Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
67. YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ2013 titiz duruşuyla. Artık aramızda olmayan Hulki Aktunç’u sizden dinleyebilir miyiz? Hulki’yle ben İstanbul’a geldikçe buluşurduk. Bir öğle yemeği yer, birkaç kadeh şarap içerdik. (Bir kez de Berlin’de bir araya geldik. Hatta onun da katıldığı bir paneli ben yönettim.) Berlin’den, İstanbul’dan konuşurduk. Onun yazdığı her şeyi hiç kaçırmadan izledim hep. Onun farklı duruşu, yazdıklarındaki ince işçilik... beni hep ilgilendirdi. Romanları, öyküleri büyüledi beni. Diline, yazdıklarının kurmacasına, kurgusuna, sözcük seçimine... tutuldum. Şiirleri yol göstericim oldu. Yazdıkları üzerine kafa yordum ve yazdım kendimce çözümlemeler getirerek. Sonra onun resim yaptığını öğrendim. “Ayvalık Yollarında Sürücü Aynalarında” sergisinin kataloğunu verdi bana. Bayıldım pastel boyayla yapılmış resimlere. Çocuksuluk ve puslu görüntüler imge yağmurlarıyla yüklüydü. Hatta birini de bana armağan etti o resimlerin. Onunla Ayvalık’ta buluşamadık çok istediğimiz halde. Ama onun “Ayvalık Günlüğü” beni 1992’den beri gittiğimiz Ayvalık günlerinin günlüğünü yazmamı sağladı. Ayvalık, yazılması gereken bir yerdi ve oradaki günlerimin bir dökümü çıkmalıydı ortaya; çıktı da. Hulki bu günlükleri çok sevmişti, günlüklerin diline bayılmıştı. Altı haftalık yaz tatilimin nasıl geçtiğini özetliyordu bu günlükler. Hulki, ateşleyiciydi. Usta bir avcıydı, sözcük avcısı. Dil, her şeyin üstündeydi onda. Bir yığın çalışmanın içindeydi ve kolayca bitti diyemiyordu yazdıklarına. Kedi tutkunuydu. Onun için kedi figürleri getiriyordum. Çok seviniyordu farklı, porselen kedi figürlerine. Kedi figürlerinden, karpostallardan, kediler üzerine yazılmış kitaplardan oluşan bir köşesi vardı ve benim getirdiklerimi de buraya koyuyordu. Kedilerin kuyruklarıyla yaptığı resimlerden oluşan bir albüm göstermişti bana. Heyecan içindeydi. Hulki’yi anlatması kolay değil. Onun o incecik, dal gibi duruşu gözümün önünden hiç gitmiyor. Bir de Metin Altıok gözümün önüne geliyor kurşunkalem gibi duruşuyla. Sivas’ta katledilen Metin Altıok’la Behçet Aysan için yazmamış mıydı İnsan Aşkların Külüdür (1993) diye. Onun için Adil İzci bir kurşunkalem dikti toprağına. “İki ucu da açılmış sipsivri “ O kalemle, nerede olursa olsun, o, “Yan yana gelmemiş “sözcükler”i bulup yazacak çünkü. ? Gültekin EMRE Hulki AKTUNÇ ‘Hulki de aramızda; sıkı, özenli, titiz duruşuyla’ Ben Kadıköy’de şiir okuyorum” diyordu. Böylece şiirler bir benden, Berlinli Gültekin’den, Hulki’ye, bir ondan, Kadıköylü Hulki’den bana gidip gelmeye başladı arkası kesilmeden. O, benim yazdığım şiire “ mükemmel bir iş” diyordu, ben de onunkine “beni de çarptın, bu nasıl şiir böyle? Tarihle yüzleşme, aşkla meşkle yoğrulan ve resimsel bir dünya...” diyordum. Aslında şiir aşılıyorduk birbirimize. Kendi yazageldiğimiz şiirin dışına çıkıyorduk böylece. Birbirimizin şiir bağına yeni imge çubukları dikiyorduk. Şiirlerimizin yüzüne başka bir kan getirdi bu yazışmalar şiir alıp vermeler. “Hulki şiir” emzirdi “kana kana” İstanbul’da, Kadıköy’de. “Ben Berlin’de şiir” öldüm, gurbette. “Şiirler imgeler aşklar zıpkına kardeş” oldu Opus’da. Berlinİstanbul arasında gidip gelen bu dizelerin müziği çağrıştıran bir adı var: “Opus”. “Opus”un, imgelerde farklı seslerin, farklı tınıların duyumsandığı bir şiir kitabı olduğu söylenebilir mi? Ben, şiirlerime başlık koyarken Hulki Opus diyordu yazdıklarına numaralar vererek. Sonra, bu numaraları paylaşalım dedik. Şiirleri kitaplaşabilecek bir dosyada topladım ve 1001’den başlayarak numaralar verdim. Dosyanın ilk şiiri benim “Hayal”di. Çünkü bu şiirleri o tetiklemişti. Hulki, bir benden, bir ondan şiirle oluşan, fermuar gibi, dosyayı beğendi. Ben bir “Sonsöz” yazdım, o da genişçe bir önsöz yazacaktı. Hastalığı elvermedi bu Hulki Aktunç Gültekin Emre Hulki Aktunç ile Gültekin Emre’nin ortaklaşa yazdıkları Opus, şiir dalında 2013 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü Arzu K. Ayçiçek’in “Talidomit“ adlı dosyasıyla paylaştı. Opus‘un iki şairinden Hulki Aktunç’u iki yıl önce yitirmiştik. O yüzden, bu ortak şiir yapıtının nasıl oluştuğunu Gültekin Emre’den öğrendik ve Hulki Aktunç’u da yine Emre’den dinledik. ŞİİR ? Celal ÜSTER ulki Aktunç’la bu ortak şiir kitabı nasıl oluştu? Serüvenini anlatır mısınız? Ekim 2008’de yazdığım şiiri, “Hayal”i yollamıştım Huılki’ye. Okusun, düşüncelerini yazsın diye. Şiiri okuduktan sonra yanıtı şiirle geldi: “Gültekin’e Benzektir” Ben, “Kalk, yürü/ Kapılar sımsıkı, sim/ Güneşi cebinde gezdir” diyordum, “o, “Kalk sürü saçlarını güzler boyunca” diyordu. Bu şiirden sonra ben de Hulki’ye “Hulki’ye Bezektir”i yazıp yolladım. “Dön, dün güz geldi yanık akşama/ Yolcu sus aşk sepserin çöl suyu/ Al beni de kapkara yarana” diyordum. O, “Emre Berlin’de şiir yazıyor/ H önsözü yazmasına. Ben de aramızda geçen yazışmaları ekledim önsöz yerine. Böylece Opus’un nasıl oluştuğu da görülsün istedim. “Opus” bir müzik deyimi. Ama şiirler müzik üzerine değil ama şiirlerde müzik yok anlamına gelmiyor bu. Her şiirin sesi, müziği, tınısı birbirine çok yakın. Birbirinin imgelerinden su içiyor bu şiirler çünkü. Güncel olaylara da yer verecektik şiirlerde. O sırada Tuzla’da sık sık meydana gelen ölümleri yazdı Hulki. Ben de AKP iktidarının ülkemizi nasıl karanlığa itmeye başladığına değinecektim. Böyle de bir şiir yazdım ama bu kitapta tek kalacağı ve sırıtacağı için koymadım o şiiri. Güncel olayları ele alan, işleyen şiirleri ayrı bir bölümde toplayacaktık. Olmadı, ekisk kaldı. “Elektrik dolu iki ozan”ın Berlinİstanbul arasındaki coşkulu şiir serüveni, şiirköprüsü Opus. Bu şiirlerin yalnızca biri Akatalpa’da çıktı. Onun dışındakiler bu kitapta ilk kez yayımlandı. “Gümmmmmm” diye çıkaralım istiyorduk Opus’u. O göremedi ne yazık ki. Ama işte Hulki de aramızda, yazdıklarıyla, sıkı, özenli, ‘Bir insanı yazmak, tüm evreni yazmaktır’ Ne yazık ki şiir kitaplarının alıcısı pek yok. Hatta ve hatta şiir okurlarının da çok olduğu söylenemez... Günümüz şiirindeki asıl problem, şair, söylemek istediğini imge yığınına dayandırarak, hayatla bağını koparırken okurla da koparmış oluyor. Oysa şiir, şairin yüreğinin bir parçası olmalı. Yüreğinin, bedeninin kanıyla yazmalı şiirini. Görerek, duyarak kurulmalıdır şiirin yapısı. Yaşam tablolarından parçalar, renkler bir araya getirilerek yazılmalıdır düşüncesindeyim. Şiir bir şey olma değil, bir şey yaratma sanatıdır. Burada yalnızca şair midir okunmayışının nedeni? Günümüz şairlerinden (ustaların dışında) güzel şiir yazanlar da yok değil. Sizin de söylediğiniz 2013 2013 Yunus Nadi Şiir Ödülü’ne değer görülen Arzu Ayçiçek, “Benim kabem insandır” sözünü kendisine ilke edindiğini belirtiyor.“Bir toplumun gözünün önünde sanat öldürülüyorsa ve o toplum hâlâ uyuyorsa, bundan büyük sıkıntı olabilir mi?” diye soruyor. Ayçiçek’le, “Yunus Nadi Ödülleri”ni ve şiir sanatını konuştuk. ? Selda GÜNEYSU iir sanatına olan ilginiz ne zaman başladı? Şiiri çocuk yaşta sever oldum. O yıllarda adını okul kitaplarından tanıdığım, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Cahit Külebi şiirleriydi. Daha sonraları Türk şiirinin ustası, herkesin etkilendiği Nâzım Hikmet’in şiirleriyle tanıştım. Ardından kitabını ilk edindiğim şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’dir. Zamanla şiir okumamın yanında, yazma eylemini de keşfettim. Sonra iç hesaplaşma başladı bende. Bu hesaplaşma, gözümde bazı şeylerin canlanmasına yol açtı. SAYFA 16 ? 2 MAYIS Ş gibi şiir kitabının alıcısı az ama şiir okuyan çok. Sizce bu bir çelişki değil mi? Herkes şiir yazdığını söylüyor, her yerde herkes şiir okuyor ama her nedense “Şiir kitapları satılmıyor” deniliyor. Buna karşın şiiri, hâlâ ayakta kalmayı ba Arzu Ayçiçek şarmış bir dal olarak görüyorum. Yalnızca şiir kitapları mı? Buna kitap okunmuyor desek daha doğru olur sanırım. Ödül kazanan yapıtınızda yer alan şiirlerde sizin için özel olan bir şiir var mı? Şiirlerimi birbirinden ayıramam. Hepsi benim için ayrı bir anlam, ayrı bir değer taşır. Ancak, üzerinde daha çok durduğunuz ya da o şiiri yazarken çok farklı duygularla yazdığınız olabilir. O şiirlerimden biri “Şehre Gelen Çocuk”tur. O şiirim baştan sona benim kimliğim gibidir. Şiir sanatının dünü düşünüldüğünde bugün bu sanat anlamında gelinen nokta nedir? Sanat, günlük yaşamın rafine edilmesidir. Bu rafinel sürecin entelektüel ve duygusal bir derinlikle işlenmesidir. Sanat, en güzelini aramak zorunda kaldığı ve etkileyici olduğu için, şair de bu yolu seçmiştir. Şiir sanatı diğer sanatlardan çok farklıdır. Değiştirme amacına da karşıdır aynı zamanda. Değerli yazar ve dilbilimcimiz Emin Özdemir dille ilgili bir konuşmasında, “Bir sanatçının ‘dilsel bir yurttaşlığını’ hiç kimse elinden alamaz” diyor. Dünle bugünü karşılaştırdığımızda, bugünün şiiri insandan uzaklaştırıldı. Şu anda her şey bir tüketim çağına dönüştürüldü. Sosyal ve kimliksel yaşamın edebiyata, sanata, yansıması görülmektedir. Mistik felsefenin yandaş bulduğu bir çağdayız. Postmodern çağda... Postmodern küreselleşmenin sanata ve edebiyata yansımasıdır. Bir kargaşanın, karmaşanın adıdır bir anlamda. Postmodern anlatımda kişi yoktur, kişiler birbirine dönüşür. ? Arzu AYÇİÇEK ŞİİR CUMHURİYET KİTAP SAYI 1211