Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adil İzci’den ‘Kuşlar Kitabı’ ve ‘Haiku’ş’ ‘Yüzlerce şiircikten oluşan bir kitap sunmak isterdim’ Adil İzci’nin Kuşlar Kitabı ve Haiku’ş kitapları okurla buluştu. İzci, bu kitapları yazma sürecini, kitapların kimlere değdiğini ve içeriğini anlattı. İzci’yle Kuşlar Kitabı ve Haiku’ş‘u konuştuk. Ë Serra YAVUZ ğaçlar Kitabı”yla başlayan seri, “Evler Sokaklar Kitabı”ndan sonra “Kuşlar Kitabı”yla sürüyor. Sizi böyle bir seri oluşturmaya iten nedir? Doğrusunu söylemem gerekirse böyle bir seri hayalim yoktu. Bu bağlamlarda bir kitap hayalim bile yoktu. 2001’de annemi yitirince onun anısına bir yazı yazayım derken “Ağaçlar Kitabı” doğdu; sonra eski evlerimi, eski sokaklarımı unutmayayım derken de “Evler Sokaklar Kitabı”... Bir gün de “Kuşlar Kitabı”nın ilk yazısını yazarken buldum kendimi. Sorduğunuz neden, sanıyorum biraz belli oldu: Öncelikle unutmamak... Bugünkü hayattan ve dünyadan pek de memnun olmadığımdan beni mutlu edenlerle, asıl dinginliği bulduklarımla özel bir dünya (özel bir korugan da diyebilirim) var etmek... Beni mutlu edenleri elbette ayrımında bile olmadan önermek... (Bunu, yazdıktan nice zaman sonra duyabiliyor insan.) Bu kitabınızda da anılarla, bilgilerle, ince gözlemlerle oya gibi yoğurduğunuz satırlar var. Esininizi tamamen doğadan alıyorsunuz. Doğa, yazılarınızda asıl amacınız. Öykücükler yalnızca birer aracınız gibi arka planda kalıyor. Bu dünya görüşünü nasıl temellendiriyorsunuz? Hangi felsefi düşüncelerden etkileniyorsunuz? Dilerim, dediğinize biraz olsun yakındır o satırlar. Bu konuda yazdıklarımı zor beğendiğimi, sayısız kez yeniden yeniden yazdığımı söyleyebilirim ancak. “Doğa, yazılarınızda asıl amacınız”, sözüne gelince, evet, öncelikle ve döne döne doğa... Ona inanıyor ve en yoğun mutlulukları onunla duyuyorum. Kimisi para pulla, kimisi mal mülkle, kimisi unvanla... mutlu oluyor. Ben de varlığımı doğayla en derinden duyuyor ve onunla mutlu oluyorum. “Bu dünya görüşünü nasıl temellendiriyorsunuz?” sorunuza gelince, inanın, bilmiyorum. Yalnız, 2007’de “Kır ve Gök” kitabım yayınlandığında, Mahmut Temizyürek, adını ilk kez duyduğum bir kavramdan, “animizim” (“canlıcılık”) kavramından söz ederek “gölgemin insan, bedenimin doğa” SAYFA 6 ? 21 MART “A olduğunu vurgulamıştı (*). Bu konuda bilgiye dayalı felsefi bir temelim falan olmamakla birlikte söz konusu saptamaya uyduğumu –sanırım söyleyebilirim. Doğada bir ağacın, bir otun, bir bitkinin kökleri gibi benim de köklerim olduğunu, tıpkı bu saydığım varlıklar gibi soluk aldığımı sandığım zamanlar az değil. Kendimi su gibi, bulut gibi, gökyüzü gibi... sandığım zamanlar da öyle. Kim bilir, belki de bir tür hastalıktır bu? “AKBAL, BENİ BEN YAPAN YAZARLARDAN” “Kuşlar Kitabı”nızı, Oktay Akbal’a adıyorsunuz. Neden? Doğa ile mutluluğum neyse sanat edebiyat ile mutluluğum da o... Hele Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ile... Gönül borcum büyük olan nice ad sayabilirim size. Onlardan biri de, hayır, en önde gelenlerinden biri de Oktay Akbal. Beni ben yapan yazarlarımızdan biri diyeyim en doğrusu. Bilmem bu son yıllardaki yazılarını da izliyor musunuz? Cumhuriyetimizle akran bir aydın olarak da ülkemizin geleceği adına hepimizi sürekli uyarıyor. Büyük bir sabır ve ısrarla. Bu kadarı bile sonsuz bir sevgi ve saygıyı hak etmesine fazlasıyla yeter. Öyle sanıyorum ki benimle bu inanca, bu duyguya sahip on binlerce insan vardır bu ülkede. Edebiyata emeği geçmiş değerli insanlarla, bazılarının aileleriyle dostluklarınız olduğunu biliyorum. Serinin bir sonraki adımı olarak hayalimde bir “Dostlar Kitabı” canlanıyor. Böyle bir niyetiniz var mı? Olabilir mi? Yakınlarda da bir öğrencim rüyasında “Renkler Kitabı” diye Adil İzci, Serra Yavuz ile söyleşide... bir kitap yazdığımı anlattı. Değerli Serra Yavuz, hayır, böyle bir niyetim yok, ama siz önerdiğinize göre bundan sonra olabilir. Yalnız önce bunlara değineyim: Birtakım yeni kitaplar hayal ettim aslında, sevdiğim müzik yapıtları üzerine bir “Ezgiler Kitabı”, bende önemli izler bırakan zamanlar üzerine bir “Zamanlar Kitabı” gibi. Hatta bunu bir düzyazı şiirler olarak hayal ediyordum. Korkumdan dolayı kaldı onlar. (Bir iki yıl, belki daha fazla bir süre, ıssız / tenha bir yerlere, diyelim adalardan birine kapanabilsem?) Sonra “Mevsimler Kitabı”na başladım; bahar ve yaz metinleri bitti; sürdürür müyüm bilmem. Belki bu iki mevsim bir kitap olur günün birinde. Fakat güzelim güzün hatırını nasıl kırarım o zaman? Neyse, toparlayayım artık sözlerimi; bütün bunlar arasında, “Dostlar Kitabı”, özellikle sıcaklığı ve gereksindiği altyapı birikimiyle hepsinden önde duruyor gibi. Bugüne kadar aklımda yoktu ama bundan böyle olacak. Kotarabilir miyim, onu da zaman gösterecek. Doğa konusuyla bunca yoğrulup kuşları bunca gözlemlerken kuşlarla ilgili minik şiirler de çıkmış kaleminizden. İki sözcüğü birleştirerek “Haiku’ş” adını verdiğiniz kitabınız da “Kuşlar Kitabı”yla aynı zamanda yayınlandı. Aynı konuda neden iki kitap? Kuşlara doyamadığımdan! Şaka değil, gerçekten kuşlara doyamadığımdan! Bu sevgiyi her insan anlayamaz. Neyse, o ayrı bir konu... Hem bazen uzun uzun anlatmak gerekiyor, bazen iki üç dizeyle... O anda içinize doğanı en az sözcükle söyleyiverAdil İzci, ‘Kuşlar Kitabı’nı Oktay Akbal’a ithaf etmiş. Yukarıda Oktay mek. Duyduğunuz güzel Akbal ile birlikte... 2013 seslere bir yanıt vermek ya da öykünmek gibi. “Kuşlar Kitabı”nda on bir yazı, “Haiku’ş”ta yüz otuz sekiz şiircik var. Sözgelimi üç yüz, olmazsa iki yüz, yüz elli şiircik diyordum önce. Yüz otuz sekizde kaldım, iki tane daha yazamadım. Olmayınca olmuyor. Neden daha fazla olsun istedim? Bu kitabı da “sevgili öğrencilerime” adadım. Otuz yıllık meslek hayatım boyunca binlerce öğrencim oldu; o binlerce öğrenciye yüzlerce şiircikten oluşan bir kitap sunmak isterdim. Belki zamanı gelir, o tini yeniden yakalar, sayıyı biraz daha artırabilirim. Kitabın adına “Haiku” değil “Haiku’ş” diyerek bu geleneğin kurallarına uymadığınızı da duyurmak istiyorsunuz sanırım… Hayır, ondan değil. Haiku, biliyorsunuz, Japonların geleneksel şiiri. Japonya nere, Türkiye nere... Ama bu türün bizde de tutunduğunu, sevildiğini, herhalde bunu da biliyorsunuz. Bu dosyada yer alan bütün şiirler, kuşlar üzerine. “Haiku’ş” adıyla “haiku” ve “kuş” sözcüklerini birleştirmiş oldum böylece. Fakat tam birer haiku değil bunlar. Konusu, dize sayısı ve anlatımından/ ikliminden özge, haiku türüne bağlayacağımız fazla özelliği yok diyebilirim. Bu arada değineyim: Sayın Hilmi Yavuz’un ve Sayın Tuncer Uçarol’un “yerli bir ad” bulmam üzerine birtakım önerileri oldu olmasına da ne yazık ki ben o sözcüğü bulmayı beceremedim. Yoksa böylesi mi daha iyi? Dünyamızın ta öbür ucundaki geleneksel bir güzellik, bizde de bir yer buluyor. Birbirimize ne kadar benzediğimizi anlamamız da cabası... Kuş deyince aklımıza ilk gelen, özgürlük. Siz de Haiku’ş kitabınızın başında, korku ya da ürperti duyduğunuzda ilk önce kuşları anımsadığınızı söylüyorsunuz. Kuşları sizin için bu kadar özel kılan nedir? Kuş deyince aklımıza ilk gelen, özgürlük; ama acaba öyle mi? Buna, Murat Yalçın’ın “Karga Zarif” kitabını okurken bir daha kafa yordum; hayır, sandığımız kadar özgür değil kuşlar; ama biz onları özellikle kanatlanabilme, hele gökyüzünde gezinebilme yetilerinden dolayı öyle sanıyoruz. Sorunuza gelirsem, koskoca canlılar olduğumuz halde biz insanların hayatı bile ne derece zor. Bir de kimisi parmak kadar o kuşların hayatını hayal edin. İlk esenlik dileğimizin onlar üzerine olmaması, ne mümkün? Sonra ben hayatın salt bir güzellik düzleminden yürümesi gerektiğine de inanıyorum. O zaman da dünyamızın bin bir yüzünden, bin bir varlığından kendimize göre olanları yeğlememizden daha doğal ne olabilir? Hepsini, estetik birer varlık olmalarını bile bir yana bırakarak bunu sorayım size: Sadece kuşlardan, nice rengi ve tonlarını öğrenemez miyiz? Bahar kapımızda sayıldığına göre haydi, bir de bunu sorayım: Diyelim tepeden tırnağa çiçek bir akasyanın yanından geçiyorsunuz o sırada; dallarında haylaz bir serçe ordusu, dünyamızı cıvıltıya veriyor, insan olur da sonsuz bir hayat heyecanı duyar olmaz mısınız birdenbire? O halde yaşasın doğa ve yaşasın ağaçlar, kuşlar! ? (*) Mahmut Temizyürek, Gölgesi İnsan Bedeni Doğa, Ankara, Şubat 2011, Yazılı Kâğıt Yayınları Kuşlar Kitabı/ Adil İzci/ Komşu Yayınları/ 120 s. Haiku’ş/ Adil İzci/ Komşu Yayınları/ 48 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1205