Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Michael Pollan'dan "Bana Ait Bir Yer” Kendine ait bir yalnızlık karakolu “Arzunun Botaniği” ve “EtoburOtobur İkilemi” gibi Türkçeye de çoktan çevrilmiş kitapların yazarı Michael Pollan, New England’daki evinin arkasındaki ormana, “kendi beceriksiz elleriyle” inşa edip okumak, yazmak ve hayal kurmak için yarattığı pek de ilkel olmayan kulübenin biyografisini “Bana Ait Bir Yer” adıyla kitaplaştırmış. tada, inşa ettiği kulübenin Pollan’ın kendisine ait bir oda arayışından ibaret sayılamayacağı konusunda hemfikirizdir. Fakat konunun böyle bir boyutu da var ve yazar, kitabın adında da ona bir göndermede bulunarak bu boyuta verdiği önemi ortaya koyuyor. Ayrıca kitabın ilk bölümü de “Kendine Ait Oda” başlığını taşıyor. Bu ilk bölümde, Pollan bu kavramın yeni bir icat olduğunu, “kendine ait oda” kavramı ile “benlik” ve “zengin bir iç yaşama sahip birey” kavramlarının Rönesans döneminde, aynı anda ortaya çıktığını hatırlatıyor. Virginia Woolf’un aynı adlı kitabını hatırlatan bu bölümde, “Woolf’un odası inşa edilmiş bir şeyden ziyade üzerinde anlaşılmış bir şey, hâlâ başkalarının kontrolünün altındaki bir evin içinde, mutabakata dayalı bir makandır” diyor. Fakat onun istediği bir oda değil bir bina; evin içinde değil ormanda kurulmuş bir yalnızlık karakolu... Toplumsal olandan sıyrılıp kendi içine yolculuk edebileceği bir yer değil sadece, doğayla ilişki kurabileceği, onun bir parçası olduğunu hatırlatan bir sığınak... SEZGİLERİNİZE GÜVENİN Vakit darlığından, yaşamın bir yarışa dönüşmesinden kaynaklanıyor olmalı, başkalarından esinlenerek belirlediğimiz hedeflere mümkün olan en kısa yoldan ve ilk denemede ulaşmak istiyoruz artık. Bu yüzden, ilk kez gittiğimiz bir şehrin sokaklarını akıllı telefonlarımızın ekranlarına bakarak, navigasyon uygulamalarının belirlediği güzergahlardan geçerek dolaşıyoruz. Narı nasıl soyacağımızı, dişlerimizi fırçalamanın en sağlıklı yolunu, internetten araştırıyoruz. İçgüdülerimize asla güvenmiyor, hatta varolduklarını bile unutuyoruz. Dolayısıyla kendimizi dijital dünyada tanımlanmış olasılıklara hapsediyor, hayatın sonsuz zenginliğinden, kontrolümüz dışında gelişmesi muhtemel olasılıklardan, genlerimizle aktarılmış bilgelikten mahrum bırakıyoruz. Şöyle yazıyor Pollan da: “Yeni bir binanın yerine karar vermek ciddi bir iştir; tabii bunun üzerine düşünmekle uğraşırsanız. Kendi arazilerine birer yabancı gibi çökmüş, yersiz ya da alakasız görünen tüm o binalara bakınca herkesin bunu yapmadığı açıkça görülüyor. Ama yer seçimi ile ilgili gereğinden fazla düşünebilmeniz de mümkün. Çünkü doğru yere karar vermek, aynı zamanda esrarengiz bir şekilde basit ve duyularınızın ve sezgilerinizin genellikle en güvenilir rehberiniz olduğu bir süreç. Tabii ki ben bu farkındalığa çok geç ve ancak en dolambaçlı yollardan ulaşabildim.” Kulübeyi inşa etmesi gereken yeri nasıl bulacağı konusunda, mimar arkadaşı Charles R. Myer’ın tavsiyeleri de çok farklı değil aslında: “Şöyle düşün, bütün gün yürüyüş yaptın, saat geç oldu ve kamp kurmak için uygun bir yer arıyorsun; sadece geceyi geçirmek için rahat ve güvende hissedebileceğin bir yer. İşte aradığın yer orası.” Aslında bir tavsiye vermekten çok, ilk insandan bu yana hayatta kalmamızı sağlayan, genlerimize kodlu o bilgiden faydalanmanın yolunu gösteriyor gibi değil mi? Myer, Pollan’a yeni bir şey öğretmiyor, bildiklerini unutmasını öneriyor; tıpkı kitabın bize önerdiği gibi... n Bana Ait Bir Yer/ Michael Pollan/ Çeviren: İlknur Urkun Kelso/ Sinek Sekiz Yayınevi/ 344 s. K İ T A P S A Y I 1313 r Gökçe GÜNDÜÇ uğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Kabak Koyu’nda henüz tanıştığı anlaşılan iki kadın sohbet ediyordu. Biri diğerine, sevgilisinin kliması bulunan bir odada kalmak istediğini fakat bir yanlış anlaşılmadan ötürü, daha doğrusu klimi “klima” diye okuduğundan bir başka odayı rezerve ettiklerini, yani klimasız bir ağaç evde uyuduklarını anlatıyordu. Şöyle sormuştu öteki bu kadına: “Klima havası soluduktan sonra buraya kadar zahmet etmenin, tatili şu ağaçların arasında geçirmenin ne manası var ki?” Haklıydı şüphesiz. Kabak Koyu araç trafiğine (büyük ölçüde) kapalı. Yamaçlara kurulu üç duvarlı penceresiz ağaç evler, çadırlar için ayrılmış denize nazır ya da ağaçlarla çevrili alanlar, cibinlikli yataklarda uyunan uykular, antik Likya Yolu’ndan yürünerek inilen kumsal, koyun imkân verdiği uzun dağ yürüyüşleriyle ve ancak yorulmuş bir bedenle ulaşılabilen o dingin zihin, insana doğanın bir parçası olduğunu, ona saygı ve şükran duyması gerektiğini hatırlatır. Doğaya ve diğer insanlara... Kışın en stresli günlerinde rüyalarımda, oraya çok da uzak olmayan sarp bir kıyıda mücadele ettiğimi, kaygan ve tehlikeli kayaları aşıp Kabak Koyu’na ulaşmaya çalıştığımı görürüm. Çünkü orası benim için her yılın hiç değilse on gününü geçirdiğim bir tatil beldesi değil yalnızca; orası “insanın doğayla ilişkisi üzerine kafa yorabildiğim, sadece varlığıyla modern topluma bir eleştiri yönelten” yer. Fakat rüyalarımda oraya bir türlü ulaşamam. Arzunun Botaniği ve EtoburOtobur İkilemi gibi Türkçeye de çoktan çevrilmiş kitapların yazarı Michael Pollan, bu bakımdan benden daha şanslı çünkü böylesi bir yeri New England’daki evinin arkasındaki ormana, “kendi beceriksiz elleriyle” inşa edebilmiş. Okumak, M yazmak ve hayal kurmak için yaratılmış bu pek de ilkel olmayan kulübenin biyografisini de Bana Ait Bir Yer adıyla kitaplaştırmış. Bu kitabı Türkçe okuruna ulaştıransa sürecin ruhuna son derece uygun bir ekip; sürdürülebilir orman kaynağından elde edilmiş kâğıtlar ve geri dönüştürülmüş kapaklar kullanan Sinek Sekiz Yayınevi’yle Kazdağları’nda eşiyle birlikte kendi evlerini, kendi elleriyle inşa eden çevirmen İlknur Urkun Kelso... Kelso’nun kitabın girişindeki ifadeleriyle söylersek Pollan’ın seri üretim olmayan diğer her şey gibi özgün bir hikâyesi bulunan kulübesine, daha yakından bakalım şimdi. BİR PANZEHİR Bu kitap, yazarının da daha baştan uyardığı üzere, bir “Nasıl yapmalı?” değil, “Nasıl düşünmeli?” kitabı. Dolayısıyla bir kulübe inşa etmenin yollarını anlatmıyor (öte yandan Pollan, Lester Walker adlı mimarın kaleme aldığı Tiny Houses’dan bahsederken, kulübe inşa etmenin yollarını arayanlara da bir adres gösteriyor). Yazar, bu inşaat işine neden, nasıl ve ne zaman soyunduğunu, çocukken sahibi olduğu ağaç evdeki deneyimlerinin, iş hayatında eksikliğini duyduklarının onu bu inşaata nasıl hazırladığını aktarırken bu süreci destekleyen içgüdülerinin izini de insanlık tarihinde sürüyor. Bu küçük kulübeye yoğun bir ihtiyaç duymaya başladığı süreci şöyle tasvir ediyor M. Pollan’ın kitabı bizi hasta binalara mahkum eden mimarlık algısına karşı bir sav... Pollan: “Gittikçe daha soyut ve daha soyutlanmış hale gelen, büyük bölümü ekran karşısında geçen ve doğal dünyadan gittikçe daha fazla uzaklaşan, tamamen bana özgü çalışma yaşamıma bir panzehir arıyordum. Aynı zamanda hafif bir orta yaş bunalımında ve yeni bir bebeğin gelişiyle gizemli bir şekilde küçülmeye başlayan bir evden kaçış arayışında olmuş da olabilirim. Bunların hepsinde gerçeklik payı var. Ama bir taraftan da sadece bu işin nasıl yapıldığını, tasarımcının başarılı bir mekânı tam olarak nasıl tasarladığını ve ustanın bunu nasıl inşa ettiğini öğrenmek istiyordum.” Kelimeler dünyasından bir süreliğine ayrılmak ve homo faber yani yapanlar dünyasına katılmak isteyen Pollan, hasta binalarda klima havası soluyarak yaşadığımızı gösterip “modern yaşamın, iş hayatının ve mimarlığın doğa ile yaşamsal bağlarını kaybettiğini ve bunun yaşamlarımıza ve yapılarımıza zarar verdiğini savunuyor.” Bana Ait Bir Yer’in bizi hasta binalara mahkum eden mimarlık algısına karşı bir sav ortaya koyduğunu, dijital ve dijitalleştirilebilir olanın albenisi karşısında doğayı savunduğunu söylüyor. Tüm bunları yazarın ilk kitabı Second Nature: A Gardener’s Education’dan bu yana sorduğu doğa ve kültürle ilgili temel sorulardan ayrı düşünmek pek mümkün değil elbette. “İnsanların doğal dünyadaki yeri nedir ve bu yer diğer yaratıkların doğal dünyadaki yerinden hangi noktalarda farklıdır? Binalarımız tamamen kültürün ürünü müdür, yoksa doğa bize nasıl bina yapacağımızı söylüyor mu?” gibi sorular bunlar. Sanıyorum ki geldiğimiz bu nok S A Y F A 3 6 n 1 6 N İ S A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T