22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

OKURL A R A Önce bir özür. Geçen haftaki Orhan Kemal sayfalarımızda Gamze Akdemir’in Işık Öğütçü ile yaptığı Orhan Kemal söyleşilerinden yaptığımız derlemede sevgili Erdal Öz’ün Ankara’daki kitabevinin adı ‘Sergi Kitabevi’ yerine ‘Gezi Kitabevi’ olarak çıkmıştır. Erdal Öz yaşıyor olsa ve bu yanlışlığı görseydi çok güler ve ‘Ulan çok güzel bir yanlışlık be!’ derdi sanırım. Bizi uyaran Bilkent Üniversitesi’nden Fazlı Can Hocamıza teşekkür ederiz. “Keçi Dağı”, David Vann’ın şiddet dolu aile geçmişinin son halkası. Epey bir zaman önce yazdığı kısa öyküye dayanan romanda Vann, bir çocuğun gözünden öldürmenin nasıl basite indirgenip dehşete dönüştüğünü ve ağırlığını yitirdiğini anlatıyor. Vann, atalarıyla bağlantı kurarak cinayetini sırtlanan on bir yaşındaki bir çocuğu karşımıza çıkarıyor. Kitabı Ali Bulunmaz irdeledi. Ahmet Cemal’in denemelerinden oluşan “Önce Şairleri Yaktılar”, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşananlara dair düşünce yazılarını barındırıyor; Gezi Direnişi’nden sansüre, iktidarın yapıp etmelerinden kirli siyasetin kültürel hayatımıza etkilerine kadar... Sibel Oral Ahmet Cemal’le bugünün Türkiyesi’nde ve edebiyat ortamında başımıza gelenleri konuştu. Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Karen Russell, yırtıcılarla güreşen bir anne, Kızılderili şefi havalarında bir baba, sivri zekâlı bir ağabey, ruhlarla konuşan bir abla ve timsahlarla çevrili Ava Bigtree’den oluşan bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Russel’ın daha önce yazdığı bir öyküden evrilerek genişleyen hikâye, yazarın ilk romanı aynı zamanda. 1967 yazının başlangıç günleri Paul ve Rochelle Isaacson, Amerika’nın atom bombası sırlarını Sovyetler Birliği’ne taşımaktan yargılanıp idam edileli yıllar olmuş. Daniel Isaacson, anne babasını elektrikli sandalyeye götüren bu davayı irdeliyor. “Daniel’in Kitabı” masumiyetin muazzam aldınışını işleyen roman E. L. Doctorow’un yapıtına hayran bırakıyor bizi. Günümüze kadar yazılmış en iyi politik romanlardan biri kabul edilen kitabı Eray Ak değerlendirdi. Bol kitaplı günler... P onradan başka kesitleri, parçaları ortaya çıkarılmazsa, Max Frisch’in ikide bir yokladığım, andığım günlüğü üç kitaptan oluşuyor: İlk cilt, 194649 dönemini (yazar 1911 doğumlu) kapsıyor; hem dönem nedeniyle (yıkıntılar Orta Avrupası), hem genç ve dopdolu bir yazarın notlarını içerdiği için etkileyici. İkincisi, 196671 arası tutulmuş, zenginin zengini belge, sahiden de başlı başına bir yapıt. Üçüncü kitap yeni yayımlandı (Suhrkamp 2010), ağırlıklı olarak 198082 parantezine oturan, ilk ikisinden farklı bir yazıya oturtulmuş bir ölüme hazırlanma tutanağı yakın dostu Peter’ınki üzerinden kendi, usul usul başını göstermeye koyulan ölümüne. Son “çift” ilişkisinin dramatik gelişimi, yaşlılıkla göğüs göğüse geliş, ülkeye ve yeryüzüne son bakışlar üzre, sessizliklerin geniş yer tuttuğu bir söz alma biçimi çarpıyor okura. Büyük olasılıkla Max Frisch yeniden döneceğim bu üçlüye. Son günlüğün başlarında bir yerde soruyor Frisch: “Bugünün yazarı yüz yıl sonra okunacağına inanç duyuyor mu?”. Gelecek kuşaklara doğru yazan Brecht’ten 40 yıl geçmiş, diyor, artık yazar kendi gününün okurlarıyla iletişim kurabilir ancak, ötesi söz konusu değildir. Doğrulamak zor mu, diklenmek kadar kolay; kendi payıma, bir karara varma zorunluluğuna bağlanmadan düşünmek isterim üstünde. Frisch, 1991’de öldü: Yirmi yılda yaşanan olağanüstü hızlı gelişmeler, tweet ortamında yaşayan yazarların belki de “yazı”yı günübirlik eksene oturtması nedeniyle, “geçen hafta”nın uzak geçmiş kategorisine evrilmesine yolaçtı bu kadarını kurmuş olabilir miydi? Gene de, “benden sonra tufan”a kilitlenmeyen yazarlar olsa gerek, bugün de. Yarın da okunabilecek yapıt, onu üretenden birşeyler bekler. Frisch, “bu”nun ne olduğunu bilenlerdendi. Ne var: Yaşlılık, bilgeliği ekşilikle evlendiren bir dönem insan yaşamında, tam inanmasa bile öyle düşünmesini anlıyor, dahası paylaşıyorum. * Frisch’in, “bugünün yazarı bugünün okuru tarafından okunur” yargısı üzre düşünmeyi sürdürüyorum. Bizim edebiyatımız, okur ervasız Pertavsız ENİS BATUR Gününde okumak S topluluğumuz bu kanıyı sarsacak örnekler içeriyor: Sait Faik ve Tanpınar, Turgut Uyar ve Necatigil, Oğuz Atay ve Karasu, Tezer Özlü ve ötesi. Çoğu, kendi dönemlerinden çok daha fazla ilgi topluyor bugün. Bizim okurumuz geç mi yetişiyor? Bir olasılık. Yanılmıyorsam, Avrupa’da özellikle, edebiyat adamı vaktinde/vaktince keşfedilir oldu, son yarım yüzyıl içinde. Şüphesiz, gerçek önemin kavranması zaman istiyor, o ayrı. TURHAN GÜNAY turhangunay@cumhuriyet. com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap eposta: İstanbul karlı bir günde bile şaşırtıcı olaylara hazır... Asıl, üst çalışmanın sürmesi, gelişmesi, dallanıp budaklanması belirleyici ama. Akademik üretim bir yandan, yayıncıların yeni iletişim bağları kurması bir başka yandan, Yapıt’ı besliyor, kandolaşımını hızlandırıyor. Tabii, çeviri etkinliği de: Tanpınar cephesinde, içeride ve dışarıda gerçekleştirilen patlama tanık ve kanıt. Okuma ömrü böyle uzar, uzatılır: Yazarın dahli olmadan. Bundan değil mi, Frisch’in de, ölümünden çeyrek yüzyıl geçmiş, başköşelerden birindeki yerini koruması? Bazı yapıtlar, arada gömülür gibi olsalar da, birkaç canalıcı dokunuşla, yeniden canlanıyor. Her yapıtın farklı bir kalıcılık takvimi oluşturduğu gerçek. Kimilerine iyikötü süreklilik sağlayan özellikleri saptayabiliyoruz: Evrensel boyutlu izlekler, özgün bir üslup, özel bir içdünyanın genel karşılık bulması. Borges’in, Eliot’un, Mişima’nın, daha geriye gidelim, Rabelais’nin ya da Swift’in uzun ömürlülüğünü başka neyle açıklayabiliriz? Frisch’e gene de katılıyorsam, şundan: Aklı başında edebiyat adamı, kurduğu yapıtın geçiciliğinden korkuyu, yazı masasından derin şüpheyi eksik etmez. * İstanbul’a son çöken kar, çalışma masamın önündeki yarım taraçaya da yığıldı, ilk geceden başlayarak. Ertesi sabah, bir ara kafamı kaldırdığımda o an donayazdım: Altı yeşil papağangil, daha çok Güney Amerika’da, örneğin Peru’da yaşadığını bildiğim uzun kuyruklular oradaydı! Fotoğraf makinama uzanayım dedim, havalandılar. Dışarı çıkıp baktım, fazla uzaklaşmamış, yan bahçedeki ağacın yüksek dallarına konmuşlardı: Birkaç fotoğraf karesinde altı yeşil leke, kazıldılar. “Papağanlar, gece” (DBD) şiirimin üstünden tamıtamına yirmi yıl geçmiş. Hayır, ‘kendiliğinden, poetik durum’ konusunu yeniden işleyecek değilim. Bu ayrıksı konukların hikâyeleri biribirine benziyor: Duyduğum doğruysa, bir girişimci getirtmiş bu yeni papağanları, gümrükten çıkaramamış ve kızmış, tümünü oracıkta, Yeşilköy’de azâd etmiş(miş). Adamın hikâyesi ilgilendirmiyor beni; neresinden baksam, canlı ticareti kapsamına giren bu uyanıklıklar tiksinti duygusu doğuruyor içimde. Papağangillerin hikâyesi başka: Zoraki göçmenlik mi desem, sürgün mü, bilemiyorum. Doğal ortamlarına ters bir bölgede, çevrenin yerleşik sakinlerine (martı, güvercin, serçe, vb.) yabancı, belki “düşman” statüsüne teğet konumlarında, ne yapacaklarını kestiremiyorlardır. Düşününce, insan kendini kuş sanıyor. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç tGenel Yayın Yönetmeni: Utku Çakırözer tYayın Yönetmeni: Turhan Günay t Yazı İşleri Müdürü: Ayşe Yıldırım Başlangıç t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 8 4 2 5 E Y L Ü L 2 0 1 4 n S A Y F A 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear