25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

VİTRİNDEKİLER ? eleştirmen tarafından Rilke’nin kişisel olgunlaşma süreciyle paralel görülmüştür. Duino Ağıtları ile şair, dünya yazınının büyük ustaları arasındaki yerini almıştır. Belirgin bir teolojik ve ideolojik yapıdan uzak bir dille yazılan ağıtlar, insanın varoluşsal kaygılarını ele alır. Ölü Serçe Dönemeci/ Ayşegül Genç/ Okur Kitaplığı/ 198 s. İşkencede ölen annesinin intikamı için yıllarca bekleyen ve beklerken tarihte zulüm görmüş, işkence görmüş, zalimlerin elinde can vermiş ve her biri birer ölü serçe olan kadın direnişçilerin hikâyeleriyle öfkesini bileyen Şüheda’nın; kısasla, merhametle ve aşkla imtihanı. Ölü Serçe Dönemeci, insanın boğazını tırmalayan, nefes düzenini bozan bir roman. İki Din Tek Bayrak/ Ian Almond/ Çeviren: Gül Çağalı Güven/ Doğan Kitap/ 268 s. Tarih boyunca “Doğu” ile “Batı”, Müslümanlar ile Hıristiyanlar, Türkler ile Avrupalılar, “uygarlıklar çatışması”nın tarafları olarak görüldüler ve aralarında aşılması olanaksız bir uçurum bulunduğu fikri, tarih boyunca kabul gördü. Almond, kitabında bu uçurumun tarihte defalarca aşıldığını ve içinde Müslümanların bulunmadığı bir Avrupa tarihinden bahsedilemeyeceğini yetkin bir araştırmayla ortaya koyuyor. Almond, çeşitli MüslümanHıristiyan askeri ittifaklarını inceleyerek iki tarafın da tarihi belleğinden silinmiş işbirliği örneklerini ele alıyor. İspanya’da Hıristiyan imparatorun sancağı altında binlerce Arap askerinin toplandığını; Bizanslılarla Türklerin, ortak düşmanları Sırp ve Bulgarlara karşı savaştıklarını ve Osmanlıların Viyana’ya on binlerce Macar Protestan’la yürüdüklerini gösteriyor. Maya’nın Günlüğü/ Isabel Allende/ Çeviren: İnci Kut/ Can Yayınları/ 460 s. Isabel Allende, California’dan Las Vegas’a, oradan Şili’deki Chiloé Adası’na kadar uzanan bir macera anlatıyor, Maya’nın Günlüğü’nde geçmişle şimdinin, yaşamla ölümün, ümitle ümitsizliğin kucaklaştığı bu büyülü macera, Allende’nin ışıklı, rüzgârlı anlatımıyla hayat buluyor. Modern bir genç kızın sıra dışı şartlar altında olgunlaşmasının öyküsü, Maya’nın tutku ve ıstırap dolu anılarında adım adım gözler önüne seriliyor. Mesnevî (İki Cilt)/ Mevlanâ Celâleddini Rumî/ Yayına Hazırlayan: Ahmet Çelik/ Ayrıntı Yayınları/ 1692 s. Türkİslam dünyasında Kuran’dan sonra en çok okunan, okutulan, müfredattan hiç çıkmayan, sık sık çevirileri, şerhleri yapılan bir dünya başyapıtıdır Mesnevî. İçindeki konu çeşitliliği, çağrışım yoluyla yazılan ve iç içe geçmiş hikâyeleri, felsefî sonuçları, âyetlerden, hadislerden, kelâmı kibâr denilen büyük insanlara ait sözlerden alıntıları, bunların şerhleri, üç büyük dinle ilgili olarak anlatılan olaylarla, ele alınan meselelerle bir kültür ansiklopedisi, bir başSAYFA 26 ? 2 MAYIS 2013 ka deyişle dinler tarihi ansiklopedisidir Mesnevî. Mânâ yönü ağır bastığı için de bu şaheserin bir başka adı “Mesnevîi Ma’nevî”dir. Mevlana’yı en iyi ancak elimizde doğru, aslına en çok yaklaşan bir çeviri varsa anlaşılabileceği düşüncesinden hareketle, Türkçede ilk defa, Farsça asıllarının Latin harfleriyle yazılmış halini yan sayfada vererek bütün Mesnevî nazım olarak yayımlandı. Dul/ JeanLouis Fournier/ Çeviren: Can Belge/ Yapı Kredi Yayınları/ 112 s. JeanLouis Fournier eşinden önce ölmek istiyordu. Ama eşi ondan önce davrandı. 40 yıllık evliliğin ardından dul kalan Fournier kendini teselli etmek, belki de intikam almak için karısından söz ediyor. Ama onu anlatırken aslında bize kendisini anlatıyor. Bulmaca Meraklısı Quaresma/ Fernando Pessoa/ Çeviren: Işık Ergüden/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 208 s. Edebiyat tarihinin en ilginç dedektif karakterlerinden biri olma potansiyelini taşıyan Doktor Abílio Quaresma, akıl yürütmeyi baş tacı eder, satranç ve mantık problemlerine meraklıdır. Polisin ve adli makamların çözemediği vakalara müdahil olup suç dünyasının bulmacalarını çözmekten kendini alıkoyamaz. Bu ilginç karakter hakkındaki eskiz notları da Pessoa’dan kalan taslaklar arasındaydı. Taslaklardan hareketle bir araya getirilen Doktor Quaresma’nın dedektiflik maceralarından seçilen üç tanesi, okurlara Lizbon malikâneleri ve sokaklarında çözülecek gizemler sunar. Polisiye bir öykünün nasıl yazılabileceği üzerine bir ders haline gelen bu öykülerde Quaresma sahneye çıktığı anda Pessoa’ya özgü zihinsel yetenekler göz kamaştırmaya başlayacaktır. ? Sarah Bernhardt/ Arthur Gold, Robert Fizdale/ Çeviren: Fadime Kâhya/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 342 s. Dünyanın ilk süperstarı Sarah Bernhardt (18441923), etkileyici fiziği, yeteneği ve çelik gibi iradesiyle yıllar içinde Fransa’nın itibarlı tiyatrosu Comédie Française’in en dikkat çekici aktrisi olmuş, sonra kendi tiyatrosunu kurarak kimi zaman mali açıdan zorlansa da sahnelerden kazandığını yine mesleğine yatırmış ve Paris’e enfes bir tiyatro binası kazandırmıştır. Sadece seyircisini esir eden müthiş oyunculuğuyla ve erkekleri bağlayan baskın kişiliğiyle değil, aklına estiği gibi yaşamasıyla, aşk skandallarıyla ve geniş çevresiyle de her zaman kendinden söz ettirmiştir. Sahnede yüzden fazla karakter canlandırmıştır. Hem Ophelia’yı hem de Hamlet’i oynama başarısını gösteren sayılı oyunculardandır. Alexandre Dumas’nın Kamelyalı Kadın’ı ile Oscar Wilde’ın Salomé’sine ilham vermiştir. Marcel Proust tarafından Kayıp Zamanın İzinde’deki Berma karakteriyle ölümsüzleştirilmiştir. Avrupa’ya, Amerika’ya, Rusya’ya defalarca turne yapacak kadar izleyici çeken, ABD’de Red Kit çizgi romanına dahil olan, İstanbul’da Abdülhamit’ten ihsanlar alan büyük aktris, bacağı kesildikten sonra bile kopmadığı sahne tutkusunu ve coşkulu hayatını hakkıyla dile getiren elinizdeki biyografide hayat buluyor. İnsan Neden Sanat Yapar?/ H. Tuğrul Atasoy/ Bilim ve Gelecek Kitaplığı/ 152 s. Sanat yapıtı nedir? Bize ne anlatır? İçsel bütünlüğümüzü sanatla mı sağlarız? Sanat Eylemi, insanlığın öyküsüne nerede ve ne zaman katıldı? Sanat yapıtının esin kaynağı nerededir? Sanat şimdiki bize mi, geçmişteki bize mi seslenir? Sanat ile “anormallik” arasında bir ilişki var mıdır? Sanat evrensel midir? Şair mi şiire gider, şiir mi şaire gelir? İlk şairler kimlerdir? Makineler neden içten bir şekilde “seni seviyorum” diyemez? Söz ile iktidar ilişkisi nasıldır? Bilim ve sanat birbirlerine benzer mi? İnsan bilinmeze ilk adımı bilimle mi, sanatla mı atar? Asimetri estetik hazzı nasıl etkiler? Kuantum sistemleri şiire benzer mi? Elimizdeki biyoteknolojik güç sanat açısından yıkıcı olabilir mi? Hayal etmek genetik bir kusur ya da suç mudur? Tuğrul Atasoy’un yukarıdaki sorular bağlamında dolaşan denemeleri, sanatın ufkunda gezinirken, nöroloji, antropoloji, genetik, psikoloji, psikanaliz, felsefe, doğa ve şiirle de buluşuyor Heba/ Hasan Ali Toptaş/ İletişim Yayınları/ 308 s. Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın hizasında “ben gerçeğim” diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz Hanım’ın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık. Hiç işte, hiçbir şey olmadı. “Şikâyetçi misin?” “Değilim Komutanım.” Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya. Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte. Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı. Kentsel Devrim/ Henri Lefebvre/ Çeviren: Selim Sezer/ Sel Yayıncılık/ 176 s. Kent ve kentleşme konusu bugün toplumsal, politik ve ekonomik yönleriyle giderek daha fazla tartışılan bir gündem haline geldi; Lefebvre’in eserlerine daha fazla referans verilmesinin, öneminin artmasının nedeni de bu. Kentsel Devrim, Lefebvre’in Mekân’ı toplumsal analizin merkezine alan ilk eseri. Mekân ve kent konusundaki çalışmalar kadar, sosyoloji, Marksist analiz ve radikal politika için de temel bir metin. Lefebvre, “toplumun bir bütün halinde kentleşmesi” hipoteziyle yola çıkarak, hep kırkent çelişkisi içinde ele alınan şehir kavramının ortadan kalktığını, ortaya çıkan “kent toplumunun” yeni yorum ve yaklaşımlar geliştirilmesi gereken karmaşık bir araştırma olarak görülmesi; kentin ise toplumsal analiz ve pratiklerin merkezinde yer alması ve şehirleşme sorunuyla sınırlanmaması gerektiğini öne sürüyor. Onu yalnızca tüketimin ve yeniden üretimin değil, kapitalist üretimin de merkezine yerleştirerek, toplumsalsiyasal mücadeleyi üretimfabrika eşleşmesinden koparıp, üretimkent ölçeğine ve vizyonuna taşıyor. Metalaşma, pazar, bürokratikleşme üzerine kurulu soğuk ve modernist kentleşme/ şehirleşme yaklaşımını reddederek, kentin sakinlerinin canlı deneyimlerinin altını çiziyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1211
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear