25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sezgin Kaymaz'dan öyküler: "Bakele” Maksat hikâye olsun Yayımlanan on bir romanının ardından Sezgin Kaymaz bu kez bir öykü toplamıyla çıktı okur karşısına: “Bakele”. Kaymaz’ın kaleminden çıkmış tam otuz dört öykü yer alıyor kitapta. Öykülerde ise karşımıza kendilerine saygı duymak zorunda kaldığımız âşıklar, ne zaman ne yumurtlayacakları belli olmayan hınzır veletler, değerler konusunda herkesi tekrar düşünmeye zorlayacak asil köpekler, sahibinin sesinden şarkı duymazsa küsen müzik müptelası çiçekler, cinsiyet sınırlarını, kodlarını ezip geçen kadınlar ve onlara bakakalmaya her zaman mecbur olacak erkekler çıkıyor. r Eray AK ykü, nedendir bilinmez, romana geçiş olarak görülüyor birçok yazar tarafından. Öyküde rüştünü ispatlayan, roman yazmaya hak kazanıyormuş gibi bir durum söz konusu günümüz edebiyat dünyasında. Öykünün darboğazında bir nevi “alıştırma” yapıp, romanı kendilerine ulaşılacak “daha üst” bir hedef olarak görüyor yazarlar. Bir diğer söyleşiyle ise öyküye “sıçrama tahtası” muamelesi yapılıyor. Bu da yaşamlarını tamamen öyküye adamış ve öykücülüğümüzün sınıf atlamasında emeği olan kalemlere yapılmış bir büyük haksızlık gibi geliyor. Doğruluğu elbette tartışılır bu durumun ama geçerliliğinin tartışılabileceğine pek ihtimal vermiyorum çünkü bu işleyiş, artık bir yöntem olarak benimsenmiş durumda adeta. Bu yöntemle yazarlar daha geniş okur kitlelerine ulaşabiliyor, okunabiliyor, dahası; roman, okur tarafından da “makbul” bir tür olduğu için üst üste baskılar yapıp etki alanlarını genişletiyorlar. Bunda romanın, bugünün edebiyatına yön veren, daha doğrusu yayınevleri için “lokomotif tür” olmasının da payı büyük elbet. Ancak öykünün pek çok dünya edebiyatının aksine bizde bambaşka bir yeri ve geleneği olduğunu, bugün de dahil, çok iyi öykücülerden nitelikli, has edebiyat verimi metinler okuduğumuzu, S A Y F A 6 n 1 2 bu. Kaymaz’ın romanlarına vurulup peşine takılan okur, Bakele’nin dünyasının farklı bir telden çaldığını düşünmesin. Sezgin Kaymaz evreninin, bir başka uydusunda dolaşıyoruz bu kez ve bu uydu da tıpkı diğerleri gibi duygularla birlikte türlü insanı içinde barındırıyor. OKURU SARAN ANLATIM Bu dünyada ise bizi kendilerine saygı duymak zorunda kaldığımız âşıklar, ne zaman ne yumurtlayacakları belli olmayan hınzır veletler, değerler konusunda herkesi tekrar düşünmeye zorlayacak asil köpekler, sahibinin sesinden şarkı duymazsa küsen müzik müptelası çiçekler, cinsiyet sınırlarını, kodlarını ezip geçen kadınlar ve onlara bakakalmaya her zaman mecbur olacak erkekler karşılıyor. Saydıklarım da emin olun sayamadıklarımın teminatı... Bu noktada dikkat çekmek istediğim bir durum var: O da hemen yukarıda, Sezgin Kaymaz’ın öykü dünyasından çekip çıkardığım birkaç küçük başlıkta bile hissedilen “varlık zenginliği”. İnsan odaklı hikâyeler Sezgin Kaymaz’ın anlattıkları. Ancak metnin herhangi bir yerinden başını uzatan ufak bir “nesne” bile anlattıklarına öylesine bir derinlik katıyor ki yazarın, öykünün kahramanı dahil herkesi bir kenara bırakıp ona odaklanmamızı sağlıyor. Bu bağlamda ufak gibi görünen dünyalara büyük anlamlar yüklüyor Kaymaz. Yazarın yüklediği bu anlamı kimlerin ya da nelerin sırtladığını ise öyküler arasında dolaştıkça daha iyi anlıyoruz. Bu anlam, Sezgin Kaymaz dünyasındaki her varlığın sırtına ortak edilmiş bir yük ve okudukça, o yüke bir omuz verme ihtiyacı uyandırıyor. Zaten öykü de bu değil mi biraz? Kelimelerin içini doldurabilme, bir kelime ya da “şey” ile dünyamızdan dolu dolu bir sahne akıtabilme uğraşı. Sezgin Kaymaz da bunu yapıyor işte. Bununla birlikte daha pek çok şeye de kapı aralayan bir tür öykü ancak Sezgin Kaymaz’ın Bakele’de bir araya getirdikleri, bu kapıları zorlamayı amaçlamıyor kendine. Amaç: “hikâye anlatmak”. Okurunu saran bir hikâyeleme dili oldu zaten her zaman Sezgin Kaymaz’ın. Bakele için de farklı bir durumdan söz etmek imkânsız. Her öyküde, yazarın anlattığı dünyalar, bizi biraz daha sarmalıyor. Kendine has anlatımının, her öyküde farklı bir yansımasını görüyoruz. Hatta o kadar kendine has bir anlatım ki bu, kitabın üzerinde imza olmasa da bu öykülerin Sezgin Kaymaz’a ait olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Söyleyebiliriz çünkü Sezgin Kaymaz, yazdığı romanlarla sesini çok uzun süre önce yakalamış bir yazar. Öykülerinde de bu sesin tatlı yankıları devam ediyor. Buna paralel hikâyesi olan ve içinden türlü yaşamların, yaşanmışlıkların aktığı çok belli bir toplam olduğunu da söylemeliyiz Bakele’nin. Bakele’deki öykülerin hangi zaman dilimini kapsadığını, nasıl aralıklarla yazıldığını bilmiyoruz elbette ama Sezgin Kaymaz’ın bugüne kadar yazdığı öykülerden “bir demet” olduğunu umarak devamının gelmesini istemek, bir okur olarak hakkımız diye düşünüyorum. n erayak@cumhuriyet.com.tr Bakele/ Sezgin Kaymaz/ APRIL Yayıncılık/ 198 s. K İ T A P S A Y I 1304 Ö hatta daha da ileri giderek öykünün, emeği büyük ve aynı kertede okurunun beklentilerinin de büyük bir tür olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz Türkçe edebiyat için. Bu bağlamda her zaman “özel” bir edebiyat verimi oldu öyküler. İşte tam da bu nedenle birçok yazar, öyküden romana “sıçrasa” da bir küçük adımlarını hep öyküye dönük bıraktılar. Ya da roman ve öykü verimlerini bir arada yürütüp, ikisinden de kopmamaya çalştılar. DOYURUCU BİR TOPLAM Bir de romanlarıyla tanıdığımız ancak “Öykü de yazıyor mudur acaba?” diye meraklandığımız yazarlar var. Onların da öykü hevesleri olduğunu ise ancak edebiyat dergilerinde bir öykülerini yayımladıklarında ya da bir öykü toplamları basıldığında anlayabiliyoruz. Böylelikle öykünün o kendine has dünyasında, kendilerini daha farklı ifade etme alanı yakaladıkları gibi kendilerini bir de hemen yukarıda da söylendiği gibi zor beğenen öykü okurları önünde görme olanağı yakalıyorlar. Kendi adıma, romanlarınyla tanıdığım Sezgin Kaymaz, “Öykü de yazıyor mudur acaOkurunu saran bir hikâyeleme dili oldu zaten her zaman Sezgin Kaymaz’ın. Bakele için de farklı bir durumdan söz etmek imkânsız. ba?” diye meraklandığım yazarlardandı. Neden mi? Şöyle: Kaymaz romanlarını okuyan bilir; yazar, merkeze aldığı hikâyesinin çevresini onlarca öyküyle bezeyerek zengin bir atmosfer kurar. Ayrıca, bu geçip giden öyküler öylesine derinliklidir ki üzerine gidilse, çalışılsa onlardan da bir roman çıkacak yoğunluğa sahiplerdir. Romanın bağlamından çıkarılıp birer öykü diye okura sunulsalar, en az romanın kendi yoğunluğunda bir etki bırakabilecek gücü içlerinde taşıyorlardır. Dahası, romanın öyle bir yerinde çıkar ki karşımıza bu öyküler, zaman zaman merkezde akan hikâyeyi dahi unuttururlar bize. Vurucu, aynı zamanda en az yaşamın kendisi kadar doğal ve gerçek şekillerle sızarlar metne. Bu öykülerin kendisi de aynı metne girişlerindeki doğallığı gibi gerçek ve vurucu olurlar. Sezgin Kaymaz da bu etkiyi bir de yerinde görmek istemiş olacak ki yayımlanan on bir romanından sonra, Bakele adındaki bir öykü toplamıyla çıktı okurlarının karşısına. Bakele’de, Sezgin Kaymaz’ın kaleminden çıkmış tam otuz dört öyküyle karşı kaşıyayız. Genel bir bakışla, öykü kitaplarının hacimlerini de göz önüne alarak, Bakele’nin içine aldığı otuz dört öyküyle yoğun ve kallavi bir toplam olduğunu söyleyemek mümkün. Ancak bu yoğunluk sadece öykü sayısıyla sınırlı bir durum değil elbette. Bakele, her anlamda doyurucu bir toplam. Bunu, Kaymaz’ın öykülerinde yarattığı dünyanın ve bu dünyada yaşattığı kahramanlarının, okudukça içe yerleşen, dokunan, eğlendiren vuruculuğuna bakarak dillendiriyorum ki aslında çok da yabancısı olduğumuz bir durum değil Ş U B A T 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T Fotoğraf:Necati SAVAŞ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear