü aktarım” geleneği sadece Ezidiliğe özgü değil. Ayrıca bir dine inananlar arasında diğer dinlere inanları dışlama, kötüleme ve hatta yok etme eğilimi, tarihin hemen her döneminde ve değişik yoğunluklarda görülür. Aynı Livaneli gibi insancıl bir duyarlılıkla benzer izlekleri ve düşünceleri yazınsallaştıran ve Aydınlanma ülküsünü edebiyata uyarlayan yazarlardan biri de Lessing. O “bütün göksel dinler aynı düzeyde hakikat ve aynı düzeyde yanlıştır” anlayışını, Bilge Nathan’da (1779) tolerans ve insancılık ülküsünü bağlamında yazınsallaştırır(2). Bağnazlığı, baskıcılığı ve kıyıcılığı eleştirmek amacıyla Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve Müslümanlığın temsilcilerini Kudüs’te buluşturur. Yapıtın başkahramanı Yahudi tüccar Nathan’dır. Selahaddin Eyyubi, İslam’ın temsilcisi Doğulu bilge bir hükümdar olarak serimler. Kürt kökenli bu hükümdar, Nathan’ın bilgeliğini sınamak için, Nathan’a “Hangi din; İslam mı, Hıristiyanlık mı, Yahudilik mi daha iyidir?” diye sorar. Nathan, şöyle bir yüzük öyküsüyle soruyu yanıtlar. Çok eski zamanlarda adamın birinin çok değerli bir yüzüğü ve aynı düzeyde sevdiği üç oğlu varmış. Bu baba, oğullarından hiçbirini gücendirmemek için aslından hiç ayırt edilemeyen iki yüzük daha yaptırtmış ve hangi yüzüğün hakiki olduğunu söylemeksizin, üç oğluna da birer yüzük vermiş. Babalarının ölümünden sonra üç oğuldan her biri gerçek yüzüğün kendisine verildiğini ve bu nedenle gerçek mirasçı ve ailenin başı olduğunu savlamış. Sahte yüzükleri gerçeğinden ayırabilecek bir yargıç da bulunamamış. Lessing’in Nathan’ın ağzından anlatı mıyla “(Dinler) gerekçeleri bakımından ayırt edilemezler çünkü tümü öyküye, diyesi, yazılı ya da sözlü aktarıma dayanır. Öykü (ya da sözlü aktarım) ise yalnızca sadakat ve inançla kabul edilebilir. Peki, insan, kimin sadakati ve inancından en az kuşkulanır? Elbette, kendisininkinden! Ben babama, senin babana inandığından daha az inanabilir miyim ya da bunun tersi? Ben atalarımın yalanlarına karşı çıkmadan, senden, atalarının yalanlarını cezalandırmanı isteyebilir miyim ya da bunun tersi? Aynı şey Hıristiyanlar için de geçerlidir. Öyle değil mi?” Bilge Nathan’dan aktardığım bu alıntı, söz konusu yapıtın özünü ve tolerans sorunsalını dile getirir. Lessing’in çok bilge bir tutumla anımsattığı asıl konu, bütün göksel dinlerin sözlü aktarım veya öyküleme yoluyla inananlara bildirilmiş olması. Her öyküleme veya dilsel aktarım, aktaran tarafında kurgulanır. Bu nedenle her türlü dilsel aktarım özneldir. Her öykü veya anlatım, oluşturulan bağlam ve güdülen erek doğrultusunda yapılan sözcük seçimi ve sıralamasıyla tasarımlanır ve gerçekleştirilir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında, her üç göksel din de ilgili peygamberler ve izleyicileri tarafından inananlara aktarılmıştır. Mahkemeye başvuran üç oğul gerçek yüzüğün sahibi olduğunu öne sürer. Yargıç şöyle konuşur: “İçinizden ikisi en çok kimi sever? Hadi, söyleyin! Susuyorsunuz. Yoksa her biriniz en çok kendisini mi seviyor? Öyleyse, üçünüzde aldatılmış aldatıcısınız. Üçünüzün yüzüğü de hakiki değildir. Hakiki yüzük belki de yitmiştir. Yitiği gizlemek için babanız üç yüzük yaptırtmıştır. Babanız hepinizi de aynı düzeyde sevmiştir. Sizler çekişmek yerine, onun önyargısız, çıkarsız sevgisi konusunda birbirinizle yarışın!” Lessing’in bütün dinlere inananların uyumu ve bütünleşmesi düşüncesi ve Huzursuzluk’taki Hüseyin, İbrahim, Fuat Amca ve Şeyh Seyda’nın düşlediği gibi “tatlı bir çılgınlık”; bu çılgınlığın “tatlı gerçekliğe” dönüşmesi ise doyumsuz bir düştür. Ancak düşün gerçekleşmesi, Livaneli’nin bilgece yazınsallaştırdığı “harese”nin aşılması gerekir. Evet, insanlık dallara bölünür. Bu olağan, hatta kaçınılmazdır ama önemli olan insanlık ağacının hiçbir dalını kırmaz. Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk ile yaptığı çağrı da bu. İnsanlar, her hangi bir din adına fanatik bir öldürücü olmak yerine, insanlaşmak amacıyla Lessing ve Livaneli’nin sanatsallaştırdığı gibi inancının ötelerine ulaşmayı denemeli ve yalın insan olmakla yetinmelidir. n Huzursuzluk / Zülfü Livaneli / Doğan Kitap / 160 s. 1 Onur Bilge Kula (2010): “Batı Felsefesinde Oryantalizm ve Türk İmgesi”; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. 2 Lessing’in yapıtlarında Doğu, İslam ve Türk imgesi için: Onur Bilge Kula (2011): “Batı Edebiyatında Oryantalizm”; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. KItap 1723 Şubat 2017 BsuIsLmIMaz Susturmak isteyenlere inat Cumhuriyet var YAKINDA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear